Ara için özür dilerim.
GÜZEL ADA
Yunan adalarında seyahat edecekseniz ilk yapmanız gereken iş, Kaan ve Gamze Erdem'in seyir programını sormak olmalı. Onların programını bir gün geriden takip edeceksiniz. Acayip bir huyları var; Siz tam bağlanacaksınız, bakıyorsunuz, yeriniz hazır, palamarı almışlar. Bu iyi. Oradan ayrılıyorlar. Sonra siz burada neyi nasıl yapacağız diye hiç düşünmüyorsunuz. Bir süre sonra Gamze geliyor.
Size 7-8 dakikalık bir brifing veriyor. Manav nerede, market nerede, su, yakıt nereden ne şekilde hangi sürede temin edilir, tamirci var mı yok mu, nereden araba kiralanır, polis, liman görevlileri, gümrük, ada haritası, kataloglar, varsa adanın magazin dergisi... hasılı bir adada neye ihtiyacınız varsa hepsi elinizde. Karşılığında bir şey istemedikleri gibi bir de içki filan ikram ediyorlar. Azıcık boyun bükseniz, belki de giriş işlemlerini de kendileri yapacak, onu denemedim, bilmiyorum. Nihayeten de başınıza da üşüşmüyorlar, sizi sizle bırakıyorlar.
Bu seyir boyunca her adada aynısını yaşadık. Ne kadar teşekkür etsek az.
Kalymnos bilmeyenler için söyleyeyim kocaman bir liman. Bana düzenli geldi. Liman geniş bir alana yayıldığı için gelen giden feribot ve yolcu gemilerinin dalgası çok etkilemiyor. Üstüne bir de Yunan kaptanlarının ustalıkları eklenince hiç rahatsız olmuyorsunuz. Simi gibi berbat değil. Fakat yine de Giriş limanlarından biri olduğu için kalabalık. Yer bulmak sorun olabilir. İyisi mi dediğim gibi yapın Dımple yelkenlisini önden gönderin.
Adanın batısında küçük bir ada ile kanal yapan yerde güzel bir kasaba var; Masaroı (umarım doğru yazmışımdır). Bizim Ege kıyılarına benzer modern sevimli bir yer. Şu modern sözcüğü de hayli ilginç, "yerel"e karşıt durur. Yerel, moderne niya kerşıt olsun ki? Bu biraz bize ait bir tanımlama. Şalvarı pek burunladığımızdan şalvarlı teyzeyi de burunlarız. Oysa o dememiş miydi bize, "devlet kim ki, ben yoksam devlet yok, o halde devlet benim" diye. Hah, işte buna modern denir! Neyse, geçelim, bizim gibi şehirlileri hayli aşar bu durum.
İşte Kalymnos'ta modern olmayan yer, Emborios! Adanın kuzeybatısında yer alan koy gerçekten masmavi denizi, şahane balıklarıyla çok keyifli bir yer. Bu koyda tonoz da var. Aklımda yanlış kalmadıysa bir düzine kadar olmalı. Tek kusuru yakınlardaki balık çiftlikleri.
Blue jean giymiş pek çok şalvarlıyla karşılaştık. Bir kasa mercan sipariş ettik. Sanırsınız yaşıyor, o kadar taze, o kadar canlı. Şahane şahane balıkları pek ucuz fiyatlara yedik. Bileydik, giriş işlemlerimizi bitirdikten sonra buraya bağlanırdık. Sessiz sakin.
Bana kalırsa ada baştan aşağıya gezilmeli. Ada çayı ve kekik kokuları adanın kuzeybatısına misk-u-amber kokuları yayılmış,içinizi sevişmek, sevmek, derin soluk almak, dumanlanmak, yaşamın sesini duymak heyecanıyla dolduruyor. Öz suyunuz dünden kalma rüzgarın soluganıyla oynaşıp duruyor. Dün dediğim, işte sizin gençlik haliniz. Meskûnda sıkıştırdığınız sevgiliniz, attığınız slogan, cigaranızdan çektiğiniz derin nefes, kuytuda dövdüğünüz hasmınız hasılı delikanlılığınızda kalmış külü yelliyor, kül kor oluyor, yaşıyorum ben! deyiveriyorsunuz.
Bir kasa mercan için hiç İngilizce bilmeyen ben, hiç Türkçe bilmeyen satıcı arasındaki kavga görülmeye değerdi. Kilosuna 12 avro deyip ısrar ediyor, ben ise hayatta vermem en fazla 8 avro olur deyip duruyorum, kavga edip duruyoruz, nihayeten 10 avroya bitiyor iş. Şu çok bilmiş sosyologlar, davranış bilimciler, hayvanlarla insanlar arasında bağlantı kuruyorlar kurmasına da ne iki tane akya balığının mercan kaç para olacak diye pazarlık yaptığını duyduk ne de karşı sürüye fırlatmak üzere cruise geliştirdiğini. Neyse, bunu da geçelim.
Mercanları yedik, şahane denizlere girip çimdik, limana döndük.
Gece çöktü. Sidere yelkenlisinin kıçında rakılarımızı yudumluyoruz. Yakındaki bir tavernadan güzel müzik sesleri geliyor. Kızlar gidip orada oturmak istediklerini söylüyorlar. Sidere'nin kaptanı Aygün abi uzo içmem rakı içerim, orada rakı yoktur, rakımızı alıp gidelim diyor. Elimizde rakılar tavernaya giriyoruz. Rakı içmek istediğimizi, bir şey yemeyeceğimizi söylüyoruz. Boştaki tek masalarını gösteriyorlar bize. Şahane Yunan şarkıları dinliyor, halay çekiyoruz.Bizim için Türkçe şarkılar söylüyorlar. Kazancakis romanlarından çıkmış ayağı aksak bastonlu Yunanlı bir dede, dans gösterisi yapıyor, İçkimiz bittikçe kayıktan getiriyoruz. Sabahın ikisi oluyor. Hesap istiyoruz, Bir tek meyve yediniz, hesap mı olur diyorlar, 5 avro bırakıp çıkıyoruz. Uyku saati.
Yataklarımıza uzanıyoruz. Sessizlik çöktü. Ne yel ne insan ne başka bir şeyin uğultusu yok. Teknenin altından çıt çıt sesler. Ne ola ki deyip duruyorum, uykum kaçıyor. Sigortalar mı diyorum. Kalkıp bakıyorum, tertemiz. Farş tahtalarını açıyorum, gram bir şey yok. Vanalara bakıyorum, yok. Delireceğim. Havuzluğa çıkıyorum. Suya usturmaçanın birini vuruyorum. İçeri girip sesi dinliyorum. İki üç dakika ses yok. Anlıyorum. Kabuklular. Çok şükür yaşıyoruz.