GECE KORKUSU
Gece deniz ürkütücü. Dalgasız palpa liman denizde gitmemize karşın, ürküten bir yanı var. Uzakta çakan fenerler, bir yandan yol gösterirlerken diğer yandan kendilerinden başka hiç kimsemizin olmadığını da imliyorlar sanki.
O kadar çok gece seyri yaptım, hatta ne ettiysem gece seyrinden kurtulamadım, yalnızca bir defa hadi artık gün ışısın dedim.
Alanya'da duraklayıp pruvamızı Gelidonya burnuna çevirdik. Gece yarısı burnu dönmüştük. Kısa süre sonra vardiya Kamil ağabey'le bendeydi. Sağ olsun, bel ağrısına karşın o yolda beni yalnız bırakmamıştı bırakmasına ama, delikanlılığa vursa da beli onu hiç de rahat bırakmıyordu. Israr ettim, geç yat diye. Bağlanacağıma dair de söz verdim. Yatmaya gitti. Sanıyorum sabah 2 sularıydı. Nisan ayı olduğuna göre, gün sabah 5 sularında ağarmalı.
Bir yandan etrafı kolaçan ediyor bir yandan denizi seyrediyordum. O seyirin unutulmaz yanı, Antalya Körfezi, Rodos Kanalı ve Gökova Körfezi boyunca muazzam bir yakamoz şenliğinin bize eşlik etmesiydi. Yakamozlar öyle çoktular ki, bizi bir yandan şenlendiriyor bir yandan da büyülüyorlardı. İşte tek başıma kaldığım o saatlerde bu yakamoz nümayişi yine beni içine çekti. Çok garip duygulara kapıldım. Bir yandan uzay boşluğundaymış gibi hislere kapılıyor, bir yandan doğanın bu oyunu karşısında yavaş yavaş ürkmeye başlıyordum. Neden sonra içimi bir korku kapladı.Teknede 3 kişi daha vardı ve buna karşın ürküntü her nasılsa yerini korkuya bırakmış, her yanımı sarmıştı.
Etrafı iyice gözledim, tek bir gemi yoktu. Finike açıklarındaydık. Elektronik haritadan konumumuza baktım. Marin traffikten deniz tarfiğine göz attım. Hiç gemi yoktu. İlginç bir şekilde bir tane geminin peşimize takılmasını, hatta çapariz vermesini istediğimi anımsıyorum.
Gün ışısın artık gün ışısın artık, yeter artık deyip duruyordum. Bu kadar çok geceye seyri yapmama ve hiç bir zaman böyle bir korku duymadığım halde, bu deniz neden beni ürkütmüştü? Yakamozların eşlik edişi, ışıldamaları, belki de dümdüz, Masal'ın etrafında ışıldayan yakamozlarla neredeyse hiç bir engele çarpmıyormuş gibi gidişi beni başka bir uzama taşımıştı sanki. Neredeyse motorun sesini bile duymuyordum. Telaşla etrafa bakıyor, ama yine de gözlerimi denizden ayıramıyordum. Sıkı sıkıya kaporta girişindeki kromları tuttuğumu anımsıyorum. İnip bir kahve aldım. Motorun sesini duydum. Yukarıya çıkmak istemiyordum. Sanki o sessizliğin içinden sanki sirenelerin sesi gelecek, beni içlerine çekip bir başka boyuta taşıyacaklarmış gibi geliyordu. O kadar saçma o kadar saçma şeyler düşünüyordum ki, sakın gülmeyin ama, "hah dedim kendi kendime, canın sıkıldıkça Homer'in Odysseus'unu okursan, başına bu işler gelir". Bir kuvvet yukarı çıktım. Hiç denize bakmamaya çabaladım. Pruva'ya ve kıça... pruvaya ve kıça... Arkada, tam kıçta, bir beyaz , bir kırmızı bir yeşil göründü. O Masal'a yaklaştıkça önce kırmızı sonra korku kayboldu. Bir süre sonra gün ışıdı, yakamozlar kayboldu. Birileri içerden çıktı. Dinginlik yerini harekete bıraktı. Sesler yükseldi. Korku sonraki gece de gelmemek üzere gitmişti.
İşte aklımda kalan o korkunun yeniden gelip beni bulmasından endişe ederek yolculuğa başladık. Zira teknede korku ve panik bulaşıcıdır. Bir girdi mi çıkmaz, o yol yapılamaz hale gelir. Nereden biliyorsam, bunu böyle biliyorum.
Esay ve Yersu ilk kez uzun bir gece seyirlerini yapıyorlar. Yola çıkmadan önce bağlanma aparatlarını hazırladım. Can yeleklerimizi giydik Esay'la. Bağlanma aparatları yanımızda. Eğer biri uyumaya karar verecek olursa, diğeri kesinlikle bağlanacak.
Yol boyu haritada işaretlediğimiz fenerleri arıyor, Kaptancılık oynuyoruz. Hah, işte şurada fener, tamam, rota iyi, hah şurası çökertme evet evet Kara ada fenerine göz keselim, filan.
Sahiden, Ersin'in dediği gibi herhalde, teknede Esay ve Yersu'nun olması, beni kaptan Ahab kılığına sokuyor. İçimde ne bir korku ne başka şey. Arada Esay'a Yakamozları gösteriyorum. Daha bir kaç ay önce içimi ürperten o yakamozlar şimdi oyuncağım olmuşlar, eğlenceye sayıyorum onları. İnsanoğlu ne garip.
Ondan sonra kaç defa daha gece seyri yaptım, o korku şükür ki hiç gelmedi.
Sabah olmadan Yersu uyandı. Gece karanlığında gökyüzünü seyretmeye yıldızlardan yol yapmaya koyulduk. Bu kızın denizle ilginç bir ilişkisi var. Bu geziden sonra Bora'ya yakalandığımızda, yağmurdan açamazken, mutluluğu yüzüne yansımış, gözleri ışıl ışıl parlamıştı.
Sabah 08;30 sularında Turgut Reis Marinaya ulaşmış, Sidere yelkenlisi ile sarışmaya, o iki güzel insanla bir yıl aradan sonra uzun sohbetlere daldık.
Daha sonra, Marmaris'teyken konuştuğumuz Kaan Erdem ve Gamze ile Kalimnos'ta buluşacağız. Leros, Patmos ve Lipsi'yi beraber gezeceğiz. Lipsi'de şahane bir 4 gün geçireceğiz.
Devam Edecek