Az verir!“Çeto, yol kalabalık mıydı?” diye sordu Gani abi, “hangi taraftan geldin?”
“Söke üzerinden işte, malum yol, çok severim, Bafa Gölü kıyısı filan. Hem......” Lafımı tamamlayamadım, gülmeye başladım, aklıma yolda girdiğim benzinci geldi. Düşündükçe olay daha da komikleşiyor.
“Ne oldu yahu?”
“Ya sorma abi, gelirken bir benzinliğe girdim. Böyle tarım arazilerinin yakınında, mütevazı bir benzinlik. İçeri, artık moda ya, kahve makinesi koymuşlar”
“Eeee?”
“Makine üzerinde düğmeler var işte, espresso, capucino, latte filan. Basıyorsun, veriyor kahveyi. Yalnız espresso tuşunun üzerine bir not bantlamış adam, üzerinde şöyle yazıyor: Az verir”
Üçümüz de makaraları koyverdik.
Yol boyu, bu nasıl olabilir diye kafamda sahneler ürettim. Kim bilir ne kavgalar çıkmıştır, kim bilir kaç dayı gelip “bu ne ya kuş kadar kahve verdi bu, arızalı bu, ver paramı!” demiştir. Düşünsenize Ökkeş dayı tarlasından dönüyor, hem diyor traktörüme mazot alayım, hem de bir kaçamak yapıp şu “cavır” kahvesinden höpürdeteyim. İçeri giriyor, parasını veriyor, espresso düğmesine basıyor. İki damla! Kasadaki çocuğa diyor ki “Yeğenim bu bozuk herhal, vermedi”, garibim çocuk “E o o kadar verir dayı” deyince kıyamet kopuyor. Ökkeş dayı parasını geri istiyor, çocuk derdini anlatamıyor ve o anda yan ofisin kapısı hışımla açılıyor, benzinliğin sahibi çıkıp haykırıyor, “Ne oluyor burada!” Konuyu anlatıyorlar, yalnız patronun gözler faltaşı gibi, yüzü uykusuzluktan artık grileşmiş, kelimeler yuvarlanıyor ağzında, hasta gibi. Niye, çünkü bu kavgaların sonunda iade edilen kahveleri zebil olmasın diye hep patron içmiş, on gündür uyuyamıyor! Sonunda kasadaki çocuğa diyor ki, yaz evladım espresso düğmesinin üzerine: Az verir!
...ve sonunda Turgay abi gelir!İkinci kadehi üçüncüsüne bağlayan zaman diliminde restorandan içeri Turgay abi girdi. Nefes nefese.
“Ya çocuklar, kusura bakmayın ya, sormayın neler oldu, beklettim sizi de...” Bir yandan da endişeyle bana bakıyor.
“Anlatırım ama, bak bunları yazmak yok ha!”
Masa altında sağ ayağımı kaldırıp, “Ne anlatacağım abi ya, ayıpsın, rahat ol dedim, yeminle, neden geç kaldın?”
Turgay abi devam etti, “Ya şimdi inan bana, tamamen aklımdan çıkmış ya, bugünün cuma olduğunun da farkında değilim”
Kendimi tutuyorum, söz verdim anlatmayacağım, gülmeyeceğim.
“Çünkü burada yaşarken gün diye bir şey yok çocuklar ya” deyince Gani abi de atladı, “Evet ya, burası böyle, hatta ben de sabah mesaj attım Çeto’ya hangi gün diye”
Kaan lafa giriyor “Oh be iyi ki gelmişim, dönmem ben buradan artık”
Masa “teykof”a geçip bu alemden ayrılmak üzere kopuyor gerçeklikten.
Turgay abi biraz şüphelendi, çünkü sık sık ses kayıt düğmesine bastım mı diye kontrol ediyorum. “Bak bunları yazmayacaksın ha!”
“Yok be abi, devam et sen”
Sabah evden çıkmış Turgay abi, kaç aydır lahmacun da yiyemedim diye bir Antep restoranına girmiş, “oradan da çıkarım dünürlere giderim dedim”
“Abi biz hariç herşeyi düşünmüşsün yani!” diye haykırmışım. Gani abi de gülüyor, “Turgay abi naaptın sen ya” diye. Sabah “hangi gün buluşacaktık Çeto?”diye mesaj atan Gani abi şimdi Turgay abiye gülüyor?!?!?!? Masa bir anda Pertevniyal lisesi 1894 mezunlarının pilav gününe döndü?!?! “Kaan sen bilirsin şu içtiğimiz esans fabrikası ürünü filan değil di mi?” dedim, “Yok Çetin, gayet normal” dedi.
“Eee Turgay abi sonra?”
“Garson geldi, söyledim, içeri gitti, lahmacunları bekliyorum. Bir süre geçti, sonra Kaan aradı, neredesin diye, Gani abi, Çetin filan bekliyoruz seni deyince fırladım restorandan, garson arkamdan sesleniyor, ben kusura bakma evladım hanım rahatsızlanmış, başka zaman gelirim dedim, koşa koşa geldim buraya”
Ses kayıt düğmesine bir daha baktım, evet basılı, iyi ekmek çıkacak buradan.
“Sonra yolda Tuba aradı, baba ne yapıyorsunuz, nasıl geçiyor dedi, nasıl ne yapıyorsunuz dedim, ben unutmuşum kızım yeni gidiyorum daha dedim, eyvah dedi, sorma yahu dedim, Kaan aramasa hatırlamayacağım bile dedim, Tuba da “aaa Kaan da mı oradaymış” dedi?!?!?!?!?!?”
Artık kesin eminim, ayağa kalktım şişeyi kontrol ettim, “Kaan bak doğru söyle, bir bak şu şişeye, Bulgar malı filan içiyorsak bak, yol yakınken geri dönelim, ben gerçekliği kaybettim” dedim.
İsli uskumru geldi masaya da rahatladım biraz. Ekmek banarken yavaş yavaş normale döndüm. İyi ki bir hafta önceden ayarlamışım bu programı, maazallah bir kaç ay önceden sözleşsek şu anda birimiz Kars’ta birimiz Mersin’de kalanlarımız da Düzce tarafında aynı anda yemeğe oturacakmışız.
Turgay abi devam etti, “Buradan da” dedi “bize gideriz, birer kahve içeriz, hemen şuranın üstü bizim ev”
“Turgay abi, artık ben senin adres tarifine bile güvenmiyorum” dedim. O da “Kaan var, artık bir şey olmaz” dedi, “O bulur evi en azından”
Nasıl bir Ege Sofrasına düştük bilemiyorum dostlar, çok başka yerlere gidiyoruz. Kaybolmazsak iyi, gerçi masada Kaan var, o bizi toparlar.