Sündürmeye Patras'dan sabah ayrıldık diye başlayalım.
Erkan biraderim güzel bir manevra ile bağlı olduğumuz foseptik çıkışının olduğu yerden ayrıldı ve kalamadığımız marinayı sancağımızda bırakarak Korint'e doğru motor seyrimize başladık. Akşam olmadan korint açıklarında ya da kanala yakın demir atmaya uygun bir yerlerde funda demir. Kanal geçişi yanlış anımsamıyorsam tek yönlü oluyordu. Çünkü kanal girişini geldik, girdik, geçtik yapamadık. Kaptanımız gerekli bağlantıyı kurdu ve kanal girişine yakın limanımsı yerde bekledik ve bizim yönden gireceklere yol verilince girdik gibi anımsıyorum.Zaman zaman fotoğraflar çekerek ve duvarları izleyerek çıkışa geldik. Umarım yazmıyorumdur 10 yıl geçmiş. Telefonda haritadan bakıyorum anımsamak için ama biz geçerken otoyol köprüsü gördüğümü anımsamıyorum. Neyse bilenler (Özgür biraderim) gerekli teknik bilgilendirmeyi zaten görseller eşliğinde yapacaktır (peşinen teşekkürlerimizi de iletiyoruz).
Çıkışta sancağımızda kalan beton rıhtımı bordalyor ve önce Mermigkis'den mazot depolarımızı dolduruyoruz. Ver elini Aegina. Artık Ege denizinde idik, evin kokusu geliyordu diyeceğim ama maalesef değil ev kokusu mis gibi bir deniz kokusu bile alamadım. Tüm Ege denizi geçişi boyunca hava genellikle çok sakindi ve hafiften eksoz kosunu alabiliyordunuz. Nedeni ise Ege geçişi boyunca etrafımızda kara görmeden gittiğimiz bir an bile olmadı diyebilirim. Adalar arasında çok yoğun bir gemi trafiği vardı. Hatta bir ara çok büyük acayip bir gemimsi oluşum gördük. Erkan kaptan bizi aydınlattı tabii ki, fabrika gemi imiş denizin ortasında üretim yapıyor ve gelen malzemeler monte ediliyormuş. Gemiden de Avrupa'ya gönderiliyormuş. Bunun bile geldisi, gittisi, kendisi derken yeterli kirlilik kaynağı. Bu arada mavi kartı var mı diye sormadık.
Akşama doğru Aegina'da Aegina beach karşısında alargada kalmak için karar verildi.Yer tesbiti yapılmış sıra funda demir demeye gelmişti. Bu arada sahildekiler bizi seyretmek için ellerinde borazanlar falan yerlerini aldı ve bekliyorlar. Dip görünüyor ve yer yer eriştelik ve aralarındaki kumlara demiri bırakacağız ama bizim tekne tekne değil vapur anasını satayım. Kaptan funda demir (aslında at abicim) diye bağırırken ses başa vardığında ırgatı boşlayacak arkadaşın sesi duyup butona basmasına kadar geçen sürede teknenin başı Türkiye karasularına varmasa da eriştelerin üstüne geliyor. Neyse bir bağrış, çağrış derken bir kaç manevradan sonra demir yerini buluyor ve elde biralar, şaraplar seyirciyi selamlayarak oh deyip oturuyoruz. Biz bu işleri yapana kadar limana envayi türlü yolcu gemisi vs girip çıkıyor.
Bir çok adanın zaman zaman kuzeyinden, zaman zaman da güneyinden bazen çok yakın bazen siluetini görerek yol aldık. İşin doğrusu Ege'yi nonstop mu yoksa arada bir yerde alargada kaldık m pek şimdi hatırlayamadığım bir şekilde geçtik. Akif'in izni bitmişti ve hastahanede olması gerekiyordu diye hatırlıyorum. Bir ziraatçi olarak ki bunun için ziraatçi bile olmaya gerek yok aslında. Adaların kuzey kısımları yeşil, güneyleri ise kupkuru diyebileceğimiz bir görüntüdeydi. Yakın geçtiğimiz adalarda çok güzel villalar gördüm ve önlerinde genellikle eski model kaliteli markalara ait arabalar vardı. Nedenine benim cevabım var ama sizin ki nedir merak ediyorum.
Burak biraderim değil tarih artık arada bazı adalarda kalıp kalmadığımızı bile anımsayamadım.
Sıkıldınız biliyorum ama az kaldı, yarın ''Rodos'tan nasıl , neden kaçtık '' adlı bölüm ile bitiriyorum.