GİRİŞ
Kamil ağabey ile yaptığımız keyifli bir seyirle Mersin/Kumkuyu'dan yola çıkıp Karacsöğüt'e bağladık Masal'ı (artık yeni adı, Masal b.).
Bir ay kadar sonra, Umayımdan bizle seyir yapma konusundaki bütün umutları kestiğimizden, artık ona teklif bile etmeden, Adana'dan önce İzmir, sonra Karacasöğüt,çıktık yola. Esay, Yersu, ben.
Ersin kabul etmezse etmesin, genellerse genellesin, kokusu yayılmayan bir kadın yoksa kayıkta, Vigor mudur nedir, onun dediği en uzun mesafe, çok çekilmez mesafedir. İşe de yaramaz. Hayat, isteyip de kokusunu burnunuzda duyumsamadığınız kişi yoksa, laf kalabalığıdır.
Karacasöğüt.
Sözleşmişiz, Turgut Reis'ten yola çıkacağız Sidere ile. Eline ayağına çabuk olmak lazım.
Hızla alışverişleri yaptık. Masal'ı kırklarken ben, Esay düzenledi sağı solu. Suları, çayları, fasulyaları bir kenara yerleştirdi. Ben yağı suyu impelleri kontrol ederken, rakımı da hazırladı. Domuz sıkısı. Geceyarısı, 12 sularında yola çıkacağız, sabah erken Turgut Reis'te olacağız. Az değil yol, neresinden baksan 55 mil. Gece rüzgar olmaz Gökova'da. Demek motor seyri, demek en fazla 5,5 bm hız. Demek 10,5 saat. Demek sabaha kadar nöbetteyiz. O halde iki kafeh parlatıp uyumam lazım. Rakı o yüzden!
Masal alındı beri, gece yolundan hiç mahrum kalmadı. Hep gece, hep gece. En planlı seyirlerde bile karanlığa kaldı.İşte bu ahvalde, Esay uyuttu beni 20:00 suları. 23:30'da da uyandırdı.
Yıyecek bir şeyler hazırlamış. Bol yumurtalı sucuk. Yumurta tok tutar, ben uyusam bile sen ayık kalırsın dedi. Sağol dedim. Yersum uyandı. Yapabileceğim var mı dedi. Daha 15'inde. Uyu kızım sen dedim. Uyanık kalayım dedi, yok dedim, sonra, daha sonra benim uykum gelirse sana ihtiyacım olacak, o zaman ayık olman lazım. Uyu sen. Peki baba. Kamarasına geçti. Seslendi; bağlanın! Tamam, dedim.
Gece tam 12:30, harfiyen, Esay tonozu attı, ben palamarı attım. Usulca ayrıldık pırıl pırıl Karacasöğüt'ten. Bütün ışıkları söndürdük. Ersinciğimin tahmin edebileceği gibi, Yersu'nun kamarasında cep telefonundan sörf yapmasına bile izin vermiyorum. Çünkü okumuşum üç satır yazı, şu: Atatürk'ten sonra en büyük Türk Sadun Boro der ki; Gökova'da koylara gece girmeyin ve çıkmayın.Sahiden öyledir Çökertme gibi kuzey koylarını bir kenara bırakırsanız hemen her koy, önünde bir döküntü ile belli eder kendini. Öyleyse gözüm kedi gözü gibi olmalı, açık olmalı, görebileceği her şeyi görmeli, öyleyse bütün ışıklar kapalı olmalı. E kapattık biz de.
Yerscuğumun talimatına uyduk. Bağlandık bağlanma halatlarımızla. Yavaş yavaş çıktık Karacasöğüt'ten, vurduk kendimizi batıya doğru Gökova sularına.
Issız gece.
Kırmızı yeşil, yok.
Deniz palpa.
Esay kahve yaptı.
Birbirimize baktık.Çok yıl var birlikte yol yapalı, karada, denizde, hayatta. Bu da üstüne dem oldu. İyi oldu
Önümüzde 12 saat var
.
Devam edecek
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.