Heyamola Hey
Bahriye Mektebi => Balıkçılık => Konuyu başlatan: Öcal Turan - 14 Nisan 2017, 18:35:58
-
Güvenlik konusunu da hallettikten sonra geliyoruz tekrar karnımızı doyurma ve masraf tan kısma konusuna. ;)
Seyir sırasında gezdiğimiz yerlerde ve okyanusta nasıl balık yakalayacağız da karnımızı doyuracağız.?
Bu konuda Ahmet Kabaalioğlu ve Akın reislerden katkı bekliyoruz.
Bendeki dökümanları burada vereyim. Derleme yaptığım amatörbalıkçı.net isimli forum kapanmış şu an giremedim. Link veremiyorum ,tafsilatlı aktaracağız artık. İyi ki kaydetmişim. :).
Oltayı tanıyalım
by BİLGEHAN SARP on Tem 24, 2008 • 22:32 ....
Amatörün Silahı Neymiş Bakalım
Oltanın tanımı bazen “Bir ucunda nadiren bir balık, diğer ucunda her zaman bir alık bulunan uzun naylon ip” şeklinde yapılır. Biz bu tanımı yapan hatta inanıp da gülen alıklara aldırmadan gerçek olta neymiş bakalım.
İlk olarak yanlış yerleşmiş bir terimi düzeltelim. Olta mantara sarılmış yeterli uzunlukta ve kalınlıkta olan ve ucu boşta olan olta ipine denir. Bu misina, fırdöndü, kurşun, beden, iğne vs eklenmesi ile yakalanması amaçlanan balığa göre donatıldığında TAKIM olarak anılmalıdır. Yandaki resimde iki farklı takım görülmektedir. Genelde yerleşmiş deyim olarak bunlara olta denir ama artık biliyoruz ki bu doğru terim değil doğrusu takım demek. Bununla birlikte takımı, olta diye anmak o kadar yaygındır ki bu şekilde kullanmakta da bir mahsur yoktur, bizim başlık ta zaten Oltayı Tanıyalım. Yanda iki basit takım örneği görülmektedir, bunların ortak adı savurma takımı olduğu halde kurşunların yerleri nedeni ile, birbirlerinden farklı oldukları ilk bakışta görülür. Soldaki takım daha çok sandaldan veya kıyıdan sarkıtma şeklinde kullanılır; en çok karşılaşılan ve kullanılan takım şeklidir. Sağdaki takım da aynı şekilde kullanılabilir ama dip oltası (çökertme) olarak kullanılması daha yaygındır; genelde kurşunun altında kalan bedene monteli ikinci köstek, diğerine sarılarak oltanın etkisini azalttığı için, pek kullanılmaz. Veya kullanılsa da bazı özel tedbirler almak gerekir, buna Olta Takımları ve Uygulamaları sayfasında bakacağız. Kullanılan kurşun çalışır kurşun olursa daha iyidir, bu şekilde dibe oturtulan oltadaki yemi alan balık misina kurşunun içinde kayarak direnç göstermeyeceğinden yemi daha kolay yutar. Çalışır kurşun yerine kıstırma veya sarma yaprak kurşun da ağırlık olarak kullanılabilir.
Olta takımları iki grup altında incelenebilir.
a. El olta takımları
b. Makinalı takımlar
Hangi grupta olursa olsun takımı oluşturan temel donanımlar aynı olduğundan önce bunlara göz atalım, daha sonra iki grubu ayrı ayrı ele alıp inceleriz.
Olta : Başta da anlatıldığı gibi mantara sarılmış (makinalı takımda makaraya sarılır) yakalanacak balığın cinsine ve boyuna uygun kalınlıkta, av yapılan derinliğe uygun uzunlukta olan ve ucu boşta olan ipe (misina) olta denir. Burada tanım en geniş anlamı taşısın diye ip dedik, doğru terim de budur ama alışkanlıklara uygun olarak, bundan sonra misina diyeceğiz. Oltada kullanılan misinanın çapı ve uzunluğu önemlidir. Çap yakalanması planlanan balığı çekecek kadar güçlü ama görüntü vermeyerek balığı ürkütemeyecek kadar da ince olmalıdır, uzunluk büyük balık avında takıma yüklenen balığın misinayı koparmaması için balığa yol (kaloma) verecek kadar yedekli olmalıdır. Misinaların cinsleri, eskiden kullanılan at kuyruğundan örme olta ipleri, ipek böceği kesesinden beden yapımı ve günümüz modern uygulamalarına ait daha fazla bilgi Oltacılıkta Kullanılan Malzemeler sayfasındadır.
Beden : Oltanın ucuna doğrudan veya bir fırdöndü yardımı ile eklenen oltadan daha ince kalınlıkta misinadır. uzunluğu takımın cinsine göre 30-40 cm. den 7 – 8 kulaca kadar olabilir. Buradan anlaşılacağı gibi beden standart eleman olmayıp yakalanması planlanan balığın cinsine, yaşam yerine, beslenma alışkanlıklarına göre değişik boy ve yapıda olabilir. Bu farklı uygulamalar balıkların anlatıldığı bölümlerde her balığa özgü olarak ayrı ayrı ele alınacaktır. Bedenin en önemli görevi balığa oltayı hissettirmemek ve görüntü vermemektir. Bedenin ucuna doğrudan iğne bağlanabildiği gibi bazen de bedene köstek ilave edilerek iğneler kösteklere bağlanır. Dişli balıkların avında (lüfer, turna) balık bedeni kesmesin diye çelik bedenler veya çelik teller kullanılır. Bu durum istisnadır ve sadece bu durumlarda beden oltadan daha sağlamdır. Son yıllarda özellikle iri balıkların avında beden olarak örgü misina kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu durumda da örgü misinanın kopma kuvetinin oltadan az olmasına dikkat edilir. Neden örgü kullandığına gelince; örgü misinalar (olta ipleri) çok küçük çaplarda oldukça büyük yükler taşıyabilirler. Bu şekilde örgü misina kullanılması bedenin daha da ince ama sağlam olmasını temin ettiğinden tercih edilmektedir. Ama bu yöntem hem örgü olta iplerinin normal misinaya göre çok pahalı olması, hem de örgü iplerde çok çabuk gam oluşması ve iyi düğüm tutmaması nedeni ile dikkatle kullanılması gereken bir yöntemdir. Normalde eğer bir zorunluluk veya geleneksel bir durum yoksa beden ve köstekler renksiz saydam (beyaz) misinadan yapılır. Balık cınslerine göre farklı beden uygulamaları olabilir mesela kırlangıç balığına kullanılan terazi beden gibi. Ama bu farklı uygulamalara burada değil de hangi balık için ne şekilde kullanılıyorsa o balığın anlatıldığı bölümlerde değindik.
Köstek : Genelde bedene bağlanan bir ucunda da iğne olan bedenden daha ince, yakalanacak balığın cinsine göre 10-15 cm. veya biraz daha uzun misina parçasıdır. Köstek takımdaki en ince misinadır. Demek ki misina kalınlığına göre sıralarsak Olta, beden ve köstek olacaktır. Bunda amaç takım bir yere takıldığında, iri balık veya başka bir nedenlde kopma noktasına geldiğinde en ince yerin kopması geri kalan takımın sağlam kurtarılmasıdır, Tabii bu arada en önemli amaç olan balığa görüntü vermeme ve oltayı hissettirmeme işi de akıldan çıkartılmamalıdır; ayrıca bilinmelidir ki beden ve köstek doğrudan balığı yakalayan kısım olduğundan ne kadar ince olurlarsa takım o kadar avcı olur. Takım kalınlaştıkça hem sağır olur hemde görüntü vererek balığı korkutur. Kösetekler de beden gibi standart eleman değildir. Yani balığa ve amaca göre boyu ve miktarı değişir. Köstek boyu ve sayısı değiştikçe beden uzunluğu da değişecektir. Kösteğin takımda kullanıma nedenlerinden biri de tabii iğne sayısını arttırarak yakalama şansını ve bir defada yakalanacak balık sayısını arttırmaktır. Ama bu çok fazla köstek çok fazla balık anlamında olmaz. Örneğin fazla köstekle uzun olmuş beden nedeni ile iğnelerin bir kısmı balıkların bulunduğu sudan aşağıda veya yukarıda kalır böylece çalışmaz. Uzun beden ve fazla sayıda kösteğin getirdiği kullanma zorluğu da cabası tabii. Bazı uygulamalarda kösteğin bedene bağlandığı tarafa köstek üstünde fazla büyük olmayan bir kasa yapılır ve bedene bu şekilde bağlanır. Bunda amaç beden tarafında kalan çift kat misina nedeni ile kösteğin bedenden açık durarak daha iyi görev yapmasını sağlamaktır. Köstek oltada zorunlu eleman olmayıp bazı takımlarda köstek bulunmaz, iğne doğrudan bedene bağlanır.
Kolçak : Olta ile beden arasında kalan iki tarafa da birer fırdöndü ile bağlanan misina parçasıdır. Bazen olta ile aynı kalınlıkta olur bazen de biraz daha ince; ama kolçak hiçbir zaman bedenden ince olamaz. Ek beden diye de anılır.
Yukarıda tanımlanan elemanlar takımın en yagın elemanları olduğundan bunları bilerek olta takımı türlerine artık göz atabiliriz. Bunlar dışında her oltada bulunan iğne, fırdöndü, iskandil ve ana eleman misina gibi elemanlar ve daha özel durumlarda kullanılan zoka, yünlü, yüksük gibi donanımlar hakkında bilgilere Teori ve Pratik sayfasındaki linklerden ulaşılabilir.
(http://i.hizliresim.com/dPNBoD.jpg) (http://hizliresim.com/dPNBoD)
-
A. EL OLTA TAKIMI :
Türkiye’ de en yaygın kullanılan olta takımıdır. Hele hele denizde sandaldan yapılan avcılıkların neredeysa tamamında el oltası kullanılır. Balığın büyük veya küçük olması o kadar fark etmez illa el oltası. Bazı olta türlerinde sırtı (sürütme), uzun olta gibi el oltası kullanılması oltanın hazırlanışı bakımından neredeyse zorunludur, ama kimse de bu takımları ıslah ederek makinalı oltaya ile avlanmaya uygun hale getirmez, ben dahil. Böyle gördük böyle gider; zaten verimi de fena olmadığından o açıdan mahsuru yoktur. Ayrıca el oltası kullanımı amatör balıkçılık tarihi kadar eskidir. Avrupalı amatörler de tam tersi illa makinalı takım peşindedir, onlarda öyle görmüş. El oltası makineli takımla karşılaştırıldığında daha kalın misina, balığı çekerken daha fazla uğraş, büyük balıkta elin misina tarafından kesilmesi gibi riskler taşır; amaaaaaaa, el oltası balığı elde tutma zevki verir her vuruşunu her yüklenmesini hissederek mücadele zevki yaşatır. İzmaritin vuruşu, çapari istavritle dolarken titreşen misina, uzun oltaya zınk diye asılan lüfer veya kofananın misiya eli zorlatması ne büyük zevktir. Eh neden balığa çıkıyoruz ki?
Yukarıdaki iki resim de klasik el oltası olduğundan başka tanıtıcı resim vermiyorum. Çocukluktan beri balıkçılığa merakı olan veya yeni başlayan herkes genelde ilk olarak el oltası ile tanıştığından burada bunu daha fazla anlatmaya gerek yok. Balığa, derinliğe göre farklı uygulamaları da Olta Çeşitleri ve Uygulamaları sayfasında inceleyeceğiz.
B, KAMIŞ ve MAKARALI TAKIM :
Bu takım adından da anlaşılacağı gibi iki kısımdan oluşur ve bu iki kısmı ayrı ayrı ele alacağız. Önce kamış.
Kamış :
İlkel olarak bir sopa ucuna olta ipi bağlayarak kullanılan takımlardan sonra 17, 18 ve 19ncu yüzyıllarda bugünkü makinalı takımın babası sayılacak basit makinalara gelindi; ilk modern makinalı takım 1900lü yılların hemen başında İngiliz balıkçı Alfred Holden İllingworth tarafından kullanılmaya başladı. 1935 yılında Amerika’ da da kullanılmaya başlayan makinalı takımlar savaş yıllarından sonra insanların birbirlerini öldürmek için geliştirdikleri savaş teknolojisi yardımı ile her alanda olduğu gibi hızlı bir gelişme gösterdi. Daha önceleri bambu kullanılırken cam elyafı teknolojisi ile dolu cam elyafı çubuk veya içi boş cam elyefı kamışlar piyasada yerini almaya başladı. Şimdilerde kompozit (cam elyafı ve grafit karışımlı malzeme) ve karbon (grafit) esaslı malzemelerden yapılan son derece hafif, ince ama bir o kadar kuvvetli kamışlar piyasada bulunmaktadır. Tabi fiatlarda bu arada teknolojinin yüksekliği ile yarışmaya başladı ve hatta teknolojiyi de geçti. Makinalı takım, “Türkiye sularında kullanmaya uygun olmadığı” görüşü ile 1980li yıllara kadar bir türlü ülkemizde yaygınlaşamadı. Tabii bunda Türkiye amatörlerinin kullandığı teknikler ve takım hazırlama yöntemi nedeni ile haklı yan da vardı. Ancak son zamanlarda makinalı takım kullanımı özellikle tatlı su amatörleri arasında oldukça yaygınlaşmıştır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’ de de Çin malı kamışlar ile dünyanın ünlü markalarının Çin malı kalitesiz ucuz, taklitleri oldukça yaygınlaştı. Eh, öyleyse kamış alırken neye dikkat edelim? İhtiyacınız ne, ne kadar meraklısınız? Bu en önemli kriter ben de uzun zaman Çin veya Kore malı kamışlar kullandım çok iri olmayan balıklarda iyi sonuçlar da aldım ama ciddi balıklarla karşılaşınca olmuyor. O zaman sizin de ciddi takım kullanmanız gerekiyor. Ben size sahte mal satmadığından emin olduğunuz dükkanlardan bilinen markalardan merakınıza, ne balığı avlamak istediğinize ve kesenize göre orta veya daha yüksek kalitede kamışlar almanızı tavsiye ederim. Böylece hiç değilse neye para verdiğinizden emin olursunuz.
Şimdi de kamışı teknik olarak tanıyalım.
(http://i.hizliresim.com/37lza9.gif) (http://hizliresim.com/37lza9)
Üstte en yaygın kullanılan üç tür kamış görüyorsunuz. 1 Numaralı olanı teleskopik denilen yani parçaları iç içe geçerek toplanan tersi yapılarak açılan kamış; 2 numaralı olanı Avrupa’ da çok yaygın olarak kullanılan ve teleskopikten daha sağlam ve verimli olduğuna inanılan iki parçalı geçmeli kamıştır. Bu tip kamışların teleskopiklerden daha sağlam olduğu ilk başta doğruydu çünkü her ek yeri potansiyel bir kırılma noktasıdır, ama teknolojinin gelişmesi ile bu fark kapandı, artık teleskopik kamışlarda gayet hafif ince ve sağlam olabiliyorlar. Bu arada geçmelilerin taşıma ve muhafazası oldukça zordur. Örneğin 3 m boyunda geçmeli bir kamış söküldüğünde 1,65 boyunda iki parça olur ki amatörü taşıma esnasında zorlar. 3 Numaralı olanı kamış üstteki her iki tipin kombinasyonudur ve özellikle dip oltası için geliştirilmiştir. Çok uçlu (Multi Picker) olarak yapılan kamışın bir kısmı teleskopiktir son uç parçası ise geçmeli olarak takılır. Üç adet olan uç parçalarının her biri ayrı sertliktedir. Sazan bahsinde anlatılan yemlikli dip takımı ile kullanılır. Hazırlanan takım atılarak dibe çökmesi beklenir, daha sonra sertçe çekilerek dipte düzgün olarak yatması sağlanır. Kıyıya paralel uzatılan kamış, misinayı gerdirip takımı uca yükleyerek takma ucun hafif eğilmesini sağlayacak şekilde dikmeler üstüne konur ve geçme ucun hareketleri dikkatle izlenir. Son geçme uç oltaya en ufak dokunmayı tespit edecek kadar ince ve hassastır. Balık vurunca titreşerek hemen haber verir, balık yakalanınca da neredeyse tamamen eğilir, amatöre de tasmalayıp çekmek kalır. Yakalanması planlanan balığın boyuna göre de farklı sertlikteki geçme uçlar kullanılır.
Göl kamışı olarak bilinen ve sadece ucunda misinanın bağlanacağı bir halka olan ve makinasız olarak kullanılan kamışlar dışında tüm kamışların, kamış boyunca belli aralıklarla kılavuz halkaları vardır, makinadan gelen misina bu halkalardan geçer. Halkalar alüminyum, titanyum gibi paslanmaya karşı dayanıklı hafif metallerden yapılır ve vernikle kaplanır. Ağır deniz takımlarında yükler çok fazla olduğundan ya her halka yerine makara kullanılır veya sadece en uçta halka yerine makara vardır. Kamış sapları sünger, suni deri ve sert deliksiz mantar gibi malzemelerden olur. Kaliteli iyi kamışların sapı kesinlikle mantar olur. Ağır deniz avlarında kullanılan kamışların sapı, kamış ne kadar kaliteli olursa olsun, mantar yapılmaz; sürtünmeler çok fazla ve kuvvetli olduğundan mantar dağılıp bozulabilir. Bu tip kamışların sapları genelde sünger veya suni deri gibi malzemelerden yapılır.
-
(http://i.hizliresim.com/vbNPnr.jpg) (http://hizliresim.com/vbNPnr)
Her kamış boyu ve ağırlık atma kapasitesi ile tanımlanır. Bu bilgiler kamışın üstünde sapa yakın kısmında yazar. Mesela 3,30 m. 30-60 gr. yazısı kamışın 3,30 metre boyunda ve 30-60 gram arası ağırlık atma kapasitesine sahip olduğunu gösterir. 30 gr. Kamışa astığınızde uçta hissedilecek en küçük ağırlığı gösterir bu yük kamış ucunu hafifçe eğebilir; 60 gr. ise kamışı kırma riski olmadan atabileceği en fazla ağırlıktır. Bundan fazla ağırlığın atılması da pratikte mümkün olmakla beraber kamışın kırılma riski yüksektir, denemeseniz daha iyi olur. Bu değerlere test değerleri de denir. Test değerleri ne kadar büyükse kamış o kadar güçlüdür denebilir. İyi firmaların verdiği test değerleri güvenilirdir, sahte kamışlarda ise buna pek güvenmemeniz daha alt değerlerde çalışmanızı tavsiye ederim. Amerikan ve İngiliz firmalarının iç piyasalarında kendi birim sistemlerine göre boy ve test değerlerini verirler. Boy tamam da test değeri biraz kafa karıştırıcıdır. Mesela 2 lbs. (libre veya pound) yazan kamışın gıram cinsinden değeri nedir? 1 libre 455 gramdan 2 libre 910 gıram, olur bu sayıyı 16 ya bölünce 57 çıkar. Demek ki bizim kamış en fazla 57 veya 60 gram ağırlık atar. Yandaki şekilde tanımlanan kamışın taşıma gücü ile atma kapasitesi arasında da bir ilişki vardır. Atma kapasitesi ne kadar büyükse statik taşıma kapasitesi de o kadar büyüktür. Hesaplanması luxor metodu denen bir yolla yapılır. Buna göre bir kamışın en fazla atma kapasitesi kamışın uçta taşıma gücünün 1/50si kadardır.
Kamışlar boylarına ve atma kapasitelerine göre çok hafif, hafif, orta ve ağır sınıf kamışlar olarak gruplara ayrılır. Aslında bu sınıflamada asıl rolü atma ağırlığı oynamakla beraber boy da bu değerle uyum içinde olduğundan birlikte gözönüne alınabilirler. Sınıflamada tatlı su ve deniz kamışları kendi içlerinde ayrı ayrı sınıflanırlar. Bunun nedeni tatlı sularda kullanılan kamışların denizdeki büyük derinlikler, kuvvetli dip akıntıları, büyük dalgalar ve daha iri sert balıklar karşısında yetersiz kalmasıdır. Sonuçta çok kesin bir kural ve ayrım olmamakla beraber; tatlı su kamışlarında 1-7 gr. çok hafif, 3-15 gr. hafif, 7-30 gr. orta, 30-60 gr ve üstü kamışlar da ağır sınıftandır. Deniz kamışlarında 10-40 gr. hafif, 40-80 gr. orta, 80-150 gr. ve üstü kamışlarda ağır sıınıftan sayılır. Boylar ise kullanım amacına göre değişir mesela kıyıdan kullanımda daha uzun, sandaldan kullanımda ise daha kısa kamışlar gerekir. Kamışa göre olta ipi seçimininde ise tabii ki kamışın kapasitesi gözönüne alınmalıdır.
-
Refleks kamış ;
(http://i.hizliresim.com/aLNYGd.jpg) (http://hizliresim.com/aLNYGd)
Refleks. Kamışın refleksi nedir? Refleks kamışla balık yakalandığında veya kamış yüklendiğinde nasıl şekil değiştirdiğinin ölçüsüdür. Refleksi kamışın üzerinde genelde pek yazmaz. Yandaki resim kamışların yüklenme sırasında nasıl şekil değiştirdiklerini ve buna göre reflekslerinin nasıl adlandırıldığını göstermektedir. Yavaş reflekslilere parabolik, orta reflekslilere yarı parabolik dendiği de olur. Mesela hızlı refleksli kamış çabuk şekil değiştirip çabuk düzelirken adından da anlaşılacağı gibi yavaş refleksli kamışlarda bu işlem daha yavaş olur. Hangisi daha iyi? Buna şu veya bu daha iyidir şeklinde cevap vermek doğru olmaz. Amerikalı amatörler hızlı kamışları tercih ederken, Avrupa’ da daha çok parabolik kamışlar yaygındır. Hızlı kamışlar balık vuruşuna daha çabuk tepki verirken yavaş kamışlarla daha yumuşak atışlar yapılabilir; bu da oltada yem olarak ölü balık kullanılması durumunda yemin atış sırasında parçalanmamasına yardımcı olur. Atış mesafesi paraboliklerde daha iyidir, balıkların ani yüklenmelerinde iyi amortisör görevi görür. Hızlı kamışlar sürütme takımlarında daha kullanışlı olabilir. Ben parabalik veya yarı-parabolik kamışları daha çok seviyorum bununla birlikte kamış alırken refleksi en son sorduğum şeydir. Farklı balıklar, farklı uygulamalar ve tabii farklı üretimler refleklerin tanımlanmasında da ara noktalar çıkarmıştır. Mesela hızlı-orta, orta-hızlı veya çok hızlı gibi ara tanımlar da vardır, ama bu ayrım nerede başlar nerede biter kesin olarak belirlenemez. Bilinen bir firmanın kamışını alıyorsanız refleks seçiminde fazla titiz olmanıza gerek yoktur hangisi hoşunuza giderse, hangisi ile daha rahat hissederseniz onu seçin. Tabii belli bir balık için gelenekleşmiş bir refleks varsa onu seçmenizde de yarar vardır ama ben böyle bir gelenek bilmiyorum. Taklit veya isimsiz bir kamış alıyorsanız hızlı refleksli kamışları tercih edin derim.
Çünkü refleks kamışın geometrisi, borunun et kalınlığı ile ilgilidir ve hızlı kamışlar daha fazla etli olur böylece daha sağlamdır düz mantığı ile bunu söylüyorum, kendim de öyle yapıyorum ama bunun garantisi yoktur. Ama bunun, yani et kalınlığı fazla hızlı kamışların, atma mesafesini kısaltacağını da unutmamak gerek. Özellikle atıp çekme uygulamalarında atma mesafesi önemlidir.
(http://i.hizliresim.com/qbNvG3.jpg) (http://hizliresim.com/qbNvG3)
-
Makinalar :
Takımın ikinci kısmını makineler oluşturmaktadır. Aslında burada da bir terim karmaşası söz konusudur kimi zaman makina kimi zaman makara denmektedir. Ben dahil. Doğru olanı makina demek misinanın sarıldığı kısma da makara demektir. Bunlar iki grupta incelenebilir sabit veya serbest makaralı makinalar ve çıkrıklar.
(http://i.hizliresim.com/ldNZPb.gif) (http://hizliresim.com/ldNZPb)
(http://i.hizliresim.com/z3pMLY.jpg) (http://hizliresim.com/z3pMLY)
(http://i.hizliresim.com/M0BD2N.gif) (http://hizliresim.com/M0BD2N)
Üstte resmi görülenlerden , üstte olan makina sabit makaralı makina, alttaki ise çıkrık olarak bilinir. sabit makaralı makinalar atıp-çekme, sürütme, şamandıralı takım ve dip oltası için rahatlıkla kullanılabilir. Çıkrık tipi makinalar atıp-çekme ve şamandıralı takım için pek uygun olmayıp diğer işlerde kullanılırlar, özellikle de ağır takımlar için tercih edilirler. Bunların atıp çekmeye uygun olarak üretilen modelleri de olmakla birlikte çok pahalıdır. Bu tür makinalar atış tipi (baitcasting) diye bilinirken sabit makaralı makinalar atıp çekme (spinning) tipi diye bilinir. Atış tipi makinalar ağır olmayan deniz avlarında veya tatlı sularda yayın gibi iri balıklara hem atıp çekme hem de dip takımı uygulamalarında kullanılabilir. Sabit makaralı makinalarda olta ipi makaraya sarma teli yardımı ile sarılır, sarım esnasında makara ileri geri gidip gelerek 8 şeklinde sarılma, dolayısı ile atış sırasında makaradan olta ipinin kolay boşalmasını sağlar. Çıkrık tiplerinde ise olta ipi orta şafta sarım esnasında şaft boyunca sola sağa giderek düzenli sarılmayı temin eden kılavuz ile sarılır. Ucuz modellerde ve ağır deniz avlarında kullanılan büyük modellerde bazen bu kılavuz bulunmaz. Tatlı sularda ve deniz de kullanılan makinalar arasında temel farklar deniz makinalarının daha güçlü ve paslanmaya daha dayanıklı olmasıdır. Çıkrık tipleri özellikle büyük deniz avlarında tercih edilir. Makinaların içlerindeki devir arttırtıcı sistemlerle sarma kolunun bir kere çevrilmesi ile makaranın birkaç kez dönmesine sağlanır. Normalde bu oran 1/5 civarındadır; yani sarma kolunun bir devrinde makara 5 tur döner. Ağır deniz avlarında 1/2 orana kadar makinalar kullanılmaktadır. Ayrıca çıkrık makaralarda ve kaliteli büyük sabit makaralı makinalarda sarma kolunun boyu uzatılıp kısaltılarak sarım için uygulanan kuvvet de ayarlanabilmektedir. Sabit makaralı makinalarda sarma teli sol veya sağ el kullanımına göre sökülüp yer değiştirebilir. Sağ elini kullananlar için doğru kullanım sağ el ile kamışı tutup balığa daha sağlam hakim olmak sol el ile sarma kolunu çevirmektir. Çıkrık tipi makinalarda bu değişiklik yapılamaz ya sağ veya sol el için imal edilmişlerdir. Çıkrıkların montajı da farklıdır çıkrık makara ile kullanılan bir kamış kılavuz halkaları yukarı bakacak şekilde kullanılır.
-
Sabit makaralı makinalarda iki tip fren sistemi bulunur.
(http://i.hizliresim.com/yEpqWk.jpg) (http://hizliresim.com/yEpqWk)
(http://i.hizliresim.com/R0pDZ7.jpg) (http://hizliresim.com/R0pDZ7)
Bunlar prensipte aynı olmakla birlikte frenin bulunduğu yer itibarı ile farklılık gösterir. Bazı makinalarda frenin kuvvetini ayarlayan fren arkada iken bazı makinalarda fren sistemi öndedir ama çalışma sistemleri tamamen aynıdır. Kuvvetli makinlarda fren çok diskli sistem ile sağlanır. Frenin kullanımı oldukça basit olmakla beraber iyi ayrlanması ustalık ve tecrübe gerektirir. Fren ayarı misinanın kopma yükünden biraz daha az olacak şekilde kurulmalıdır. Bunu ayarlamak elbette zordur en iyisi atış anında freni hafif gevşek bırakmak eğer fren kullanmayı gerektirecek boyda bir balık yakalanırsa balığın direncine göre ayarlamaktır. Frenin ayarlanması ile balığın yüklenmelerinde makara sarma teli ile birlikte dönerek kaloma verecektir. Böylece hem olta devamlı gergin kalarak balığın yük altında çabuk yorulması sağlanacak hem de ani yüklenmelerin getirdiği kırılma, kopma riskleri azaltılacaktır. Çıkrık tipi makinalarda da bir tür sürtünme düzeneği vardır. Makinanın yan tarafındaki bir kolun ileri itilmesi ile sarım için uygulanan kuvvet arttırılır, sarım kuvvetinin arttırılması ile fren sıkılmış olacaktır, kolu diğer tarafa çekildiğinde sarım kuvveti azalır böylece fren de gevşetilmiş olur. Yani çıkrık tiplerde fren kullanımı ve çalışma prensibi sabit makaralılardan farklıdır.
Makaraya misina çok sarılırsa atım esnasında makaradan fırlayarak karışabilir, az sarılırsa boşalması zorlaşır ve uzun mesafe atışı başarılı olmayabilir. En doğru sarımı makaranın üst kenarından 2 – 3 mm. aşağıda kalacka kadar misina sarmaktır. Makaraların hangi çaptan ne kadar misina saracakları üstlerinde yazar. Buradan da makaranın gücüne ilşkin bilgi edinilebilir. Makara hangi misinadan 100 metre sarıyorsa çekme kapasitesi o misinanın kapasitesi kadardır denir. Bu nedenle makinanın kapasitesini aşabilecek, tavsiye edilenden kalın misina sarmak fayda değil zarar getirebilir.
Sabit makaralı makina ne demek? Sabit makaralı sistemlerde olta ipi çekildiğinde makara serbestçe dönmez ancak fren gevşetilirse o zaman makara kendi etrafında dönebilir ve bir miktar misina bırakır. Bu işlem için olta ipine uygulanması gereken çekme kuvveti sürtünme freninin ne kadar gevşetildiğine bağlıdır. Serbest makaralı sistemlerde ise sürtünme freni dışında makarayı kontrol eden ayrı bir fren sistemi vardır. Bu fren gevşetildiğinde olta ipinin çekilmesi ile makara kendi etrafında serbestçe döner. Ancak Yem-Kontrol-Freni denen bu fren sistemi iri balıkları çekmekte kullanılan asıl sürtünme freni gibi çalışmaz. Bu sistemlere serbest makaralı makina denir. Serbest makaralı makinaların kullanılmaya başlaması ile Yem-Kontrol-Sistemli (Baitrunner) denen makinalar geliştirilmiştir.Böyle bir makinanın yanda resmi görülmektedir. Kullanımına gelince. Özellikle dip oltaları için geliştirilmiş bir sistemdir. Dip oltası atılıp kamış herhangi bir şekilde desteklendikten ve olta hafifçe gerdirildikten sonra resimde görülen açma kolu kaldırılır; bu işlem makarayı serbest bırakır ve arkada görülen yem kontrol freni ne kadar gevşetildi ise olta ipinin çekilmesi ile makara o kadar serbestce döner. Eğer fren tam gevşetildi ise makara hemen hemen hiç direnç göstermeden rahatça kendi etrafında döner, sarma teli bu arada sabit durur. Bu ne sağlar? Dip oltasındaki yemi alan balık yem ile uzaklaşmak istediğinde serbest olan makara kendi etrefında dönerek olta ipini serbest bırakır, balığın direnç hissetmemesini yemi daha kolay yutmasını sağlar. Bu arada herhangi bir şekilde işaretlenen takımdan boşalan misina amatöre oltada balık olduğunu bildirir. Takımı alan amatörün sarma kolunu çevirmesi ile makarayı serbest bırakan açma kolu otomatik olarak kapanır, bu arada olta tasmalanarak iğnenin iyice oturması temin edilir. Açma kolunun kapanması ile makara sabitlenir yem kontrol freni devreden çıkar. Bundan sonra balıkla yapılan mücadelede makaranın önünde bulunan sürtünme freni kullanılır ki böylece makina sanki sürtünme freni önde olan tip gibi çalışır. Yem-Kontrol-Sistemi iri ve ürkek balıkların dip olltası takımlarında oldukça başarılı sonuçlar verir. Yem-Kontrol-Fren sistemi olmayan makinalarda oltaya vuran balığın direnç hissetmemesi için ya asıl sürtünme freni tam gevşetilir veya sarma teli açılır. Ama balık yemi aldığında sürtünme frenini tekrar sıkmak ve tasmalamak çok zaman gerektirdiğinden balık iğneyi atabilir, veya açılan sarma telinden fazlaca misina boşalabillir ve takım karışabilir. Ben bu makinalardan kullanıyorum sonuç memnuniyet verici.
-
Balık Avında Yemlerde Görüntü, Renk, Işık ve Etkileri
by NASUHİ ALBULAK on Mar 28, 2012 • 13:31 ....
Balıkların algılama ve görme kabiliyetini bilmek, yapay yemlerde ve hatta doğal yemler ile kullanılan, renk ve renk tonlarının avcılığa etkisi, kıskandırıcı ve cezp edici olması açısından çok önemlidir. Bu bakımdan balıkların görme yeteneğini, Işığı ve renkleri ve de çeşitli ortam şartlarında ki etkilerinin bilinmesi gerekir.
Işığın etki edebildiği ve edemediği alanlar olarak da, denizler (sular) çeşitli isimlere ayrılarak nitelenir. Gün ışığı uygun şartlarda deniz yüzeyinden yaklaşık 200 metre derinliğe kadar inebilir. Deniz yüzeyinden ışığın ulaşabildiği son noktaya kadar olan bölgeye Photic, ışık katmanı denir. 200 metreden sonra su yüzeyinden 2000 metre derinliğe kadar olan bölge de alaca karanlık katmanıdır. 2000 metreden sonraki derinliklere ise ışık ulaşamaz.
Renk; Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak gözde bıraktığı etkiye denir.
Balıklar renkleri görüyorlar mı? Evet, çoğunluğu aynen görüyor. Karada yaşayan canlılardan biraz farklı olarak, göz retinaları iki çeşit görme yeteneğine sahiptir. Bazı tür balıklar aynı anda bu iki özelliği birden taşır. Göz retinaları karanlık ve aydınlığa göre adapte olabilir. Bu tür balıklar aydınlıkta renkleri aynen görmekle birlikte, karanlıkta sadece tonları algılayabilir. Bütün renkleri, su içinde farklı mesafelerden aynen gördükleri gibi, bazı renkleri ise farklı mesafelerden değişik renk, ton veya koyulukta algılarlar. Bunun sebebi, her bir rengin farklı bir dalga boyuna sahip olmasıdır. Renkler, farklı mesafeleri dalga boylarının gücü oranında kat ederek ilerler. Balıklar diğer canlılardan daha fazla geniş açı ile görme yeteneğine de sahiptir. Derinlerde yaşayan türlerin az olan ışığı tekrar yansıtarak, görme yeteneklerini karanlık ortamlarda kediler gibi arttıranları da vardır. Uygun koşullarda 24 renge kadar ayırt edebilir, bazıları ise uzak nesneleri yakınlaştırabilme yeteneğine sahiptir. İnsanlardan beş kat daha fazla renkleri algılayabiliyorlar. Su içindeki bir balık suyun dışındaki bir görüntüyü on beş metreden rahatça algılayabilir.
Akvaryumlarda yaşayan balıklar saydam olan bir camı doğrudan görmüyorlar, ama cama da devamlı çarpmıyorlar! Çünkü gözlerinin haricinde başka görme (algılama) metotları da var. Ağızdan çıkardıkları ses dalgalarının yansımasıyla aktif sonar gibi, yanal çizgi duvarına çarpan titreşimleri ise pasif sonar gibi, tabiri caiz ise algıladıkları bütün titreşim dalgalarını beyinlerinin yardımı ile görüntüye çevirebilir ve kolayca yorumlayabilirler. Anteni olan türler algıladıkları veya dokundukları şeyleri aynı şekilde anlayabilirler. Bu özelliklerini de görme yeteneği içine koymak bir anlamda yanlış olmaz.
Buna göre suyun altında cisimlerin ve renklerin nasıl göründüğünü, ışık etkisinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığının anlaşılması gerekir.
İlk Etken; Yemin boyutudur. Cisimlerin su içinde gerçek hacimlerinden daha büyük gözüktüğünü bildiğimiz için, seçeceğimiz yemin boyutu avlayacağımız balığa göre olmalıdır. Hedefteki av türünden çok küçük olan bir yem onun ilgisini çekmeyebilir, aynı boydaki bir yem ise ona sadece arkadaş olur ve onun yanında gezer, daha büyük bir yem de onu korkutur ve kaçmasına sebep olur.
İkinci Etken; Renk faktörünün sualtındaki canlılar üzerindeki etkisi ve terminolojisidir. Hangi renkte yapay bir yemi veya tüylü takımı, hangi ortamlarda kullanılacağımıza buna göre karar veririz. Gün Işığının içindeki yedi ana rengin belli bir mesafe ile su içinde yol aldığını belirtip, sualtında gösterdiği etkiyi aşağıda açıklayalım.
Renkleri terminolojisinde ki sırasıyla; kırmızı, pembe, kavuniçi, sarı, yeşil, mavi, mor ve siyah olarak tek tek ele alalım ve bunların sualtında bir canlı tarafından kaç metreden öz renklerini kaybetmeden görülebileceğine bir bakalım. İlk rengimiz kırmızı suyun altında ilk sekiz metreye kadar kendi rengini muhafaza eder, sonra ulaşabildiği uzak mesafeye göre açık gri renkten koyu gri renge doğru, koyulaşarak görünür ve nihayetinde kırmızı renk artık ulaştığı son noktadan siyah renk (karartı) olarak algılanır. Arkadan gelen kavuniçi rengi on iki metreye kadar, sarı rengi yirmi bir metreye kadar, yeşil ve mavi renkleri ışığın aydınlattığı mesafe boyunca (Maksimum 200 metre), gri ve siyah renkleri de bunların arkasından ekleyerek, balıkların uygun koşullarda görebilecekleri söylenebilinir.
Üçüncü Etken; Işığın su içindeki kuvvetidir. Bu duruma etki eden günün hangi zaman dilimi içinde olduğumuz (Güneş ışınlarının açısı), atmosferin o anki meteorolojik durumu (havanın açık veya kapalı olma hali ), su yüzeyinin hareketi (dalga ve akıntı) ve suyun berraklığı (temizliği ve rengi) ile orantılıdır.
Doğru yapay yem rengi ve büyüklüğünün ne olacağının kararı bu bilgiler dâhilinde verilir. Buna göre dikkat edilmesi gerekenler ve ön bilgiler aşağıda açıklanmıştır.
Işık etkisinin yoğunluğu, zaten su içinde olduğundan daha fazla büyük gözüken cisimleri, açık (parlak ve canlı) renklerin yansıtma özelliğinden oluşacak artı bir etki ile büyüyen görüntü avı kaçırabileceği gibi, ışık ortamının az olduğu konumlarda, avın yemini görmemesine sebep olur, unutmayalım.
Gece gökyüzünde ki dolunay, av bölgesinde kuvvetli bir ışık kaynağı veya gündüz çok güneşli bir ortam olduğu zaman suyun altından yüzeye bakıldığını hayal edelim; işte o zaman su yüzeyindeki yansımanın su içindeki yemler için bir arka plan oluşturduğunu görürüz. Yine aynı şekilde bir de suyun içinde yüzeye paralel ileriye doğru veya derinlere doğru bakalım. Bu sefer de çok kuvvetli bir ışık kaynağının dikey ışıması (su içinde dibe doğru ilerlemesi) sonucu veya suyun kendi renginden (derinlik/mesafe farkından) oluşacak yoğunluk tonunun da etkisi ile oluşacak rengin bir başka açıdan arka plan olarak ortaya çıktığını görürüz. İşte bu arka planlar önünde, bahsedilen faktörlerin de etkisi ile yem renklerinin cezp edici, kıskandırıcı ve dikkat çekici bir görüntü vermeleri konusu daha kolay anlaşılır.
-
Tavsiye ve Genel Bilgiler:
1- Eğer açık renkli bir kaşığa veya suni yeme balık vurmuyorsa hemen rengini bir ton koyu renk ile değiştirin.
2- Hedeflediğiniz avın büyüklüğüne göre de yemin büyüklüğünü veya kaşık ölçüsünü ayarlayın. Unutmayın su içinde nesneler olduğundan daha büyük gözükeceğini daha ilk etkende söylemiştik.
3- Çok güneşli veya sıcak havalarda koyu, mat ve donuk renkleri tercih edin. Fazla parlaklık özellikle sığ sularda küçük avları ürkütür.
4- Soğuk veya karanlık sularda veya gece gökyüzünde Ay’ın olduğu avlarda veya bulutlu ışığın az olduğu havalarda, beyaz veya parlak (metal veya fosforik) ve de büyük (Geniş) yem kullanın. Suyun ısısı ve ışık arttıkça, parlaklık ve ölçüsünü (boyutunu) azaltın, rengini açın (yeşil, sarı ve kavuniçi).
5- Suyun aynı renginde yem ve aparatlarını kullanmayın suyun içinde kamufle olur ve avın dikkatini çekmez. Kamufle olması gereken tek şey olta ipinin kendisidir. Derin sularda mavi, yeşil ve mor renk (çok açık canlı renk tonlarında) daha iyi bir görüntü verir. Özellikle mavi ve yeşil rengi kullanırken suyun rengi ile aynı olmamasına dikkat edin.
6- Ayna gibi yansıtma özelliğine sahip olan yapay yemler bulunduğu ortam görüntüsünü karşısındaki canlıya aynen yansıtabilir. Bu durum bir dezavantaja dönüşerek yemin kamufle olmasına ve av tarafından fark edilmemesine sebep olur.
7- Derin, karanlık sularda veya Ay’ın gökyüzünde olduğu, gece avlarında beyaz veya parlak metal suni yemler koyu arka plan içinde daha iyi görüntü oluştururlar. Işık kaynağının hiç olmadığı ortamlarda fosforlu veya suni ışık kaynağı olan takımlar kullanılmalıdır.
8- Profesyönel modern balıkçılıkta ağlar mavi veya yeşil renklidir. Çünkü açık denizlerde ve derin sularda salınan bu takımlar su ve arka plan ile aynı renkte olduğu ve de sürüye görünemeyeceği için daha verimli av olanağı sağlarlar. Bazen kırmızı renkli ağlar görürüz bunlar rengi atmış eski ağlardır ve sadece kirli veya bulanık sığ sularda, ekonomik yönden kullanılmaya devam edilir.
9- Kırmızı rengin Köpekbalıkları üstünde iki etkisi vardır. Birinci etki, kırmızı renk tonu normal gün ışığında sadece kısa mesafeden göründüğü için bu rengin etki ettiği alanın uzağında bulunan Köpekbalıkları için fark edilebilirlik özelliği olmayacak ve takımlara yakalanma fiiliyatı da azalacaktır. İkinci etki, gece ve ışığın olmadığı ortamlarda birinci etkide ki durum tersine dönerek, bu tür balıkların biyolojik yapılarında var olan, gece / karanlık için kızıl ötesi algılama ( kırmızı ışık üretme ) sistemleri devreye girecek ve bu rengi çok uzun bir mesafeden fark edebilme yetenekleri ortaya çıkacaktır.
10- Yüzey balıkları renkleri tamamen, dip balıkları ise siyah ve beyazın yansımasını görür.
Bir tam gün içinde; yapay yem renklerinin basitçe seçimini aşağıdaki şekilde yapabiliriz.
Sabah; Mavi, pembe, siyah renkler.
Güneş yeni parlamaya başladığında; Çok açık yeşil ve pembe renkler.
Güneş tepedeyken; Yeşil, kırmızı, sarı, portakal mat renkler.
Güneş çok parlak ise; Kahverengi, gri ve mor renkler.
Güneş batarken veya gökyüzü kızıl (kızarık) bir renkte ise; Kırmızı, sarı ve portakal parlak renkler.
Gece dolunay da; Parlak sarı ve gümüşi metal veya koyu renkli parlayan canlı renkler.
Gece zifiri karanlıkta; Fosforlu ( mavi, yeşil ve sade tonlar ) veya ışıklı yapay yemler.
Derin sularda; Mavi, yeşil ve fosforlu ( mavi, yeşil ve sade tonlar ) veya ışıklı yapay yemler.
Bulanık sularda; Siyah, kırmızı, parlak gümüşi yapay yem ve parlak metaller.
Yılların verdiği tecrübe, araştırma ve derlemelerim neticesinde kaleme aldığım ve kendime de rehber edindiğim, bu makalem bir bilgi aktarımı olarak sizlerle paylaşılmıştır. Önerilen renkler kesin bir kural olarak algılanmamalıdır. Ortam ve koşullara göre ve de zaman zaman bu değişebilir. Unutmayalım!
Klasik balık avcılığı bilgileri ile birlikte, bu tutkunun artık uç noktalarında dolaşan ve öğrenmek isteyenlere, umarım küçük bir fikir verip yol gösterir. Bilgi paylaşılıp kaybolmadan aktarıldıkça değerlidir.
Rastgele,
Kapt. Nasuhi ALBULAK
14 / Ocak / 2002
-
Solunar teorisi ve balıklara etkisi
(http://i.hizliresim.com/j8N6lj.jpg) (http://hizliresim.com/j8N6lj)
Derleme ve Çeviri:Nasuhi Albulak
Tarih:01/Kasım/2002
Solunar Teorisi Nedir?
Yeryüzünde yaşayan bütün Yaşam formlarının gökyüzündeki yıldızların çekim kuvvetlerinden (Günlük astral enerji bombardımanından)etkilendiği bilimsel bir gerçek.Anlıyacağımız canlıların anlık davranışlarında büyük bir etki oluşturduklarıdır. Buna göre canlıların etkilendiği (Özellikle Deniz Canlıları) zaman ve günler Batıda Solunar takvimi ile açıklanmıştır.
Güneş ve ayın canlılar üzerinde hareketlerine etki eden ve davranışlarında bir yoğunluk yarattığı,bu iki olgunun bulundukları pozisyona göre canlılar üstündeki yoğunluğun belli zamanlar içinde kaldığının farkına varılması,bu takvimin ortaya çıkmasına sebeb olmuştur.
Özellikle bu yoğunluğun Yeniay zamanı ( Ayın gece görünmez olduğu zaman) en doruk noktaya ulaştığıda gözlemlenmiştir.Denizlerdeki Gelgit olayları bu yoğunluğun başka bir yansımasıdır.
Solunar Teorisi Kim Tarafından Nasıl Geliştirilmiştir?
1926 yılında John Alden Knight yerel bir bilgiyi geliştirmek ve ilimi bir platforma oturtmak için çalışmaya başladı.Adına Solunar dedi ( Sol=Güneş,Lunar=Ay).Bay Knight 33 faktörden oluşan Tatlısu ve Tuzlusu balıklarının günlük davranışlarını listeledi.Etkenler üzerindeki hal ve davranışları elinden geldiğince kayıt altına aldı.Her bir olguyu test ederek ve eleyerek yanlızca üç faktörün çok etkili olduğunu tesbit etti.Bunlar Güneş,Ay ve Gelgit olayıydı.
Güneşin tekbaşına günü gününe aynı etkiyi göstermediğini,izlediği rotanın uzun bir zaman diliminde çok az bir farklılık gösterdiğini biliyordu.Hatta bazı akıllı balıkların günün herhangi bir saatinde veya gece gözükmesi Ayında tek başına tamamlayıcı özelliğinin olmadığını gösteriyordu.Gelgit olaylarınında kapalı deniz ve iç sularda bir etkisinden bahsetmek mümkün değildi.Gerçi okyanus kıyılarında balıkçılık yapan insanlara rehber olabiliyordu.Buda sadece onlara yol gösteriyordu.
Çalışmalar ve araştırmalar ilerledikce Ayın yükselişi ve alçalması ile orantılı ve Güneşle bağlantılı gün ortasında kısa bir zaman dilimi ile ilgili hareketin önemli bir tesbiti yapıldı. Bunu Anadönem ve Aradönem olarak ikiye ayırdılar.Bu iki dönem içinde kalan ve aktivitelerin doruk noktasına çıktığı zaman dilimlerinininde var olduğunu belirtiler.
Yapılan Deney Ve Çalışmalar:
İlk deneyi John Alden Knight ikiyüz adet balık avlayarak yaptı.Yapılan avların Solunar zamanının Yeniay döneminde yüzde doksan oranında büyük başarıya ulaştığını tesbit etti.
1935 ve 1939 yılları arasında kara avı kuşları ve hayvanlarınıda içine alan daha kapsamlı bir araştırma ile genişletti ve sonuç aynıydı.
İlk tatmin edici bilimsel ve akademik çalışmayı Northwestern Universitesinde bir mikrobiyolog olan Dr.Frank A.Brown Şikago yakınlarındaki labaratuarında İstiridyeler üzerinde tesadüfen gözlemlemiştir.İstiridyelerin belirli zaman aralıklarında kabararak ağızlarını açtıklarını farketmiş ve bunun Okyanuslardaki gelgit olayı ile eşzamanda gerçekleştiğini anlamış.Gelgit sürecinde denizin kabarmasıyla İstridyelerin açıldığını gören Dr.Frank A.Brown bunun deniz seviyesinin değişmesindenmi yoksa sadece ayın gücündenmi olduğunu anlamak için deneylerine okyanus içinde devam etmiştir.İlk iki hafta gelgit ile aynı reaksiyonu gösteren bu canlılar sonraları farklı zamanlama ile tepki vermeye başlamışlar. Bunun nedeninide araştıran Dr.Brown,bu olgunun tam olarak Ayın başüstüne veya ayakaltına geldiği zamanlarda olduğunu görmüş.
Açıklama:
Doruk Günler:
Eğer hava ve beslenme şartları uygun koşullara sahip olursa,Güneşin ilk ışıklarını vermeye başladığı andan itibaren veya son ışıklarını vermeye yakın,ilk bir veya iki saat içindedir.Vede herayın,Yeniay ve Dolunay zamanı bu etki en doruk noktasına ulaşır.Balıklar gördükleri veya kokladıkları herşeye ayırt etmeden atlarlar.Bu yoğunluk her aşamasında ücer günlük sürelerde Ayın son çeyreğine gelene kadar miktar olarak azalır.
Doruk Aylar:
Haziran ayı diğer aylara göre bu ilişkinin en yoğun olduğu aydır.Bu ayda Dolunay zamanı Güneş ve Ay hemen hemen birbirlerinin karşısında yer alırlar.Tam olarak karşı karşıya geldiklerinde onları birkaç dakika gökyüzünde göremeyiz.Yeniay (Ayın Güneş ışıklarını yansıtamadığı an)zamanı,Güneş ve Ayın uzaydaki hareketlerinde en mükemmel güce beraberce ulaştığı uyum anıdır.Güneş sisteminin diğer birçok yıldız sistemleriyle arasındaki etkileşimin sağlandığı ve diğer günlere,aylara ve yıllara benzemeyen bir pozisyona geldiği zamandır.
Doruk Zamanlar:
Solunar sürecinin düşüşü,Güneşin doğuşu ve batışı esnasında yarım ila bir saati içinde gerçekleşir.Ve bu esnada verimli av için büyük avantaj yakalayabiliriz.Ay doğarken veya batarkende bu avantajı devam ettirebiliriz.Mevsimlere isabet eden Yeniay ve Dolunay zamanlarını avantaj olarak kullanabiliriz.
Balıkavının Süresi:
Usta balıkçılar balıkların herzaman beslenmediklerini bilirler.Bazı nedenlerden canlı veya yapay yemlerede saldırdıklarınıda bilirler.Solunar teorisini oluşturan John Alden balıkların bir tam gün içinde tek haneli saatlerde beslendiklerini ve gerçek balıkçılığın bu saatler içindede havanın ve beslenme şartlarının uygunluğuna göre yapılabileceğini belirtmiştir.Ve bu beslenme saatlerinin bir veya iki saat gibi sürede çılgınca gerçekleştiğini söylemiştir.
Meteorolojik Etki:
Havanın bu teorideki etkisininde çok önemli rolü vardır.Ani şartlardaki ısı değişikliği ve barometredeki hava basınç değerlerinin alçalıp-yükselmesi av verimine etki eder. Barometrenin hızlı düşmesi anormal havanın habercisidir.Dolayısı ile tabiattaki varlıklar kötü hava koşullarının gelmesini hissederek daha güvenli bölgelere çekilirler.Balıklarda derinlere inerler ve hareketsiz kalırlar.Onun için Kuzey den gelen hızlı cephe sistemlerinde ve rüzgar durumlarında kıyılardan balık tutma verimide azalır.Istanbulda devamlı dile getirilen meşhur balıkcı sözleri vardır ya “Poyraz var balık yoktur.Bu gün yıldız ve Karayel esiyor balık olmayabilir”.Tabi bu tabirler coğrafi konuma göre değişir bunuda unutmamak lazım.
Solunar Zamanının Hesaplanması :
Solunar zamanlarının doğru hesaplanmasındaki anahtar;Güneş ve Ayın Gökyüzündeki konumlarına ve görünen şekillerine bağlı olarak ortaya çıkar,bunu iki gruba ayırarak inceleyebiliriz.
-
Ana Dönem içinde (bu bir tam gündür );Gökyüzü ve yer Meridiyenlerine eşzamanlı rastlayan geçişlerde ortaya çıkan yerçekimi gücü (Gelgit olayı)dır.Ara dönemde ise;Bu bir tam gün içindeki belirli zaman aralıklarıdır.Bu iki unsurun (Güneş ve Ay )ufuktaki doğuş ve batışlarının doğal sonucu olarak bulunduğumuz mevkide 90 ve 270 derecelik açılar içinde oluşan uygun yükseliş şartlarıdır.
Ayın Üstümüzde Veya Altımızda olması ne demektir?Bunun anlamı;Ayın tam tepemizde olması,üstümüzde.Veya dünyanın arka tarafında kalıp, ayaklarımızın altında.Olması anlamındadır.
Ana ve ara dönem diye adlandırdığımız bu iki dönem; Avın azlığını veya çokluğunu haber vermez. Yanlızca o gün içinde avcılığın en verimli av zamanının zirveye ulaşacağı anı açıklar.
Formül:
Ara dönem içinde;Ayın doğuşu(yükselişi).
Ana dönem içinde;Ay Üstümüzde.
Ara dönem içinde;Ayın batışı.
Ana dönem içinde;Ay ayaklarımızın altında.
Ek Bilgiler:
Ay her zaman çok yüksek irtifada gözükmeyebilir.Her zaman ufukta bile olabilir.
Ay Doğudan doğar.
Ayın tepemizde olması yeryüzünde bulunduğumuz mevkiye bağlıdır.
Ay Batıdan batar.
Ayın ayaklar altında olması bulunduğumuz mevkinin karşıtında yani dünyanın arkasında kalması demektir.
Ayın Bir Aylık Evreleri:
Değişik zamanlarda Ayın izlediği rotayı çıplak gözle izlediğimiz zaman ayın dünyadan görüntüsündeki değişiklikleri gözlemleyebiliriz.Güneş ve ayın değişik zamanlarında her safhaya bağlantılı oluşumları bir ay boyunca farklı görüntülerde oluşur.Yeniay(gökyüzünde ay görünmezdir),
not: Nasuhi hocaya değerli bilgilerinden dolayı teşekkürler.
-
Olta takımları ve uygulamaları
by BİLGEHAN SARP on Tem 24, 2008 • 23:44 ....
Her Suyun, Her Balığın Takımı Farklıdır; Yanlış Takım Boşa Bekletir, Boş Döndürür
Bu bölümde anlatılan olta takımları en genel şekilleri ve uygulamaları ile tanıtılmaktadırlar. Kısaca nasıl yapılır, nerelerde kullanılırlar gibi soruların cevabı verilmektedir. Aslında pek çok takımda tam ayırım yapmak mümkün değildir. Mesela çapariler hem sarkıtmalardan sayılırlar hem de ayrı bir grup içinde incelenebilirler, zokalı takımlar da aynı şekilde çoğunlukla sarkıtma gibi kullanılır, çatal köstek veya ağırlığı ortada olan sarkıtmalar pek çok şartta savurma dip takımı olarak da kullanılabilirler, şamandıralı takımların bazen sarkıtma gibi bazen de özellikle tatlı sularda yeldirme gibi kullanıldığı uygulamalar vardır. Kırlangıç için düzenlenen terazi beden sarkıtma, dip takımı veya akıntıyla sürüklenmeye bırakılmış tekneden dip sürütmesi olarak kullanılabilir. Bu tür değişik uygulamalar ve özel takımlar balıkların nasıl avlanacağı anlatılırken ayrıca anlatılmaktadır.
Sarkıtmalar
(http://i.hizliresim.com/7q1a2v.gif) (http://hizliresim.com/7q1a2v)
Sarkıtmalar, adı üzerinde yukarıdan aşağı sarkıtılarak kullanılan takımlardır. Bunu yapmak için suyun üzerinde olmalıyız. O halde sarkıtmaların nerelerde kullanılacağı hemen anlaşılmaktadır; bunlar iskele, duba veya köprü üstleri, sandallar veya yüksek kıyı profili gibi yerlerdir. Genel olarak da derince sularda kullanılır denebilir. Bunun dışında akıntı durumuna göre de iskandilin ağırlığını arttırıp eksilterek değişik şartlara uydurulabilirler.
Genel görünüşleri yandaki gibidir fakat şartlara göre farklı şekillerde de hazırlanabilirler. Bunların hepsinin adı ve kullanılışı da farklıdır. Sıralayacak olursak; yemli çapariler, üç köstekli takımlar, çatal köstekli takım, akıntılı sularda uzun köstekli takım diyebiliriz.
Aslında yemli çaparilerde sarkıtmalar grubuna alınabilir. Yine de çaparilere ayrıca bakacağımızdan burada bahsetmiyoruz.
Üç köstekli takımlar:
Bunların en geneli üç köstekli takımlardır, hata o kadarki bu takıma genelde üçlü veya üç köstekli de denir. İsteğe ve ihtiyaca göre iki veya dört köstekli olarak da düzenlenebilir ama genelde beş köstek ve fazlası çapari olarak sayılacağından daha fazla köstek konmaz. Bu takımlar iki şekilde düzenlenebilir; birincisi iskandilin uçta olduğu tiptir. Resimde solda en baştaki takım buna örnektir. Çok iri olmayan her türlü balığın özellikle de taş balıklarının avında kullanılır. Yeter uzunlukta olta ipinin ucuna bir fırdöndü ve fırdöndünün diğer ucuna da 70 – 80 santim uzunluğunda beden bağlanarak takımın ana hatları ortaya çıkar. Beden genelde olta ipinden daha ince misinadan seçilir ve ucunda bir iskandil kasası yapılır. İstenirse ilk fırdöndüden sonra olta ipi kalınlığında 80 santim kadar bir parça eklenir bunun ucuna ikinci bir fırdöndü bağlanır, beden ikinci fırdöndünün boş gözüne bağlanır. Bu araya konan parçaya kolçak denir. Yine de kolçak bu takımlarda sık kullanılan bir eleman değildir. Mezgit gibi oltaya gam yaptıran balıkların avında veya akıntı nedeni ile takımda oluşan gam miktarını azaltmak amacı ile kullanılabilir. Köstekler beden de incedir ve boyu 10-12 santimi pek geçmez. Takımın yapımında uyuma dikkat etmeli, fırdöndüden olta ipine, iğneden köstek boyuna tüm elemanler birbirleri ile uyumlu olmalıdır. Avı yapılan balığa göre takımın kalınlıkları ve uyumu o balığa ilişkin sayfalarda ayrıca belirtilmektedir. Takımın kullanılması dip yapısına ve akıntının durumuna göre değişir. Temiz, kumlu diplerde iskandil kuma yatırılarak takım iskandili dipten kasmeyecek kadar gergin tutulursa hassas olur. Balık vurunca hafifçe çalınarak iğnenin oturması sağlanır. Dibi taşlık, kayalık ilişken olan yerlerde ise iskandil dibe oturtulmaz dipten 10-15 santim kadar yukarıda tutulurak hem yemlere hareketlilik sağlanır hem de olası takılmaların önüne geçilmeye çalışılır. Takımı kullanırken en çok hangi iğnelere balık geldiğine dikkat etmek gerekir. Eğer tüm iğneler eşit olarak balık alıyor ise sorun yoktur. Ama genelde balık daha çok en alt iğnelere geliyor ise verimi arttırmak için takımı yeniden düzenlemek gerekir. İlk deneme köstek boylarını ve beden boyunu kısaltmak olmalıdır. Bundan sonuç alınmaz ise o halde iskandili hafifletip bedenin gerisine alarak; ağırlığı ortada olan sarkıtmalara çevrilir ve yeldirme gibi kullanılır. Bu verimi arttırsa bile takımın indirilirken çok dikkat gerektirmesi aksi halde karışarak bozulması ve çok yavaş çalışma gereği nedeni ile sıkıcı olabilir. Derin ve akıntı olmayan veya sert akıntılı yerlerde daha da zordur ve pek uygulanmaz; normal akıntılı yerlerde ise serbest indirilen takımda akıntı, bedeni oltadan uzak tutarak karışmayı önleyeceği için daha hızlı ve başarılıdır denebilir.
Kuvvetli akıntısı olan dip yamaçlarının başları, kayalık burun başları gibi yerlerde üç köstekli takımda biraz daha değişiklik yapmak gerekir ve ağırlık ortaya alınabilir. Resimlerden soldan ikincisi böyle bir takıma örnektir. Özellikle taş balıklarının avında ve soğuk sonbahar günlerinde iyi sonuçlar verir. Takımın farkı kullanılan iskandilin iki ucununda delikli olmasıdır, bu iskandile mavruka denir ve bir ucuna iki köstekli beden bağlanırken ikinci gözüne de bir köstek bağlanarak yine üç köstekli takım elde edilir. En uçtaki kösteğin boyu 20 hatta akıntı durumuna göre 40 santime kadar olabilir. Tabii kösteğin uzatılabilmesi için akıntının hızlı olması gerekir. Dibin durumu ne olursa olsun bu takım kullanılırken iskandil dibe oturtulmaz; dipten uç kösteğin uzunluğu kadar yukarıda tutulur. Akıntı sert ise, uç köstek akıntı ile uzanacağından dipten uzaklaşır böylece takım biraz daha aşağı indirilebilir.
Bu takımla, yani üç köstekli takımla, izmarit, mezgit, istavrit, kolyoz, uskumru, mercan, ispari, karagöz, hani, lipsoz, lahos, eşkina gibi pek çok balık tutulabilir. Takımın yemleri balığa göre değişmekle beraber midye, karides, sülünez, balık eti, garos gibi çok çeşitlidir.
-
Çatal Köstekli Takım
(http://i.hizliresim.com/ldNqkX.gif) (http://hizliresim.com/ldNqkX)
Bu takım yukarıda görüldüğü gibi ağırlığı ortada olan üç köstekli takıma benzer, kullanım yeri de hemen hemen aynıdır yani akıntılı yerlerde, yar başlarında kullanılır. Aradaki tek fark ağırlığın alt ucunda bir yerine iki köstek bulunmasıdır. Bu şekilde balığın bol olması durumunda daha fazla balık yakalama şansı elde edilebilir. Yalnız takıma ismini veren çatal köstekler birbirlerine karışarak sık sık problem yaratır. Bunu önlemek için ilk uygulanan yol köstek boylarını farklı tutmaktır; genelde kösteklerden biri 10-15 santim olurken diğeri 25 santime kadar uzatılır. Ama bu da dolaşmaları pek önleyemez.
Özellikle kırlangıç balığı avında kullanılan, terazi beden olarak bilinen ve yanda resmi olan, çatal bedenli takım bu takımın özel bir uygulaması olarak kabul edilebilir. Takımın o şekilde düzenlenmesi karışmaları oldukça azaltır. Bu takımın nasıl hazırlanacağı kırlangıç balığının anlatıldığı sayfada detaylı olarak verilmektedir.
Bazı uygulamalarda da kösteklerin birbirine karışmasını önlemek için ince tel çatal bedenler kullanılabilir.
(http://i.hizliresim.com/GB4mk2.gif) (http://hizliresim.com/GB4mk2)
. Bunun bir resmi üstte görülmektedir. Bazen de takımdaki ağırlık, yaprak kurşunun dikdörtgen olarak sarılması ile yapılır; bu durumda beden yaprak kurşunun içine girer ve ve burada çatallanarak iki kösteğe ayrılır. köstekler sağdan ve soldan sarkar. Ama bu akıntılı yerler için düzenlenmesi esasa olan bu takımda ortadaki dikdörtgen kurşun fırıl fırıl dönerek oltaya hem gam yaptırır hem de balığı ürkütür. Bir de kurşunu sıkarken dikkatsizlik yapılırsa ya köstekler serbest kalır ve bir tarafa doğru kayar; veya fazla sıkılırsa da bedeni veya kösteği zedeleyerek iri bir balığı çekerken kopmaya neden olur ve balığa veda edersiniz. Bu mahsurlarından dolayı yaprak kurşunu sararak dikdörtgen kurşun yapma yolu pek tavsiye edilmez.
Burada anlatılan orjinal hali ile çatal köstekli takım ile üç köstekli takım ile yakalanan balıkların hepsi yakalanabilir. Yemleri de aynı şekilde balığa göre seçilerek kullanılır.
Tüm köstekli bedenlerde, sarkıtma uygulamalarında kösteğin bedene sarılması problemi yaşanır. Aslında oltayı karıştırıp avı bozmadıkça bu durum o kadar sıkıcı değildir. Ama bazen, özellikle balıkların nazlı olduğu dönemlerde balığın kıskandırılmasına ve oltaya vurmasına engel olabilir. Tedbir olarak kösteği bedenden uzak tutmak için bazı yollara baş vurulabilir.
(http://i.hizliresim.com/37l6L0.gif) (http://hizliresim.com/37l6L0)
Tüm köstekli bedenlerde, sarkıtma uygulamalarında kösteğin bedene sarılması problemi yaşanır. Aslında oltayı karıştırıp avı bozmadıkça bu durum o kadar sıkıcı değildir. Ama bazen, özellikle balıkların nazlı olduğu dönemlerde balığın kıskandırılmasına ve oltaya vurmasına engel olabilir. Tedbir olarak kösteği bedenden uzak tutmak için bazı yollara baş vurulabilir. Bunların en yaygın kullanılanları üstteki resimdeki gibidir. Birincisi kösteğin bedene bağlandığı yere ince yaprak kurşunu muska gibi sararak kösteği bedenden açarak dik tutmaktır (şekil 1). Muska şeklinde sarılan yaprak kurşun çok ince olmalı, kösteklerdeki kuşunların ağırlığı iskandilden fazla olmamalıdır. Veya iskandil kullanmadan sadece muska şeklinde sarılmış kurşunlar ağırlık olarak kullanılabilir; bu defa da üstteki kurşunların alttakilerden ağır olmamasına dikkat etmek gerekir. Aksi halde takım indirilirken karışmalar olabilir. Bu yol uygulaması zor bir yoldur. İkinci yol ise kösteği bedene üçlü fırdöndü ile bağlanmak; yalnız bu bağlantıdan önce kösteği ince bir plastik hortumun içinden geçirmek düğüm atıldıktan sonra da, hortumu sürüp fırdöndü halkasına geçirip sıkıştırmaktır. Köstek boyuna göre 5-8 cm., boyundaki hortum (tüp) parçası kösteği bedenden açacaktır (şekil 2). Akvaryumculardan temin edebileceğiniz hava hortumları bu işi görebilir, daha iyisi eczanelerden temin edilebilecek akvaryum hava hortumlarından da ince olan serum hortumlardır.
Bu şekilde köstek açma ile ilgili iki ayrı örnek de mercan balığı anlatılırken tanıtılmıştır. Bu örneklerden biri Türk amatörlerce daha çok kullanılan ve bilinen bir yöntem iken diğeri, daha çok yabancı amatörlerin rağbet ettiği ve hazır olarak satılan takımlardır. Neden mercan kısmında anlatıldığına gelince; benim ilk gördüğüm ve kullandığım mercan takımları bu şekilde yapılmışlardı ne zaman bu takımları görsem mercanı veya ne zaman mercan takımı dense bu takımları hatırladığımdan mercan bahsinde anlatmayı uygun gördüm. Yine de o takımlar sadece mercan için değil mercandan, minekopa tüm balıklara hazırlanan dip sarkıtmalarında rahatlıkla kullanılır.
Sarkıtmalar el oltası olarak kullanılabileceği gibi, makinalı takımlarda da kullanılabilir. İskele üstü veya yüksek rıhtımlardan altta dolaşan balıkları yakalamak için bazen sadece ucunda halkası olan kamışlar kullanılabilir. Bu kamışlara iki veya üç köstekli takımlar bağlanabileceği gibi en zevkli olanı tek sinek iğne bağlayarak avlanmaktır. İğne avlanılacak balığın sevdiği yemlerle yemlenir. Bazen çıplak iğne yerine beyaz tüylü çapari iğnesi kullanılır, İğnenin sapına, gözün hemen üstüne ince yaprak kurşun sarılarak zoka benzeri takım yapılırsa bu takıma salyema denir. Zokalı takımlardan da sayılabilen salyemalar, kullanım şekline göre sarkıtma sınıfına da alınabilir; aslında zokalı takımlar da sarkıtmaların özel bir uygulaması gibidir. Salyemalar, daha çok iskele üstlerinden çinekop avlamakta kullanılır, yine de etrafta başka balıklar var ise onları da oltaya atlayabilir. Bu takımda yaprak kurşunlu beyaz tüylü iğne yerine pirçol (zokita, leblebi) zoka ve kuyrukaltı yem de kullanılabilir. Her durumda kurşun kısmın civalanıp parlatılması gerekir. Salyemalar suya atıldıktan sonra yavaşça batacak şekilde ayarlanmalıdır, hızlı batan takım etkili olmaz. Olta ipinin sonuna kadar balık vurmaz ise çekilip tekrar atılmalıdır. Salyemalar tek iğneli olurlar ilave kösteğe gerek yoktur, zaten çalışmaz.
-
(http://i.hizliresim.com/P0a1nd.gif) (http://hizliresim.com/P0a1nd)
Daha çok nehirlerde sazan, çapak, kefal, bıyıklı balık gibi balıkların avlanmasında kullanılır; bununla birlikte denizde de sert akıntılı yerlerde rahatlıkla kullanılabilir. Aslında bir yeldirme uygulamasıdır ama sarkıtma gibi kullanılır. Takım aynı anda iki amaca hizmet eder biri yemleme ikincisi tabii ki yakalama. Aslında, mesela denizlerde yemleme ihtiyacı yok ise o zaman bu takım yeldirmelerin sandalın demir yerinden istenilen uzaklığa kadar açılmalarını da sağlar. Diyelim ki sert akıntı altında karagöz yatağını buldunuz da dip durumundan dolayı pek uzağa demirleme şansı yok; akıntı da sert yeldirme veya serbest beden uçuyor o zaman bu takım size istenilen uzaklıkta balığa yemi gösterme imkanı sağlayacaktır.
Takımı meydana getiren en önemli eleman ağırlıktır. Yanda şematik resmi görülen ağırlık, çember biçimli, genelde bir tarafı hafifçe bombeli, bombenin ortasında ara ipin bağlanacağı delik (göz) olan; diğer tarafında yemleme torbasının ipinin geçeceği bir yarık bulunan özel bir ağırlıktır.
(http://i.hizliresim.com/ZZzXEo.gif) (http://hizliresim.com/ZZzXEo)
Takımın kullanılışına gelince; av yerinde uygun şekilde demirlenen sandaldan önce takımın uçmasını önleyecek olan ağırlık görevini görecek yemleme paketi sicim gibi bir ipe bağlanarak indirilir. Ağırlığın yeterli olması, yemliğin akıntı ile uçmaması gerekir ki bu akıntıya bağlı olarak en az 500 gr., ağırlık demektir, gerekir ise yem torbasına ilave ağırlık da konabilir. Yemleme yapılmıyor ise o takdirde sadece ağırlık indirilebilir. Halka iskandilin gözüne takımın ne kadar açılması isteniyor ise o uzunlukta ara olta ipi bağlanır, bu olta ipinin diğer ucuna üçlü fırdöndünün orta gözü bağlanır. Üçlü fırdödünün üst gözüne olta alt gözüne de beden bağlandıktan sonra takım tamamdır. Şimdi iş geldi indirmeye. Halka iskandilin yemleme ipinin geçmesi için bırakılmış olan yarık kısmı hafifçe açılarak yemleme torbasının ipi halka iskandilin içine geçirilir ve yarık tekrar kapatılır. Önce beden yavaşca suya bırakılarak akıntı ile açılması sağlandıktan sonra olta halka iskandil yardımı ile indirilmeye başlanır. Akıntı takımı uçurmak istese de yemleme veya ağırlık ipi kılavuz görevi görür ve yemli iğneler ara ipin ve bedenin boyuna göre istendiği kadar sandaldan açılır. Ara ipi çok uzun yapmak oltayı toplarken problemler yaratacağından tavsiye edilmez; eğer yemli iğnenin sandaldan oldukça uzaklarda balığa gösterilmesi planlanıyor ise bedeni uzun tutmak gerekir. Bu takımda genelde tek iğne vardır ama istenir ise birden fazla köstek de kullanılabilir, yine de unutulmamalı ki çok fazla köstek takımın kullanılmasını zorlaştırır. Bir de büyük balık yakalanması hedefleniyor ve büyük balıkların da o bölgede varlığı biliniyor ise kesinlikle tek köstek kullanılmalıdır. Özellikle nehirlerde çok verimli olan bu takımı denizde de verimli kullanmak mümkündür. El oltası veya makinalı kamışlı takım olarak da düzenlenebilir.
-
ÇAPARİLER
(http://i.hizliresim.com/YDEQED.gif) (http://hizliresim.com/YDEQED)
(http://i.hizliresim.com/P0a1ab.gif) (http://hizliresim.com/P0a1ab)
(http://i.hizliresim.com/dPNvlZ.gif) (http://hizliresim.com/dPNvlZ)
Çapari denince ilk akla gelen beden üzerine dizilmiş tüy ile yapay olarak yemlenmiş iğneler taşıyan çok sayda köstekten oluşan takım gelir. Üstteki resimde çaparinin genel görünüşü vardır. Bir de tüy ile değilde herhangi bir doğal yemle yemlenen ve çok iğneli oldukları için yemli çapari adı verilen takımlar vardır. Bu takımlar kullanım olarak üç köstekli takımlara benzerken yapı itibari ile tüy hariç çapari gibidirler. Kullanımları tabii ki çapariden farklıdır. Çapariler devamlı hareket ettirilip yapay yemlere hareketlilik kazandırılırken; yemli çapariler, tüm yemli takımlarda olduğu gibi indirilir ve balığın vurması beklenir. Çapari adı ile anılan takımlar genelde hafif ve ağır takımlar olarak düzenlenir. Hafif takımlar deyince tabii istavrit, kolyoz, uskumru gibi balıkları yakalamak için düzenlenen takımlar anlaşılmalıdır. Ağır takımlardan da torik, palamut gibi iri balıklar için hazırlanan çapariler kast edilmektedir. Burada çapariler genel olarak anlatılırken ilgili balığa ait sayfada ayrıca üstünde durulacaktır.
Çapariler çok köstekli olduklarından köstek boyları genelde kısa tutulur; hafif takımlarda bu 10-12 santimi geçmez, ağır takımlarda ise durum tamamen farklıdır köstek böyları 35-40 santime kadar uzatılabilir. Çaparideki köstek sayısı hafif takımlarda kullanım yerine göre 5 den 20 ye kadar olabilir. Köstek sayısının artması kullanımı zorlaştırdığından amatörler kendi yetenek ve becerilerine göre istedikleri miktarda köstek kullanabilirler. Genel uygulamada hafif takımlarda sandalda 10 veya 15 köstek olur daha fazla istenirse ya bir yardımcı sandalda bulunmalı veya ilave bir donanım yapılmalıdır. Bu donanım için sandal içinde rahatça ayağa kalkılıp çalışabilecek kadar büyük olmalı ve ikisi baş tarafta karşılıklı, ikisi de ortalarda karşılıklı olarak sandalın postaları arasına sıkıştırılarak dikilmiş 4 adet dikme olmalıdır. Çapari çekilirken ilk gelen köstekte balık varsa çabukça alınıp köstek dikmelerden birine tutturulur, çapari çekilmeye devam eder ikinci dikmeye takılacak kadar çekilince, ele gelen köstek ikinci dikmeye tutturulur ve bu şekilde devam edilir. Böylece çapari bedeni 4 dikme üzerine asılmış olur. Palamut çaparisi gibi ağır takımlarda ise köstek sayısı 40-50 den az olmaz. Genelde 50 köstek kullanılır.
Gelelim çaparinin yapılışına. Burada adı geçen düğümlerin tamamını düğümler sayfasında görebilirsiniz. Gerek hafif gerekse ağır takımlar için çapariler burada anlatıldığı gibi düzenlenebilir. Ağır takımlarda düğümlerin sağlamlığına çok daha fazla dikkat etmek gerekir. İlk olarak çapari yapımında kullanılacak köstekler, çaparinin amacına uygun olarak eşit boyda kesilir. Boyların eşitliği hem çaparinin sağlıklı çalışması hem de kullanma kolaylığı bakımından önemlidir. Her kösteğin her iki ucuna birer köstek başı düğümü (uç cevizi) yapılır. Kösteğin düğümlü uçlarından biri iğne gözünden 1-1,5 santim kadar dirseğe doğru kalacak şekilde sapa yatırılır. Köstek iğnenin damağı tarafında olmalıdır. Kırmızı ibrişim ile ilk olarak kösteğe iğne üzerinde tutacak bir kazık bağı yapılır. Bundan sonra 5 – 6 defa yarım kazık bağı sıkıca vurulur. Bağların düzgünce, birlerinin üstüne düşmeden veya çok açık olamadan sıkı sıkıya dizilmesine dikkat etmek gerekir. Yarım kazık bağlarını vuruken kösteğin de iğne sapının yanlarına veya altına kaçmaması gerekir. Son olarak ibrişimin iki ucundan çekilerek bağların iyice sıkışması temin edilir. Bu durumda köstek iğne üstüne bağlanmış başta ve sonda fazla ibrişimler sarkık vaziyettedir (üstte resim 1). Sıra geldi tüyü bağlamaya. Çaparinin amacına göre altta tanımlanan şekilde seçilen tüy, iğne sapına yatırılır. Tüy iğne gözünü ve iğne dirseğini yarımşar santim kadar geçecek ve ucu iğne damağına doğru dik duracak şekilde konmalıdır. Daha sonra ibrişimin sarkan ucu ile tüyü iğneye bağlayacak bir dizi yarım kazık bağı vurulur. Bu kazık bağları kösteği de ayrıca bağlayacaktır ve ilk atılan bağlar gibi sıkı sıkıya olmalıdır (üstte resim 2). Bağlama işi bittikten sonra köstek geriye doğru kuvvetlice çekilir tüm düğümlerin iğne gözüne doğru kayarak iyice sıkışması sağlanır. Boştaki uçlar tekrar çekilip sıkıldıktan sonra kesilebilir (üstte resim 3). Son olarak tüyün gözü aşıp saptan uzun kalan kısımları kesilir (üstte resim4). Burada kalacak fazlalıklar kösteği bükerek gam yaptırabilir. Şimdi istenirse şeffaf tırnak cilası veya şeffaf süper yapıştırıcı ile düğümler hafifçe ıslatılır. Bu, kuruyunca düğümlerin sıkı sıkı durmalarına kaymamalarını ve açılmamalarını sağlayacaktır. İbrişim ipek olduğundan suda esneyip gevşemez o nedenle eskiden beri kullanılır. Oysaki şimdi çıkan naylon sentetik iplikler ibrişim kadar dayanıklı ve güvenilirdir. Son yıllarda çıkan ve gittikçe yayılan bir uygulamada da hafif takımlarda özellikle istavrit çaparisinde tüy yerine simli iplik kullanılmaktadır. Simli iplik genelde tek kat olarak üstte görüldüğü gibi bağlanmaktadır. Her ne kadar bu duruş tüyün iğnenin damağına kadar uzanan klasik duruşuna benzemese de özellikle istavritte problemsiz çalışır. Bazen gelin teli ilavesi ile daha dikkat çeker şekiller yapılmaktadır. Ne kullanılırsa kullanılsın, hangi balığa düzenlenirse düzenlensin, çapari yukarıdaki gibi bağlanır; ne tüy ne de simli iplikler iğneye iğne bağı ile bağlanmaz. Aslında iğneye tüy bağlamak alabalık avında kullanılan yapay sinek bağlamanın (fly) bir değişik türüdür. Ben zaman zaman fly bağlamada kullanılan takımlarla çapari yapıyorum; daha kolay oluyor. Son zamanlarda çok daha kolay bir yol buldum; gidip iyi bir mağazadan “10 tane istavrit çaparisi, 5 kolyoz çaparisi verir misiniz?” diyerek işi çözüyorum. Ama illa da “ben yapacağım” derseniz ve daha önce de yapmadı iseniz yukarıyı bir daha okuyun. Bu şekilde istenilen miktarda hazırlanan köstekler bedene köstek düğümü ile dizilir. Köstek aralarının eşit olması önemlidir; bir üstteki kösteğin iğnesi alttaki kösteğin düğüm noktasına kadar uzanır veya iki köstek arası köstek boyundan 1-2 santim daha uzundur (hafif takımlarda), palamut çaparisi gibi köstekleri çok ve uzun olan ağır takımlarda da köstek araları köstek boyuna eşit veya 2-5 santim daha uzundur, balık büyüdükçe köstek araları da daha fazla açılır; bunlara dikkat edilmez ise çaparinin toplanması oldukça zor olur. Çapariler hangi balık için düzenlendi ise o isimle anılırlar, “uskumru çaparisi”, “istevrit çaparisi”, “kolyoz çaparisi”, “levrek çaparisi”, “palamut çaparisi” gibi.
-
(http://i.hizliresim.com/R0pr4j.jpg) (http://hizliresim.com/R0pr4j)
Çaparide kullanılan tüyler genelde su kuşlarından alınır. Martılar, kaz ve ördeklerin kanatlarının ve kuyruklarının telek tüyleri genelde en çok kullanılan tüylerdendir. Yine bu kuşların kanat altındaki yumuşak tüyleri de boyları uygun ise özellikle palamut çaparisi gibi takımlarda kullanılır. Uçucu su kuşları dışında hindinin kanat telek tüyleri ve kuyruk telekleri sıkça kullanılır. Hindilerden oldukça farklı renkte tüy elde etme olanağı vardır bu nedenle sıkça kullanılırlar. Aynı şekilde horozların parlak boyun tüyleri de çok iyi çapari tüyü olur. Horoz ve hindi su kuşlarından olmadığından tüyleri çaparide kullanıldığında çapari pek uzun ömürlü olmaz; tüyler çabukça bozulur. Yine de değişik renk ve desenler elde edileceği için bu tüyler sıkça kullanılmaktadır. Ayrıca tüyleri boyayarak değişik renkler elde etmek de mümkündür. Doğal renkteki çeşitli tüyler kolayca bulunurken, ülkemizde özel olarak boyanmış tüyü ticari olarak bulmak henüz pek mümkün değildir, yanda ticari olarak satılan bir kısmı doğal renginde bir kısmı boyalı hindi tüyleri görülmektedir. Genelde fly ile (yapay sinek) avcılığın yaygın olduğu ülkelerde boyalı tüy bulmak daha kolaydır. Ülkemizde en iyi bilinen boyama yolu kınaya yatırmaktır, yemek boyamada kullanılan boyalarda tüyleri renklendirmekde kullanılsa da çaparicilikte bu o kadar gerekli değildir. Yine de farklı zamanlarda, farklı hava koşullarında aynı balık farklı renkteki tüylere atlarken; farklı balıklar da farklı renklerdeki tüylere ilgi gösterirler. Bu farklılıklar balıkların anlatıldığı bölümlerde ayrıca incelenecektir.
Çaparinin kullanımına gelince. Çaparide tüylü iğnelerin hareket ettirilerek balığın kıskandırılarak vurmasını sağlamak esastır. Kendi halinde hareketsiz duran çapariye balık vurmaz. Bunun yapılması çaparinin kullanılacağı yere göre değişir. Çapariler kıyıdan ve sandaldan olmak üzere iki farklı yerden kullanılır. Kıyıdan kullanımında eğer iskele veya köprü üstünden sarkıtma gibi kullanılıyorsa, takımı indirirken bazı inceliklere dikkat etmek gerekir. Salınan takımda iskandil hızla inerken kösteklerde suyun üstüne doğru dik şekilde hareketsiz olarak iskandille birlikte hızla dibe iner. Bu durumda da balığın vurduğu olur, ama iniş sırasında takımı zaman zaman yavaşlatarak hatta bazı derinliklerde durdurup kol boyu kadar çekip salmak daha etkilidir. İniş sırasında balık vurur ise vuruşun şiddetine göre takım durabilir, bu boşluk amatörü bazen şaşırtır. Eğer bu olur ise o derinlikte kalmalı çapari kol boyu çekilip salınarak diğer iğnelerin de dolması için çalışılır. Bu arada oltadaki balıkların tıkırtısıda çok keyif vericidir. Kıyıdan ikinci uygulama atıp çekmedir. Genelde makinalı kamışlı takımla yapılır. El oltası kullanılsa da sık sık karışacağından tavsiye edilmez. Makinalı takım yardımıyla kıyıdan mümkün olduğunca uzağa atılan çapari bir müddet serbest olarak iner, daha sonra makina ile sarılarak toplanır. Toplama sırasında da beklemeler yapılarak bir miktar daha dibe inilir ve çeşitli derinlikler taranmış olur. İstanbul boğazı kıyı balıkçıları bu tür uygulamayı en çok yapanlardır. Tabi kıyıdan avcılıkta genelde hafif çapari takımları kullanılmaktadır.
Sandaldan çapari kullanımı da iki türlüdür. Biri hafif takımlarda sarkıtma usulü indirmedir. Bu aynen kıyıdan yapıldığı gibi uygulanır. Dibe inene kadar çeşitli derinliklerde durarak takım kol boyu bir kaç kez sallanır tekrar inmeye devam edilir. Dibe kadar balık vurmaz ise dipten 0,5-1 metre kadar yukarıda takım kol boyu kadar sallanarak tüylü iğneler hareketlendirilir, vuruş olmaz ise çekilip tekrar indirilir. Eğer inişte sık sık iğneye rastgele çarpma yolu ile yakalanmış balıklar çıkıyor ise sizin çaparide bir eksik var demektir ya renk ya da donatımı uygun değildir. Çapariyi değiştirerek tekrar deneyin. Sandaldan sarkıtma uygulamasında sandal ya demirlenir ya da açıkta alargaya bırakılarak akıntı ile sürüklenmesi sağlanır, bu şekilde geniş bir alan taranmış olur. Yalnız sürüklenme sırasında sürütme gibi sandaldan açarak değil de sarkıtma gibi sandala yakın kullanmak gerekir. Sandaldan uygulanan ikinci yöntem sürütmedir. Yani çapari sandaldan indirilerek ya kürek veya motor yardımı ile yürütülen sandalın peşinden sürütülür. Böylece kösteklerin açılarak balığın ilgisini çekmesi sağlanır. Bu yöntem hem ağır hem de hafif takımlarda uygulanabilir.
-
Çaparinin toplanmasına gelince; toplamaya bedenin olta tarafından başlanır, ilk köstek ve ondan sonra gelen köstek düğümü üst üste gelecek şekilde bir halka oluşturulur. Üçüncü kösteğin düğümü de sol elin baş ve işaret parmakları arasında tutulan köstek düğümlerinin üstüne getirilirken aynı halkanın oluşmasına dikkat edilmelidir. Köstek araları farklı uzunluklarda olursa, ortaya çıkan halkalarda farklı çaplarda olur ve hem toplama hem açma zorlaşır. Bu şekilde devam ederek tüm köstek düğümleri sol elin baş ve işaret parmakları arasına alınır, bu arada köstekler de oluşan halkaların içinde aşağı doğru sarkık vaziyette kalırlar. Bedenin iskandil tarafı da halkalara uygun çapta sarılır; iskandil kasasından birkaç santim öncesinden kalan uç halkaların içinden geçirilerek halkalar emniyete alınır, dağılmaları önlenir; daha sonra tüm köstekler bir araya toplanarak serbes uçla onların da etrafı sarılır ve kalan son kısım tekrar halkaların üzerine sarılarak toplama işlemi tamamlanır. Bu işlem biraz el ve göz alışkanlığı gerektirir ama sadece çapariler değil tüm köstekli takımlar bu şekilde toplanırlar. Açarken de önce iskandil kasası halkaların üzerinden açılır en son bedenin olta tarafına ulaşılacaktır. Eğer siz olta tarafıdan başlarsanız elinizde karışmış, atmaktan başka çareniz olmayacak bir çapari kalır.
Yurdumuz iç sularında benim bildiğim pek çapari uygulaması yok. Zaman zaman bol balıklı yerlerde kıyıdan atılan çapari ile kızılgöz, tatlısu kefali hatta sazan gibi balıkların yakalandıklarını duydum ama bu genel uygulama değildir. Çapari daha çok denizlerde çalışan bir takımdır.
Artık epey çaparici olduk, haydi balığa.
Rastgelsin…….. :)
-
Zokalı Takımlar
(http://i.hizliresim.com/dPNvA4.gif) (http://hizliresim.com/dPNvA4)
(http://i.hizliresim.com/YDEQ76.gif) (http://hizliresim.com/YDEQ76)
Zokalı takımlar, hemen hemen her balığın avından her türlü uygulamada kullanılırlar. Sarkıtma, dip takımı, yeldirme, hatta akıntı ile hafifçe sürüklenen sandaldan dip sürütmesi gibi bile kullanılır. Bu kadar geniş ve değişik kullanım alanlarını burada tek tek anlatmak tabii ki mümkün değildir. Zokaların ne olduğu, tipleri ve isimleri de oltacılıkta kullanılan malzemeler sayfasında genişçe açıklanmıştır.
Yine de burada kısaca bakarsak zokalar karagöz avında yeldirme olarak, gece lüfer yemlisi, orfoz lahoz gibi balıkların avında sarkıtma olarak, lüfer, çinekop avında dip oturtması olarak, lipsoz, kırlangıç gibi balıkların avında dip sürütmesi gibi kullanılabilir. Kamışın ucunda kullanılan pirçol zokalı takımlara salyema denir. Pişkova veya ovalama adları ile bilinen zokalar ve bir zoka türü olan yüksüklerin kullanımı atıp çekme, zaman zaman sürütme hatta yeldirme uygulamasıdır. Kısaca zokalar ve zokalı takımların farklı uygulamalarına ilgili balıkla birlikte tek tek değinilmektedir. Burada sadece daha önceden pek değinmediğimiz pişkova ve ovala isimli yünlü zokaların küçüğü sayılan iki tip zokaya ve pirçol zokaya değineceğiz.
Önce pirçol zokalar. Pirçol, aslında tüm küçük zokaların genel adıdır. Bununla birlikte farklı tipteki zokalara farklı isimler verilebilir. Bunları oltacılıkta kullanılan malzemeler sayfasının zokalar kısmında anlattık. Pirçollar en fazla 5-10 gıram ağırlıkta 8-10 mm., boyda olurlar.
Burada konumuz pirçolun kullanımı ve nerelerde kullanılacağı. Pirçol ile kıyılarda, iskele üstlerinde sarkıtma gibi kullanarak izmarit, istavrit hatta kefal gibi balıkları da yakalamak mümkündür. Bu durumda pirçolun yemi midye içinden, sülüneze, akyeme kadar çok değişik olabilir. Pirçolun yaygın ve bilinen kullanımlarından biri de serbest beden veya yeldirme olarak kullanılması ve bu şekilde karagöz avıdır. Takımın düzenlenmesi alttaki gibidir. Ama pirçolla karagöz avı için öncelikle bazı şartların yerine gelmesi lazımdır.
-
(http://i.hizliresim.com/LyRljo.gif) (http://hizliresim.com/LyRljo)
Birincisi takım yeldirme gibi kullanılacağından akıntılı yer bulunması şarttır. Burunbaşları, anaforlar, farklı akıntıların karşılaştıkları yerlerde hem akıntı yeterince hızlıdır pirçol kullanmaya olanak sağlar hem de karagöz gibi pek çok balığın da yem beklediği, yemlendiği yerlerdir. Buraya dikkat etmek gerek balıklar bazı istisnalar dışında genelde akıntı içinde yemlenmez, akıntıların eteklerinde akıntı ile savrulup gelecek yemleri bekleyerek yemlenirler. Akıntı rüzgar gibi atmosferik etkilerle ortaya çıkan yüzeysel akıntı demek değildir. Suyun yoğunluk farkı, seviye farkı gibi herhangi bir fiziksel nedenle kütle olarak akmasıdır. Bu akıntının su üstüne kadar yükselmesi su üstünden de farkedilebilir olmasında, yer bulmak açısından yarar vardır. Bu şartlar aslında yeldirme kullanımının temel şartlarıdır ve bu uygulamada pirçol da serbest beden veya yeldirme gibi kullanılacağından dikkat edilmelidir.
İkici olarak pirçol serbest bedenden farklı olarak gece değil gündüz ve nispeten daha derince sularda kullanılır. Soğuk havalarda balıklar derinlere çekildiklerinden civalanmış, yemlenmiş pirçolu balıklara göstermek pek mümkün olmaz. O halde pirçol ile karagöz avı daha çok sıcak günlerde yani yaz aylarına mahsus bir uygulamadır. Sıcak havalarda özellikle karagözler akıntı kenarlarında yükselerek orta sularda hatta daha yukarılarda yemlenirler. İşte bu pirçol için en verimli şartlar oluştu demektir. Takımın kullanımı karagöz balığının hikayesi ve avlanması kısmının konusu olduğundan burada daha fazla detaya girmeden geçiyoruz.
Pişkova ve ovala da birer zoka türüdür (Res 2). Uskumru, sarıkanat, kolyoz, istavrit gibi balıkların sürüler halinde bulunduğu zamanlarda oldukça zevkli bir av aracıdır. Hatta bazen çeşitli taş balıkları da tadına bakmak için ovala veya pişkovaya saldırır, sonrası malum. Pişkova ve ovalama arasındaki tek fark ovalama, adı üstünde ovalanarak yuvarlatılmış gibi iken, pişkova köşeli yapıdadır. En ağırları 20 gıram ağırlıkta, 4-5 santim boyda olur. Yemli veya yemsiz olarak kullanılabilirler. Her iki halde de mutlaka civalanarak parlatılmış olmalıdırlar. Yemleri genelde akyemdir. Daha çok kuyrukaltı yem kullanılırken, sülük kesilmiş akyemler de oldukça başarılıdır.
Takım pirçol zokanın kullanıldığı her yerde kullanılabileceği gibi, sert akıntı nedeni ile pirçolun kullanılamadığı yerlerde de kullanılabilir. Kıyıdan atıp çekme veya yürütülen sandal arkasından sürütme şeklinde de kullanılırlar. Sandaldan kullanılırken, ister yemli ister yemsiz olsun atıldıktan sonra çapari gibi kol boyu çekilerek tekrar salınır akıntı ile hem savrulması hem de biraz daha batması sağlanır. Günümüzde modern takımlar nedeni ile kullanım alanı gittikçe daralan bu eski ustalardan kalma takım ucuz olduğundan balığın bolca bulunduğu yerlerde verimli ve zevkli olabilir.
Zokalı takımlar istenirse el oltası istenirse makinalı takım olarak da düzenlenebilir.
-
Savurmalı dip takımları.
(http://i.hizliresim.com/ojNXv9.gif) (http://hizliresim.com/ojNXv9)
(http://i.hizliresim.com/5gnaJ5.jpg) (http://hizliresim.com/5gnaJ5)
(http://i.hizliresim.com/j8NgkW.gif) (http://hizliresim.com/j8NgkW)
Savurma Dip Takımları
Bu takımın da adı üstünde savrularak atılacak ve dipte duracak. Öyle ise bu takımı kullanmak için illa tekneye ihtiyaç yoktur, kıyıdan da kullanılabilir. Uygulamada da kıyıdan en çok kullanılan takımlar bunlardır. Çok farklı şekillerde donatılabilirler; mesela yukarıda gösterilen sarkıtma takımları rahatlıkla savurma dip takımı olarak da kullanılabilir. Ağırlıklı veya ağırlıksız olarak da düzenlenebilir. Zokalı olarak düzenlenen dip takımları da vardır. Kısaca hem iç sularda hem de denizlerde bolca farklı uygulamasını görmek mümkündür. Üstte hem tatlı sularda hem de denizlere kullanılabilecek bir dip takımı varken, Dikine duran örnek daha çok denizlerde özellikle kıyıdan levrek avında kullanılan bir dip takımı örneğidir.
Yalnız bu takımın kullanılacağı yerlerin bazı özellikleri olmalıdır. Bu özelliklere dikkat etmek gerekir. Bir kere dibi taşlık kayalık yerlerde bu takım kullanılamaz. Atar atmaz takılır takıma veda edersiniz. Dibin temiz tercihen kumluk olması gerekir. Kırmalık iri taşlı diplerde takılma o kadar problem gibi görünmeyebilir. Ama bu tür yerlerlerde de balığa yem göstermek mümkün olmaz. Yemlenmiş iğne genelde iri çakılların arasına düşer ve çevrede balık olsa bile yemi bulamaz. Zaten bu tür yerler balıkların yemlenmeleri için de uygun olmadığından iyi av yeri sayılmazlar. Dibin yosunlu olması da aynı problemi getirir; o halde bu tür bir yerde avlanılacak ise yemi balığa göstermek için bazı tedbirlere başvurmak gerekir. Yanda en altta buna örnek bir takım görülmektedir. İğneye bağlanan köpük veya mantar parçacıkları yemli iğneyi yükselterek yemin balıklarca görülmesini sağlar. Lüfer avında kullanılan mantarlı dip takımı da bu tür bir uygulamadır; bu takımda yemi yüzdüren mantar, parlak aluminyum folya gibi kağıtlara sarılırken bazen bu mantar parçalarının koyu renkli olması gerekebilir. Bu tür değişik zorunluluklar balıkları anlatırken tek tek açıklanmaktadır.
Dibin kumlu ve temiz yani yemi saklamayacak şekilde olması gerektiğini anladık. Ama bu da yetmez; dibi kumluk ve temiz diye plajların çevresinde bu takımı kullanırsak su kenarında iyi bir gün geçirilebilir de elde balık olmaz. O halde ikinci şart sessiz, sakin balıkların yemlenmelerine uygun bir yer olmalıdır.
Bu takımlar akıntılı yerlerde de kullanılabilir elbette. Özellikle tatlısularda nehirlerin akıntılı yerlerinde avlanıyor isek bu akıntının getireceği mahsurlara karşı tedbir almalıyız. Bu tedbirler bıyıklı balık kısmında anlatılmıştır.
Avlanması hedeflenen balığa göre bu takımların yemleri ekmekten, akyeme, ete kadar çok çeşitli olabilir. Tüm dip balıkları ve dipten de beslenen pelajik balıklar bu takımla yakalanabilir. Kıyıdan olduğu kadar istenirse sandaldan da kullanılabilirler.
Temel kullanma şeklinde; hazırlanıp yemlenen takım yukarıda uygun olduğu belirtilen bir yere atılır; olta ipi hafifçe gerdirilerek boşu alınır ve takım bir şekilde işaretlenerek balığın vurması beklenir. Uzun mesafe atışlar, işaretleme kolaylığı gibi nedenlerden dolayı özellikle kıyıdan kullanılan savurma dip takımları makinalı kamışlı takım olarak düzenlenir. El oltası olarak düzenlenmesi de verimi pek etkilemeyecektir.
Savurma dip takımlarının oluşturulmasında ağırlığın çalışır olması ile sabit olması arasında farklı görüşler vardır. Ağırlığın çalışır olması durumunda olta ipi en azından bir kulaç kadar delikli ağırlığın içinden kayar. yemi ağızlayan balık ağırlığı hissetmez ve daha kolay yutar görüşü vardır. Ben daha çok dip takımlarını bu şekilde hazırlıyorum. Diğer bir görüş ve uygulamada da ağırlığa sabit olan beden ve oltada balık yemi ağızladığında yutarken ağırlığın direnci ile iğnenin kendi kendine batmaya başlayacağıdır ki bu da doğrudur. Genel olarak huylu, tedirgin balıkların avında çalışır kurşunlu; daha av çekingen balıkların avında da sabit ağırlıklı takım kullanmak yerinde olur. Ama bunlar kesin kurallar değildir tabii ki; en önemli faktör amatörün bilgisi ve tecrübesidir.
-
SÜRÜTMELER (En çok işimize yarayacak bu sanırım. :) )
Su içinde çekilerek (sürütülerek) hareketlendirilen ve bu şekilde balıkların dikkatini çekerek, kıskandırarak, saldırmasını sağlayan takımlara sürütmeler denir. Bu tanımdan sonra sürütmeleri üç gruba ayırmak mümkündür.
Su üstü sürütmeleri
Dip sürütmeleri
Atıp çekmeler
Atıp çekmeler bir sürütme uygulaması olmakla beraber bu amaçla kullanılan takım ve tekniklerin çeşitliliği, özellikle tatlısularda yaygın ve zengin uygulamaları ile ayrı bir grupta alınmıştır.
(http://i.hizliresim.com/LyRv7a.gif) (http://hizliresim.com/LyRv7a)
(http://i.hizliresim.com/R0pgLZ.jpg) (http://hizliresim.com/R0pgLZ)
Su üstü sürütmeleri
Genelde açık denizlerde ton balığı yavrusu, palamut, torik, lampuka, kılıç balığı, uskumru avında kullanılırlar. Yemleri genelde yapay yemlerdir; en yaygın kullanımı sasi veya mürekkep balığı taklidi yumuşak silikon yemlerdir. Denizlerde kullanılan silikon yemlerin saydam, parlak ve simli olması özellikle verimi arttırır. Yine de parlak olmak kaydı ile özellikle kırmızı, sarı gibi farklı renkleri denemekte yarar vardır. Palamut, torik gibi balıklar için tüylü çapari köstekleri de sıkça kullanılır. Yanda altta okyanuslarda kılıç balığı avında kullanılan mürekkep balığı benzeri etekli yapay yemler görülmektedir. Kılıç balığı, marlin gibi balıklara yapılan sürütmelerde doğal yemlerde kullanılır. Kullanılan doğal yemin boyutu hedeflenen balığa göre zarganadan toriğe kadar çeşitli boylardadır.
Yemli iğne (köstek) sayısı hedeflenen balığa ve yeme göre değişebilir. Yapay yemlerle yemlenmiş köstekler zaman zaman 50-70 kadar olabilirken doğal yem kullanılan takımlar genelde tek yemle gezdirilir. Marlin, kılıç balığı gibi büyük balıklar avlanıyor ise yemli iğne daima tek olarak kullanılır.
Bu takım ile genelde iri balıklar hedeflendiğinden ağır takımlardan sayılır, tüm düğümler çok sağlam olmalı, köstek bağlarına dikkat edilmelidir. Takım, saatte 2-3 mil süratle giden teknenin arkasından yaklaşık 70 kulaç kadar salınır. Bu şekilde burun başları, adaların akıntı altında kalan tarafları, dip yamaçlarının eteklerinde gezdirilir. Bir sürüye denk gelinmesi halinde, motorla doğrudan üstüne gitmemeli etrafından dolanıp yemi önlerine düşürmelidir, balık alınınca da sürüyü kaybetmeden daireler çizerek takip etmek gerekir. Genelde su üstü sürütmeleri yüzlemiş (oynağa kalkmış) balıkları amaçladığından sürü derine dalmadıkça takibi oldukça kolaydır. Yurdumuzda Çanakkale boğazı, Saros körfezi ve özellikle Akdeniz sahillerinde geniş kullanım alanı bu takımın ne yazık ki son yıllarda Marmara denizinde kullanımı oldukça kısıtlı sahada, genelde Tekirdağ’dan Çanakkale boğazına kadar olan alanlarda mümkündür.
-
Dip sürütmeleri
(http://i.hizliresim.com/69vDlk.gif) (http://hizliresim.com/69vDlk)
(http://i.hizliresim.com/ldNQ0p.gif) (http://hizliresim.com/ldNQ0p)
Sürütmenin ne olduğunu bildiğimize göre bunun da sürütmenin dipten çekileni olduğunu anlamış olmalıyız. Evet, daha çok derin sularda yaşayan balıkların, taş balıklarının, yaşamını dipte sürdüren veya pelajik balıkların avında kullanılan sürütme takımlarına dip sürütmesi denir. Dip sürütmesi denince yemin illa da dipte sürünerek geldiği düşünülmemelidir. Yandaki uygulamalara bakarsak üstteki resim daha çok sinarit gibi taş balıkları sınıfından balıklar için düzenlenen dibe yakın olarak sürütülen türdür. Bu takımda kıstırmalar öyle ayarlanmalıdır ki takım ne yere değmeli ne de uçarak yükselmelidir. Düzenlemesi ve kullanımı tecrübe gerektiren zor bir takımdır denebilir.
İkinci örnek ise çok daha genel bir uygulamadır. Lüfer grubu pelajik balıklardan taş balıklarına kadar pek çok balık için düzenlenir. Sürütme sırasında iskandil dibe değer; yemli beden de salınarak balığı kıskandıracak sekilde sürütülür. Bu takımın kullanılmasında dikkat edilmesi gereken iskendilin dip ile temasının kesilmemesidir. Sürütme sırasında dibe dokunan iskandilden gelen tıkırtıları balıkçı elinde hissetmelidir. Eğer dipten kesilmeler oluyor da takım uçuyor ise o zaman ya daha ağır iskandil kullanılmalı ya da sürütme hızı azaltılmalıdır. İskandil bedeninin boyu avı hedeflenen balığa göre seçilmelidir, bu örnekler balıklar ile birlikte anlatılmaktadır. Takım genelde olduğu gibi 2-3 mil süratle giden teknenin arkasından salınır. Salma işlemine bedenden başlanır; bir miktar salınan bedendeki yemin duruşuna bakılır bir terslik var ise takım toplanarak yem düzeltilir. Herşey normal ise bedenin tamamı salınır daha sonra iskandilde indirilir ve dibe değene kadar kaloma verilir. Dibe dokunduktan sonra takım elde tutularak sürütülür. Olta sandala 30-35 derece açı yapacak şekilde gelmeli, oltayı tutan iskandilin dipten gelen tıkırtılarını hissetmelidir. Veee, BALIK!!! Hadi balığı çekelim. Balık büyükse uğraşacaksınız, lüfer türünden olsa bile oltayı kesmemesi veya iğneyi atmaması için dikkatli olmalısınız. Üçlü fırdöndüye kadar iyi kötü kalomalı, kalomasız balık çekilir. Üçlü fırdöndüye gelindiğinde dikkat edilmelidir. İskandili alırken fazla zaman kaybedilir ise oltada da lüfer varsa büyük bir ihtimal balığa veda edeceksiniz. Buradan şunu anlıyoruz; üçlü fırdöndü ele geldiğinde iskandil bir kol hareketi ile içeri alınabilmeli beden çekilmeye devam edilmeli, balığın çekilişindeki ahenk bozulmamalıdır. Sinarit, akya gibi büyük balık çekiyorsak o zaman biraz oyalanmaya vaktimiz var demektir. Neden oyalanacağız? Teknenin yanına kadar binbir uğraşla çekilen büyük balık sandalı görünce çoğunlukla son bir hamle ile fişekler, oltayı elde tutmanın imkanı yoktur ya el kesilir ya olta kopar o zaman kaloma vereceğiz. Kaloma verilirken balık ilk hızla süratle dalacaktır, dalma sırasında iskandilin tekrar suya indirilmesi gerekebilir, peki iskandil nerede? Sandalın dibinde bir yerlerde. Böyle olursa ya fırlayıp gelen iskandil ile oltacı yaralanır veya bir yere sıkışan iskandil gerilerek kalomayı durdurur balıkta hala yeteri kadar güç var ise olta kopar. İskandili sandal içinde gelişi güzel atmak yanlıştır! Üçlü fırdöndü ele geldiğinde yine bir kol hareketi ile toplanan iskandil sandal içinde gerektiğinde hemen suya atılabilecek, çapariz vermeyecek şekilde bırakılmalıdır; işte bu kadar zaman kaybetmeye vaktimiz var daha fazlası gene olmaz. Bu takımın yemleri amaçlanan balığa göre canlı, akyem, karides, kaşık, yapay balık gibi çok çeşitlidir.
En alttaki sürütme türü de kırlangıç, iskorpit, lipsoz gibi dip balıklarının avında kullanılır. Kumluk zeminlerde iskandil dipten sürütülürken bedendeki yem dipten hafifçe yüksekte bazen de dibe sürünerek sallanır balığı kıskandırarak vurmasını sağlar. Yani amaç budur. Bu takımın kullanımında da önce beden indirilir yemin gelişine bakılır düzgün geliyor ise bedenin tamamı salınır iskandil de suya bırakılarak dibe inmeye devam edilir. İskandili indirirken acele etmemelidir, hızla inen iskandil bedeni geçer beden de iskandil üzerine sarılarak takımı bozar. Sürütme sırasında aynen üstteki tipte olduğu gibi iskandil dibe sürünmeli tıkırtılar elde hissedilmelidir. Takım sandala 30-35 derece açı ile gelmeli, uçma olmamalıdır. Bu takım motorla 2-3 mil hızla yürütülen tekneden kullanılacağı gibi rüzgar ile sürüklenmeye bırakılan tekneden de sürütülebilir. Bu uygulamanın yemi genelde akyemdir.
Dip sürütme takımlarının kullanılacağı yerler dibi kumlu veya hafif taşlık kırmalık yerlerdir. Kayalıklar etrafındaki kumluk alanlarda da gezdirilebilir ama kayalık, iri taşlarla kaplı alanlarda, batıkların üstünde kısaca çapariz verecek oltanın takılacağı yerlerde kullanılmazlar.
-
Tabii ki tüm sürütmeler bu kadarla sınırlı değildir altta görüleceği gibi farklı uygulamalar da vardır. Bu farklılıklar ve değişik uygulamalara balıklar anlatılırken değinilmektedir.
Sürütmeler hem tatlısularda hem denizlerde geniş uygulama alanı olan takımlardır. İstenirse makinalı kamışlı olarak da düzenlenebilirler.
(http://i.hizliresim.com/R0pgYG.jpg) (http://hizliresim.com/R0pgYG)
(http://i.hizliresim.com/nRNbgg.jpg) (http://hizliresim.com/nRNbgg)
Sürütme takımlarını kullanırken etrafta sizin gibi sürütme yapan diğer amatörlerin oltalarına takılmamaya avlarını bozmamaya dikkat etmek gerekir. Bu ustalığın ve centilmenliğin gereği, avcılığın kuralıdır. Bir de etrafta gezi yapan motorlara dikkat etmek gerekir; teknenin pervanesi takımı kesip atabilir; hem siz oltadan olursunuz hem de pervanesine misina dolanan tekne hasar görebilir.
Balık bulucu sonarların yaygınlaşıp amatörlerin kolayca alabileceği fiyata düşmeleri ile pek çok amatör bunlardan edindi. Sürütmelerde sattlerce gezilip balık yakalanamayan yerlerde balık bulucu ekranında orta sularda dolaşan iri balıklar amatörleri şaşkına çevirirken bunların nasıl yakalanacağı konusunda da çalışmalar ve gelişmeler başlamış oldu. İlk hedef yemi balığın olduğu derinliğe indirmek ve o derinlikte kalarak sürütmekti. Bunun için yapılacak tek şey ne kadar misina saldığımızı kontrol etmek olmalıydı. Ama bu çeşitli nedenlerden dolayı o kadar kolay olmadığı gibi ağır iskandili elde tutmak hem yorucu hem de kaymaması için sıkı sıkı tutulan oltaya vuran iri bir balık nedeni ile misinanın balıkçının elini ciidi şekilde kesmesi riski vardı. O zaman yemi kontrollu olarak istenen derinliğe indiren düzenek ve olta ayrı ayrı oluşturulup hem takım hafifiletildi hem de avcılık kolaylaştırıldı. Bu konuda gelişmeler sonuçta bugün kullanılan “derinlik kontrollu dip sürütme aletini” İmgilizce adı ile “downrigger” ortaya çıkardı. Bu aletin prensip resmini altta görüyorsunuz.
(http://i.hizliresim.com/V0zQXV.jpg) (http://hizliresim.com/V0zQXV)
Bu resimde görülen donanımı tanıyalım.
1-Derinlik kontrollu derin su sürütme aleti, downrigger. Bu alet sandalın kıçına veya bordalardan birine monte edilir. Pek çok modelinde ayrıca kamışların takılabileceği düzenek de vardır. Bu düzenek yoksa kamışlar ya elde tutulacak ya da amatör kendisi bir şeyler yapacaktır. Bu alet el kumandalı veya elektrikli bir motor vasıtası ile ipini indirip çekebilecek şekildeol abilir. Üzerinde kaç metre derinliğe inildiğini gösteren bir sayaç bulunur.
2-Oltalar veya kamışlar.
3-Derinlik kontrollu sürütme aletinin ipi veya halatı. Genelde bu halat üzerinde de kaç metrede olduğunu gösteren işaretler bulunur. Ağır iskandili taşıyabilecek kalınlıkta ipten olabileceği gibi; kalın ipin sürütme sırasında su tutarak kavis yapması ve derinliğin değişmesi riskini azaltmak amacı ile ince çelik tellerden de yapılanı vardır.
4-İskandil. Bu iskandiller derinlik ve sulara göre 4 ile 10 kilo arasında değişir. Oldukça ağır olması, indirirken takımın uçarak derinlik konusunda yanılmaya neden olmaması içindir. İskandil ne kadar ağırsa halat da o kadar dik (apiko) duracak, derinlik daha hassas tespit edilecektir. Genelde kendi etrafında dönmesini engelleyecek kanat uzantısı olan bir küre şeklindedir.
5-Klipsler. Bu özel klipslere olta tutturulur. Piyasada oldukça fazla çeşidi vardır. Klipsler sürütme sırasında oltanın klipsten kurtulamayacağı kadar sıkı, balık vurduğunda da oltanın kurtulacağı kadar gevşek olacaktır. Pek çok amatör bugün hem daha ucuz hem de daha güvenilir buldukları için klips yerine lastik kullanmaktadır. Sürütme sırasında uzanıp gerilen lastik balık vuruduğunda koparak oltayı serbest bırakır. Uygun lastiği tespit etmek tecrübe ile olacaktır. Bir takıma birden fazla klips dolayısı ile birden fazla takım monte edilebilir.
6-Yemli iğneyi taşıyan bedenler. Bedenlerin uzunluğu balığa veya av sahasına göre 4-5 kulaçtan 7-8 kulaca kadar olabilir ama yabancı amatörler 4 kulacı pek geçmemektedir.
-
(http://i.hizliresim.com/P0a7kN.jpg) (http://hizliresim.com/P0a7kN)
Yandaki resimde sandala monteli, üzerinde kamışın monte edileceği bir yeri olan el kumandalı, yani elektrikkli olmayan bir derinlik kontrollu sürütme aleti görülüyor. Takım hazır, ancak daha indirilip ava başlanmamış. Bu takımın bir özelliğine dikkat edin. Oltada ağırlık yok. Ağırlık sürütme aletinde, balık vurup takımı aletin ipinde ayırdı mı, balık doğrudan elinizdeki oltada. Böylece balığı çekerken bir de ağır iskandile karşı mücadele vermiyorsunuz; iskandil ele geldiğinde nereye konacağı telaşına düşmüyorsunuz, iskandil yok ki.
Bu aletler sadece denizler değil tatlı sularda da oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Mesela Avrupa ve Amerika’da turna, somon, sudak avcıları derin göl ve akarsularda bu aleti çok yaygın olarak kullanmaktadır. Dergilerde resimlerini gördüğünüz pek çok iri balık bu alet yardımı ile yakalanmıştır.
Bu takımın yemi amaçlanan balığa göre yapay yem, yani yapay balık, yapay kalamar. kaşık olabileceği gibi; bütün ölü, canlı, tekgöz yemler ve bütün ölü kalamar da olabilir.
Bu aletin seçiminde bir kaç noktaya dikkat etmek gerekir. Mesela 5-6 metreye kadar olan teknelerde kullanılacak derinlik kontrollu sürütme aletinin bumbası 40-50 santimi geçmez. Büyük teknelerde mesela 10-12 metrelik teknelerde bumba boyu 1-1,2 metre kadar olabilir. Aletin paslanmaya karşı kaliteli bir boya ile korunmuş olması veya paslanmaz malzemelerden yapılmış olması önemlidir. Bir tekneye istenirse birden fazla derinlik kontrollu sürütme aleti monte edilebilir. İp yerine ince çelik halat tercih edilmelidir ki zaten yeni modellerin hemen hemen hepsinde çelik halat vardır. 30-40 metrelerde sürütme yapmak söz konusu ise elektrikli modeller kullanım kolaylığı getirir. Ama tabii azımsanamayacak bir fiat farkı da beraberinde gelir. Türkiye suları için elektrili modellerin çok gerekli olduğunu düşünmüyorum, el kumandalılar yeterli olacaktır. Elektrikli bir alette vardır. Biraz yüksek fiatlı olduğundan herkes tarafından alınıp kullanılması mümkün değildir. Ama burada anlatılanlar ile teknikleri öğrendikten sonra daha ucuza kendiniz de aynı işi görecek bir şeyler yapabilirsiniz.
Aletin kısaca tanıtımı böyledir. Altta da basit prensip şemasını görüyorsunuz.
(http://i.hizliresim.com/EgAOrZ.gif) (http://hizliresim.com/EgAOrZ)
-
Hangi balık, hangi takım, hangi yem?
by BİLGEHAN SARP on Tem 24, 2008 • 21:22 ....
(http://i.hizliresim.com/r3N0NV.gif) (http://hizliresim.com/r3N0NV)
Denizlerde avcılık tatlı sularda yapılanla karşılaştırıldığında bazı farklılıklar görülür. En büyük fark denizlerdeki büyük derinlikler, sert havalar ve dalgalar, kuvvetli dip akıntıları iri ve dirençli balıklar olarak ortaya çıkar. Elbette tatlı sularda da yayın gibi iri balıklar vardır ama mesela 200 metre derinlikten balık yakalama, 7 – 8 kulaç köstekler, 1 kiloluk iskandiller tatlı sularda kolay kolay rastlanacak olaylardan değildir. Buna karşılık ülkemizin çevre denizlerinden Ege ve Akdeniz’ de hatta Marmara’ nın bazı yerlerinde bunlar sıradan takımlardandır.
Aşağıda bazı deniz balıklarını yakalamak için hangi takımın hangi yemle kullanılacağını gösteren tablo vardır. Balıklar bahsinde daha geniş bilgi verilmekle beraber alttaki tablo referans olarak değerlendirilebilir.
Bu arada şunu da belirtmek isterim ki bugüne kadar gördüğüm ve duyduğum kadarı ile ülkemizdeki amatörlerce kullanılan yem ve takımlardaki çeşitlilik ve zenginliğe dış ülkelerde rastlamak pek mümkün değil.
(http://i.hizliresim.com/QazP8v.png) (http://hizliresim.com/QazP8v)
-
Olta ile Kalamar avı
by BİLGEHAN SARP on Ağu 4, 2008 • 22:36
Kalamar avıda yemeside keyifli bir iştir. Aşağıda görülen yapay yemler ve buna benzer bir çok değişik modelde sahte ile kalamar ve mürekkep balıgı yakalamak gayet basit ve zevklidir.
(http://i.hizliresim.com/DP5OAy.jpg) (http://hizliresim.com/DP5OAy)
Burada görülen düz renkleri dışında desenli olanları da vardır. Fakat bu yumuşakçaları yakalarken olta donanımı ve avlanılan saatin önemi çok büyüktür. Yumuşakçalar avcı balıkların sevdiği yemlerin başında gelir; özellikle sinarit ve akya mürekkep balığı ve kalamara dayanmaz. Bu yumuşakçalar insanların da bol bol tükettiği su ürünlerinin başında gelir. Kısa bir açıklamadan sonra bu yumuşakçaları nasıl avlayabileceğimizi, hangi saatlerde bol bulabileceğimizi ve hangi olta takımının etkili olacağına bakalım. Öncelikle bu iş için özel olarak üretilen halk olarak (şemsiye) diye nitelendirilen resmi görülen yapay balık mürekkep balığı ve kalamarın avı sırasında vazgeçilmez ve etkisi tartışılmazdır. Bu yapay balıgı temin eden yada elinde bulunan mutlaka mürekkep balıgı ve kalamar yakalar.
(http://i.hizliresim.com/QazP3A.jpg) (http://hizliresim.com/QazP3A)
Av tekniği ise zargana takımının biraz değiştirilmişi şamandıralı takımdır. Akşam üstü güneş batmadan 1 saat önce ava başlanır karanlık çökene kadar bu avcılık devam eder. Şamandıralı takım diyoruz çünkü bu takım atıp-çekme usulü ile kullanılsa da şamandırası da vardır. Şamandıradan sora yalancı balıga olan misinne 1,5 kulaç olmalıdır. Misine seçimi olarak da crocodile marka petrol rengi 030 tavsiye ederim. Eğer kayalık bir yerde avlanıyorsanız misina kalınlığını 060′a kadar çıkarabilirsiniz ama renk olarak petrol rengini mutlaka bulmaya çalışın. Bu takım güneş batana kadar av mahalinde rahatlıkla çalışır. Diğer bir teknik ise gece olduğunda lüks ışığı altında çalışmaktır. Eğer böyle yapacaksanız ışığı denize en yakın uzantının üzerine koyun (mutlaka ışık yansıması denize ulaşsın böyle avcılık daha etkili olur). Işik yansımaları balıkların olduğu gibi, yumuşakçaların da çok ama çok ilgisi ve dikkatini çeker siz ne kadar da ışık altında denizde bir şey görmüyorsanız da onlar mutlaka bir yerden sizi gözetliyordur. Çok zeki hayvanlardır. Gece avında ikinci en önemli husus av sırasında yem olarak istevrit, izmarit gibi ak yemli balıkların kullanılmasıdır. Kefal oltasına benzer bir olta tekniği ile akyem kullanarak kalamar ve mürekkep balığının gece avcılığı yapılır. Yem olacak balıkları fileto kesip; peşpeşe hırsızlı iğne yapar gibi dizilmiş 3 adet 15 numara iğneye takarız; bu takımda kurşun kullanmaya hiç gerek yoktur direkt olarak elle sallıyarak kıse mesafelere atılıp çekilir. Yemi takarken düzgün durmasına dikkat etmek lazımdır.
Atıp çekerken takılan balık eğilir bükülürse kesinlikle kalamar veya mürekkep balığını yakalayamazsınız. Her iki teknikte de at-çek yöntemi uygulanır, Dikkat edilmesi gereken diğer husus; atıp çekilen yapay yemin de yavaş çekilmesidir. Bu işlemi kıyıdan da yapabilirsiniz tekneden de, fark etmez. Kalamar ve mürekkep balığı yeme atladığında ilk başta oltaya ağırlık verir. Sakın aldanıpda çekmeyin hemen bırakıverirler. Son ana kadar bekleyin ağırlaşmanın şiddeti bir anda anormal derecede artar işte o an balığı yukarıya çekmek gereken andır. Çekerken de acele etmeyin ağır ağır çekin. Balıkları yukarı çıkardığınızda sakın üzerinize ya da elinize almaya çalışmayın doğrudan livarın ya da balık kovasının içine atın aksi taktirde ısırılabilir ya da mürekkeplenebilirsiniz.
-
Lampuka balığı için suniyem önerileri
Lampuka balığı avlamanız için 7-7,5 cm boylarında suni yemler önerilir.. Bu takımlarda kendinden ağırlığı olmayan maket balıkların kullanımında 4-5 kulaç önüne fırdöndünün oraya 50-60gram kurşun bağlamanız faydalı olur.
Ayrıca tekneden av yaparken tuttuğunuz ilk balığı tekneye almayın suda teknenin 3-4 mt gerisinde kalsın. Lampuka sürüsü tutulan ve teknenin arkasından gelen balığı takip ettiği için yanına başka oltalar atıp sürü dağılana tutabildiğiniz kadarını tutup tekneye alın. Tecrübe ile sabittir
Şimdi gelelim olta önerilerimize; Genellikle mavi ve gri tonlarda olan renkleri seçin
-
AKYA BALIĞI, Kuzu, Çıplak, Sarıkuyruk, Lichia amia, Leerfish
(http://i.hizliresim.com/7q1B9Y.jpg) (http://hizliresim.com/7q1B9Y)
Güçlü, mücadeleci ve günümüzün nadir yakalanan balılarından akya, yöresel olarak çıplak, kuzu balığı, leka ve bazen de iskender balığı gibi isimlerle de anılır. Yabancı kaynaklarda leerfish, (İng., ABD), lichia (Alm.), lichi amie (Fra.), palomide (İsp.), litsa (Yun.) gibi isimlerle bulunabilir. Vücudu elipse yakın yanlardan basıkdır. Sırtı mavi veya yeşil-kahverengi, yanal çizginin altı parlak beyazdır. Gençlerinde yanlarda kahverengimsi bantlar bulunabilir. Vücuduna çok iyi işlemiş küçük pulları vardır, bu pullar o kadar iyi işlemiştir ki balık sanki pulsuzmuş gibi durur, bu nedenle de çıplak denilir hatta bazen pulsuz olarak da anılır; kafasında pul bulunmaz. Sırt yüzgeci çifttir birinci sırt yüzgeci alışılmışın dışında sekiz dikenden oluşur ve bu dikenlerin başa yakın olan birincisi ileri dönüktür; bu dikenler sularımızdaki benzer diğer balıklardan ayırıcı özelliklerinden biridir. İkinci sırt yüzgegi ile anal yüzgeci hemen hemen aynı hizadan başlar.İkinci sırt ve anal yüzgeçlerinin uzantıları siyahımsıdır. Bu siyahlık diğer yüzgeçlerinin (yan ve kuyruk) uçlarında da görülebilir. Kuyruk yüzgeci çatal şeklindedir. Çok gelişmiş sırt ve anal yüzgeci ile akya su içinde çok hızlı hareket eden, sert manevralar yapabilen çevik bir balıktır. Kafası ve ağzı büyüktür, alt çene üste göre daha uzundur; gözleri normal boydadır. Ağzında zımpara kağıdı gibi dişler vardır, bunlar takım kesmese de ciddi şekilde yıpratır; ayrıca dilinde ve damağında avı tutucu geriye dönük dişler (vomer) bulunur. Akyanın belirgince görülen yanal çizgisi en büyük ayırd edici özelliklerindendir. Göğüs yüzgecinin ucuna kadar sırta paralel giden çizgi bu noktada sert bir eğimle karna doğru göğüs yüzgecinin altına kadar iner, tekrar yükselen çizgi kuyruğa kadar düz olarak gider.
(http://i.hizliresim.com/R0pga7.gif) (http://hizliresim.com/R0pga7)
Kıyıcı, yani çok yırtıcı bir balıktır. Lüfer gibi önüne gelen her balığa saldırır yemese de öldürür. Başlıca gıdasını küçük balıklar oluştursa da kalamar ve hatta iri karideslere de saldırır. Nadiren de olsa iri bütün canlı karidesle yemlenmiş başka balıklara atılan takımlara da çıktığı olur. Yapı itibarı ile lüferi andırdığından özellikle İstanbul balıkçı esnafı akyayı kofananın irisi diye satar. İkisini de balık olması dışında pek alakası yoktur tabii; aslında carangidae familyası üyesi olarak istavritin daha yakın akrabasıdır.
Genelde küçük sürüler halinde dolaşır ve yemlenirler, büyük yetişkinler yalnız gezme eğilimindedir. Yurdumuzda üremeleri Nisan ortalarından Haziran sonuna kadar bahar boyunca sürer. Ortalama ömürleri 14 yıl kadardır. Yurdumuz sularında 1 metre boy ve 30-35 kilo ağırlıktan fazlasına pek rastlanmasa da diğer denizlerde 2 metre boya ve 60 kilo ağırlığa kadar çıkarlar. Geçmiş dönemlerde özellikle Ege ve Akdeniz’de profesyonel balıkçılar tarafından yasak zamanlarda, gece kuvvetli ışıklarla balığı kabartmak gibi yasak yöntemlerle aşırı avlanması sonucu sayıca çok azalmıştır. Özellikle Ege’de sahil güvenliğin çabaları ile bu durum bitmese de azalmış ama akya sayısında önemli bir artış da olmamıştır.
-
NERELERDE BULUNUR
Akya sadece yurdumuz sularına özgü değildir. Batı hint okyanusu, Atlantik okyanusu, Arap denizi ve Basra körfezinde de rastlanır. Genelde yaşadığı sularda 50 metreye kadar derinleri iri kırmalık taşlık dipleri tercih etse de; yemlenmek için kıyılara sığlıklara sokulur ve yine kırmalık, taşlık dipli akıntı altı kıyılarda sıkça rastlanır. Çoğu zaman denize dökülen nehirlerin deltalarında acı sulara da girerek buradaki yavru balıklarla yemlenir. Kısaca yavru balıkların bolca olduğu taşlık, kıyının denize dikçe indiği, akıntı alan veya sakin koylar, dere ağızları kıyıdan akya avlamaya çalışan meraklılar için uygun yerlerdir. Kıyılarda oturup denizi seyredenler veya balık avlamaya çalışan amatörler zaman zaman küçük balıkların arasına fırtına gibi dalan suları sıçratarak, yavru balıklara saldıran iri balıklar görebilirler. Bu balık eğer barakuda gibi kolayca ayırt edilebilen bir balık değilse genelde akya veya yakın akrabaları yaladerma ya da sarıkuyruktur. Bu saldırılarda sık sık birden çok balığa rastlanır. Kıyılara sokulup saldırdığı zamanlarda o civarda atıp çekme ile avlanan veya yemli takımlarını suya bırakmış amatörlerin oltalarına da vurup yakalanırlar. Buradan şunu anlıyoruz ki akya kıyıdan da canlı yemli bırakma, şamandıralı takımlarla veya atıp çekme ile de yakalanabilir. Mesela bu yandaki 3,5 kiloluk balık gibi. Buna ava giden avlanır denir.
Yurdumuzda daha çok Akdeniz’de rastlansalar da; Ege, Kuzey Ege ve Çanakkale boğazı civarında da vardır; yem peşinde nadiren Marmara’ya girerek Doğu Marmara’da da av verebilirler. Eskiden Marmara’da daha bol bulunan yerel balıklardan olan akyaların bir kısmı ilkbaharda Kuzey Ege’den Marmara’ya giren bazı akya’lar ile kanalı takiben Karadeniz’e çıkar; burada İstanbul boğazı açıklarında yemlendikten sonra Karadeniz’e yayılmadan sonbaharda geri dönerlerdi. Tabii şimdilerde buna rastlanmamaktadır. Bu kısa göç alışkanlığına rağmen akya yerel balıklardan sayılır. Sonbaharda Karadeniz’den iniş yapan balıkları çevirip yemlenmek amacı ile akya Ağustos sonundan itibaren Kuzey Ege, Saros körfezinde bolca gezinir Ekim ayı ortalarına kadar av verir.
AVLAYALIM
Akya avı da doğal yemlerle veya suni yemlerle yapılan olmak üzere iki ksıma ayrılabilir. Ancak bu sistemler o kadar iç içe girmiştir ki atıp çekme dışında sadece yapay yem veya sadece doğal yem kullanılan sistemdir diye ayrılabilecek bir yöntem yoktur. Bu nedenlu ayrım yapmadan yöntemleri sıralıyoruz.
Yine de bundan önce akya için ne yem kullanılır ona bir bakalım. Akyanın yemi tabii ki akyem sınıfından sayılan balıklardır. Zargana, iri istavrit, iri sardalya, uskumru, kolyoz, kefal, ilarya, sarıkanat, lüfer gibi balıklar canlı veya sürütmede bütün ölü olarak kullanılabilir. Yaprak veya tekgöz kesilmiş yemler de sürütmede kullanılsa da canlı veya bütün ölü yemler kadar başarılı olmazlar. Tabii canlı yemin yerini de hiçbiri tutmaz. Ölü bütün veya canlı kalamar da özellikle Akdeniz’de sürütme de akya için başarılı olan bir yemdir.
-
Av yöntemlerine gelince:
1. Bırakma takım
2. Sürütme
3. Atıp çekme
Olarak sayılabilir. Şimdi bunlara sırayla bakalım.
1. Bırakma takım
Yukarıda anlattığımız gibi akya yemlenmek için sığlıklara girerek buradaki yavru balıklara saldırır. Bu alışkanlığı onun kıyıdan bırakma takımlarla kolayca yakalanmasını sağlar. Bunun için rastgele bir koy seçilip eli boş kalınacağına akyanın sık sık yemlendiğinin görüldüğü çok derin olmayan dibi taşlık kırmalık koylar seçilmelidir. Bu başarının yarısıdır. Her koy biribirinin aynı olmaz bu nednele takım “akıntı alan koylar” ve “sakin koylar” için olmak üzere iki türlü düzenlenir.
(http://i.hizliresim.com/LyRGdV.jpg) (http://hizliresim.com/LyRGdV)
Akıntı alan koylarda takım üstteki gibi düzenlenir. Şimdi bunu biraz açalım. Akıntı açıktan kıyıya doğru ise; yaklaşık 3-4 kiloluk bir ayak taşına bağlanan 150′lik misinanın diğer ucuna resimde görülen ilk şamandıra bağlanır. Ayak taşı ve şamandıra arasındaki mesafenin derinlikten 1-1,5 kulaç kadar fazla olması gerekir. İlk şamandıradan 3-4 kulaç alınarak aynı kalınlıkta misinaya ikinci şamandıra bağlanır. İki şamandıra arasına şamandıraları dengeleyecek ağırlıkta ve mesafede 4-6 adet kıstırma konur. Bu kıstırmalar şamandıraların savrulup uçmalarına engel olacağı gibi yakalanan akyanın ağırlık nedeni ile daha çabuk yorulmasınaı sağlayacaktır. Bundan sonra derinliğe göre 070 parlak misinadan kesilen 1 kulaç kadar bedene bağlanan 5/0-7/0 iğne canlı yemle tercihen kefal, lüfer veya zargana ile yemlenir. Takım hazır. Takımı bırakırken yemin bulunduğu sularda dipten ziyade ortalara yakın şekilde kalmasına ve etrafta kolaylıkla saklanacağı oluşumlar bulunmamasına dikkat etmek gerekir. Takımın tarifinde verilen uzunluklarda koyun derinliği, büyüklüğü ve kıyının durumuna göre değişebilir. Genel prensip olarak koy ne kadar büyükse takım o kadar uzun tutulmalıdır demek doğru olur bu şekilde akyanın ürkmeden rahatlıkla saldırması sağlanır. Şamandıralara gelince. Son yıllarda gittikçe artan bir eğilimle pet şişeler şamandıra olarak kullanılmaktadır. Ucuzluğu, kolay bulunabilmesi ile amatörün her an elinin altında bulunan pet şişeler şekli, şeffaf olması ile de fonksiyonel olarak tercih edilebilir. Yeterki sonradan bunları denize atıp çevre kirliliği yaratmayalım.
Koy akıntı almıyorsa, suları sakin ise o takdirde takım daha da basitleşir ve alttaki gibi düzenlenir.
(http://i.hizliresim.com/8MLX9W.jpg) (http://hizliresim.com/8MLX9W)
Resimden de görüldüğü gibi bu durumda tek şamandıra işimizi görür. Yine 3-4 kiloluk bir ayak taşına bağlanan 150!lik misinanın diğer ucuna şamandıra bağlanır. Misinanın uzunluğu su derinliğnden çok fazla olmamalı ayak taşı şamandırayı hafiffe batık dengede tutabilmelidir. Bundan sonra 3-4 kulaç uzunluğundaki 070 bedene bağlanan 5/0-7/0 iğne yukarıdaki gibi yemlendikten sonra takım hazır sayılır. Beden şamandıra ipine şamandıradan 1-1,5 metre aşağıda veya orta sularda kalacak şekilde kalacak şekilde önce kazık bağı ile sonra da alttan üstten üçer defa puntalanarak bağlanır. Siz isterseniz bu noktada 5 santimlik üçlü fırdöndü de kullanabilirsiniz. Takımı bırakırken yukarıda anlatılan inceliklere de dikkat etmek gerekir. Bu takımda istenirse ayak taşına bağlanan bir ipin ucu karaya alınarak mümkün olduğu takdirde yakalanan balık karadan çekerek de çıkartılabilir.
-
Her iki yöntemde de koyun büyüklüğüne bağlı olarak birden fazla takım bırakılabilir. Tabi koyun yapısı, derinlikler de takımı standart olmaktan çıkarır her duruma uygun değişiklikleri yapmak zorunludur; bunları da ancak zamanla tecrübe ile öğrenmek mümkündür. Yakalanan akya bunu anlayınca ilk aşamada açığa dönerek derine kaçmaya çalışacaktır; ama ayak taşının ve kıstırmaların ağırlığı ile fazla uzaklaşamadan çabuk yorulacaktır. Size de şamandıraya ulaşıp balığı almak kalır. Akyanın yemlendiği yerler biliniyor ise bu takım yüksek verimi ile sizin yüzünüzü ağartacaktır. Atıldığı yere göre eğer yem biraz derince düşerse orfoz, sinarit gibi başka balıkları da bu takımla almak mümkündür. Derine bırakma durumunda beden de yem diba yakın olacak şekilde monte edilmelidir. Bu durumda da akya alma şansı vardır.
(http://i.hizliresim.com/1LZ7yY.jpg) (http://hizliresim.com/1LZ7yY)
Bırakma takımların birinci ve tek yemi canlı yemdir. Başta zargana, lüfer, palamut, kefal gibi balıklar olmak üzere istavrit, sardalya, kolyoz, gümüş gibi akyem olarak kullanılan balıklar seçilmelidir. Yemler ve yemleme sayfasında canlı yemlerin iğneye nasıl takılacağı konusunu genişçe açıklamıştık. Burada da bazı ince ayrıntı ve farklılıklara değineceğiz. Örneğin akyanın severek yediği yemlerdem olan lüfer yandaki şekilde iğneye canlı olarak takılabilir. İlkinde iğne her iki çeneye de geçecek şekilde alt çeneden saplanıp üst çeneden çıkartılır. Bu şekilde takılan lüfer sürütme yemi olarak da kullanılabilir. Eğer iğne iri ve balık da sarıkanat gibi ise o takdirde iğne sadece alt çeneye saplanıp ağzının içinden çıkartılır. Bu şekilde takılan yem sürütmeye pek uygun olmayacaktır. Ağzını kapatamayan yemin sürütülürken midesine dolacak su çabucak ölmesine neden olur.
Diğer bir yöntem de iğneyi balığın ilk sırt yüzgecinin hemen önünden veya altından saplamaktır. Bu şekilde takılan canlı yem hem bırakma takımlarında hem de sürütmede kullanılır ve uzun süre canlı kalır. İğneyi balığın gövdesine saplarken çok derine girmemeye ve orta kılçığını (omurilik) zedelememeye dikkat etmek gerekir. Başka bir yöntemde de iğne yem balığın burun delikleri hizasından bir taraftan saplanıp diğer taraftan çıkartılır.
-
2. Sürütme tekniği, Sırtı çekme ile Akya
(http://i.hizliresim.com/7q1QPr.jpg) (http://hizliresim.com/7q1QPr)
Akya balığının avında en sık kullanılan yöntem aslında budur. Yem olarak da başta canlı zargana olmak üzere kefal, lüfer, uskumru ve kalamar kullanılır. Kalamar ölü bütün veya canlı kullanılırken diğer yemler canlı tercih edilmelidir. Mümkün değilse ölü bütün son çare yaprak yem kullanılabilir ama bunlar aynı verimi göstermez. Sürütmede yapay yem de kullanılır. Söğüt yaprağı 5 numara kaşık, 20-25 santimlik uskumru desenli, siyah veya mavi sırtlı, turuncu ve kırmızı başlı yapay balıklar da iş yapar.
(http://i.hizliresim.com/ojNyrq.jpg) (http://hizliresim.com/ojNyrq)
Akya için tavsiye edilen yapay yemli sürütme yukarıdaki gibidir. Klasik bir takımdır, genelde el oltası olarak düzenlenir; açıkçası ben pek sevmiyorum. Yine de senelerdir akya için yapılıp kullanıldığından buarada değinmeden geçmeyeceğiz. Takımın yapımı diğer balıklarda anlatılandan pek farklı değildir. Sadece akya daha iri sert bir balık olduğundan kalınlıklar arttırılmıştır. Açıkçası burada belirtilen kalınlıklardaki takım ile de balığa hiç şans tanınmamaktadır. Geleneksel olarak buna yakın kalınlıklarda düzenlenen takımı ben daha ince olarak donatmanızı tavsiye ederim; mesela olta en fazla 100, kolçak 90-100, beden de 70-80 derim. Bunun daha sportmence olduğuna inanıyorum. Akya gibi büyük sayılacak avlarda nisinayı mantara sarmak doğru olmaz, kaloma yetiştiremezsiniz. Olta en az 200 metre olmalı ve tekneye monte edilmiş bir çıkrığa sarılmalıdır.
Çıkrığın her yöne dönebilen, istendiğinde dönüşü ve misina vermesi frenlenebilecek tipten olmasında yarar var. Bunu sizin düşünüp sandalınıza göre yapmanız veya yaptırmanız gerekecektir. İlk vuruştan sonra yakalandığını anlayınca derine dalmaya çalışacak akyanın bu sert tepkisini karşılamak için de sandalın içine 25-30 metre kadar misina sağılmalıdır. Bu misina içinde su olan ufak bir kova veya leğene sağılırsa da karışmaz.
Takım makinalı kamışlı olarak düzenlenirse bu defa tek ağırlıkla takımı dengelemek gerekecektir. Bu takımın kamışı deniz tipi orta seri, tercihen hepsi olmasa da uç halkasının makaralı tipten olması tavsiye edilir bu yoksa 2,4 metre ağır seri 200-300 gr., atarlı bir kamış da iş görür. Makina çıkrık tipi olmalıdır, sabit makaralı tipten makinalara yeteri kadar misina saramazsınız, bu durumda da balığı kontrol edemezsiniz. Makinalı takımda olta kalınlığı hiç bir zaman 050-052′den fazla olmamalıdır, beden de 045 civarında olmalıdır. Son yıllarda özellikle yanbancı amatörler arasında daha da ince olta kullanarak şok beden denilen kalın beden kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu sistem altta bahsedilen “downrigger-derinlik kontrollu derin su sürütme aleti” kullanımı anlatılırken genişçe açıklanmıştır. Makinalı takım kullanılması durumunda balık tekneye yanaştırıldığında bedenin elle toplanarak balığın alınması gerekir.
Takım istendiğinde bütün ölü veya canlı yemle de yemlenebilse de genelde kaşık ile sürütülür. Civarda çıkan balıkların büyüklüğüne göre bazen tek 5 numara gümüş renkli söğüt yaprağı kaşık veya peşpeşe eklenmiş iki adet 4-5 numara kaşık da kullanılabilir. İki kaşık kullanıldığında iğneyi son kaşıkta bırakmak alışkanlık olmuştur. Akyanın ağzı büyük olduğundan ve hırsla saldırdığından tek iğne yeterli de olur. Büyük balık beklentisi varsa 5 numara kaşığın iğnesini bir veya iki numara büyük galvaniz kaplı üçlü iğne ile de değiştirmek yararlıdır. Son yıllarda piyasada oldukça yaygınlaşan kaşıkların gümüş rengi ağır basıp çeşitli desenlere sahip olanlarının uygun boydakileri de kullanılabilir. Akyanın severek yediği yemlerden olan kalamar taklidi yemler de özellikle Akdeniz veya Güney Ege’de iyi sonuç verecektir. Ama uygun boyda olanları oldukça pahalı olan bu yemlerin dibe taktırılması, kaybedilmesi de büyük üzüntü olacaktır.
Yukarıda açıklandığı şekilde düzenlenen makinalı veya el oltası olarak düzenlenen takım taşlık kırmalık diplerde, yarbaşları civarı gibi yerlerde 8-12 kulaç derinliklerde tekneden 30 kulaç kadar salınarak saatte 2-3 mil süratle gezdirilir. Sürütme esnasında takımın dibe yakın gelmesi ancak dibe sürtünerek takılmamasına dikkat edilmelidir. Hafif kalıp uçarsa da olmaz bu defa da ağırlığı arttırmak gerekir. Yani sulara, derinliklere göre en uygun durumu deneyerek bulmak gerekecektir.
-
Sürütme takımı alttaki gibi de düzenlenebilir. Bu takıma yeldirme veya uzun olta da denmektedir. Bu takımda da istenirse kaşık, kalamar gibi yapay yemler kullanılsa da canlı yem tercih edilir. Her iki takımda da yapay yem kullanıldığında Akdeniz’li balıkçılar arasında sırtı çekmek denir. Doğal yemlerlle ise takıma göre sürütme, yeldirme, uzun olta da denir. Canlı yem olarak da başta zergana olamk üzere lüfer ve kefal de kullanılabilir. Ölü bütün yem olarak bu balıklar da kullanılabileceği gibi özellikle Akdeniz’de akya kalamara da hayır demez.
(http://i.hizliresim.com/1LZ7VD.gif) (http://hizliresim.com/1LZ7VD)
Bu takımın donatımını verirken yukarıdaki tavsiyemize uyarak daha ince düzenledik. Siz her zaman olduğu gibi kendi tecrübeniz ve bilginizle takımda değişiklikler yapabiirsiniz. Kolçak isteğe bağlıdır koymasanız da olur ama ağır takımlarda mücadele uzun sürebileceğinden takımda fazlaca burulma olabilir bunların oltaya mümkün olduğunca az geçmesi için ben tavsiye ederim. Tabii olta yine mantara sarılmamalı en az 200 metre uzunlukta yukarıda anlatılan şekilde çıkrığa sarılmalı yeterince kaloma bırakılmalıdır. Yine de farklı yerlerde farklı tecrübeler edinmek mümkündür. Mesela Akdeniz’de (Kıbrıs) akyaya sürütme yaparken olta fazla olmuyor. Derinlikten bir iki kulaç kadar daha uzun hazırlanan oltanın diğer ucuna irice bir şamadıra bağlanıyor. Son zamanların modasına uygun olarak bu şamandıra pet şişe oluyor tabii. Akya yakalanınca olta şamandıra ile birlikte suya atılıyor. Şamandırayı sürükleyen akya uğraşsa da derine dalamıyor, bu uğraş içinde de şamandıranın baskısı ile çabucak yoruluyor; amatöre de şamandırayı takip edip durunca gidip almak kalıyor. Yeldirme şeklinde düzenlenen ağır takımlarda üçlü fırdöndü yerine yandaki gibi çelik bir ek halkasına takılmış üç adet daha küçük fırdöndü kullanılabilir. Bu daha sağlam olur, ayrıca daha da kolay temin edilebilir. Canlı yemin takılacağı son kısım yeme göre farklılıklar gösterebilir. Buradaki iki iğneli takım zargana içindir. Üç iğne tavsiye edilse de her batırılan iğne canlı yemi daha fazla hırpalayıp daha çabuk ölmesine neden olacağından ben tavsiye etmem akyaya tek iğne yeterlidir. İğnelerden ilki hareketli ve küçüktür, 3 numaradan pek büyük olmaz. Balığı yakalayacak son iğne ise 7/0 veya 8/0 dır.
-
Biliyoruz ki akya, sarıkuyruk kadar olmasa da kalamar da sever ve yer; o halde bu takımın yemi ölü bütün kalamar da olabilir ve yeri gelmişken kalamarın takılışını da aşağıda açıklıyoruz. Kalamarın farklı şekillerde takılışı aşağıda açıklanmaktadır.
(http://i.hizliresim.com/r3Ny4V.jpg) (http://hizliresim.com/r3Ny4V)
Canlı zargana oltaya takılırken önce küçük iğne alt çeneden saplanarak üst çenede burun delikleri hizesından çıkartılır. Bu şekilde balık askıya alınmış olur. İkinci ve asıl iğne ise sidikliğin heme gerisinden yanlamasına bir taraftan saplanarak diğer taraftan çıkartılır. Bu kadar akya için yeter ama yine de üçüncü bir iğne varsa oda kuyruk boğumu yakınına dikkatlice derine kaçmadan iğneyi sadece tutturacak şekilde saplanabilir. Canlı yeme saplanan iğnelerin balığın orta kılçığına veya yanal çizgisine dokunmaması gerekir; aksi halde balık hemen ölür.
(http://i.hizliresim.com/yEpjkM.jpg) (http://hizliresim.com/yEpjkM)
(http://i.hizliresim.com/JazWvE.gif) (http://hizliresim.com/JazWvE)
(http://i.hizliresim.com/nRNyBa.jpg) (http://hizliresim.com/nRNyBa)
Kalamar iğneye değişik şekillerde takılabilir. Üstte şekilde iğne mantosunun ucundan biraz aşağı saplanarak takılmaktadır. Bu hem kolay hem de çok çabuk bir yoldur. Etrafta balık varsa fala detay girmeden çabucak yemlenen takım suya atılabilir. Kalamarı bu şekilde takarken kalamar canlı da olabilir ve uzun süre canlı da kalabilir. Kalamar ölü ise sağlama almak için iğne bir kere saplandıktan sonra ileri sürülüp döndürülerek tekrar saplanabilir.
Biraz daha zor ama daha güvenli bir yöntem de üstte sağdaki gibidir. Bedene (070-080) 7/0-8/0 iğne bağlandıktan sonra. beden boylamasına kalamarın yanına yatırılır. İğne dirseği kalamarın gözleri hizasında kalacak şekilde boy alınır. Bu şekilde iğnenin yerinde kalmasını temin eden ve kendisi kalamarın mantosu altında kalan takozun beden üzerindeki tam yeri tespit edilmiş olur. Takoz olarak plastik veya ağaç kullanılabileceği gibi amaca göre kıstırma da kullanılabilir. Plastik ve ağaç kullanılıyorsa alttan ve üstten stoper düğümlerle yerine tespit edilir. Kıstırma kullanılıyor ise önce çok hafif ezerek misinayı tutması sağlandıktan sonra aynı stoper düğümlerle emniyete alınır. Daha sonra bedenin boş ucu kalamarın mantosu altından sokularak tepeden çıkartılır. Bunun için kalamarın tepesinin hafifçe kesilmesi gaerekir veya bunu özel yem takma şişi ile tepeyi parçalamadan dikkatlice de yapabilirsiniz. Tepeden çıkan uç yavaşça çekilerek takozon yerine oturması ve iğneyi sabitlemesi sağlanır, bu durumda iğnenin dirseği kalamarın gözleri hizasında kalacaktır. İğne bir lastikle sabitlenip bedenin boşta kalan ucuna da bir kasa yaptınız mı yem hazır demektir. Dikkat ederseniz gene tek iğne kullandık, benzer şekilde çift iğne kullanmak mümkün olsa da akya için tek iğne yetecektir. Bu durumda kalamar üstte sağdaki 2 numaralı şekildeki gibi görünür. Bu resimde aslında iğnenin ucu ve bedenin boş kısmı dışında takoz, stoperler ve iğne sapı kalamarın mantosu altında kalır görünmez. Kalamarın tentüküllerini (kollarını) koparmamalısınız.
Bu takımın kullanılışı da ilk takımda anlatıldığı gibidir. Genel olarak uzun oltanın kullanılışına daha önce de değinmiş olsak da akya’ya uzun olta yaparken dibin durumu daha fazla önem kazanır. Sık sık iri taşlık ve kayalıklarla karşılaşma ihtimali olduğundan takımın da sık sık dibe takılması söz konusudur ve takım kaybedilmesi mümkündür. Bu nedenle amatör, sürütme yaparken iskandilin devamlı olarak dibe sürünmemesine bir miktar yukarıdan gelmesine dikkat etmelidir. İskandilin ağırlığı sulara göre 250-400 gram arasında değişebilir. Böylece de av oldukça dikkat gerektirir ve yorucu da olabilir. Ayrıca akya, sarıkuyruk gibi iri balıklar el oltası ile avlanırken, adı üstünde el oltası ama olta çıplak elle tutulmaz. Ya olta eldiven giymek şartı ile avuç içinde sıkmadan serbestçe tutulur ya da parmaklara bez sarılır veya eldiven giyilir ne olursa olsun misina parmağa sarılarak takım sürütülmez. Deri eldivenler bu iş için oldukça uygundur. Buna dikkat etmezseniz misina elinizi ciddi şekilde keser. Balığı çekerken de oltayı ele, bileğe sarmamalı, yere serilen misinaya basmamalı karıştırmamaya dikkat etmelidir. Balık aniden kaloma isterse gene bir kaza olabilir.
Sürütme konusunda bu sayfada anlattılarımız aslında uzun yıllardır Türk amatör balıkçıları tarafından bilinen ve uygulanan klasik yöntemlerdir. Bunlardan ilki el oltası ve makinalı takım olarak düzenlenebilse de ikincisi daha çok el oltası olarak düzenlenmeye uygundur.
Son yıllarda balık bulucu sonarların gelişmesi ve ucuzlaması amatörlerin de birer balık bulucu edinerek kullanmalarını sağladı. Diyelimki balık bulucunız açık sürütme yapıyorsunuz hedefiniz de akya, sarıkuyruk gibi iri bir balık. 10 kulaç derinlikte dibe yakın gidiyorsunuz, başka referans olmadığından dip tek referans oluyor tabii. Birden balık bulucu ekranında iri balıkların 5 kulaç gibi orta sularda gezindiklerini gördünüz. Oltayı o derinliğe indirip nasıl sürüteceksiniz? Yada 5 kulaçta sürüttüğünüzü nereden bileceksiniz? Mümkün değil. Bu basit örnek aslında bir şeylerin eksikliğini gösteriyor. Yabancı amatörler bu ve buna benzer başka sorunların çözümü için “Downrigger” dedikleri derinlik kontrollu derin su sürütme aletleri kullanıyorlar. Bu aletin tanıtımını burada değil de olta çeşitleri ve uygulamaları sayfasının sürütmeler bölümünde yaptık
-
3.Atıp Çekme
Aslında atıp çekmeler akya için standart uygulama değildir. Yani uzun olta yapıp akya avına gidilir de atıp çekme takımını alıp “ben akya yakalamaya gidiyorum” pek denmez. En azından iri bir akya hedeflenmez. Ama balıkçılıkta “olmaz” olmaz. Atıp çekme daha çok kıyıdan yapılır: Sandalla denize çıkma şansı varsa zaten dedik ya kimsenin aklına atıp çekme gelmez. Yukarıda anlattığımız gibi akya sık sık küçük koylara, sığlıklara, dere ağızlarına yemlenmeye girer işte bu tür yerlerde atıp çekme yaparak akya yakalama şansı vardır.
Dönelim atıp çekmeye. Dediğimiz gibi akya avı için standart bir yöntem olmadığından denenmiş standart bir takım da yoktur ama kolaylıkla hazırlamak da mümkündür elbette. Atıp çekme takımı için 2,4-2,7 metre boyunda, 30-60 veya 40-70 testli kaliteli bir kamış ve tercihen çıkrık tipi atıp çekme (atış tipi) makina gerekecektir.
Atıp çekmenin yemleri başta yapay balıklar olmak üzere gümüş renkli parlak metalik söğüt yaprağı veya benzer şekilli kaşıklar da olabilir. Yapay balıkların uskumru desenlisi, sırtı siyah veya mavi renklisi, kırmızı kafalı veya turuncu renklileri iş görür. Bunların yüzer veye dengelenmiş tipleri tercih edilmelidir. Eğer civarda akya varsa Rapalanın ratling modeli (içinde ufak boncuklar olan çekilirken şakırdayan), veye su üzerinde kalan özel ağız yapısı nedeni ile çekilirken suları şapırdadıp kaçışan yavru balıkları taklit eden tipi, ki buna popper deniyor, balığın ilgisine çekebilir. Popperi çekerken ilk olarak sertçe makina sarılıp kamışın ucunuda sallayarak suyu şapırdatması sağlanır, kısa bir süre beklenerek aynı hareket tekrar edilir. Kaşık kullanılıyorsa atıştan sonra biraz beklenerek kaşığın dibe yakın olacak şekilde batması sağlanır, sonra yavru balıkları taklit edercesine hem kamışın ucu ile sıçratılarak hem de hızlıca sarılarak 6-7 metre çekilir tekrar durarak kaşığın batması beklenir aynı hareket tekrar edilir. Bu şekilde kullanım aslında palamut balığı için kullanılan yünlü veya seğirtme zokaları andırır.
Akya sert, çevik ve çok hareketli bir balık olduğundan balığı çekerken takımın çok iyi kullanılması makinanın fren tertibatının balığın ataklarına göre sık sık ayarlanması gertekecektir.
-
YAKALANAN BALIĞIN SUDAN ÇIKARTILMASI
(http://i.hizliresim.com/Qazy63.jpg) (http://hizliresim.com/Qazy63)
Akya iri bir balık olduğundan bu konu önemlidir. İlk olarak balık yakalandığında istediği kalomayı kontrollu şekilde verip tekne ile üstüne dönmekte yarar vardır. Yalnız burada kontrolu kaçırmamaya oltayı boşa çıkarmadan gergin tutmaya dikkat edilmelidir. Akya aniden yükselerek takımı boşa çıkartabilir bu durumda süratle takımın boşu alınarak olta gerilmeli, balığa baskı yapılmaya devam edilmelidir. Böylece hem balığın daha çabuk yorulmasına çalışılır hem de bir şekilde iğneyi atmasına zaman bırakılmaz. Bu prensipler aslında tüm büyük balıklar için aynıdır. Bu şekilde mücadele edilerek yorulan balık tekneye yanaştırılınca üstte resmi olan uygun boydaki bir kakıç balığın kafası, solungaç kapakları civarına saplanır. Kakıcı saplarken acele etmemeli rastgele savurarak balığın karnı, sırtı gibi yerlere saplamamaya dikkat etmelidir. Bu şekilde balığı kontrol etmek zorlaşır. Tekne müsait ise kakıç yardımı ile balık içeri alınır gerekir ise ikinci bir kakıç da kullanılabilir. Tekne ufak ise kakıçlanan balığın solungaçlarından bir sopa ile sokulan ip ağzından çıkartılır, bu ipli yaklaşık 2 metre boyundaki sopaya “uçkurluk” denir, diğer bir iple de kuyruğuna yarım kazık bağı ilmeği atılarak balık baştan ve kuyruktan tekneye asılarak yedeğe alınır. Bu durumda balığın acı çekmemesi için başına sert bir cisimle vurulara öldürülmesi insanca olur.
Eğer uygun boyda bir kepçe var ise 10-15 kiloluk balıklar kepçe yardımı ile de alınabilir.
Akya büyük ekonomik önemi olan balık değildir, ekonomik değeri daha çok yöreseldir. Yukarıda da anlatıldığı gibi bir dönem aşırı avlandığından sayıca da azalmıştır. Eti lezzetli olmakla beraber Karadeniz’de çıkan lüferi palamutu tutmaz. Tavası, haşlaması, şişi yapılır.
-
ÇİPURA- ÇUPRA, Sparidae, Perciformes, Sparus
(http://i.hizliresim.com/vbNNzv.jpg) (http://hizliresim.com/vbNNzv)
Ege’nin meşhur balığı çipura (Çupra) veya alyanak. Yurdumuzda çipura, çıpra, çupra, alyanak veya mendik diye bilinir, yarım kiloya kadar olanlarına lidaki, bir kiloya kadarlarına da kaba lidaki denir. Diğer dillerde gillthead seabream (İng., ABD), dorado (İsp., Fra., Pol.), goldbrassen (Alm.), Tsipoura (Yun.) gibi isimlerle bilinir. Vücudu yanlardan basık, yüksek bir sırt profiline sahiptir; bu ona oval bir görünüm vermektedir. Tüm vücudu iri pullarla kaplıdır, Sırtı koyu gümüşi renkte yanları beyazdır; tüm vücudunda sarımsı janjanlı parıltılar görülür. Solungaç kapağının üstünde yanal çizginin başlangıç noktasında siyah bir leke bulunur bu lekenişn alt tarafı kırmızımsı pembesi rengi ile balığa alyanak denmesine neden olur. Kafası oldukça büyük, gözleri normaldir, İki gözü arasında alnında V şeklinde altın sarısı bir bant bulunur. Ağzı mensubu olduğu sparidae familyanıa özgü olarak küçük tabii ki çeneleri çok kuvvetlidir. Yandaki tanıtıcı resimden de görüldüğü gibi çenesinde çok kuvvetli kırıcı (köpek) dişleri vardır ve arka tarafta da öğütücü dişler bir kaç sıra halinde dizilmiştir. Bütün yüzgeçleri gayet iyi gelişmiştir.
(http://i.hizliresim.com/7q11VY.gif) (http://hizliresim.com/7q11VY)
Sırt yüzgeci tek olarak enseden kuyruğa kadar uzanır. Yan yüzgeçleri oldukça uzun ve sivri uçludur. Kuyruk yüzgecinin ucuları
siyahımsıdır. Sadece yurdumuza özgü bir balık olmayıp Atlantik okyanusunda da bulunur. Yurdumuzda da daha çok Ege ve Akdenizde bilinen ve makbul tutulan çipurayı balık çiftlikleri yetiştirip pazarlamadan önce İstanbul’da halk arasında adı bile bilinmez ve pek tanınmazdı. Zaman zaman bitkilerle beslendiği
bilinse de esas olarak etçil balıktır küçük kabuklular (çağanoz, karides, mamun) midye, sülünez ve diğer balıkların küçüklerini yer. Genelde tek tek gezerler ama küçük gruplar oluşturdukları da görülmektedir.
Üremeleri yurdumuzda Ekim Aralık aylarında olur. Bir dişi 150.000 kadar yumurta dökebilir. Hermafrodit özellik gösteririler dişiler üç yaşından sonra erkek olurlar. 10-12 yıl kadar yaşadıkları sanılmaktadır.
Yurdumuzda genellikle boyu 25-40 santim 0,5-3 kilo ağırlıklarda olanları yakalanır, 60 santim boya ve 6-7 kilo ağırlıkta olanlarına rastlamaktadır. Eskiden Marmara’da yakalanan çipuralar Ege
ve Akdenizdekilerden daha iri olurmuş ama artık Marmara’da Çanakkale boğazına yakın bazı bölgeler hariç neredeyse çipura çıkmamaktadır. Okyanusda yakalanan çipuralar doğal olarak daha büyüktür, 70 santim boya 12 kilo ağırlığa kadar olabilir.
Çipura kültür balıkçılığa uygun yapısı ile tüm dünyada bu arada yurdumuzda da balık çiftliklerinde yetiştirilerek pazarlanmaktadır.
Etinin lezzeti de buna eklenince ekonomik değeri çok yüksek balıklardan sayılmaktadır.
(http://i.hizliresim.com/P0aa5O.gif) (http://hizliresim.com/P0aa5O)
NERELERDE BULUNUR
Yosunlu ve kumlu diplerde daha çok bulunur. İlkbaharda nehir ağızlarında acı sulara da girerler,
yazları genelde kıyılarda 30 metreya kadar olan derinliklerde bulunurken kışları derinlere çekilir. Yetişkin iri balıklar 150 metre kadar derinlerde gezer. Yurdumuzda Karadeniz’de bulunmaz, Marmara’da sayıca çok azalmıştır. Ege ve Akdeniz’de ise bolca bulmak mümkündür.
AVLAYALIM
Avcılığı genelde karagöz bahsinde anlatıldığı gibidir. Yani karagöz yakalayan her takım ve yöntem ile çipura da yakalanır. Bu nedenle bu takımlara ve yöntemlere burada tekrar
girmeye gerek yok o sayfadan takımın nasıl olacağı ve nasıl düzenleneceği anlaşılmaktadır.
Takımlardan önce çipura için kullanılacak yemler bir bakalım. İstanbul’lu ve Marmara denizinde avlanan balıkçılar Çipuraya daha çok çalı karidesi, teke, midye, sülünez ve akyem kullanır, Çanakkale civarında ve Saros körfezinde çağanoz, akyem başlıca çipura yemidir, Ege ve Akdeniz’de ise mamun, sülünez, akyem (başta sardalya) ve karides itibar görür. Ama tabii burada sayılan yemler genel olarak tüm denizlerde kullanılabilir bazı yerlerde amatörlerden
daha fazla itibar görmeleri sadece alışkanlıktandır.
a. Hırsızlı dip takımı
b.Parakete
a. Hırsızlı dip takımı
Bu takım kıyıdan avcılıkta kullanılır ve yukarıda bahsedildiği gibi başka balıklar da bu takıma çıkar.
b. Parakete*
Çipura’nın parakete ile avcılığı daha çok Çanakkale, Kuzey Ege ve Ege’de yaygındır.
-
(http://i.hizliresim.com/nRNNgN.jpg) (http://hizliresim.com/nRNNgN)
Çipura için düzenlenecek parakete orta kalınlıkta paraketelerden sayılır. Parekete bedeni 120 veya 150 misina olabileceği gibi kendi ağırlığı ile batabilen sentetik iplerden de olabilir hatta karışma riskinin azlığı sağlamlığı nedeni ile bu ipler daha da kullanışlıdır denebilir. Köstekler
035-045 misinadan, köstek boyları 1-1,5 kulaç, iki köstek arası mesafe ise 4 kulaçtır, bu mesafe derinlikler arttıkça 6 kulaca kadar çıkabilir. İlk ayak taşından 6-8 kulaç mesafe alınarak birinci köstek bağlanır. Ayak taşlarının ağırlığı 2-3 kilo civarındadır. Son köstek ile ikinci ayak taşı
arasındaki mesafe de 6-8 kulaçtır. İğneler 1 numaradan 2/0 a kadar değişik boylarda olabilir. İğne seçerken meradaki balık türleri ve boyları hakkında biligi sahibi olmak çok yardımcı olur. Bu tür bir parakatenin iğne sayısı 100-150 arasında değişir. Paraketenin yemleri akyem
(sardalya başta), iri karides, çalı karidesi, kalmar veya sübye eti olabilir. Parakete serilirken ilk önce şamandırasız ayak taşı indirilir, bu arada sandalın kurekle hafif hafif ilerlemesi paraketenin dökülmesini kolaylaştırması gerekir. Ayak taşı dibi bulduktan sonra ki bu arada
bir kaç köstek de suya inmiş olabilir, parakete bedeni hareket eden sandalla bir miktar gerdilir ki ilk köstekler üst üste düşmesin, bundan sonra paraketenin dökümüne devam edilir. İğneler bittikten sonra şamandıralı ayak taşı da indirlir. Bu parakete genel de kıyıya paralel olarak 15-30 metre derinliklere serilir. Paraketenin atılacağı yerin kayalık ve ilişken olmamasına dikkat etmek gerekir ki toplarken takılma olmasın. Eğer parakete akıntılı bir yere seriliyor ise ilk
olarak buraya 20-25 iğneli bir parakete dökülerek akıntının şiddeti ve takımın nereye sürüklendiğine bakılabilir. Özel olarak hazırlanmış sepeti içine istifli paraketeyi sereken karışmaması için üzerine bir miktar kum atılır.
(http://i.hizliresim.com/GB4423.jpg) (http://hizliresim.com/GB4423)
Bu türden hafifi paraketeye o meradaki, karagöz, mercan, sinarit palazı, levrek, iskorpit, vatoz gibi pek çok farklı balık da çıkabilir.
*Dikkat amatör balık avcılığı sirkülerine göre parakete amatör balık avcılığı takımı sayılmamaktadır.
(http://i.hizliresim.com/nRNNM5.jpg) (http://hizliresim.com/nRNNM5)
Ağ ile avcılığı pek olmaz, nadiren başka balıklar için bırakılan fanyalı ağlarda çıkar.
Yukarıda da belirtildiği gibi çipura tüm dünyada balık çiftliklerinde üretilerek pazarlanmaktadır. Bu neden ile çok önemli gıda kaynağı balıklardandır ve ekonomik değeri çok yüksektir. Taze, kurutulmuş, tuzlanmış tüketilir. Kızartması, ızgarası, buğulaması, haşlaması nefis olur pilakisi de yapılır.
SON
-
Sevgili Öcal Reis,
Çok güzel bilgileri paylaşıyorsunuz. Kendi adıma teşekkür ederim.
Kusura bakmazsanız, bu bölümleri balıkçılık veya olta balıkçılığı veya daha doğru başka bir başlık altında yazsanız daha iyi olacak.
Çünkü ileride konu ile ilgili bir arama yaptığımızda kaybolup gidiyor bu değerli bilgiler...
Sevgiler
-
Bu bilgileri aldığım forumun kapandığını görünce biraz maksadını aşan bir yazı oldu.Bu bilgilerin bende kapalı kalmasını istemedim.
Koca Reis istersen bu amatör balıkçılık bölumunu ayrı bir başlık yapıp oraya taşıyalım.
Bu dünya seyahati başlığının da kuruluş tartışmaları bölümünden ,genel bölüme taşınmasını bir kez daha öneriyorum.
Benden başka reisler de katkı verirse sevinirim :).
Sevgi ve saygılar, C:-)
-
Sevgili Öcal Reis,
Çok güzel bilgileri paylaşıyorsunuz. Kendi adıma teşekkür ederim.
Kusura bakmazsanız, bu bölümleri balıkçılık veya olta balıkçılığı veya daha doğru başka bir başlık altında yazsanız daha iyi olacak.
Çünkü ileride konu ile ilgili bir arama yaptığımızda kaybolup gidiyor bu değerli bilgiler...
Sevgiler
Eyüp hocam ,tabiri caiz ise pişti olmuşuz. Ben de tam bunu yazar iken.::)
Aynı fikirdeyim , bi'lmukabele sevgi ve saygılar.
-
Öcal Abi, sağolsun eniyle boyuyla Dünya Seyahatine dair her ayrıntıyı paylaşıyor, okumaya yetişemiyoruz. Eyüp Abinin önerisi bence önemli isterseniz ayrı başlığa taşıyabiliriz ileride bulabilme açısından. Çarkçıbaşılar duymuştur, muhtemelen düzenlerler. :)
-
Öcal Abi, sağolsun eniyle boyuyla Dünya Seyahatine dair her ayrıntıyı paylaşıyor, okumaya yetişemiyoruz. Eyüp Abinin önerisi bence önemli isterseniz ayrı başlığa taşıyabiliriz ileride bulabilme açısından. Çarkçıbaşılar duymuştur, muhtemelen düzenlerler. :)
Eline sağlık tekrar çarkçıların. :)
-
Güvenlik konusunu da hallettikten sonra geliyoruz tekrar karnımızı doyurma ve masraf tan kısma konusuna. ;)
Seyir sırasında gezdiğimiz yerlerde ve okyanusta nasıl balık yakalayacağız da karnımızı doyuracağız.?
Bu konuda Ahmet Kabaalioğlu ve Akın reislerden katkı bekliyoruz.
Öcal Abi bizler ağ balıkçısıyız, oltacılık bilgimiz sınırlıdır. Bende bir çok yeniliği internetten bloglardan takip ediyorum. Akın'da Ağ balıkçısıdır. Bizlerde bu konu başlığından oldukça faydalanacağız. Teşekkürler.
-
Biz reislerden bir video da koyalım. :)
-
Şu faydalı tabloyu da eklemek isterim.
(http://i.hizliresim.com/qbQPD3.png) (http://hizliresim.com/qbQPD3)
-
Öcal Reisim, külliyatı tamamlamışsınız vallahi.. bilgiler çok değerli ellerinize sağlık...
Ben de elimden geldiğince bu konuda faydalı olmak isterim. Lambuka ile ilgili yazınızı okuyunca aklıma geçen yaz sonu başımdan geçen bir olay geldi. Aynı gün içerisinde tam 3 kere her biri en az 3 kiloluk lambukaları kaçırdım. Aşağıda bir tanesinin videosunu instagram üzerinden paylaşmak istedim (video paylaşımı konusunda daha iyi bir fikir aklıma gelmedi) bir balıkçı balığı kaçırınca nasıl kıçının üzerine oturur video net şekilde gösteriyor... : )
https://www.instagram.com/p/BTuauQODtJc/?taken-by=e_yerman (https://www.instagram.com/p/BTuauQODtJc/?taken-by=e_yerman)
-
Eski tecrübelerime dayanarak konu dağılmasın diye bir kere de arşivdeki bilgileri dökmeye çalıştım Erman reis. 8)
Bu arada videoyu çok beğendim.Uyanık balıkmış. :)
-
Eski tecrübelerime dayanarak konu dağılmasın diye bir kere de arşivdeki bilgileri dökmeye çalıştım Erman reis. 8)
Bu arada videoyu çok beğendim.Uyanık balıkmış. :)
Balık uyanık, biz şaşkın.. suyun yüzünde yatınca yoruldu zanettim ama biliyorum ki lambukanın kafasını sudan bir kerede çıkarıp boşluk vermemek lazım yoksa kesin kaçar... kendime ve çevreme o kadar talimat geçmeme rağmen, fileye alamayınca sonuç kaçınılmaz olmuş.