Psikolojiye göre korku, doğuştan değil sonradan öğrenilen bir davranış olsa da, nörolojiye göre insan beyni milyonlarca yıldır yaşanan deneyimlerin bazılarını derinlere bir yere kaydettiği için özellikle doğa ile korkuların olmadık zamanlarda ortaya çıktığı sık görünen bir durum. Ne kadar bilimseldi hatırlamıyorum, yapılan bir araştırmada insanların yüzde onunun en az bir fobisi olduğunu, bu konuda kadınların küçük farkla erkeklerden ( testosteron avantajı mı desem
dezavantajı mı) daha fazla fobi yatkınlıkları olduğu okumuştum. Herkes hanımından bahsetmiş. Malumunuz üzere bizim ailede bu eş ben oluyorum. Allahtan hanım beni korkutmaya fırsat bulamadan denizde keyfi de birlikte öğrendik korkuyu da…
Daha önce amatör denizciliğimizi sorgularken toplumumuzun denizciliğe bakışının negatif olduğundan bahsetmiştik. Binlerce yılı karada geçirmiş, at üstünde oradan oraya göç etmiş atalardan ancak bu kadar denizci bir toplum çıkmış. Ülkemizde balık yeme sıklığının bile başka ülkelere göre ne kadar düşük seviyede olduğu ortada. Denize uzaktan bakmayı daha çok sevmişiz. Geçmişte imkansızlıklar içinde balıkçılık ve süngercilik yapan pek çok denizcimizin teknik yetersizlik ya da ihmalden ölmeleri, yaşadığımız toplumu daha çok korkutmuş. Denizcinin ( süngercinin) parası pul, karısı dul” gibi atasözleri ile özellikle kadınların zihinlerine deniz ve denizcilik korkusu işlenmiş. İlk öğrenimde denizle ve denizcilikle ilgili dersler olsaydı belki insanlarımız denize bu kadar yabancı olmayacaktı.
Zafer Dedeoğlu Reisimizin eşinin korkusu aslında önemli bir itiraf. Bununla ilgili olarak Hulusi Reisin tatbikatlarını kendisinden ilk duyduğumda hayran kalmıştım. Eşler kendileri teknedeyken kaptanın başına bir şey gelmesinden korktukları gibi kendileri evdeyken de akılları muhtemelen teknedeki hayat arkadaşındadır. Siz farkında değilsiniz belki ama bu onlar için daha da fena bir durum.
Eşinizin korkması tek başına sizin hatanız değil. Ama temelinde deniz korkusu olan birisinin bu korkusunu yelken seyriyle veya kötü bir hava ile tetiklerseniz uzun vadede yalnız seyir yapmak durumunda kalabilirsiniz. Özellikle tatil zamanları gideceğiniz yere eşsiz seyir yapıp eşinizin oraya başka yoldan gelmesini sağlarsanız gittiğiniz yerde birlikte iyi vakit geçirebilirsiniz diye düşünüyorum. Ersin Reisin İstanbul’da tekneye hiç gelmeyen kızı ve eşini Tayomar gibi küçük ve buzdolapsız bir teknede bile Bodrum’da ağırlamasını hatırlarsınız.
Genelde erkek reislerden oluştuğumuz için son bölümde kadınların tekneyle arasını nasıl yapabileceğiniz ile ilgili düşüncelerimi yazmak isterim.
Bence öncelikle teknenizin boyutu optimum ölçüde olmalı. Genelde birlikte yemek yapabileceğiniz ya da kışın gidip vakit geçirebileceğiniz rahat bir salon- mutfak alanı olmalı.
Mutfak ve temizlik işlerini ortak yapmak ya da erkeğin biraz daha fazla iş yapması daha iyi olabilir. Bir insan bir yere emek veriyorsa orayı sahiplenmesi de daha hızlı olabilir.
Teknenin tipi de önemli. Mustafa Ertör Reisin Babatunca’sı benim de çok sevdiğim bir tekne olduğu halde bizim Akdeniz tipi tekneler gibi masalı bir havuzluğa sahip olmadığı için ailece oturmak ya da yakın eş dost ağırlamak için çok uygun değil. (ben tam bir yelkenci olamadığım, Türk tipi tekneci olduğum için böyle düşünüyorum. Bazılarınıza yanlış gelebilir). Eşiniz bu nedenle de tekneye çok ısınamıyor olabilir. Tabi burada İlkay Reisin tespiti de önemli. Misafir konusunda dengeyi koruyabilmek hayati öneme sahip. Gelen misafir iş yapmak için ne kadar hevesli olsa da tekneye alışık olmadığı için bütün iş yine tekne sahiplerine daha çok da kadına kalır.
Teknenin barındığı yerin marina olması tekneye inip binmenin kolay olması, komşuların da aileleriyle gelmesi kadınların tekneye ısınması için çok önemli etkenler. (ailece yapılacak ralliler iyi fırsat ). Biz Ekim’le iki sene barınak hayatından sonra Andromeda’yı aldık. Tekne marinada kıçtan karaydı ve 4 ay marinada kalıp Yeşilköy’e barınağa baştan kara hayata geri döndük. Teknenin yeri çok dardı. Ayrılıp yanaşmak zorlaşmıştı. Tekneye inip binmek çok zorlaşmıştı. Bazen yan tekneleri kullanmak zorunda kalıyorduk. İnanmazsınız Ece o dönemde bir anda tekneden ve denizden soğudu. 3-4 ay boyunca tekneye sadece 2 defa geldi. Onda da seyre çıkmadı. Marinadaki arkadaşlıkları özledi. Sonra marinaya geri döndük ve Ece tekrar tekneye ısındı.
Bence eşinize denizcilikle ilgili kitapları okutun veya akşamları siz ona okuyun. Sadun Boro Pupa Yelken ve Tayfun Timuçin’in “Yelkenli yatta kendi kendine yetebilmek” kitapları başlangıç için iyi seçimler olabilir.
Sözü fazla uzattıysam kusura bakmayın. Denizden yeri geliyor hepimiz korkuyoruz. Eğer eşimizin geçmişten gelen deniz korkusu varsa, onu zorlamak daha da olumsuz sonuçlar doğurabilir. Poseidonla da Murphy ile de aramızı iyi tutalım.