Ana Menü

Son İletiler

#1
Köşe Yazıları / Ynt: Tuzlu Su Sinemaları: Medi...
Son İleti Gönderen Çetin Kent - Bugün, 19:31:39
Filmi anlatacaktık, nerelere geldik.
Il Mediterraneo filmini  şöyle özetlemek mümkün:
"Gabriele Salvatores'in yönettiği, 1991 yapımı İtalyan filmi "Il Mediterraneo" (Akdeniz), II. Dünya Savaşı sırasında bir grup İtalyan askerinin bir Yunan adasında yaşadıklarını mizahi ve duygusal bir dille anlatır."
Tamamdır, haydi dağılıyoruz...
Aman sakın, sakın bir yere kıpırdamayın. Çünkü bu filmi böyle tek cümleye sıkıştırmaya kalkmak, onun ruhunu yok etmek demek.


Önce hazırlık ve Sertab Erener'e sitem!

Akdeniz'i seyretmeden önce biraz hazırlık lazım. Öyle açtım ekrana, ara ara baktım diyerek izlenecek bir film değil. Mesela mutlaka kışın ve yine mutlaka gece izlenmeli. Tek seferde, gözler ayrılmadan filmin içine girilmeli ve bitene kadar da çıkılmamalı.
Akdeniz, önce müziğiyle sizi içine çekecek, buna garanti verebilirim. İlk çıktığı zamanlarda ruhunuzu titretecek bir melodiydi ama sonraları Sertab Erener yüzünden azıcık başka yere kaydı bu etki. Aslında Sezen Aksu ve rahmetli Meral Okay bu bestenin üzerine söz yazınca Sertab hanımın ne günahı var denebilir. Fakat o kadar da güzel icra edilmez arkadaş! Efendim bahsettiğim şarkı Sertab Erener'in Lâ'l albümündeki Masal isimli eser. Hani hemen dilimize dolanan "Işığa uçar bütün pervaneler, ateşe giderken ne şahaneler" diyen o şarkı var ya,hah, onu diyorum. Filmi seyrederken biraz kızmıyor değilim. Eskiden filmde başka türlü etkiliyordu, şimdi ne zaman seyretsem, film boyu Masal  şarkısının sözleri geliyor dilimin ucuna. Tekrar diyeyim şarkının büyüsüne lafım yok lakin filmin kendi büyüsünü azıcık aldı elimden. Hele son dönemde şarkıyı tekrar yorumladı ve sanki biraz flamenko havasına soktu ya, biraz daha uzaklaştı o büyü. Neyse...





Devamı gelecek...
#2
Köşe Yazıları / Ynt: Tuzlu Su Sinemaları: Medi...
Son İleti Gönderen Çetin Kent - 11 Aralık 2025, 15:36:10
"Kaçmak" deyince tabi siz hiç üstüme bela almayayım, sorunlardan uzak olayım, kaçayım kurtulayım,çok zor bu iş, aman keyfime bakayım kaçışı anladınız değil mi? Aman diyeyim, Henry Laborit "kaçmak" deyince o tip bir "tırsıp ortamdan sıvışmayı" kastetmiyor.
Henry amca insanın zorlayıcı koşullar karşısında 3 temel tepkisi olduğunu söylüyor biri saldırmak, ikincisi boyun eğip, kabullenmek ve üçüncüsü ise "kaçmak"

Kaçmak bir korkaklık anlamında değil yaratıcı bir çözüm üretme, yıkıcı döngülerden sıyrılma, yeni bir alan yaratma eylemi anlamındadır diyor Henry. Toplum bize kaçmayı öğretmez çünkü sistem için en tehlikeli eylem "kaçış"tır diyor. Modern toplum bize hiyerarşiyi, otoriteyi, iş hayatında sosyal rekabeti, başarı zorunluluğunu getiriyor fakat toplum bize kaçmayı öğretmez diyor. Enfes ifade etmiş. O anlamda kaçmak, zihinsel özgürlük, yeni bir düşünce alanı açma, mutsuzluğun temel nedenlerini aşma şeklinde pozitif bir hareket değil mi sahiden de. Müthiş. Henry Laborit için kaçış pasif bir "kaçınma" değil aktif ve yaratıcı bir yeniden doğuş hali.

Yani yani dostlar, kırklı yaşlarımda meslekte gayet iyiyken her şeyi bırakıp gidip Selimiye'ye yerleşmem hayattan tırsıp kaçma değildi, bana inanmıyorsanız koskoca Henry Laborit hocaya sorun! İşte yüzü burada! Ya da koca koca adamların niye denize tekneye kaçıp kaçıp gittiğini sorgulamayın; yeni bir hayat, bir güç toplama, zorlandığımız çağa başka bir açıdan bakma, yeni çözümler getirme, artık ne derseniz deyin, ufuk açıcı bir tezin ürünüsünüz, gülümseyin, rahat olun. (Gene mi tekneye diye hanım kızarsa filan, bilimsel olarak açıklayacak malzemeniz var artık, evden çıkarken kendinize güvenerek doktor raporuyla gider gibi anlatın, karşılık beklemeden vurun kapıyı çıkın gidin. Cevap beklerseniz şansınız yok, çıkamazsınız evden, direkt söyleyin kaçın! Çağın hanımları Henry menry dinlemez, riske girmeyin)

Devamı gelecek...
#3
Köşe Yazıları / Tuzlu Su Sinemaları: Mediterra...
Son İleti Gönderen Çetin Kent - 11 Aralık 2025, 14:22:59


Mediterraneo (Mehmet Atay kardeşime sevgilerimle)


"Böyle zamanlarda hayal etmeye devam etmek ve hayatta kalmak için en iyi yol kaçmaktır"


Film, Henry Laborit'in bu sözüyle açılıyor. Ben de ne zaman içim sıkılsa, bir yerlere kaçma isteği duysam bu filme sığınırım.

Şu "kaçma" meselesi ve Laborit üzerine biraz konuşalım mı? Konu ister istemez teknelere ve denize, yani o meşhur "kaçış" fikrine kadar uzanacak, uyarmadı demeyin.

Henry Laborit gerçekten ilginç bir adam. Aslen biyolog, fakat zamanında cerrahlık da yapmış. Onu sıra dışı yapan ise şu: İnsan biyolojisini, sinir sistemini, beyni inceliyor ve buradan insanların sosyal davranışlarına dair sonuçlar çıkarıyor.

Yıllar önce bir doktor kan değerlerime bakıp şöyle demişti:
 "Öğlene kadar afyonun patlamıyor değil mi? Sabahları hiç iş yapasın olmuyor, enerjin yok, halsizsin, hatta sürekli depresif hissediyorsun" Şaşırıp kalmıştım. "Yahu tembelliğim kanımdan mı okunuyor artık?" diye düşünmüştüm. Meğer bedenim tiroid hormonu üretmiyormuş, iyi mi? Tıp mı çok ilerledi, yoksa benim bu hal kanıma kadar mı işlemiş, karar veremedim. Doktorun da şakacısı beni bulur zaten.

Henry Laborit ise doktorum kadar muzip olmasa da, benzer bir yerden yola çıkar: Sinir sistemine, beyne, biyolojik yapılara bakarak insanların sosyal hayattaki davranışlarını anlamaya çalışır. Yani fizyolojiden felsefeye uzanan bir köprü kurar.

Henry amca önce sinir sistemi, hormonlar, beyindeki ödül-ceza mekanizmaları, stres tepkisi, kaçma–savaşma refleksi gibi tamamen biyolojik süreçleri inceliyor. Beyin korkuyu nasıl üretir? Hangi hormon bizi saldırgan, hangi hormon pasif yapar? Stres altındayken niye aynı tepkileri veririz?
Sonra nereye dönüyor? Kişi niye kaçar? Toplum baskısı bireyin beyninde hangi biyolojik karşılıkları doğurur? Güç ilişkileri, hiyerarşi, çalışma yaşamı insan beynini nasıl etkiler? Biyolojik olarak tasalanmaya meyilli bir varlık olduğumuz için mi belli davranış kalıplarına saplanıyoruz?


Yani biyolojiden çıkıp davranış, toplum, ahlak, özgürlük, kaçış, uyum, isyan gibi felsefi alanlara dokunuyor. Büyük adam!

Tezi özetle şu: İnsan davranışlarının arkasında biyolojik zorunluluklar vardır ama bu davranışlar sosyal yapılar içinde şekillenir.

Örneklemek gerekirse, patrondan fırça yiyorsun ya mesela, hah, bedenin diyor ki "sus şimdi sesini çıkarma" (Savaş ya da kaç devresi, kortizol artışı), aslında sosyal tarafın bunu güç ilişkileri, sınıf farkı, toplumsal normlar üzerinden değerlendiriyor. İnsan, önce biyolojisidir; sonra toplum içinde bir anlam kazanır diyor Henry amca, nasıl ama?

Denizi kaçış kurtuluş olarak görenler, sıkı durun, daha sert gireceğiz konuya: Kaçmak bir "fiziksel refleks"tir, yani beynin stres devresidir. Ama aynı zamanda "felsefi bir tavırdır" yani bir yaşam biçimi, bir direnme formu. Vay arkadaş! Son paragrafı bir kere daha okuyayım!



Devamı gelecek...
#4
Köşe Yazıları / Ynt: ----ATHAR----
Son İleti Gönderen Çetin Kent - 11 Aralık 2025, 11:41:22
Sosyal medyada filan bahsettik işte eş dosta :) Gelen sağlar bizimdir.

Kitabın ilk çıktığı "botşov"da ahşap teknelerle ilgili bir platform sunum istemişti, kendi planladıkları sunuma, başkanı da dahil, tek bir kişi gelmemişti. Yine sen ben bizim oğlan takılmıştık :) Bizim deniz camiası ilginçtir. Ya da bana gıcıktır, bilemedim şimdi :)))
#5
Köşe Yazıları / Ynt: ----ATHAR----
Son İleti Gönderen Bülent Büyükdağ - 08 Aralık 2025, 13:07:26
Bak şimdi, yapılacak iş mi bu? Kime haber verdin? Broşürler nerede? Bundan Hintlilerin haberi var mı? :)
#6
Genel / Sanela'nın bağırsakları
Son İleti Gönderen Ersin Böke - 04 Aralık 2025, 22:03:31
Çok hoş bir başlık olmadı belki ama durum tam da bu. Şimdi efendim Sanela'da  birden fazla sintine pompası var. Sadece teknenin en çukur noktasında iki adet kendinden flatörlü sintine pompası var. Ancak Aali, sintine'ye olabilecek mazot ve yağ sızıntılarının kamaranın altına sızmaması için iki sintine tasarlatmış. Birincisi bildiğiniz motor bölümünün hemen altındaki sintine ve salon bölümünün sintinesi ve ayrıca da tuvaletteki duşun sintinesi.

Hal böyle olunca bunların vanaları , hortum bağlantıları vs. resmen bir bağırsak sistemi gibi teknenin alt bölümlerinde dolaşıp duruyordu. Sintine çıkışları tam su seviyesinde açıldığından Aali zamanında bununla ilgili bir sifonlama problemi yaşamış. O yüzden sintine çıkış vanaları aldığımdan beri kapalı idi. Motorun altındaki sintine pompaları iş göremediğinden Aali seyyar bir pompa almış ve çok çok yağan yağmurlar sonrası bu pompa ile sintineye biriken suyu almış.

Ben de üç yıl boyunca böyle yaptım. Ancak gerçekten ciddi bir külfet ve tedirginlik yaratıyordu bende. Benim gibi arıza kaptanlar için her yağmur sonrası tekneyi kontrol etmek artık bir takıntı haline gelmişti. Ancak sintine pompaları ve hortumları yapım sırasında ve anladığım kadarı ile motor konulmadan  yerleştirildiğinden bunlara ulaşmak çok ciddi sıkıntı idi.

İşte geçen hafta bir hamle daldım bu bağırsak sistemine. Vanalar zaten kapalı olduğundan önce motorun altındaki sintine pompalarını sökmeye giriştim. Bunları sökmeden önce bu pompaların çıkış boruları üzerindeki çek valfleri söktüm. Pirinç çek valfler çoktan işlevini kaybetmiş zaten. Aali bu sifonlama problemini bence bu yüzden yaşamış olabilir diye düşünüyorum.

Pompalara ulaşmak ayrı bir dert. Önce elektrik bağlantılarını söktüm. Bu sırada elektrik bağlantılarının da son revizyonda yanlış bağlandığı ortaya çıktı. Şöyle ki, Bendeki pompalar kendinden flatörlü ve Sahara marka. Bunun arkasından üç kablo çıkıyor. Bunların kutuplarını iki şekilde bağlayabiliyorsunuz. İlk bağlama yönteminde anahtar ile pompa açılıyor. İkinci bağlama şeklinde ise flatör yükselince pompa devreye giriyor. Ben her iki pompayı da flatör ile devreye girecek şekilde ayarladım şimdi. Deneyerek basitçe hangi kaplo nasıl bağlanacak buluyorsunuz. Basit.

Pompaları söktüm , İyice temizledim. Bozuk zannettiğim pompa temizlenince fıstık gibi çalışmaya başladı. Çok sevindim. Ancak tahmin etmediğim bir durumla karşılaştım pompaları sökerken. Boruların motorun altından geçen kısımları zamanla motor ısısı yüzünden taş gibi olmuşlar. Zerre kıvrılmıyorlar. O yüzden hayli uğraştım sökmek için.

İş yarım kaldı tabi. Gidip altı metre yeni saydam telli borulardan aldım. Aslında gıcığım ben bu telli boruya ya neyse. Zaten o da bana gıcık herhalde ki baş parmağımın kenarını hemen yırtıverdi şerefsiz.

Batikon filan derken tekrar işe koyuldum. Yeni plastik yedekleri ile birlikte çek valfler de aldım tabi. Ancak bir diğer sorun çıkış vanalarına ulaşmak, açmak ve kapamak benim için mümkün değil. Ancak ufak tefek zayıf bir insanın ulaşabileceği bir portuç var Sanela 'da.  Vanalara gelmeden önce hortumlara deve boynu yaptırılmış ancak bunların en tepedeki U noktasına siboplu U borudan konulmamış. İşte Aali 'nin sifon problemine neden olabilecek bir neden daha.

Portuçu boşalttım. Vanalara yetişmem mümkün değil. Ben de krom borudan bir L aparat yaptım. L borunun kıvırdığım kısa kenarını vana kolunun kafasına geçiriyorum. Yaşasın moment ve moment kolu! Bu sayede vanalar hop diye açılıp kapanıveriyor basitçe. Kafadan bir problem daha gitti işte. Çocuk gibi sevindim inanınız.

Daha problemler bitmedi elbette. Borunun deve boynu olan kısımı ise kemere hattının arkasına gizlenmiş. Borunun durumunu görmek mümkün değil. Oysa ben oraya sifonlu U boru yerleştireceğim. Yani görünür ve ulaşılabilir olması lazım.

Tesisattan anlayan genç zayıf bir arkadaşı da buluverince sorun çözüldü. Genç arkadaş portuça girdi. Boruları kemerenin arkasından çıkardı. Aali 'nin söylediği gibi borularda ters U siboplu parça yoktu. Yeni boruları dikkatlice ölçüp deve boyunlarını yeniden yaptık. PLastik sifonlu U larıda kemere hattının üstüne vidaladık ve boruları da formunu kaybetmesin diye cırtlarla güzelce sabitledik.

Sıra sistemin çalışıp çalışmadığını kontrole gelmişti. Sintine 'ye bir kova su döktüm. Sancak tarafındaki sintine pompasının flatörü devreye girmedi. İyi temizlenmemiş belli ki söküp tekrar temizledim. İkinci de flatör devreye girdi. Suyu güzelce bastı dışarıya. Mükemmel.

Ve işte bu yazıyı yazmamın nedenine geldi sıra. Dınınnnnn..

Aali 'nin neden durduk yere sifon problemi yaşadığı şimdi belli oldu işte. Malum çek valfler sizlere ömür olduğundan sintineden suyu bastığınızda problem yok. Sorun sintine de su bittiğinde yaşanıyor aslında. Pompa duruyor ancak pompanın çıkışı ile deve boynunun pompa tarafında boruda su kalıyor. Bu su pompanızda çek valf yoksa ya da işlevini yitirdiyse sintineye geri sızıyor. İşte bu sırada boruda oluşan vakum deve boynunun diğer tarafından suyu emmeye başlıyor anlaşılan.

O yüzden sintine çıkış borularınızı kontrol ediniz. Pompalarınızda çek valf var mı kontrol ediniz , Yoksa alıp takınız pahalı şeyler değiller. Hele benim aldığım temizlenebilir olanlar  Sealux marka . Tavsiye ederim. Bir de bakın bakalım sintine pompalarının çıkış deliği nerede? Su hattının üstünde olmalı.

Sonra sifon filan, durup dururken dertsiz başımıza dert almayalım derim. Bilginize.




#7
Köşe Yazıları / ----ATHAR----
Son İleti Gönderen Çetin Kent - 03 Aralık 2025, 14:30:19
Salı günü Hintli Asaf ve Athar'ı konuştuk, büyük denizci Sadun Boro'yu andık, Kısmet'ten bahsettik. Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığı Konferans Salonunda hocalarımız, öğrenciler ve denizci dostlarımızla geçirdiğimiz keyifli bir kaç saat hayatımıza katılan mavi bir renk oldu, nefes aldık, kendimizi yeniledik.








#8
Köşe Yazıları / Eski denizci inanışlarından ör...
Son İleti Gönderen Mehmet Erem - 27 Kasım 2025, 12:18:52
Bir zaman topladıklarımızdan derlediklerimiz şu şekilde

Denizcilik kültürü, binlerce yıldır farklı kültürlere mensup toplumların etkileşimini ve iletişimini sağlayarak gelişmiş köklü bir kültürdür. Dünyanın birçok yerinde farklı uygulamalar ve gelenekler yaşatılsa da milyonlarca insanı ticaret, hobi, ulaşım gibi amaçlarla mavilerde buluşturmuştur. Bu buluşmalar ve etkileşimler sonucunda da yıllara dayanan gelenekler ortaya çıkmıştır. Bu geleneklerden bazılarına yazımızda değiniyoruz.

Selamlamalar:

* Yandan geçene el kaldırmak adettendir.
* Çanakkale Boğazı'nı geçiyorsanız Şehitler Abidesi'nin önünden geçerken saygı duruşunda bulunun.
* Askeri gemilerin yakınımızdan geçmesi durumunda (milliyeti ne olursa olsun) selam verilir. Selamlama bayrağın mezestresi şeklinde olur. Tipi boyu ne olursa olsun sivil gemi askeri gemiyi selamlar. Sivil gemi, bayrağını mezestre eder ve bekler. Askeri gemi mezestreyi görür o da mezestre eder. Askeri gemi bayrağını toka eder ve sivil gemi de toka edince selamlama biter. Selam almamak ve vermemek çok büyük ayıptır. Yatlarda bayrak gönderlerinin kısa olması mezestreyi gösteremeyebilir. Ama kıç gönderde hareket gördükleri anda selamı alırlar.
* Denizde karşılaşan sivil-sivil, sivil-asker gemilerin telsizle birbirlerine iyi dileklerde bulunmaları da bir çeşit selamlamadır. Özellikle uzak ve yabancı sularda "Allah Selamet Versin" demek Türk denizcisine moral vermektedir.
* Okyanusta karşı yönlerde seyreden gemi kaptanları birbirilerine çok uzakta iken, cep telefonu, uydu telefonu, ssb vs gibi cihazlarla sohbet ederler. Eğer rotaları birbirine doğru ise (örneğin ABD'den Avrupa'ya, diğerininki de Avrupa'dan ABD'ye) rotalarını birbirine yakın geçecek şekilde düzeltirlermiş. Karşılaştıklarında ise birbirlerini düdük ile selamlarlarmış.
* Harp gemilerinde lumbar ağzından girilirken gönderdeki bayrağa selam verilir. Eğer sivilseniz vücudunuzu göndere ve bayrağa dönerek baş selamı verilir.
* Bir harp gemisinde yapılan "lumbar ağzı sancak başı" anonsunu takip eden "arya" veya "toka" anonsunda herkesin hazır ola geçmesi gerekir, tıpkı yolda yürürken duyduğumuz istiklal marşında hazır ola geçmemiz gibi.

Rüzgar Çağırma:

* Rüzgar için direğe bıçak saplanır.
* Rüzgar için direk dibi kaşınarak, Haydar Haydar diye seslenilir.
* Rüzgarsız kalınırsa kaptan denize para atarak Poseidon'dan rüzgar satın alır.

Yanaşmalar, Karşılamalar, Uğurlamalar:

* Üstüne bordaladığınız tekneden karaya çıkacaksanız kokpitinden değil direğinin önünden dolaşılır.
* Bir teknenin üstüne bordalarsanız mümkünse ters yanaşın onun pruvası sizin pupanıza gelsin.
* Başka güzel bir gelenek vardır. Uzun süreli seyir yapıp da limana dönen gemi karşılanır. Karşılama önce halatı alınır, sonra günlük gazete ve sabah vakti ise simit /poğaça verilir.
* Denizli bir havada sığınmak için limana girenlere gemiye sıcak çay, ve mideyi tutucu hafif yiyecekler ikram edilir. Denizli havada yemek yapamayabileceği düşünülür.
* Seferden gelen tekne bordanıza veya kolayca ulaşacağınız yere yanaşırsa mevsime saatine uygun sıcak veya soğuk içecek ikram edilir.
* Uzun yola giden denizciyi rıhtımdan uğurlanır.
* Rıhtımdan ayrılan, seyire çıkan gemiye Neta Pruva dilenir, Allah selamet versin denir.
* Bir tekne bir limandan, bir daha geri gelmemek üzere (ya da geri gelmemesi arzulanarak) ayrılırken halatı kesilir.

Yardımlaşma:

* Tanımasak da demir alan demir atan yanaşma veya ayrılma manevrası yapana yardım edilir.
* İhtiyacı olan gemilere kim olursa olsun gida ve malzeme yardımında bulunur.

Karada:

* Karaya çıkan teknenin kıçında bayrak taşımaması, denize inince tekrar bayrak donatması adettendir. Tek istisnası harp gemileridir. Zira onlar karada iken bile silahları nedeni ile savaşma gücüne sahiptirler.
* Harp gemileri havuzda oldukları zaman bile Arya sancak ve Toka sancak merasimlerini icra ederler.
* İskeledeki babaların üzerine oturulmaz.

Denizde:

* Dünyadaki tüm Türk ticaret gemilerinde pazar günleri kuru fasulye, pilav, turşu yenir. Osmanlı Bahriyesi'nde cuma günleri kuru fasulye yenirmiş. Donanmamızda ise pazartesi günleri yeniyor. Kuru fasulye de mümkünse etsiz, pastırma ve sucuksuz, küçük taneli, gemici fasulyesi tarzında pişmiş olmalıdır.
* Gemi üzerinde ve gemiler arasında özel durumlar hariç para geçmez, malzemeler takas olur.
* Gemide koşmak garip karşılanır.
* Yapılan ilk hareketlerde hep bismillah denir; vira bismillah, bismillah fundo vs.
* Köprü Üstüne giriş çıkışlarda vardiya devir teslimlerinde son söz olarak "ALLAH SELAMET VERSİN" deyişi iyi niyet temennisidir.
* Güvertedeki babaların üzerine oturulmaz.
* Seyir esnasında köprü üstüne girecek kişinin kaporta (kapı) önünde durup vardiya amirinden "Köprü üstü ne giriş müsaadesi istiyorum Efendi Kaptan " diye izin istemesi, sorması  adettendir.
* İşkampavyaya önce en küçük rütbeliler biner. Sonra üst rütbeliler ve en son komutan biner. Komutan beklemez, bekletilmez. Terkederken de tersi uygulanır. Önce komutan, sonra üst rütbeliler iner. Küçük rütbeliler en son iner.
* Tekne sahibi her ne kadar tanıdık ta olsa  güverteye izin almadan çıkılmaz.
* İster köprü üstünde isterse kontrol panelinde kaptanın koltuğuna oturulmaz.
* Teknede bir alt kata inerken kullandığınız merdivenden -iskele- arkanızı dönerek değil ön ön inilir.

Yeni Tekne

* Esenlik için tekne denize indikten hemen sonra bir çift ayakkabı denize fırlatılır.
* Teknede isim değiştirmeAldığınız ikinci el teknenin adını değiştirmek istediğinizde, eski adını koyan kişiden sözlü de olsa izin istemek, hem saygı gereği hem de güzel bir denizci geleneğidir. Benzer bir sekilde  degistirmeyecekseniz de izin almak yerinde olur. Tekne ismi eski sahibi icin ozel bir anlam tasiyor ve baskasi ile paylasmak istemiyor veya yeni teknesinde kullanmaya devam etmek istiyor olabilir.
İnanışa göre her isim Poseidon veya Neptun tarafından derinlikler defterine kayıt edilmiştir. Eğer isim değişecekse, eski isim usulune uygun olarak defterden silinmelidir.

Eski ismi silme işlemi şöyle yapılır:

•   Eski ismin her yazı ve işareti silinmeli ve böylece bir kaç hafta beklenmeli. (Notlar, can yelekleri, vb)
•   Eski isim, bir plaket üzerine çıkabilen bir mürekkeple yazılır.
•   Kaliteli bir şampanya veya köpüklü şarap temin edilir.
•   Dost ve arkadaşlar tören için davet edilir.
•   Derinlik Krallığı'na temenni ve dileklerde bulunulur. Hoşgörü ve uygun seyirler dilenir, onlar gücendirilmez.
•   İsim yazılı plaket, baş taraftan denize atılır.
•   Şampanya veya köpüklü şarap açılıp, doğudan batıya doğru yarısı dökülür, geri kalanı da dostlarla içilir.

Sıra tekneye yeni isim koymaya gelmiştir. İsim silmenin hemen ardından uygulanır.

•   Bir şişe şampanya veya köpüklü şarap önden batıdan doğuya denize dökülür. İçinden tekne sahibi ve eşi birer kadeh içerler.
•   Tanrının kanatlarından uygun rüzgar ve sakin deniz dilenir.

Bu konuda uygulanan bir diğer prosedür ise şöyle: Gerekli malzeme,
•   İki şişe şarap
•   Bir adet tavşan ayağı
•   Altı Inch. (18cm.) uzunluğunda, bir tutam kızıl saç.

Gelelim uygulamaya:

Tavşan ayağına kızıl saç sarılır. Şampanya ile tavşan ayağı ıslatılır. Eski ismin yazısı kuvvetli bir şekilde tavşan ayağı ile silinmeye çalışılır. Arkanızı dönmeden tavşan ayağı, omuzlarınızın üstünden denize atılır veya ikinci kişi bir kovanın içinde ayağı denize döker. Geri kalan şampanya içilir. Yeni isim yerine yazılır. Tören sırasında ikinci şişe açılarak yeni ismin üzerine dökülür ve geri kalanı da içilir.

Batıl inançlar:

* Nisan ayının birinci günü yolculuğa çıkılmaz. Çünkü Adem Peygamber'in oğlu Kabil kıskançlık yüzünden o gün katledilmiştir.
* Cuma günleri sefere çıkılmaz.
* Siyah yolculuk çantası kötü şanstır.
* Yolculuk için gemiye giderken kızıl saçlı veya düz tabanlı birine rastlarsak, ondan önce biz konuşmalıyız.
* Çalınmış tahtadan yapılan tıkaç omurgada kullanılırsa, gemiyi hızlı yapar.
* Ana direk altına yerleştirilen gümüş para, yolculuğu başarılı yapar.
* Sol ayakla tekneye binilirse, kaza sizi takip eder.
* Denize taş atmak büyük dalga ve fırtına getirir.
* Geminin üzerinden atılan taş denize gitmez ise, gemi geri gelmez.
* Kesme çiçek uğursuzluk getirir.
* Teknede kadın denizi kızdırır, çıplak kadın ise sakinleştirir.
* Geriye iskeleden bakma.
* Kara kedi görmek iyidir. Denizciyi eve döndürür (İngiltere). Diğer ülkelerde ise, tersi kabul edilir.
* Kırlangıç, yunus görmek iyi şanstır.
* Çulluk, Karabatak görmek iyi şans getirmez.
* Yunus, albatros, martı öldürmek iyi değildir, çünkü kaybolan denizcilerin ruhunu taşırlar.
* Kova ve fırça kaybetmek, kıç tarafta bayrak tamir etmek, seyirde tırnak ve saç kesmek, boğulma kelimesini kullanmak kötü şans getirir.
* Çalıkuşu tüyü deniz kazasında ölümden korur.
* Gemiden dökülerek Neptun'e adanan bir kadeh şarap gemiden düşeni korur.
* Direkte at nalı fırtına savuşturur.
* Tekne adı usulüne uygun değiştirilmez ise, iyi değildir.
* Altın küpe denizciyi boğulmaktan korur, ayrıca yeniden dünyaya gelince denizci olur.
* Dövme yaptırmak şans getirir.
* Geminin kedisini kızdırma, fırtına çıkar.
* Küpenin takıldığı kulağın ters tarafındaki göz daha keskin görür. Küpe ayrıca denizcinin görme mesafesini artırır.
* Kulağa takılan altın halka denizcinin cenaze töreni giderleri için kullanılır.
* Islık çalmak uğursuzluk getirir.
* Tutulan balık sayılırsa, o gün artık başka balık tutulamaz.
* Geminin (teknenin) kıç üstü'nü boyamak uğursuzluk getirir.
* Pruvaya sırtın dönük konuşmak uğursuzluk ve hakaret sayılır.
* Puntel'de ayak sürtmek ya da puntele ayağını koymak, kaza – bela getirir.
* Kızıl sakallı kızıl kafalı insanlarda uğursuz sayılır.
* Tekne denize indirilirken kırılan şampanya şişesi ilk defada kırılmamış ise teknede uğursuzluk eksik olmaz.

https://oneyacht.org/maritime-culture/denizcilik-gelenekleri/ başlığı altında incelenebilir.
#10
Genel / HeyamolaHey Tekne Takip Sistem...
Son İleti Gönderen Ahmet Kabaalioğlu - 13 Kasım 2025, 18:47:16
Takip sistemi artık IOS ta aktif