Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: EŞLERİMİZİN DENİZDEN KORKMALARINA BİZ Mİ SEBEP OLDUK.?

  • *
  • İleti: 237
  • Hep gülelim birbirimize, saygı ve sevgi ile.
Ben de şanslılardanım. Gerçi eşimin sınırlarını zorlamıyacak kadar dikkatli mi davranıyorum veya ikimizin denizdeki kaygı sınırımız yakın mı birbirine bilmiyorum.

Mustafa Ertör'ün Ve Zafer Dedeoğlu'nun eşlerini korkuttuğu gerçek. Ama bir alt yapı varmış kokmak ve denizden kaçmak için eşlerinde ve bunu kaşımış olmuşlar.

Mehmet Atay korkutmayı başaramamış bence. :)

Hikayeler güzel ve ders alınacak gibi açık.
Peki sizce bu yerleşik korkuyu nasıl yenmek mümkün? Mümkün mü?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1343
  Eğer uzun yola gideceksem Tunca'yla ya da yalnız.Hanım tekneye gelir elbirliğiyle tekneyi temizlerdik. Esasında o temizlerdi.Biz kovayı boşalt,suyu doldur,şunları al da altını sileyim vs..işleri yapardık.İş bitince tekne tanınmayacak kadar güzel,tertipli ,temiz ve hoş kokulu olurdu.Bizimle birlikte seyire gelmez ama dağıtmayın,kirletmeyin uyarılarını yaparak ayrılırdı.
  İki tane erkek bizim tekneyi ne hale getirdiğimizi tahmin edin.Prensip olarak tek dikkat ettiğimiz bölüm tuvalet temizliği.
orası dışında her yer her yerde dağınıklık,bulaşıklar,çer çöp,toz ne ararsan var hale geliyordu kısa zamanda.
  Bir,iki baktı başa çıkılmıyor,kıymet bilinmiyor o da vazgeçti.Artık temizlik,düzen,her şey bizde ama olduğu kadar.Hanım hiç gelmiyor tekneye.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • İleti: 1649
    • instagram
Bu müthiş bir konu oldu bence, katkılar muazzam, tecrübeler, hatalar hepsi birer ders. Bu sene şükür ki tadilat yok, Kri-Kri suda ve  biz artık Kri-Kri'de daha fazla vakit geçiriyoruz ve nisbeten daha fazla yelken yapma şansımız oluyor.. 

Ahmet Kabaalioğlu'nun orsa seyrimize ilişkin uyarısı üzerine buraya yazmanın iyi olacağını düşündüm..

Aslında benzerini araba kullanma mevzusunda da yaşamıştık. Özden ben araç kullanmayı sevmiyorum dedikçe önceleri seversin, alışırsın deyip duruyordum. Halbuki duymak istediği cevap bu değildi. Araba kullanmak bir ilgi meselesi mi yoksa bir gereklilik mi? Ben Özden araba kullansın diye o gerekliliği yarattım.

- Şehirde ihtiyacın olur
- Olmaz çok karmaşık, geriliyorum. Ben dolmuşla giderim
.............
- Uzun yolda kullanırsın, biraz dinlenirim
- İstemiyorum, iki günde varalım gideceğimiz yere.
.............
- Alkol aldığımda sen kullanırsın
- Bana sırf bu yüzden mi araç kullanmayı öğretiyorusun, bencilsin. İçme!
........
 - Bu araba aşağıda duruyor. Yarın acil bir durumda arabayı kullanman gerektiğinde ne yapacaksın? Ben istemiyorum, sevmiyorum diyebilecek misin?
 - .... (cevap yok)
- O zaman yarın eğitime başlıyoruz. Öğren, bil ama istemiyorsan kullanma...


Tekne ve denizde de böyle geçen 3 yılda gözlemlediğim; bilmediği her şey Özden'i korkutuyor, öğrendikçe bu korku azalıyor ve süreci yönetmeye başlıyor. Süreç yönetimi nasıl mı? Ya inisiyatif alıyor işin başına geçiyor ya da kendi korkularını yönetiyor. En büyük avantajımız ise denizi, yüzmeyi çok seviyor olması.

İlk başlarda kısa seyirlerde karşılaştığımız yarım metre üzeri her dalga 2 kuvvet üzeri her rüzgar Özden'i tedirgin ediyordu. Alargada kalırken en küçük bir çırpıntı onu uykusuz bırakıyordu ancak tecrübemiz arttıkça, teknenin denize ve rüzgara tepkilerini öğrendikçe, tekneden çıkan sesleri tanıdıkça bunları aşmaya başladı..

Tabii anlatıldığı kadar kolay değil, o kadar çok sorar ki sağolsun, nasıl ve niye diye; sormazsa da zaten çenem düşük zorla anlatıyorum, kafasını şişiriyorum. Nedenlerini, dinamiğini, dilim döndüğü aklım erdiğince anlatıyorum.  Bunun iyi tarafı ona anlatırken ben de nerede eksik olduğumu anlayabiliyorum. Açıklayamadığım alan benim de kendimi geliştirmem gereken alan (yanlış bildiklerimi hariç tutuyorum :P)

Burada temel yaklaşımımız şu. Evet tekne bir taraftan bir ilgi meselesi, ama bir taraftan da yapmayı tercih ettiğimiz şeyler için de bir araç ve bu haliyle tekneye ve bu işin dinamiklerine hakim olmak bir zorunluluk. Bu noktada,denizi çok seviyoruz, denizin üzerinde olmayı seviyoruz o zaman tekne ve seyir başlı başına bir ilgi alanından ziyade aynı zamanda bir gereklilik. O zaman bu gerekliliğin ikimiz tarafından da yerine getirilmesi lazım. Bu yüzden, hepimizin tekneyi yürütmeyi, iyi kötü yanaşıp ayrılmayı, önceden tahmin edebileceğimiz olası acil durumlarda ne yapacağımızı bilmemiz ve birimiz dahi olmasa diğerimizin adım adım bunları yerine getirmesi gerek.. Bu konularda adım adım ilerliyoruz, bulunduğumuz ortam şartlarına göre öngörebildiğimiz riskleri önceden konuşup, ne yapacağımızı muhakkak tartışıyoruz. Bütün bu tartışmalar ilk başlarda kesinlikle Özden'i tedirgin ediyor hatta korkutuyor ama günün sonunda biliyor olmasının bilmemesinden daha iyi olduğuna kanaat getiriyor.

En son Ramazan Bayramı tatilinde ben kumsalda yeğenimle oynarken 150 metre açıkta kuvvetli rüzgarda teknenin taraması üzerine Özden'in işleri yoluna koyması inanılmazdı. Ve işin güzel tarafı bu krizin sonunda biz kazandık çünkü kendisine olan güveni arttı, tekneyle olan ilişkisi bir düzey daha yukarı çıktı. Aksine ket de vurabilirdi ama bence daha önce konuşmuş olduğumuz için ve daha sonra da oturup konuştuğmuz için bence olmadı.

Diğer taraftan içinde hala kuvvetli bir takım korkuları barındırıyor (aslında ben de dahil birçoğumuzun hissettiği şeyler). Bunların en büyüğü bir problem anında araba gibi istediğinde sağa çekip duramayacak olması, bu aralar çoğunlukla bunu tartışıyoruz. Beklenmedik kötü bir havada, bir motor arızasında veya teknenin su alması gibi çok daha kötü bir senaryoda problemden kaçışın olmadığı ve bunu yönetmemiz gerektiği gerçeği korkutuyor. Bunu da konuşuyoruz, yapacak bir şey yok.. Kendisi benden çok daha soğukkanlı olduğu için bunu hatırlatıyorum, deniz dışında benden çok daha iyi kriz yönetebiliyor, o zaman burada da yönetebileceğini hatırlatıyorum. Bu nokta hiç kolay değil ama gizlemiyoruz da...

Diğeri zorlu bir anda, bana birşey olursa tek başına kalmaktan korkuyor. Biz de bunların üstesinden gelmemiz için ne yapabiliriz buna bakıyoruz. Ben en başta, olabildiğince tehlikeden uzak durmaya çalışıyorum. Onun kendimi tehlikeye attığımı düşünmemesini sağlamaya çalışıyorum. Tabii benim için zor ama uslanıyorum işte. Olabildiğince daha sakin, tedbirli ve tehlikeden uzak duruyorum. Seyir günlerinde alkol tüketmiyorum (Birkaç bira? o kadar da değil, canım). "Yapma", "korkuyorum", "tedirgin oldum" dediği şeyi ikiletmemeye çalışıyorum. Gerçi çoğunlukla ilk tepkim "Bi'şey olmaz" demek ama farkındayım ben de bu noktamı iyileştirmeye çalışıyorum.

Burada aslında gizli bir ön kabul var.. Birlikte olmalıyız, bunu birlikte yaşamalıyız.. Şayet bu ön kabül ortadan kalkarsa zaten bütün kurgu çökecek..

Bu haftasonu gideceğimiz koy; muazzam, yıllardır merak ederdim de gitmemiştim. Pontondaki bir abimden tüyoyu aldım, tam bizlik, torpil salmalı yoğurt kapları giremez. İstihab haddi sadece 1 tekne. Deniz muhteşem, balık bol ve muhtemelen bizim orada 4 üzerinden 3,5 havaya kapalı tek mekan. Verdim mehteri, coşkumuz yüksek.. 

Az sonra mesai bitecek ve akşam tekneye gideceğiz, sabah erkenden de 40 millik bir seyir yapacağız. 3 gündür pazarlık halindeyiz, motor mu, yelken mi? Pazartesi günü dönüşte pupadan 25 civarı rüzgar bekliyoruz, erken kaçıp rüzgardan kaçınmalı mı? yoksa  yelkenle mi dönmeli? yelkenle dönersek seyir süremiz ne kadar uzayacak vs.. 3 gündür, hava raporu, video, yazı, bayramda yaptığımız ayı bacağı seyri Allah ne verdiyse paylaşıyorum anlatıyorum.. Yelken yapmayacaksak, direğine, bezine niye para veriyoruz, motoryata geçeriz, ki onların daha güvenli olduğunu mu sanıyorsun.. (tehdit ediyorum !!!)


Bir de gizli formül var, aslında hepimizin bildiği;


Akşam olup da gün batımına karşı denizin ve günün keyfini çıkarırken sahip olduklarımızı, yaşadığımız şanslı ve ayrıcalıklı anı birbirimize hatırlatıyoruz ve bunun herşeye değeceğine kendimizi inandırıyoruz.. 


Viya böyle...










 
  • IP logged
Akdenizli, Balıkçı

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254

Bir de gizli formül var, aslında hepimizin bildiği;


Akşam olup da gün batımına karşı denizin ve günün keyfini çıkarırken sahip olduklarımızı, yaşadığımız şanslı ve ayrıcalıklı anı birbirimize hatırlatıyoruz ve bunun herşeye değeceğine kendimizi inandırıyoruz.. 


Viya böyle...

Viya böyle. Sahiden her şeye değiyor.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 291
Ben şanslıyım sanırım. Nalan denizi ve tekneyi hep sevdi...
Başımıza gelen onca badireden sonra hala boşanmamış olmamız zaten bence açıklıyor durumu.
Erkek muhabeti yapmak da zevkli tekne ile ama denizi seven eşin, sevgilin veya kız arkadaşın ile hele de çocukların ile beraber yapmak daha da zevkli.
Ama tabi bu benim düşüncem. Doğrusunu 20 yıl sonra Ömer Deniz ve Çağla'ya sormak lazım...
"Şeytan Görsün Ege'nin Yüzünü" demezler inşallah!!!

Eşimi sevdirmek için çok uğraşmam gerekmedi ama yeni gelen bazen tamamen yabancı, bazen de bir tanıdığın tanıdığı sebebiyle çok kişi ağırlamışızdır bizim kayıkta.
En zoru da zaten önceden de tanıdığın ve çok sevdiğin birisini çağırıp, onun da seyahatten zevk almasını sağlamak.

Bunun için benim kendimce izlediğim bir yol var.
Öncelikle beklentiyi çok yükseltmemek lazım baştan...
Tekne kullanımı zor ve sorumluluk isteyen bir şey kabul ediyorum ama teknedeki hiç bir teknik detay teknedeki eşimiz, dostumuz ve arkadaşlarımızdan daha önemli değil.
Bütün gün tamirat ile uğraşıyorum diye en sevdiğim insanlardan uzaklaştığım oldu. Buna izin vermemek lazım.
Tekne yatmasıyla ilgili hepimize çok sorulmuştur ancak galiba yabancı kişiler bu soruya sizin verdiğiniz cevaba değil ama yüzünüzdeki ifadeye bakıp yorum yapıyorlar.
Dümende boncuk boncuk terler iken "hiç merak etmeyin" denmesine kimse aldırış etmiyor...
Çocuklar için de böyle bu...

Çok panik olan bir aile ile biraz da sert bir havada eğitime çıkmıştık yıllar oluyor, baktım endişeleri hiç geçmeyecek otopilota bağlayıp içeri girdim, sanki haritadan birşey bakacakmışım gibi, özellikle oyalandım içeride. Seneler sonra itiraf ettiler, "bizi güvertede bırakıp, içeri girdiğinde anladık aslında durumun ne kadar normal olduğunu" diye...

Ancak bir başka örnekte 1 haftalık tatilin neredeyse 5 gününü aynı koyda geçirip, her gün tepelere yürüyüş yapan bir grup tanıdığım da utanarak gelip "çok sıkılmadın umarız" diye sorduklarında  "teknede olduktan sonra hayatta sıkılmam, nereye gittiğimiz önemli değil benim için" dediğimde çok şaşırmışlardı.

Teknelerimiz bizler için farklı bir anlam ifade ediyor.
Ancak en nihayetinde bir araçtır, insana hizmet eder...
Biz kendi kayığımızda ne yaparsak yapalım mutlu oluruz, varsın istediğimiz yere istediğimiz zaman varamayalım...
Hele de tanıdık, tek bir kişinin kalbini kırmaya değmez.

Unutmamak lazım ki bir kaptanın kayığında taşıdığı en ağır yük insandır!

  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Birde tekneye gelen misafirlere ( eğer kayık mürettebatlı değilse ) mutlaka altından kalkabilecekleri görevler vermek, temizlik, mutfak gibi işlerde katılımlarını talep etmek şart. Aksi halde bir süre sonra erkek gocunmasada, kayığın hanımı kendini hizmetçi gibi görüp, kayığa gelmemeye başlayabilir. Tabi bu durum bazılarının arayıpta bulamadığı bir şey olabilir


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Uzuuun bir aradan sonra kayığa geldi.
Tabii ortalık 56. Bu niye burada bu niye böyle, kitaplar niye dağınık, bunun burada ne işi var... bir sürü sorgu sual, yergi.
Sustalı maymuna döndüm. Nihayeten;
Şekercim dedim, kayık senin, hadi istediğin gibi düzenle. Bunu buradan kaldırıp şuraya koyuyorum dediği neredeyse hiç bir şeye itiraz etmedim.
Bir saate İp gibi oldu kayık. Fırçamla oturdum. Muhtemelen bir defada bulduklarımı artık uzun bir aramadan sonra bulacağım, olsun!
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

 
Yukarı git