Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Yelkenci gözü ile Piri Reis ve Kitab-ı Bahriyye

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Günaydın
İyi niyetle bir şeyler yapmak istiyorlar. Çok yeni bir oluşum. Benim izlenimim; Ali Rıza bey çok donanımlı, fakat sanki bildiklerini aktarmada o kadar iyi değil gibi. Halbuki akademide öğretmen olarak görev yapmış.
Birde sunum dünkü nahoş olayın gölgesinde kaldı.
Onun dışında bu konuda Ersin’in bilgisi hoca kadar var en az.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Utandım şimdi. Teşekkür ederim. 

Hazır sırası gelmişken birkaç kez yalayıp yuttuğum Piri Reis 'in gemileri kitabından kimi detayları vermek istiyorum.

Kitapta hareket eden gemiler bölümünde çok önemli bir ayrıntı var. 260b Katolonya Adalarından Sardinya adası çiziminde bir karaka'nın olduğu görülmektedir. Resmin özellği karakanın heniz seyre çıkmaya başlamış olduğu görülmektedir. Çapa henüz çekilmekte olup, tırnaklar hala sudadır.

İlginç olan ise grandi direğinde açılmakta olan yelken detayı vardır. İlk bakışta sıkıntılı bir durum görünüyor gibi ise de Aslında bu teknelerin hız kesmek için kullandıkları av camadanına benzemekte. Yazar belkide bu tür camadan yöntemlerini bilmiyor olabilir. Çünkü mizana direğindeki ve civadradaki yelkenler tamamen dolmuş durumda ve sert bir havayı işaret etmekte. O nedenle ana yelken sanki av camadanında çizilmiş gibi duruyor.

Bir de tornistan giden gemi figürü var ki bu ayrıca önem taşıyor . Muhtemelen alargada demir atmak için gerektiğinde yelkenler tamamen ters şişirilerek geri gidilebiliyordu. Hey gidi kadim denizciler.. Biz elimizin altında dizel motorlar ile tornistan gidemiyorken Koskoca yelkenli bir karakayı  yelkenleri ters şişirterek tornistan yaptırmak? Yok artık diyorum. Başka bir şey demiyorum.

Resimleri buraya özellikle koymuyorum. Öyle detaylı bir çalışma yapılmış ki. Telifi ödenmeden paylaşmak istemedim. Bu konuya ilgi duyan okuyuculardan ricam lütfen bu kitabı alsınlar. Cüzzi parasal getirisinden öte yazarın bu çalışmalarına destek açısından çok önemli.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Yola nereden çıkıp nerelere geldik.  Piri Reis ile ilgili ciddi sayıda önemli akademisyen ve araştırmacıların yazılarını okudum. Tamamında ilgimi çeken bir detay var. Her kim ki Bahriye'yi okumuş, karşılaştıkları eserin muhteşemliği karşısında hayrete düşüyor.

Bakın size şöyle bir örnek vereyim. İddalı sanabilirsiniz ancak öyle değil. Bugün bile kimi harita gösterimlerinde Piri Reis haritalarının gerisindeyiz. Hepimiz yelken yaparken  rüzgar hareketlerini veren online siteleri kullanıyoruz.

Ancak hiç biri esen rüzgara göre o bölgede yelkenlerimizi nasıl trıim etmemiz gerektiğin söylemiyor. Oysa Piri Reis haritaları gösteriyor.

Benim Bahriye ile karşılaşmam Uluburun (Nefertiti ) Batığı yüzünden idi. Yazdığım üzere Piri Reis haritalarında tam da batığın olduğu yer açık bir şekilde işaretlenmişti. Kaza depremde batan Antalya açıklarında batan ada da bu portalanlarda açıkça gözüküyor.

ancak şimdi başka bir problem ile karşı karşıyayız. Elimizde 11 tane yazma var. BUnların en eskisi bence ilk yapılana en yakın olan. Belki de içlerinden birisi orjinal. Şimdi benim ihtiyacım olan mümkünse Piri Reis'in kendi yazdığını bulmak. Çünkü benim ilgilendiğim alan Aslında Piri Reis'ten öncesi. Piri Reis elindeki haritaları güncelleyip kendi bilgi ve çizimleri ile harmanladığından eski haritalardaki kimi bilgileri de bu haritalarda bulmak mümkün bana göre.

İşte şimdi Piri Reis yazmalarının hangilerinin orjinal olduğuna odaklandım. Sanemoğlu ve Sütçüoğlu 'nun kullandıkları Bahirye Topkapı müzesinde olan. Her iki araştirmacı da bu Bahriye'nin Sultan Süleyman 'a verilen kopya olduğunu düşünüyor olmalı ki bu Bahriye 'yi kullanmışlar. Nitekim Topkapı müzesindeki kopya 16 . Yüzyıla tarihleniyor. Ondan daha eski olan Ayasofya müzesi kopyası ise en eski olan. Piri Reis in ilk kopyası olduğu  ve 16 yüzyılın erken dönemine tarihleniyor. Ancak hiç biri için işte budur demek mümkün değil. Ancak Topkapı müzesinde bulunan Bahirye , Ayasofya müzesinde bulunandan daha fazla gemi figürü içeriyor. O yüzden bu benim için daha önemli. Nitekim OKan Sütçüoğlu da öyle düşünmüş olmalı ki en eski yerine en çok gemi figürü olanı tercih edip Piri Reis 'in Gemileri adlı eseri yazmış.

Ancak diğer kopylar içinde de çok iyi durumda olanlar var. Nitekim Wlaters Müseum 'da bulunan kopya benim sıklıkla başvurduğum. Tabi burada bir eleştiri getirmeden edemeyeceğim. BU kopyaya ücrtsiz olarak internet üzerinden ulaşmak mümkün. Ancak Türkiye'de bulunan bu kopyalara internetten ulaşmak mümkün olmadı. Bilmiyorum belki ben beceremedim. Dur bir Topkapı Müzesinin sitesine gireyim bakalım bulabilecekmiyim?



  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Bence İşipek’e yazsan kesinlikle yardımcı olur Ersin. Facebook gruplarına kayıt olmanı tavsiye ederim


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Ali Rıza İşipek ile dün bir saate yakın telefon ile görüştük. Çok yardımcı oldu gerçekten. Her şeyden önce mükemmel bir sohbetti.  Alanya 'daki tersanelerin Neredeyse dünyada örneği olmadığını Unesco dünya mirasına girmesi için çalışma yapıldığını, katkı vermek istediklerini ancak başarılı olmadıklarını  ancak dosyanın tam istenen şekilde hazırlanamadığı için bu listeye giremediğini üzülerek anlattı.

Tersaneler ile ilgili daha çok çalışma yapmak gerekecek sanırım. Bugün bu konu ile ilgili önemli otelcilerle bir görüşme vardı . Orada bahsettim biraz. Belki yol almak mümkün olabilir.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Gemiler ile ilgili daha konuşacağımız çok şey var.  Kısa kısa geçelim.

Hareketli gemilerin hiç birinde insan resmi yok. Sadece kayıklarda insan figürleri çizilmiş.Hiç insan figürü olmamasının bir nedeni varmıdır? merak ettim.

Kadırgalarda çizimler büyütüldüğünde teknenin orta bölümünde bir sıra kürek eksik çizilmiş özellikle. Sütçüoğlu burasının mutfak için ayrıldığını yazıyor. Bence çok mantıklı. Tam ortada olan mutfaktan baş ve kıç tarafına servis çok daha kolay yapılabilir. Kıç taraftaki mutfaktan baş taraftaki kürekçiye yemek götürmek yerine ortada bir mutfak en optimum çözüm. Şimdi antik çağlardaki teknelerde de bu durum böylemiydi incelemek gerekecek.

Şimdi size çok önemli bir tahminimi açıklamak istiyorum. Malum haritalardaki rüzgar gülleri dikkate alınarak çiziliyor. Buna 16 lı kartografik ağ deniliyor. Sonuçta tüm bu haritaların çizilmesi en iyi şartlarda yüksek bir yerde bakılarak çizilebilir. ancak bu her durumda mümkün olmayabilir. Sonuçta harita bugünkü gibi hava fooğrafları üzerinden değil aynı zaviyeden bakılarak çiziliyordu.

Bugün, hava fotoğrafları ile karşılaştırıldığında oluşan uyumsuzluğu biz o dönem ki imkansızlıklara bağlıyoruz ya. Bence pek öyle değil gibi. Mutlaka bugünkü doğrulukta olması beklenemez ama şöyle bir detay var.

Bunu benim gibi kıyı seyri yapan yelkenciler doğrulayabilir. Hava fotoğraflarına göre kullandığımız modern sayısal haritalara göre seyir yapıyoruz ancak denizden bakıldığında bu haritalara göre karalar özellikle burunlar sanki deforme olmuş gibi olduğundan farklı görünmüyorlar mı?  Ben buna bir anlam verememiştim üzerinde de çok durmamıştım.

Oysa Piri  Reis bu haritaların denizde kullanılması için yazdığını açıkça söylüyor. Bu durumda  denizde aynı zaviyeden bakıldığında bu haritaların bu bakış açısı ile uyumlu olması gerekir. Sonuçta elinizde başka bir yön bulma imkanı olmadığına göre. Bunu birkaç seyirde özellikle test etmek istiyorum. Yani günümüz haritalarına göre yanlış sandığımız bu deformasyon aslında denizden bakış nedeni ile özellikle çizilmiş olabilir.

Dediğim gibi inceledikçe iinsan bu büyük eser karşısında hayrete düşüyor.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Bahriye'nin önemi konusunda birkaç detaya değinmek istiyorum.

dönem olarak Bahriye yazıldığında dünya denizciliğinde bir devrim yaşanmaktaydı. Okyanuslara artık açılmaya başlanmış ve buna uygun tekneler geiştirilmeye başlanmıştı. 16. Yüzyılda Portekiz , artık bir deniz imparatorluğu haline gelmişti. Ancak bundan öncesi ile ilgili değişim pek de bu kadar hızlı olmamıştı.

Malum ilgilendiğimiz konu Antik limanlar. Biraz önce Knidos ile ilgili önemli bir çalışmayı okudum. Knidos askeri limanı girişindeki kule kalıntısının fener olabileceği üzerinde durulmuş. Ancak bir kanıt bulunamamış. antik kentler ile ilgili kaynaklar sadece antik çağlarda yaşayan coğrafyacıların yazdıklarından ibaret. Bu yazılanlar ile kazılar sonrasınde elde edilen bilgiler ile yetiniliyor.

Knidos'ta askeri liman girişindeki kulelerin fener olabileceği ile ilgili nasıl bir kanıt bulunabilir? Sonuçta dönemin sikkeleri önemli kanıt olarak ortaya çıkıyor. Ya da binanın kendisi üzerinde yazılanlar bir kanıt olabiliyor. Örnek Patara feneri.

Oysa antik deniz yollarını bilmeden ve dönemin denizciliği ile ilgili bilgiler olmadan limanlar, ilgili liman devletleri ile ilgili yorumlar eksik kalıyor. Örnek vermek gerekirse Knidos askeri limanı girişindeki kule bir fenermiydi? sorusuna cevap verebilmek için kadim denizcilik geleneklerine bakmak gerekiyor. Antik deniz yollarını ve menzilleri bilmek gerekiyor ki o limada bir fenere gereksinim olup olmadığı anlaşılsın. Sonuçta o dönemerde fener işletmek pahalı bir işti.

Peki kadim denizcilik geleneklerine ne kadar güvenebiliriz? Bence çok güvenilir bir kaynak. Piri Reis'in gemileri kitabında karaka çizimlerinde admiralti çapanın seyir sırasında taşınma yöntemi ile bugün tur teknelerinin admiralti çapayı taşıma yöntemleri birebir aynıdır. Arada 500 yıl olduğu halde ve son 50 yılda çok iyi olduğu idda edilen pulluk tipi çapalara rağmen admiralti çapa binlerce yıldır kullanılmaya devam ediyor ve edecek.

Piri Reis, İtalya kıyılarını anlatırken gözcü kulelerini , bunların haberleşme yöntemlerini ve Cenova antik limanının girişindeki fenerleri açıkça yazıyor. Keza rotalar ile ilgili çok önemli detaylar var. Ispanya kıyısında avladıkları üç gemiyi Tunus'a götürüp sattıklarını yazıyor. Bu ve benzer tarifler deniz yollarını ve tekne özelliklerinden de gece seyri yapıp yapmadıklarını anlamak mümkün.

Şöyle anlatayım. Gece seyri yapılsa bile antik limana giriş zamanı deniz ve rüzgar şartları nedeni ile hep gündüze denk geliyor ise muhtemel bu limanın feneri yoktu diyebilriz.

Piri Reis okumaları işte bize 500 yıl önceki denizcilik ile ilgili çok önemli bilgiler verdiğinden liman kentler ile ilgili fenerlerin durumunu öğrenmemize yardımcı oluyor.

Bahriye portalanlarında neredeyse fenerin üstelik çalışırken gösterildiği en bariz örnek Alanya portalanı. Kalenin her iki kulesi de (birisi alçakta ve diğeri yüksekte , alçak olan sancak girişini gösteriyor) fener olarak kullanıldığı açık. Keza Batı tarafında da bir kule açık şekilde fener olarak kullanılırken gösteriliyor.

Bu durumda her iki yönden de Alanya antik limanına gece tekne girişi olduğunu söylemek mümkün. Peki fenerler neden bu derece yükseklere yapılıyordu? Elbette yükseklik fenerlerin görülme menzilini arttırıyor ama bir neden de az dahi olsa şehir ışıkları ile karışmaması ayrı bir neden olmalı.


  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Bahriye 'de tam da Uluburun batığının olduğu yerde iki kayalık işaretli malum. Bir çok kez yazdım. Piri Reis bunları Aspire Petre olarak isimlenndirmiş. Latince 'de ve tüm yaşıyan dillerde araştırdım. Bir anlamını bulamadım.

Ben de günümüzden hareketle şöyle bir yöntem geliştirdim. son derece meşakkatli oldu ama çok daha başka ilginç çıkarımlarım oldu. Şöyle ki;

Malum günümüz deniz haritalarına baktığımızda çok sayıda Bozburun, Baba Burnu gibi isimler birden fazla kullanılmış durumda. Belki bu iki sözcük başka bir coğrafya için de kullanılmıştır diye Tüm Bahriye'yi yeniden ve özellikle yer adlarını tespit ederek okudum.

Ortaya iki önemli sonuç çıktı. Birincisi tüm Akdeniz haritası portalanlarında aynı ismin verildiği ikinci bir yer adı yok.

Yani Aspire Petre sadece Uluburun'daki iki adacığı isimlendirmek için kullanılmış. Benzer bir isim hiç bir portalanda kullanılmamış. Yani Aspire Petre Uluburun 'un doğusunda bulunan ada/kayalık olarak gözüken yerin adı. Başka hiç bir yerde bu isimde bir yer yok. İlginç değil mi?

Peki neden? Bunu açıklamadan önce ikinci tespitime geleyim. Aspire Petre kelimesinin anlamı çok önemli. Eğer anlamını bilebilirsek neyi gösterdiğini de anlarız diye düşünüyorum. Aspire kelimesini bulamadım ama Petre "taş " anlamına geliyor. Piri Reis kendisi bunu söylemiş üstelik. Bu durumda Kayalık isimlerinin en azından birisinin ne anlama geldiğini biliyoruz demektir.

Bu Taş yani Petre sözcüğü Bahriye 'de sadece belli bölgelerde kullanılmış. Tunus, Libya , Mısır , Kıbrıs ve Teke yarımadası portalanlarında. İtalya kıyılarında taş için bu kelme  kullnılmıyor mesela.

BU durumda Piri Reis 'in elinde Tunus , Libya , Mısır, Kıbrıs ve Teke yarımadası için ayrı bir harita gurubu olduğunu düşünebiliriz. Böyle olmasaydı Petre kelimesi İspanya'nın hakim olduğu yerlerde de kullanılıyor olmalıydı.

Haritalarda isimlerin hepsinin farklı olması da Piri Reis 'in elinde bu bölgeler için ayrı ayrı dillerde portalanlar olduğunu gösteriyor. Zaten kendisi de bunu açıkça belirtiyor. Bir ada ile ilgili farklı ulusların nasıl isimlendirdiklerini ayrıca anlatıp sonra Türkçe anlamını ya da karşılığını veriyor. Tek kelime ile müthiş.

Bu konuyu destekleyen başka kanıtlar da buldum. Ancak haritaya çok dayalı ve detaylı ve hayli uzun oldu. Haritasız anlatmak çok zor olduğundan bloğa koymak durumunda kaldım. Detayları merak edenler şu adresten takip edebilirler. Amacım bloğa yönlendirmek değil anlış anlaılmasın.

https://ersinboke.blogspot.com/2021/02/piri-reis-bahriyye-ve-uluburun-batg.html


  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Pirinin haritalarını gözünde güncel ile karşılaştırmada zorluk çekenler için üzerlerine isimleri yazdım;


  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Bu arada, piri haritalarını biraz inceleyince normal su üstünde görülen adaların, kayalıkların içlerinin mavi, sarı, kırmızı renklerle boyandığı, kıyılarının ise hepsinde sarı ile kontür çekildiği görülüyor. ama bu Aspire Petre ve diğer bazı yerlerde mavi ile gösterilmiş, kenarında sarı köntür çekilmemiş olanların tehlikeli su altı kayaları olduğunu düşündüm. Sarı kontür kıyı şeridi anlamına geliyor gibi.

Meis'in batısındaki Georgios adasının önünde de üç tane bu mavi işaretlerden var, ama günümüz haritalarında buralarda görülen bir su üstü kayalığı yok, ama sonar haritalarında sanki buralarda zamanında bir çıkıntı varmış gibi görünen yükseltiler var.

Aynı şekilde Kekova adasını gösteren haritada adanın güneyinde bir tane sarı kontür çekilmemiş mavi işaret var, bölgenin güncel sonar haritasında pek çok su altı çıkıntısı var, bunlardan biri o zamanlarda gemilere tehlike yaratacak kadar yüzeye yakın olabilir.

Aperlai antik kentinin Kekova tarafında halen su üstünde görülen küçük bir kayalık var, mesela bu Piri haritasında kenar kontürü olmayan sarı ile boyanmış bir yuvarlak olarak yer almış. Kekova bölgesinde bu sarı küçük adalardan birkaç tane var. (Akvaryum koyunun önü ve arkasında birer tane, Üçağız girişinde sağlı sollu birer tane, Simena önünde bir tane gibi.)

Bu mantıkla sarı kontürsüz mavi dolgulu olanların su altı, sarı dolguluların su üstü kayaları olduğu, ama bir ada gibi kabul edilmediği için sarı kontür çekilmediği gibi düşünüyorum. (Gerçi Aspire Petre kaş haritasında mavi, kekova haritasında sarı ile boyanmış.)


Bir de o dönem için 50m derinlikteki bir batığın tespit edilip haritalara işlenmiş olacağı bana pek mantıklı gelmedi.
Hem tespiti zor hem de seyrüsefer açısından haritaya işlenecek kadar bir önemi yok.
  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 3573
Bölgeyi iyi tanıyan Özgür^ün yorumları ne kadar da değerli. Şu tartıştığımız konu en azından şu ana kadar yaptığım okumlarda hiç değinilmeyen konulardan birisi. Piri Reis 'in Bahriyesinde çalışılması gereken öyle çok konu var ki.

Özgür'ün yorumları çok mantıklı. Ancak sorun da burada. Bahsettiğimiz dönemi bugünün mantığı ile yorumlarsak çok doğru sonuçlara ulaşmak her zaman mümkün olmayabiliyor.

Daha önceden yazdığım Synesius 'un mektuplarında Synesius 'un yolculuk yaptığı gemi kaptanının Musevi olduğu için Pazar günü çalışmadığı ve teknesinin yönetimini biraktığı düşünülürse (Synesius 'un bir Hristiyan piskopos olduğu ve Musevileri sevmediği açıkça metinde belli o yüzden Museviliği kötülemek için abartmış olabileceğini de göz ardı etmemek gerek ) ve bu yüzden teknenin fırtınada batma tehlikesi geçirdiği yazılı.

Bugün için çok da mantıklı gelmiyor açıkçası. Eğer o fırtınada gemi batsaydı Synesius bu mektupları hiç yazmamış olacaktı ve bizler de bu batığı bulsaydık batış nedeni ile ilgili aklımıza gelecek hiç bir varsayımda kaptanın pazar günü gemi yönetimini bıraktığı için battığı olmayacaktı.

denizcilik kanunlarının temelini oluşturan Rodos yasalarının o dönemde geçerli olduğu ve batan her tekne için bugünkü anlamda bir rapor tutulduğu düşünüldüğünde böylesine değerli bir teknenin battığı noktanın işatetlenmiş olduğunu düşünmeden edemiyor insan.

Bahriye 'de zaten batık olarak işaretlendiğini düşünmüyorum açıkçası. Ben burada kullanılan haritanın Piri Reis'in elinde bulunan bir grup haritadan bakarak çizdiğini sanıyorum. Tunus, Libya , Mısır Kıbrıs ve Teke yarımadasını içine alan bir harita grubu olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu bölgelerin çizildiği portalanlarda diğer bölgelerden farklı bir dil kullanıldığı anlaşılıyor.

Piri Reis'in arşivinde bulundurduğu eski bir harita da işaretlenmiş olan bu yerin Piri reis tarafından deniz ütünde görülmeyen bir kaya olarak yorumlanması ve her durumda önlem olarak dikkat çekmek için haritaya işlendiğini düşünüyorum.

Bu bölgenin tekrar tekrar araştırılmasında fayda var. Denizin altında tarama yapmanın öyle basit ve kolay bir iş olmadığını geçenlerde Burak anlatmıştı telefonda. Burada da yazarsa çok faydalı olur sanki.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Daha önce Ersin'e bahsetmiştim, aşağıdaki 32dk lık kaliteli belgesel 66 yıl önce Fethiye körfezine acil iniş yapan ve sonra da batan Fransız uçağının batığının bulunuşunu anlatıyor.

https://youtu.be/-mc6HrD0Uac

Yüzlerce metre derinlikte zemin yapısının ve objelerin böylesine hassas ve detaylı şekilde görüntülenebilmesi etkileyici.

Kampanya başlatalım, Uluburun bölgesi detaylı taransın, tarih yeniden yazılsın!
Yaşasın Nefertiti batığı! :D

öZgür (mobil)

  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 3573
Alem adamsın ÖZgür:) Keşke yapılsa. Ama bu ülkede en zor şey o senin dediğin.

Kaldı ki 1984 ile 1996 arasında binlerce kez dalış yapılmış. Muhtemel zaten gerekli taramalar yapılmıştır. Ancak  bir sonuç alınamadığı için kazı raporlarında çok detaylı bahsedilmemiş olabilir.

Bu vesile ile yazdıklarımın denizci kahvesi muhabbetleri çerçevesinde algılanması gerektiğinin altını bir kez daha çizeyim. Geç antik çağ tarihi çok ilgimi çekiyor gerçekten. Hele bir de an itibarı ile yaşadığım yerin bu dönemin en önemli coğrafya parçalarından biri olması konuya olan ilgimi daha da arttırıyor. Düşünsenize Uluurun batığının olduğu yerden geçebiliyorsunuz mesela. Ya da Knidos gibi bir antik limana girip demir atabiliyorsunuz. Bu gerçekten bir çok yelkencinin yaşayamadığı bir durum bana göre.

Şu belgeseli merak ettim şimdi. İlk fırsatta sakin kafa izleyeyim şunu.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Yeni teknolojiler (side-scan ve multibeam sonar) ile binlerce metre derinlikte objelerin net görülebildiği taramalar yapılabiliyor, çok zor değil, bu aletler memlekette mevcut;


  • IP logged
><(((º>

 
Yukarı git