Uuuf ! Fena mevzuya girilmiş...
Bu klasik nedir, kimdir konusu çok su kaldırır; şu taze yepyeni oluşumumuzda epey hır gür çıkarır baştan söyleyeyim de biline.
Gerçi sağolsun Cem öyle güzel , referanslara dayalı ve net tarif etmiş ki, aslen tartışılacak bir yönü de yok.
Ama mesela bu kavga otomobilcilerin hic vazgeçmedikleri ve bitiremedikleri bir kavgadır. Umarım biz denizciler pek fazla merak sarmayiz zira kayıkçı kavgası da arabacı kavgasından daha şiddetli bir şeydir.
Otomobillerde de 25 yada 30 yaşını geçmiş olması aslen klasik sayılmasına yetiyor. Onlar biraz daha ileri gitmişler ; antika, klasik , vintage vs ayrımlar var. Hatta ileride kesin klasikleşecekleri tahmin edilen ve youngtimer kavramı altında toplaan 1990- 2000ler modelleri var. Aslında bunlarin her biri birer dönemi gösteriyorsa da ülkelere göre bu dönmeler üzerinde de pek anlaşamıyorlar. Mesela Antika otomobil çağı aslen ancak belki II Dunya savaşına kadar olan dönem, klasikler 1940lardan itibaren yapılmışlar filan gibi...Bu belirsizliğin nedeni de sanayici toplumların kendi mal ve markalarıyla kurdukları hissi bağ ( biz tabii her konuda olduğu gibi ; üretici değil seyirci, en iyi ihtimalle de kullanıcı olmuşuz, bu bizim kavgamız değil haliyle ). Misal Amerikalılar Packard'in ürettiği son V16 motorlu arabadan sonrası antika sayılmaz derken, Ingiliz olur mu efendim, asıl Rolls Royce veya Bentley'in majestelerine ürettiği falan limuzinden sonrası hikayedir...diyor. Fransız buna karşı kırmızı şarabını, Italyan espressosunu içerken ; Alman üretip duruyor ; ben bu işlere bakmam ; kalitelisini yapar bütün dünyaya satar, yükümü tutarım diyor. Bu bağlamda güzel ülkemi değerlendireceksek ; elimizde hepi topu Devrim arabası ve Anadol var ( gücü olan herkese bir klasik Anadol, daha iyisi bir STC 16 veya bir Böcek bulup kenara kaldırmayı öneririm, değerlenecekler ).
Yaş ve dönem meselesi yeteri kadar karışıkken ; daha beteri tabii her eskinin klasik sayılip sayılamayacağı konusu...Bunu atalarımız zaten eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı...özdeyişiyle irdelemişler efendim.
Öncelikle tadilat görmüş üzerinde oynanmış, orjinalinden uzaklaşmış eskinin antika veya klasik sayılamayacağı üzerinde fikir birliği var. Bu da konumuz olan teknelere gelirsek : orjinal planına sadık kalınmış olması anlamına geliyor.
Ama asıl tartışma tabii kalite, bulunabilirlik ( yani nadirlik ) ve teknoloji konularında...Yani 1950lerden bir Ferrarinin veya bir Rolls Royce'un klasik olduğunda herkes hemfikir , bu kadar ünlü markalar olmasa da bir dönem çok az sayıda üretilmiş çok daha mütevazi araçlar için de tereddüt yok ; ama harcıalem ve çok üretilmiş , deyim yerinde ise "halka mal olmuş " kitlesel üretimler için de tartışmalar var.
Örneğin tabii VW Kaplumbağa, Citroen 2 CV, Italyayı savaştan sonra motorize eden Fiat 500, unutulmaz Mini Morris...Bunlar hep on milyonlarca veya milyonlarca üretilmiş, ucuz ve harcıalem nesneler...Bir dönem insanlar bunlardan kurtulmak için uzerine para verebilirlermiş. Fakat artik günümüzde klasik kabul ediliyor ve seve seve alınıyor, yenileniyor ve ticari bir değere sahipler. Bunun nedeni ucuz ve basit de olsalar ; dönemlerini temsil etmeleri ve her birinin aslında kimi karakteristik ve teknolojik özellikleri olması ( küçük hacmi çok iyi kullanma, hafiflik, tasarrufluluk, tasarım, seri üretime yatkınlık vs vs ). Bu nedenle de artık günümüzde klasik ve muhafaza edilmesi gereken " değer"ler olarak görülüyorlar.
Ayrıca klasiğin değerini arttıran kimi başka faktörler de var. Birincisi elbette geçmişte bir ünlüye ait olması. Diğerleri hiç restorasyon/tadilat görmemiş olmasi ve geçmişinin izlenebilir olmasi. Ilk sahibinden bu güne kaç kere el değiştirdiğinin, nerede nasıl kullanıldığınin bilinmesi. Bu bence hele bir tekne için çok önemli : Nerde suya inmiş, nerelerde dolaşmış, hangi bayrakları taşımış, hangi isimleri taşımış, kimler kullanmış ? Bunları bilebilmek yeni sahibine çok keyif verirdi diye düşünüyorum.
Benim bütün bunlardan anladıklarımın özeti : klasik en az 30 yaşinda yada daha eski olacak ; üzerinde oynanmamış olacak, kendi döneminde bir yenilik, bir heyecan yaratmış, beğeni ile karşılanmış bir ürün olacak , az üretilmişse daha iyi ( ama işte VW Kaplumbağa 25 milyon üretilmişti veya Folkeboat dünyanın en çok üretilmiş teknesi : her ikisi de tam birer klasik ) ve çok üretilmiş olsa dahi, fazla da harcıalem olmayacak. Mesela otomobillerde aynı arabanın dört kapılısına bizde de kimse pek fazla bakmaz, yurt dışında hurdacı bile almaz fakat iki kapılı coupe modeli çuvalla para eder. Aynı marka ve model olmasına rağmen dört kapılı araba ihtiyacı gidermek için alınmış bir nesne olarak görülürken, tek kapılısı bir keyif aracı, zevk nesnesi olarak görülüp, kurtarılmaya ve muhafaza edilmeye değer bulunuyor.
Bence teknelerde de olaya böyle bakmalı.Kendime bir klasik tekne müzesi kuracak olsam ;D1980'lerin charter teknelerinden örnekler toplayıp koymazdım , daha özel nesnelere bakardım diye düşünüyorum .