Girit Günleri.. ( 24 Kasım )En nihayetinde hedefimize varmıştık.
Güvenli bir marinaya sağlam bir şekilde bağlanmış, fırtına nedeniyle açıkta yakalanırsak endişemiz sona ermişti.
Artık Girit’i güzelce gezebilirdik..
Girit çok büyük bir ada (Akdeniz’in 5. Büyük adası) 3 günde gezilecek gibi değil, o yüzden Girit günlerini kısa geçeceğim.
Girit eski Minos uygarlığının beşiği.. Minos , Tunç döneminin en görkemli uygarlığı, Avrupa’nın bilinen ilk uygarlığı.. (M.Ö 3500)
Bu uygarlığın Santorini’deki yanardağın patlamasıyla oluşan tsunami sonucu yok olduğu söyleniyor. Santorini adasına gidenler bilirler, bu patlama sonucu oluşan Caldera görülmeye değerdir.
Aşağıdaki youtube videosunu üşenmeyip izleyin, çok ilginizi çekeceğine eminim.
Gelelim yakın tarihe;
Osmanlı Girit’i Venediklilerden 24 yıl süren çok çetin savaşlar sonunda almış, Girit yaklaşık 250 yıl kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Osmanlı’nın güçsüzleştiği 1900 lü yıllarda Avrupalı büyük devletler tarafından Yunanistan’ın hakimiyetine geçirilmiş..
Erman’ın yarasını deşmek istemem ama bu süreçte Girit halkı çok acı günler geçirmiş .
……………………………………………………………………..
Sabah önceki günlere göre daha geç ve dinlenmiş uyandık.
Deniz ise her zamanki gibi en erken uyanmış, şehri dolaşmaya çıkmış, yine bir bakery bulmuş, eli kolu taze ekmek, poğaça vb ile dolu geldi..
Bu sırada aborda olduğumuz marina girişine yakın yerden, B pontonunda boş gösterdikleri yere 2 ayrı tonoz alarak kıçtankara bağlandık.
Çifter kıç halatı ve vasattan açmazlarla olabildiğince kendimizi güvene aldık. Pontonda diğer teknelerde hummalı bir şekilde fırtınaya hazırlık yapıyordu. Hemen sancağımızda teknede yaşayan İngiliz aile ile Akif, güzel bir sohbete başladılar.. Ege, Akdeniz geziyorlarmış, eski ama oldukça güzel bir tekneleri var, bu sene İstanbul’a kadar gelmişler..
Marina duşlarında uzun ve bol sıcak suyla duşlarımızı alıp, tekne havuzluğunda mükellef bir kahvaltı yaptık.
Kahvaltı sonrası yürüyerek Marina’nın aksi yönünde eski liman bölgesinde, Feribot ve günlük gezi teknelerin bağlandığı limanda bulunan Port Polis’e gittik, orda evrakları alıp, çıkış yapacağımız gün Marina ücretini ödediğimize dair ödeme makbuzunu kendilerine ibraz etmemizi ve çıkış işlemlerini yapacaklarını söylediler..
Port Polisten çıkınca zaten Agios Nikolaos şehrinin turistik özelliğe sahip olan bu bölgesini gezdik,
Deniz’in bilgi almak için gittiği Turizm İnformation bürosundaki görevli kız bir Rent a Car firmasına telefon edip, açık olduğunu öğrenip bizi oraya yönlendirdi.
Akif ve Deniz biraz büyük bir araba kiraladı, son gün arabayı Marina’ya bırakıp anahtarını ise marina görevlisine teslim edeceğiz.
Arabayı alınca fazla oyalanmadan yola çıktık. Direksiyonda Akif, yanında elinde Girit haritası ile Deniz, biz arabanın arka koltuklarına yayılmış durumdayız.
Gezi teknelerinin gözde yeri olan Spinolonga yöresinden geçerken kıyıya yakın bir ada üzerinde kalıntıları hala bulununan eski zamanlarda Cüzzamlıları sürdükleri adayı fotografladık..
Dağ yollarından döne kıvrıla sahile de paralel bir şekilde Girit’in kuzey kıyısından batıya doğru ilerliyoruz.
Dağ taş zeytin ağacı.. heryer zeytinlik.. oldukça da bakımlılar..
Bugünkü hedefimiz Girit’in baş şehri konumunda olan Iraklion. (Bizim eski adıyla bildiğimiz Kandiye..)
Bir ara dağ yollarında kaybolduk mu diye düşündük, aslında biraz da kaybolmak istiyorduk..
Yeşillikler arasındaki köylerden geçtik..
Bir tanesinde indik, sokaklarında yürüdük, bir diğerinde köy kahvesinde oturup, kahve içtik..
Yine sahilde güzel bir kasabada adını hatırlayamadığım, Akif’in daha gelmeden önce araştırıp beğenilen bir tavernanın kapalı olduğunu görünce, orada bize önerilen bir Tavernaya gittik, kuzu eti ve keçi eti yedik.
Ve hava kararmadan Iraklion’a vardık.
Önce arabayla sahil tarafındaki geniş caddeden geçip, limanını ve kalesini görüp, daha sonra şehir merkezine yakın bir yere park edip, yürüyerek şehrin en kalabalık, cafe ve restoranların, alış veriş merkezinin bulunduğu meydanına gittik.
Dünyamız nasıl da değişiyor, bitcoin (sanal para) için otomatlar gördük..
Dondurma yedik, alış veriş yaptık, tarihi binaların fotograflarını çektik, yorulunca da bir Cafeye oturduk, bişeyler içip, dinlenip, arabaya binip, Marinaya teknemize döndük..
(devamı var)