Hatırladığım üç yakalanma ilki Adaya giderken, ikincisi Tuzla burnu önünde, üçüncüsü Anneler günü şerefine kızlarım ve eşimle Adadan dönerkendi, zamanında fark edip yelkenleri topladık, motoru çalıştırdık...5 dakika sonra sallan yuvarlan, depodan gelen pislik nedeniyle motor düzgün çalışmaz oldu. Genovayı hap kadar açarak Fenerbahçe önlerine kadar geldik, arkamızdan 38 feetlik teknesiyle ve üzerinde kalabalık bir ekiple gelen bir dostumuz bizi yedeğe almak istedi. Ancak bir yüz metre bile çekemeden motoru hararet yaptı. Marinanın ağzından ıçeri genovayla girer girmez motor yine düzgün çalışmaya başladı, olaysız bağlandık.
Ilk maceramızı anlatayım zira bazı dersler var içinde...
90'ların sonlarına doğru Folkeboat'im UÇARI ile bir öğleden sonra işyerimden bir arkadaşımla Adaya gidiyorduk. Benden epey genç, yelkene yeni heves eden, sporcu bir arkadaşımdı. Firsat buldukça gelir, birlikte denize çıkardık ( çoktan denizciliğini ilerletti ve şimdi tekne sahibi olma peşinde) .
Henüz yarı yolda iken adaların üzeri birden kararmaya başladıysa da endişelenmeme rağmen aklıma bir tedbir almak gelmedi ( mesela derhal geri dönmek ! ). Bunda tecrübesizliğin, teknenin denizciliğine aşırı güvenin , ağır ve göreceli az yelken alanlı Folkeboat'in bir camadan sistemine bile gereksinim duymamasını bilmenin rolü var.
Bir kaç dakika geçmemişti ki, - hala bir film sahnesi gibi gözümün önündedir - ; Heybeli yönünden en az 7-8 veya daha fazla sayıda motoryatın yanyana denize yayılmıs tam gaz üzerimize doğru geldiklerini gördüm, deniz hala sakindi, en öndeki 16-18 metrelik motoryat dev köpükler saçarak vallahi herhalde 25 knot hızla marinaya doğru kaçıyordu. Derken rüzgar da geldi. Işin ciddiyetini o an kavradım arkadaşıma : Tramola atıp dönelim...! dedim, fakat sanırım o an bir manevradan ürktü ve " Abi Heybeliye gidip koya sığınalım " dedi. Baktım fikrimde ısrar etsem onu daha da korkutacağım ; peki dedim ( ikinci hata, reis'in demokratik olması gerekmez. Doğru bildiğini uygulamalı ).
Ümitsiz bir girişim olarak dıştan takma motoru suya indirip hazırladım ama kabaran denizde dıştan takmayla yerimizde saymaktan başka bir şey yapamayacağımızi bildiğimizden yelkenle devam ettik. Folkeboat da şöhretine uygun biçimde pekala yelkenle yürüdü...Bu arada arkadaşım bir an kamaraya girip kayboldu, biraz sonra kızlarımın başaltı yatağının üzerinde atılı can yeleklerini birbirine bağlayıp bir şekilde üzerine geçirebilmiş olarak havuzluğa döndü ( Uçüncü hata, salon oturaklarının altında 5 tane yetişkin can yeleği vardı ne söylemek ne giymek aklıma gelmediydi ).
Epey gayret ve biraz korkuyla Heybeliyi iskelede bordaladık ; tam gevşeyip tamam artık sıyırdık derken birden esaslı bir sağnakla ciddi biçimde yattık, bir acayip ses oldu ;hemen arkamda kıç güverteye bağlı ana yelken rayının üçte biri yerinden koparak üzerinde iskota arabası ve palanga makarasıyla yanağımın bir kaç santim yanından geçerek havaya savruldu. Boşta kalan bumba fırlayarak çarmık teline bindirdi, o tele bağlı çarmik da yuvasından fırlayarak bir ucu tele bağlı, aşağıya sarktı. Can havliyle dümeni bırakıp yelkenleri indirdim, Allahtan hepi topu 25m2 yelken alanı olan bir tekneden bahsediyoruz, zor bir iş değil. Bu sırada iyice başıboş kalan tekne epey sürüklendi. Ama motoru çalıştırıp biraz boğuşarak koya girip hoş, klasik, güzel bir ahşap motor yatın yanına demir attık. Bu arada fena bir yağmur indirdi ki, bu da aslen rüzgarın düşeceğine ve adada fazla mahsur kalmayacağımıza işaretti.
Şiddetli yağmur altinda bumbayı zapt edip uyduruk tentemizi üzerinden aşirıp kendimizi biraz korumaya çalışırken yanina demirlediğımiz motor yatin kamarasından orta yaşlı bir bey çıktı, elinde iki şişe bira..." Halinizi gördük, biz burada koy içinde demirde 42 knot ölçtük..." deyip biraları uzatacakken birden döndü ; " Yok , size lazım olan bu değil ! " deyip yine kamara içinde kayboldu. Biz tuhaf tuhaf " ne oldu şimdi ? " diye birbirimize bakarken bu defa elinde iki rakı kadehi tekrar havuzlukta göründü : " Halinize bakılırsa bu daha iyi gelecek size..." dedi ! ( bu da denizde dostluk dersi...).
Esas ders ise tekneye donanım monte edilirken tersanenin montaj ustasına " şu ana yelken rayının altına bir sac lama kesiverin ve rayı yukarıdan bu lamaya karşılıklı cıvata, somunla bağlayın ! " demiş olmama rağmen, sonra bu bağlantıyı kontrol etmeyi düşünmemiş olmamdı. Amcam rayı kontrplak güverte ve üzerindeki tik döşemeye ahşap vidalarıyla vidalamış, geçmiş.
Hakikaten hava düştü, bir saat sonra da yağmur kesildi, az maddi hasarlı ama karizma epey çızilmiş olarak motorla marinaya döndük alaca karanlık çökerken.
Ama o bir kadeh ikram rakının tadı unutulmaz.