Heyamola Hey
Havuzluk => Seyir Anıları => Konuyu başlatan: Bülent Büyükdağ - 30 Ocak 2017, 15:47:20
-
GİRİŞ
Kamil ağabey ile yaptığımız keyifli bir seyirle Mersin/Kumkuyu'dan yola çıkıp Karacsöğüt'e bağladık Masal'ı (artık yeni adı, Masal b.).
Bir ay kadar sonra, Umayımdan bizle seyir yapma konusundaki bütün umutları kestiğimizden, artık ona teklif bile etmeden, Adana'dan önce İzmir, sonra Karacasöğüt,çıktık yola. Esay, Yersu, ben.
Ersin kabul etmezse etmesin, genellerse genellesin, kokusu yayılmayan bir kadın yoksa kayıkta, Vigor mudur nedir, onun dediği en uzun mesafe, çok çekilmez mesafedir. İşe de yaramaz. Hayat, isteyip de kokusunu burnunuzda duyumsamadığınız kişi yoksa, laf kalabalığıdır.
Karacasöğüt.
Sözleşmişiz, Turgut Reis'ten yola çıkacağız Sidere ile. Eline ayağına çabuk olmak lazım.
Hızla alışverişleri yaptık. Masal'ı kırklarken ben, Esay düzenledi sağı solu. Suları, çayları, fasulyaları bir kenara yerleştirdi. Ben yağı suyu impelleri kontrol ederken, rakımı da hazırladı. Domuz sıkısı. Geceyarısı, 12 sularında yola çıkacağız, sabah erken Turgut Reis'te olacağız. Az değil yol, neresinden baksan 55 mil. Gece rüzgar olmaz Gökova'da. Demek motor seyri, demek en fazla 5,5 bm hız. Demek 10,5 saat. Demek sabaha kadar nöbetteyiz. O halde iki kafeh parlatıp uyumam lazım. Rakı o yüzden!
Masal alındı beri, gece yolundan hiç mahrum kalmadı. Hep gece, hep gece. En planlı seyirlerde bile karanlığa kaldı.İşte bu ahvalde, Esay uyuttu beni 20:00 suları. 23:30'da da uyandırdı.
Yıyecek bir şeyler hazırlamış. Bol yumurtalı sucuk. Yumurta tok tutar, ben uyusam bile sen ayık kalırsın dedi. Sağol dedim. Yersum uyandı. Yapabileceğim var mı dedi. Daha 15'inde. Uyu kızım sen dedim. Uyanık kalayım dedi, yok dedim, sonra, daha sonra benim uykum gelirse sana ihtiyacım olacak, o zaman ayık olman lazım. Uyu sen. Peki baba. Kamarasına geçti. Seslendi; bağlanın! Tamam, dedim.
Gece tam 12:30, harfiyen, Esay tonozu attı, ben palamarı attım. Usulca ayrıldık pırıl pırıl Karacasöğüt'ten. Bütün ışıkları söndürdük. Ersinciğimin tahmin edebileceği gibi, Yersu'nun kamarasında cep telefonundan sörf yapmasına bile izin vermiyorum. Çünkü okumuşum üç satır yazı, şu: Atatürk'ten sonra en büyük Türk Sadun Boro der ki; Gökova'da koylara gece girmeyin ve çıkmayın.Sahiden öyledir Çökertme gibi kuzey koylarını bir kenara bırakırsanız hemen her koy, önünde bir döküntü ile belli eder kendini. Öyleyse gözüm kedi gözü gibi olmalı, açık olmalı, görebileceği her şeyi görmeli, öyleyse bütün ışıklar kapalı olmalı. E kapattık biz de.
Yerscuğumun talimatına uyduk. Bağlandık bağlanma halatlarımızla. Yavaş yavaş çıktık Karacasöğüt'ten, vurduk kendimizi batıya doğru Gökova sularına.
Issız gece.
Kırmızı yeşil, yok.
Deniz palpa.
Esay kahve yaptı.
Birbirimize baktık.Çok yıl var birlikte yol yapalı, karada, denizde, hayatta. Bu da üstüne dem oldu. İyi oldu
Önümüzde 12 saat var
.
Devam edecek
-
Çok güzel bir anıyı yazı ile çok güzel anlatmışsınız. :)xx :)xx :)xx eline sağlık Bülent reis
-
Yahu Bülent ben de diğer taraftan Girit anılarını yazıyordum, şöyle bir baktım sen döktürmüşsün. Yeniden gözden geçireyim şu yazdıklarımı; çok yavan kalacaklar yoksa :)
Eline sağlık şiirsel olmuş, güzel olmuş :)xx Devam.
-
Bülent reis ,
Eyvah eyvah dedirttiniz okurken ,nasıl bir başlangıçtır yüreğinize sağlık .
-
Yanlış gönderdim .
-
Bülent reis, ben bir seyir anısı yazsam bir paragrafta biter, yetenek yok yazmaya. İyi ki sizler varsınız da böyle güzel, üstelikte sonuna kadar gerçek, nefis hikayeler okuyoruz. Zafer reis sizden de bekliyoruz, ertelemeyin, hepsini birden kaldırabiliriz.
-
Yazıyorum yazıyorum bu taraf nedense hiç dikkate alınmıyor..
eş ve çocuklarla seyir yapmaktan daha güzel ne olabilir. Sevgili ile birlikte olmak hele hele teknede.. Gökova gibi bir yerde hem de ..
Bundan daha paha biçilmez bir şey yoktur. Kıymeti bilinmelidir.
Geçtiğimiz Pazar, Rumeli Hisarı sade Kahve de kızlar ve eşim ile kahvaltı ediyoruz. Benim üç kızım var. Kahvaltının bir yerinde , sanki en sevdikleri tatili öneriyormuşçasına , seyir planımı açıkladım. Ben denizden geleceğim, Marina dan onları alacağım. Koylara gideceğiz..Bir gece ya kalacağız ya kalmayacağız..
Hepsinin suratlarını bir görmeliydiniz. Bir anda ufaklık hariç hepsinin suratı düşüverdi. Önce büyüğü , Baba benim eğitimim var diye kaytardı. En uyanık O. Ortanca hala düşünüyor nasıl kıvırırım diye..
Küçük olan dan umutluyum ama, sanki sevecek bu işleri..
O yüzden bu seyir yine yalnızım anlayacağınız.
O yüzden sevgili dostum , kıynmetini bil . hem de iki kere.. Tanıyanlar biliyor , bu karınca ezmez zarif adam, teknede hele bir de sevdikleri varsa Mobidikin kaptanı Mr. Bilmem kime dönüşüveriyor. :)
Buna rağmen eşi ve kızı geliyorlarsa Bülent'in Eşi ve kızının heykelini yaptırması lazım.. :)
-
Atatürk'ten sonra en büyük Türk Sadun Boro
Müthiş bir tesbit, saygı ile eğiliyorum.
Benim "kalemşör" dostum.Devam lütfen,bekliyoruz.
-
...
Hepsinin suratlarını bir görmeliydiniz. Bir anda ufaklık hariç hepsinin suratı düşüverdi.
...
O yüzden bu seyir yine yalnızım anlayacağınız.
Sen bi 40-45ft, çift elektrikli tuvaletli, sarma yelkenli, elektrikli vinçli/ırgatlı bi tekne al, bakalım tekneden çıkartabiliyor musun kızları! :D
öZgür
-
+uydu tlf.nu ve internet bağlantısı, ya da en azından televizyon :).
-
O tekneye hepsi gelir belki ama bu sefer de ben gelmem.. ;)
-
Bence o kadar da yanlış değil. Forumun bir amacıda insanlara denizciliği ve tekneciliği sevdirmek değil mi? Bu yöntemlerde ona hizmet ediyorsa iyidir. Böylece sevdiklerimizi de mutlu etmiş oluruz. Zamanla da elektroniklerden uzaklaştırıp ilgilerinin denize ve tekneye evrilmesini sağlarız. Yani bir tür yem olur ;D.
-
Harika bir giriş.
-
Fevkalade bir seyir anısı geliyor yine. Eline sağlık.
-
güzelllllll
devammm :)xx
-
GECE KORKUSU
Gece deniz ürkütücü. Dalgasız palpa liman denizde gitmemize karşın, ürküten bir yanı var. Uzakta çakan fenerler, bir yandan yol gösterirlerken diğer yandan kendilerinden başka hiç kimsemizin olmadığını da imliyorlar sanki.
O kadar çok gece seyri yaptım, hatta ne ettiysem gece seyrinden kurtulamadım, yalnızca bir defa hadi artık gün ışısın dedim.
Alanya'da duraklayıp pruvamızı Gelidonya burnuna çevirdik. Gece yarısı burnu dönmüştük. Kısa süre sonra vardiya Kamil ağabey'le bendeydi. Sağ olsun, bel ağrısına karşın o yolda beni yalnız bırakmamıştı bırakmasına ama, delikanlılığa vursa da beli onu hiç de rahat bırakmıyordu. Israr ettim, geç yat diye. Bağlanacağıma dair de söz verdim. Yatmaya gitti. Sanıyorum sabah 2 sularıydı. Nisan ayı olduğuna göre, gün sabah 5 sularında ağarmalı.
Bir yandan etrafı kolaçan ediyor bir yandan denizi seyrediyordum. O seyirin unutulmaz yanı, Antalya Körfezi, Rodos Kanalı ve Gökova Körfezi boyunca muazzam bir yakamoz şenliğinin bize eşlik etmesiydi. Yakamozlar öyle çoktular ki, bizi bir yandan şenlendiriyor bir yandan da büyülüyorlardı. İşte tek başıma kaldığım o saatlerde bu yakamoz nümayişi yine beni içine çekti. Çok garip duygulara kapıldım. Bir yandan uzay boşluğundaymış gibi hislere kapılıyor, bir yandan doğanın bu oyunu karşısında yavaş yavaş ürkmeye başlıyordum. Neden sonra içimi bir korku kapladı.Teknede 3 kişi daha vardı ve buna karşın ürküntü her nasılsa yerini korkuya bırakmış, her yanımı sarmıştı.
Etrafı iyice gözledim, tek bir gemi yoktu. Finike açıklarındaydık. Elektronik haritadan konumumuza baktım. Marin traffikten deniz tarfiğine göz attım. Hiç gemi yoktu. İlginç bir şekilde bir tane geminin peşimize takılmasını, hatta çapariz vermesini istediğimi anımsıyorum.
Gün ışısın artık gün ışısın artık, yeter artık deyip duruyordum. Bu kadar çok geceye seyri yapmama ve hiç bir zaman böyle bir korku duymadığım halde, bu deniz neden beni ürkütmüştü? Yakamozların eşlik edişi, ışıldamaları, belki de dümdüz, Masal'ın etrafında ışıldayan yakamozlarla neredeyse hiç bir engele çarpmıyormuş gibi gidişi beni başka bir uzama taşımıştı sanki. Neredeyse motorun sesini bile duymuyordum. Telaşla etrafa bakıyor, ama yine de gözlerimi denizden ayıramıyordum. Sıkı sıkıya kaporta girişindeki kromları tuttuğumu anımsıyorum. İnip bir kahve aldım. Motorun sesini duydum. Yukarıya çıkmak istemiyordum. Sanki o sessizliğin içinden sanki sirenelerin sesi gelecek, beni içlerine çekip bir başka boyuta taşıyacaklarmış gibi geliyordu. O kadar saçma o kadar saçma şeyler düşünüyordum ki, sakın gülmeyin ama, "hah dedim kendi kendime, canın sıkıldıkça Homer'in Odysseus'unu okursan, başına bu işler gelir". Bir kuvvet yukarı çıktım. Hiç denize bakmamaya çabaladım. Pruva'ya ve kıça... pruvaya ve kıça... Arkada, tam kıçta, bir beyaz , bir kırmızı bir yeşil göründü. O Masal'a yaklaştıkça önce kırmızı sonra korku kayboldu. Bir süre sonra gün ışıdı, yakamozlar kayboldu. Birileri içerden çıktı. Dinginlik yerini harekete bıraktı. Sesler yükseldi. Korku sonraki gece de gelmemek üzere gitmişti.
İşte aklımda kalan o korkunun yeniden gelip beni bulmasından endişe ederek yolculuğa başladık. Zira teknede korku ve panik bulaşıcıdır. Bir girdi mi çıkmaz, o yol yapılamaz hale gelir. Nereden biliyorsam, bunu böyle biliyorum.
Esay ve Yersu ilk kez uzun bir gece seyirlerini yapıyorlar. Yola çıkmadan önce bağlanma aparatlarını hazırladım. Can yeleklerimizi giydik Esay'la. Bağlanma aparatları yanımızda. Eğer biri uyumaya karar verecek olursa, diğeri kesinlikle bağlanacak.
Yol boyu haritada işaretlediğimiz fenerleri arıyor, Kaptancılık oynuyoruz. Hah, işte şurada fener, tamam, rota iyi, hah şurası çökertme evet evet Kara ada fenerine göz keselim, filan.
Sahiden, Ersin'in dediği gibi herhalde, teknede Esay ve Yersu'nun olması, beni kaptan Ahab kılığına sokuyor. İçimde ne bir korku ne başka şey. Arada Esay'a Yakamozları gösteriyorum. Daha bir kaç ay önce içimi ürperten o yakamozlar şimdi oyuncağım olmuşlar, eğlenceye sayıyorum onları. İnsanoğlu ne garip.
Ondan sonra kaç defa daha gece seyri yaptım, o korku şükür ki hiç gelmedi.
Sabah olmadan Yersu uyandı. Gece karanlığında gökyüzünü seyretmeye yıldızlardan yol yapmaya koyulduk. Bu kızın denizle ilginç bir ilişkisi var. Bu geziden sonra Bora'ya yakalandığımızda, yağmurdan açamazken, mutluluğu yüzüne yansımış, gözleri ışıl ışıl parlamıştı.
Sabah 08;30 sularında Turgut Reis Marinaya ulaşmış, Sidere yelkenlisi ile sarışmaya, o iki güzel insanla bir yıl aradan sonra uzun sohbetlere daldık.
Daha sonra, Marmaris'teyken konuştuğumuz Kaan Erdem ve Gamze ile Kalimnos'ta buluşacağız. Leros, Patmos ve Lipsi'yi beraber gezeceğiz. Lipsi'de şahane bir 4 gün geçireceğiz.
Devam Edecek
-
İyi geldi, su gibi gidiyor.
Eline sağlık.
"...Zira teknede korku ve panik bulaşıcıdır. Bir girdi mi çıkmaz,..." hani o eskilerin söylediği, gelenek haline gelmiş haliyle, "tekne üstünde koşulmaz, hızlı konuşulmaz, kaptan, durgun su gibi omalıdır"
-
Vay be , o duygular içinde olduğunu bilseydim havuzlukta yatar yine de seni vardiyada tek bırakmazdım.
Bu arada arkadaşlar Bülent kişisi sabaha kadar vardiya tutar sabah 1 saat evet sadece bir saat uyur gibi yapar tekrar kalkar akşama kadar delikanlı gibi ortalıkta zıplar.Buna üç günlük kesintisiz seyrimizde şahit oldum.Daha ne kadar dayanır bilemiyorum.
-
delikanlı gibi....
yani artık değilim, öyle mi abi?
-
delikanlı gibi ortalıkta zıplar.
Yazar burada geniş zaman kipi kullanmıştır.Eğer kahramanımız bu özelliğini kaybetmiş olsa idi geçmiş zaman kullanılırdı.
Öpüyorum.
-
delikanlı gibi ortalıkta zıplar.
Yazar burada geniş zaman kipi kullanmıştır.Eğer kahramanımız bu özelliğini kaybetmiş olsa idi geçmiş zaman kullanılırdı.
Öpüyorum.
Abi bırakın Allah aşkına... beni da yaşlılar sınıfına soktunuz ya, alacağınız olsun.
-
Ne var bizim sınıfta. O kadar da kötü değil. :'(
-
Ne var bizim sınıfta. O kadar da kötü değil. :'(
Evet :)
KALYMNOS
12 suları avara oldu Masal ve Sidere.
Seyahat planımız şu; giriş adası belli, Kalymnos, son ada da belli, Patmos. Artık nerede ne kadar kalırsak. Bir önceki yıldan tecrübeliyiz. Yok öyle koşturmaca. Aman burayı bitirelim, yarın şurada olalım telaşından yediğimiz yemeği anımsamıyoruz. O halde, sakin sakin gezmeli, keyfini çıkarmalı.
Eğer Turgut Reis'ten çıkış işlemlerini yapıp gidiyorsanız Yunan'a, hayli kayalıklı ve tekne trafiği yoğun bir yerden başlıyor yolculuğunuz. Yanlış anımsamıyorsam neredeyse tam batı, 260-265 derecede filan gitmek gerekiyor. 5 mil sonra Pserimos adındaki çorak mı çorak bir adayı bordalıyorsunuz. 1,5 mil kadar uzunluğundaki bu adayı geçtikten sonra ucunda fenerin olduğu bir başka adacığı da bordalıyorsunuz. Ondan sonra güneye dönmeniz lazım. Zira giriş limanı adanın güney tarafında. Burası gemi trafiğinin yoğun olduğu bir kanal. Kaan abilerin motor filtreleri burada tıkanmış ve rüzgarsız havada kalakalmışlar. Güçlükle çıkabilmişler.
14 mil kadar süren yolculuğun neredeyse tamamını yelken seyri ile yaptık. Güzel keyifli bir seyirden sonra, Kalymnos limana bağlandık.
Yunan'a giden herkesin bildiği gibi, tonoz filan yok buralarda. Bildiğiniz limana bağlanıyorsunuz. Hayli de kalabalık. Ama Simi gibi çılgın bir yer değil. Hiç olmazsa demiri atınca tutuyor.
Bu arada söylemeliyim, çapamızı Ultra olarak değiştirmiştik. Bu neredeyse her gün demir atıp aldığımız seyirde, Esay her sabah ve akşam mucitlerine dua etti. Attın mı tutuyor, gel dedin mi geliyor. Hiç yorulmadık. Bir önceki yıl neydi öyle?
Yunanın en sevimli yanı, işlemlerinizi kendiniz yapabiliyorsunuz. Zorluk yok, sorun yok, suratsız adam yok. Bir çırpıda pasaport ve liman işlemlerimizi yaptık.
Oysa daha 14 mil doğuda, kendi ülkemizde, 21 yüzyılda Liman Başkanı adını alan Turgut Reis Kontu'nu beklemiş, haşmetmeabları 10 sularında şatosunda Saygıdeğer Kontes ile sabah kahvaltısını yaptıktan sonra bizi huzuruna kabul etmiş, o irite edici tarzıyla bizi zorla acentaya yönlendirmiş, elceğizimizle güzel güzel doldurduğumuz belgeler badem olmuş, 30'ar avromuzu bir hanımefendiye sabah sabah ödemiştik. Belgenin altında "Kaptan tarafından el ile doldurulur" ibaresinin bu zat-ı şahane karşısında hiç bir anlamı olmadığını da öğrenmiştik. Kendisine duyduğum hayranlığı burada bir kez daha dile getiririm. Daima!
Kalymnos'u sevdik biz. Çok turistik değil. Yunanlı var. Simi ve Kos'a benzemiyor bu açıdan. Zaten gördüğümüz adalar arasında en alt sırada Kos ardından Simi geliyor. Kos'a gideceğine Bodrum'da kal. Simi ise tablo gibi. Bir tuvale bakıyorsun, hepsi o kadar.
Kalymnos capcanlı bir ada. Yirmibine yakın nüfusu var. Geceleri liman gürültülü. Çünkü bütün ada halkı yaşlısından gencine buraya akıyor. Yüzlerce yunanlı danslar, şarkılarla yaşamanın keyfini çıkarıyor. Adaya turist hakim değil, ada turiste hakim. Gerçi bu turumuzda gördüğümüz adalardan bir tek Leros, fazla turistik geldi bize. En şehirlisi oydu belki de o yüzden.
Bağlanır bağlanmaz, teknelerimize hemen 20 metre mesafedeki Temelis'in Tavernasına oturduk. Görgüsüz Türkler olarak bir sürü şey sipariş ettik ve Temelis bunları red etti. Biraz ahtopot, biraz balık getirdi. Bunları yiyip doymazsak diğer siparişleri alabileceğini söyledik. Bana kalırsa basbayağı " Temel" bu adam. Kaldığımız 2 gün boyunca pek iyi zaman geçirdik bu adamla. Temelis'in tek kusuru, ki bu sizler için olabilir, biz adanalılar hayli alışığızdır bu duruma, sabah 5,30 sularında mangalı yakıyor. Tabii ortalık duman, teknelerin içine kadar. Yalanı günahı boynuna 9 ayrı adaya kolileyip gönderdiğini söyledi domuz şişleri.
Yalan söylemeyeyim, sabah sabah canım çekti. O kadar güzel kokuyordu ki, gittim yanına. Adana Kuş pazarından alışkanlık oturdum masaya, uzo ve şiş dedim. İçtim de yedim de. Artık Allah affetsin. Para ödemek istedim, kahkaha attı. "Sen ve ben, komşu" dedi, iki işaret parmağını birbirine sürterek.
öğlen arası.... devam edecek
-
15 dakika kaldı, aranın bitmesine, hasretle bekliyoruz :)
-
Eee akşam oldu. ?0-?
-
Her zamanki gibi süper bir yazı yine. Arası fazla uzamasın ama. :)
-
Arkadaş ne öğlen arasıymış ya.
-
Adana'da öğle araları farklı galiba? Nerenin saatini kullanıyorlar acaba?
-
Adana'da öğle araları farklı galiba? Nerenin saatini kullanıyorlar acaba?
;D ;D
-
güneşin batmadığı imparatorluğu biliyordum da; güneşin batmadığı şehri ilk kez öğrendim. meğer adana'ymış.
-
Eeeeeee
Sonra????
-
Acele minganis vre, siga siga...
"Başka bir acelesi olmayan reis" ;)
-
Ara için özür dilerim.
GÜZEL ADA
Yunan adalarında seyahat edecekseniz ilk yapmanız gereken iş, Kaan ve Gamze Erdem'in seyir programını sormak olmalı. Onların programını bir gün geriden takip edeceksiniz. Acayip bir huyları var; Siz tam bağlanacaksınız, bakıyorsunuz, yeriniz hazır, palamarı almışlar. Bu iyi. Oradan ayrılıyorlar. Sonra siz burada neyi nasıl yapacağız diye hiç düşünmüyorsunuz. Bir süre sonra Gamze geliyor.
Size 7-8 dakikalık bir brifing veriyor. Manav nerede, market nerede, su, yakıt nereden ne şekilde hangi sürede temin edilir, tamirci var mı yok mu, nereden araba kiralanır, polis, liman görevlileri, gümrük, ada haritası, kataloglar, varsa adanın magazin dergisi... hasılı bir adada neye ihtiyacınız varsa hepsi elinizde. Karşılığında bir şey istemedikleri gibi bir de içki filan ikram ediyorlar. Azıcık boyun bükseniz, belki de giriş işlemlerini de kendileri yapacak, onu denemedim, bilmiyorum. Nihayeten de başınıza da üşüşmüyorlar, sizi sizle bırakıyorlar.
Bu seyir boyunca her adada aynısını yaşadık. Ne kadar teşekkür etsek az.
Kalymnos bilmeyenler için söyleyeyim kocaman bir liman. Bana düzenli geldi. Liman geniş bir alana yayıldığı için gelen giden feribot ve yolcu gemilerinin dalgası çok etkilemiyor. Üstüne bir de Yunan kaptanlarının ustalıkları eklenince hiç rahatsız olmuyorsunuz. Simi gibi berbat değil. Fakat yine de Giriş limanlarından biri olduğu için kalabalık. Yer bulmak sorun olabilir. İyisi mi dediğim gibi yapın Dımple yelkenlisini önden gönderin.
Adanın batısında küçük bir ada ile kanal yapan yerde güzel bir kasaba var; Masaroı (umarım doğru yazmışımdır). Bizim Ege kıyılarına benzer modern sevimli bir yer. Şu modern sözcüğü de hayli ilginç, "yerel"e karşıt durur. Yerel, moderne niya kerşıt olsun ki? Bu biraz bize ait bir tanımlama. Şalvarı pek burunladığımızdan şalvarlı teyzeyi de burunlarız. Oysa o dememiş miydi bize, "devlet kim ki, ben yoksam devlet yok, o halde devlet benim" diye. Hah, işte buna modern denir! Neyse, geçelim, bizim gibi şehirlileri hayli aşar bu durum.
İşte Kalymnos'ta modern olmayan yer, Emborios! Adanın kuzeybatısında yer alan koy gerçekten masmavi denizi, şahane balıklarıyla çok keyifli bir yer. Bu koyda tonoz da var. Aklımda yanlış kalmadıysa bir düzine kadar olmalı. Tek kusuru yakınlardaki balık çiftlikleri.
Blue jean giymiş pek çok şalvarlıyla karşılaştık. Bir kasa mercan sipariş ettik. Sanırsınız yaşıyor, o kadar taze, o kadar canlı. Şahane şahane balıkları pek ucuz fiyatlara yedik. Bileydik, giriş işlemlerimizi bitirdikten sonra buraya bağlanırdık. Sessiz sakin.
Bana kalırsa ada baştan aşağıya gezilmeli. Ada çayı ve kekik kokuları adanın kuzeybatısına misk-u-amber kokuları yayılmış,içinizi sevişmek, sevmek, derin soluk almak, dumanlanmak, yaşamın sesini duymak heyecanıyla dolduruyor. Öz suyunuz dünden kalma rüzgarın soluganıyla oynaşıp duruyor. Dün dediğim, işte sizin gençlik haliniz. Meskûnda sıkıştırdığınız sevgiliniz, attığınız slogan, cigaranızdan çektiğiniz derin nefes, kuytuda dövdüğünüz hasmınız hasılı delikanlılığınızda kalmış külü yelliyor, kül kor oluyor, yaşıyorum ben! deyiveriyorsunuz.
Bir kasa mercan için hiç İngilizce bilmeyen ben, hiç Türkçe bilmeyen satıcı arasındaki kavga görülmeye değerdi. Kilosuna 12 avro deyip ısrar ediyor, ben ise hayatta vermem en fazla 8 avro olur deyip duruyorum, kavga edip duruyoruz, nihayeten 10 avroya bitiyor iş. Şu çok bilmiş sosyologlar, davranış bilimciler, hayvanlarla insanlar arasında bağlantı kuruyorlar kurmasına da ne iki tane akya balığının mercan kaç para olacak diye pazarlık yaptığını duyduk ne de karşı sürüye fırlatmak üzere cruise geliştirdiğini. Neyse, bunu da geçelim.
Mercanları yedik, şahane denizlere girip çimdik, limana döndük.
Gece çöktü. Sidere yelkenlisinin kıçında rakılarımızı yudumluyoruz. Yakındaki bir tavernadan güzel müzik sesleri geliyor. Kızlar gidip orada oturmak istediklerini söylüyorlar. Sidere'nin kaptanı Aygün abi uzo içmem rakı içerim, orada rakı yoktur, rakımızı alıp gidelim diyor. Elimizde rakılar tavernaya giriyoruz. Rakı içmek istediğimizi, bir şey yemeyeceğimizi söylüyoruz. Boştaki tek masalarını gösteriyorlar bize. Şahane Yunan şarkıları dinliyor, halay çekiyoruz.Bizim için Türkçe şarkılar söylüyorlar. Kazancakis romanlarından çıkmış ayağı aksak bastonlu Yunanlı bir dede, dans gösterisi yapıyor, İçkimiz bittikçe kayıktan getiriyoruz. Sabahın ikisi oluyor. Hesap istiyoruz, Bir tek meyve yediniz, hesap mı olur diyorlar, 5 avro bırakıp çıkıyoruz. Uyku saati.
Yataklarımıza uzanıyoruz. Sessizlik çöktü. Ne yel ne insan ne başka bir şeyin uğultusu yok. Teknenin altından çıt çıt sesler. Ne ola ki deyip duruyorum, uykum kaçıyor. Sigortalar mı diyorum. Kalkıp bakıyorum, tertemiz. Farş tahtalarını açıyorum, gram bir şey yok. Vanalara bakıyorum, yok. Delireceğim. Havuzluğa çıkıyorum. Suya usturmaçanın birini vuruyorum. İçeri girip sesi dinliyorum. İki üç dakika ses yok. Anlıyorum. Kabuklular. Çok şükür yaşıyoruz.
-
Şu iş yoğunluğunda ve stresinde alıp başka hayallere götüründe ya Bülent reis var ol sağ ol .
-
Sevgili Bülent Reis,
Kalemine sağlık,bizi de o güzel günlere ve buluşmalara götürdün.Bizim için dost yüzleri bir yerlerde karşılamak ve bildiğimiz bilgiler var ise de paylaşmak çok büyük bir keyif .
Öte yandan hızır gibi yetiştirdiğin yakıt filtrelerini de yazmalısın.
Aklınıza yola çıktığımda yanıma yakıt filtresi almadığım gelmesin dostlar.Tam tersine bol miktarda bulunduruyorum ancak deniz kaynamaya başladı mı ne yazık ki karışan depo filtreyi tıkıyor ve biz depoyu mekanik olarak motorun altında olduğu için temizleyemiyoruz.5 yıl evvel İstanbul da çok özel bir filtre sistemi ile 5 saat mazotu depodan alıp tekrar depoya vererek temizlemiştik.Çıkanları görünce dehşete düşmüştüm.Ne yazık ki Marmaris te hizmet veremiyorlar.
Bu yıl bu sıkıntı nedeniyle hem Karpathos adasına ve hemde Kasos adasına(Adada 6 gün Atina'dan yakıt filtresi bekledik, sağolsun Mihalisin desteği çok oldu) yelkenle girip bağlandım, gençken öğrendiğimiz bilgiler işe yaradı anlayacağınız.
-
Bir dahaki sefere Siz Gamze ve Kaan Erdem'i takip ederken arkaya baktığınızda Bizim de Sizi takip ettiğimizi görürseniz sakın şaşırmayın :)
-
Ara verdiğine değmiş. Eline sağlık.
-
5 yıl evvel İstanbul da çok özel bir filtre sistemi ile 5 saat mazotu depodan alıp tekrar depoya vererek temizlemiştik.Çıkanları görünce dehşete düşmüştüm.Ne yazık ki Marmaris te hizmet veremiyorlar.
Kaan Reis, devirdaimli depo temizleme ilgimi çekti; bu hizmeti İstanbul'da kimden almıştınız?
-
Bülent Reis; ağzına sağlık, çok güzel anılar.
-
Kaleminize sağlık, devamı için bir sonraki 14 Şubat Dünya çiçekçiler ve kuyumcular gününü beklemeyiz umarım :)