Heyamola Hey
Havuzluk => Seyir Anıları => Konuyu başlatan: Enes Save - 24 Nisan 2019, 19:29:25
-
Ancak nefes alabiliyorum. Monte edildikten sonra kanoyu Kıyıkışlacık'a götürmeye hazır etmek için günlerce çalıştım. Canım çıktı. Kepaze oldum v.s. Sonunda Kıyıkışlacık'tayız. Hala iki üç günlük işim var. Ondan sonra tam çalışmaya başlayabilirim.
Yine yorgun olsam da biraz yazı yazmak için kendimi zorluyorum. Çünkü zaman içinde neler yaptığımı unutuyorum.
Bugün benim için önemli olan Güllük-Kıyıkışlacık rotasını yelkenle gitme fırsatı doğdu. Hava durumu öğle saatlerinde 12 knot civarı kolayına rüzgar tahmini yapmıştı. Bahar havası işte, yanılttı.
Uygun bir rüzgar yakalayınca sabah saat 9 gibi sadece ön direğin ana yelkeni (5 m2'ye yakın) açık halde kıyıdan seyre koyuldum. Kano hafif sürüklenerek apaz seyrinde ilerlerken su yeterince derinleşince önce salmayı yerleştirdim. Sonrasında dümen palasını yine kano hareket halindeyken takarken zorlansam da durum paniğe dönüşmeden başardım. Rüzgar 2-3 Beaufort gibiydi. Körfezin içinden dışa dogru esiyordu.
Bir elimde iskota varken diğer elimle dümen palasını kontrol eden halatı kavradım. Vay! Dümen çalışıyor. Denizcilikte bir aşama daha kat ettim! Zaman zaman halatı kullanmayı unutsam da kano yağ gibi düz bir hat üstünde kayıyor gibiydi. Ta ki rüzgar kalana kadar...
Durumdan fırsat çıkarıp demir attım. 7 m2'lik mizana yelkenini açtım. Rüzgar yeniden başladığında neredeyse insan üflemesi gibi zayıftı. Bir süre apaz, bir süre geniş apaz seyriyle Kıyıkışlacık limanına her iki yelken fora şekilde keyifle girdim. Limanın dibine yaklaşınca iskotaları tam serbest bırakıp pruvadan çıpayı kontrollü şekilde bıraktım. Çıpa tutununca kano döndü ve durdu. Sonrasında yelkenleri mayna ettim. Çok havalıydım.Ama nedense kimse beni izlemiyordu :)
Yedeğimde çektiğim deniz kayağına binip kıyıya çıktım.
-
Enes Reisim
Sen her zaman havalısın. :)
Deneyimlerini bizimle paylaştığın için çok teşekkürler.
Viya böyle..
-
Süper hareket, selametle.
-
Takipteyiz Enes abi, gözümüz hep üzerinizde.. Viya böyle :)
-
Arabanın içinde uyuma, çadırda konaklama günleri sona erdi. İki gecedir kanoda uyuyorum. Bedenim bayram etti. Sebebi neden tam olarak bilemiyorum. Bildiğim ne kadar bitkin uyursam uyuyayım sabah erken ve dinç uyanıyorum. Belki nedenleri, daha önce şişme botta, şimdi kanoda esintiyi doğrudan kesen bir yapı olmaması, üstüne bunların denize çok yakın olmasıdır. Amaan, deniz üstünde olmak başlı başına keyif sebebi.
İlk gece çelikleme için ideal bir soğuk havada geçti. Gerek beş mevsimlik sentetik uyku tulumumun içinde olmam, gerekse çiy yağmaması iyi bir gece geçirmemi sağladı. Hoş bugüne kadar uyku tulumuma çiy yağınca da sorun yaşamamıştım. Beni sert denizci sanmayın. Ortalamanın altındayım.
İkinci gece yağmur yağmaya başlayınca hemen elimin altındaki iki metreye bir buçuk metre ince branda kumaşı üstüme çektim. Bazen bir çivi (Alıntı, beybabam Süvari beyden) , bazense bir kumaş hayat kurtarıcı olabiliyor.
Bugün o kumaşı tente haline getirdim.
-
Tente iki direk arasında.
-
Çetin Kent,
Gönderdiğiniz kargoyu teslim aldım.
Tekrar teşekkür ederim.
-
Ufak tefek, belki işinize yarayacak parcalardı. Lafi bile olmaz. Selamlar
-
Güllük-Kıyıkışlacık-Kazıklı koyu-Didim-Akbük-Güllük rotasını yelkenle tamamlayıp Güllük körfezini bitirdim.
4 Beaufor havada, dalgalı denizdr, pupa seyrinfr,kano yüklü halde, 7m2 mizana ve 2.5m2 ön direk yelkeniyle 4 knot üzeri hızlar yakaladım.
Kano boş ve deniz düzken daha yüksek hızlar yakalamak mümkün.
Genel olarak kanonun denge, konfor, hız, abrama konularında iyi bir seviyede olduğunu düşünüyorum. Daha erken olduğunu tekrar etmeliyim. Önümüzdeki haftalarda kanoyu daha çok zorlayacağım.
Ebabil Artık Uçuyor
Güllük Körfezi seyirlerinden aklımda kalanları aktarmak istiyorum.
İstanbul'dan güneye doğru inerken yolunu uzatıp bana uğrayan bir arkadaşımla Kıyıkışlacık'ta iki gün geçirdik. Yerel halkımızla beşeri ilişkilerim iyi olsa da geçmişten günümüze acısıyla tatlısıyla anılarımın olduğu bir arkadaşımla görüşmek kendimi daha iyi hissetmemi sağladı.
Arkadaşım geceyi pansiyon yerine kanoda geçirmem için yine ısrar etse de teşekkür edip ben kanoya geçtim. Konforla fazla arkadaşlık etmemeliydim. Aksi takdirde beni teslim alabilirdi.
İyi bir uykudan sonra şafakla birlikte uyandım. Çevreme şöyle bir bakındım. Arkadaşım o gün ayrılacaktı. Son bir kahvaltı için sözleşmiştik.
Elimi yüzümü deniz suyuyla yıkadım demeyeceğim. Öyle şeyler filmlerde olur. Deniz suyunu balık buğulama yaparken kullanırım. Ellerimle gözlerimi kuru kuru ovuşturdum. Sonrasında...
Sonrasında deniz beni çağırıyordu, bunu fark ettim. Uyku tulumu ve matımı toparladım, demir aldım. Peki arkadaşım ne olacaktı? Arkadaşım beni anlardı. Konuşmalarımızda kendisine bir çok kere diğer konularda plan yapmadığımı, aslolanın dünya turuna hazırlık için kanoyla olabildiğince çok seyir yapmak olduğunu söylemiştim.
Limandan nasıl çıktığımı anımsamasam da liman dışında mizana yelkeniylre seyre koyulduğumu biliyorum.
Körfezin içinden dışına esen sabah yeliyle yürüme hızına yakın bir şekilde tatlı tatlı seyrederek önce Ziraat adasını, sonra onun komşusu yarımadayı geçip pruvayı Karaburuna çevirdim. Geçen bir balık çiftliği teknesiyle selamlaştık. Onlar belki denize mahkum, bense bir deniz sevdalısı. Yeri gelmişken bir teşekkür de onlara. Seyirler boyunca onların önüne çıkmamaya özen gösterdim. Onlar da bana, bize yani kanoyla bana en ufak bir rahatsızlık vermediler.
Bir süre sonra Karaburun'u da geçtik. Sabah yeli artık bitmeyecek miydi? Bitmedi. Karaburun'dan sonraki koylarda bize biraz ivme kazandıran yel, iki koy arasında kesilir gibi olsa da diğer koya gelince yeniden güçlendi. Bu şekilde İnce burun'u, dolayısıyla bu iki burnu içeren yarımadayı da geride bıraktık. Bir buçuk iki mil ileride bulunan yarımadadaki Teke burnuna olan mesafeyi yarılamışken sabah yeli kesildi.
Ne yapmalıydım? Hakim rüzgarı bekleyebilir, rüzgar esmeye başlayınca Zeytinlikuyu'nun bulunduğu koya girip sabahı bekleyebilir veya beklemek yerine kürek çekip Teke burnunun açığında rüzgarı karşılayıp seyrimi sürdürebilirdim.
Motorsuz seyir yapmakta ısrar edince bu açıdan sanayi devrimi öncesine geri döndüm. Hoş kanoya takılı motor da yoktu ya. Peki o zamanlarda kaptanlar, reisler ne yaparlardı, nasıl yaparlardı? Hataysa, benim yaptığım hataya düşerler miydi? Yoksa o günkü seyri Karaburun'dan sonraki ilk koya girip sonlandırırlar mıydı?
Motorsuz seyirde benim için bir kapıyı açıp arkasındaki gizemli dünyayı keşfetme güdüsü mü yatıyordu? Yanıtlarını belki hiç bir zaman bulamayacağım, belki de gizem sona erer korkusuyla bunun üzerinde düşünmeyi sürdürmekten bile çekineceğim.
Kendimi toparladım. İkinci seçeneği yeğledim. Kürek çekmeye başladım. Çünkü aslolan bir gomina bile olsa ilerlemekti. Durup beklemek düşünmeye başlamaya, düşünmeye başlamak aileyi, yuvayı, kısaca deniz dışında herşeyi hatırlamaya yol açabilirdi. Teslim olmamalıydım!
Biraz kürek çektim, biraz dinlendim. Sonunda Teke Burnu açığına ulaştım.
Rüzgarı beklediğimi çok da hissetmeden gelen rüzgarı karşılayıp Kazıklı koyundaki küçük koylardan birine girip demirledim. Kıçtan karaya da halat çekip gece kanonun dönmesini önledim.
-
Küçükken çok kürek çekmiş olmam ileri de sabır sınırlarımın biraz daha uzun olmasına sebep oldu. Kısacası kürek iyidir , dengeli bir küreği saatlerce çekebilirim, ama artık ben kürek çekmeyi nedense çok sevmiyorum. Belki bir gün küreğe güzel giden bir sandal yaparsam o zaman yeniden başlarım.
Merak ettim kano kürekte nasıl gidiyor, o ek palatform çapariz oluyor mu? Ben iskarmozları göremedim, hangi bölüme oturup çekiyorsun kürekleri?
-
Deniz kayağındaki bir çift küreğin tekini kullanıyorum. Rota düzeltmesini dümenle yapıyorum.
Ağları henüz takmadım. Böyle sanki daha uygun oldu. Böylece 4 tek kürekçi ve bir serdümen sadece kürekle yol alabilir.
Sandal küreği ve mekanizmasıyk ilgili ilk danışacaklarımdansın Ahmetciğim.
-
Iskarmoz yok. Küreği tek taraftan çekiyorum. Çok yavaş olsa da ilerliyor Ahmet.
-
Iskarmoz yok. Küreği tek taraftan çekiyorum. Çok yavaş olsa da ilerliyor Ahmet.
Cem Abi facebook ta kürek ile ilgili çok güzel bilgiler paylaşmıştı, forumda daha önce yazılmış mı diye aradım bulamadım. Cem Abi rica etsek bu değerli bilgileri foruma da ekleyebilirmisiniz? Kürek üzerine de biraz konuşmuş oluruz böylelikle.
-
Enes Abi Merhaba,
kayığın yelkenle süratinden memnun musunuz? 4 bofor havada 4 kn; sanki biraz yavaş gitmişsiniz gibime geldi, seyirde nasıl bir his veriyor?
-
Bu tip bir tekne için evet, yavaş. Okyanus geçişi için yeterince hızlı diye hesapladım.
Henüz arma tamamen amatör işi. 4 knot üzeri derken 4-5 knot arası hızı kasdetmek istemiştim.
-
Ermancığım,
Hız verilerini yukarıdaki videoda ağır çekim düzenlenmiş haliyle izleyebilirsin.
-
Enes Abi Merhaba,
kayığın yelkenle süratinden memnun musunuz? 4 bofor havada 4 kn; sanki biraz yavaş gitmişsiniz gibime geldi, seyirde nasıl bir his veriyor?
Süratten memnunum. O kadar ki tur boyunca 4knot gitmek ister misin deseler hemen imzamı atarım. Yüksek hız beraberinde kanonun sörf sırasında burnunun suya dalması riskini getiriyor ki bunu istemiyorum.
Nasıl bir his? 1970lerdeki Chevrolet marka arabada gidiyor gibi konforlu ve güven verici. Dalgaların arasında pupa/geniş apaz seyirlerinde başı kıçı oynamıyor. Yani düz bir hat üstünde gitmek istiyor.
Belki duygulanıp biraz abartmış olabilirim. Önümüzdeki zamanlarda ilk heyecanlar geçince daha nesnel gözlemler yapıp aktaracağımı umuyorum.
-
Kazıklı koyu -Didim :
Sabah şafakla uyandım. Toparlandıktan sonra yedekte çektiğim deniz kayağına binip kıçtan karaya giden halatı çözdüm.
Demir aldıktan sonra koyun dışına doğru ķürek çekmeye başladım. Sabah esen yele ulaşmak için biraz sabırlı olmam gerekti. Acaba eski zamanlarda gemiler alargada bekliyor, kıyıya gidip gelen iş tekneleri kürekle veya yelkenle ticari malları bu gemiye aktarıyor, alargadaki gemi rüzgar çıkınca mı seyre başlıyordu? Yoksa gemi limandayken yük yükleniyor, sonra çıkan rüzgarla gemi hareket mi ediyordu? Belki de limandan alargaya küçük tekneler tarafından çekildikten sonra...
Enes eski zaman gemilerinin ruhlarını rahatsız etme. İşine bak!
Sonunda rüzgarın olduğu yere vardım. Fora ve biraz seyirden sonra rüzgar kaldı. Çabalamalar boşuna, bugün kürek mahkumuyum. En azından yine hakim rüzgarın eseceği yere kadar gitmeliyim. Ama bu az buz bir yol değil. Hiç bir şey sonsuza kadar gitmez, Pİ sayısı gibi durumlar dışında. O yüzden devam!
Sanırım bir saat kadar kürek çekerek neredeyse Kartaltepe açığına kadar geldim. Kartaltepe, mültimilyarderleri içeren bir inşaat projesiymiş. Bittiğinde yedi adet koyu da kapatacaklarmış. Tabii bunlar söylentiler. Ama malikaneler yükselmeye başlamış. İş makineleri çalışıyor. Ne varlık ama!
Pruvanın ilerisinde deniz kırışıklıkkarı fark ediyorum. İskele kıç omuzluğun hizası da öyle. Oysa ufukta rüzgar görünmüyor. Bu rüzgarların nereden eseceğini kestiremiyorum. Ta ki kıç omuzluk yönündeki beni yakalayana kadar...
Apaz seyrine geçiyorum. Ama rüzgar yön değiştirdikçe geniş apaza geçtiğimj fark ediyorum. Rüzgar kuvvetli sayılmaz. Didim'in açıklarında adaya doğru dümen tutuyorum.
Yine bir soru : Adayı rüzgaraltında mı yoksa rüzgar üstünde mi bırakarak geçmeli? Rüzgaraltında bırakıyorum. Rüzgarım kesilmesin. Ama Didim'e giden rota uzayacak. Uzasın! Yeter ki ilerlemeyi sürdür. Hep aklımda olan şey,İLERLEMEYİ SÜRDÜR.
Peki ya adaya yaklaştığın sırada rüzgar kesilir ve adaya doğru giden bir akıntı olur ve sen onu kürekle yenemezsen?
#$///$^#!?**
Aklıma lise mezuniyet yıllığına benimle ilgili yorum yazan arkadaşlarımdan biri geliyor. Yazısında sürekli hipotezler üretmemle epey dalga geçmişti. Haksız da sayılmazdi hani.
Rüzgar adayı geçtikten bir iki gomina sonra kesiliyor. Yeniden kürek çekmeye başlıyorum.
Motor barındırmadan seyretmek eğlenceli hale gelmeye başladı veya ben durumdan eğlence yarattım. Biraz kürek, biraz yelken, her şey değişken.
Gören vah vah, belli ki motorunu suya düşürmüş der miydi?
Nerede abuk-subuk seyir hep onu bulurum zaten.
Bir saat kadar kürek çektikten sonra çıkan rüzgar hızını arttıyor. Yelken seyriyle Altınkum plajına girer girmez demir atıyorum. Çıpa derince bir yerde. Üstelik iki buçuk kiloluk katlanır şemsiye çıpa. Şaka gibi. Rüzgara ve inip çıkan büyükçe dalgalara karşı kanoyu nasıl savunacak. Kalomaya ek üstüne ek halatla durumu yönetmeye çalışıyorum. Sonradan ölçtüğüme göre çıpa ve üç metrelik zincirden sonra yaklaşık kırk metre halat sermişim. Bu benim için bir rekor. Halatın hiç bir zaman fazlalığını çekmedim.
Bir gün daha sağ kaldık mı yine?
-
Sabah şafakla uyandım. Toparlandıktan sonra yedekte çektiğim deniz kayağına binip kıçtan karaya giden halatı çözdüm.
Demir aldıktan sonra koyun dışına doğru ķürek çekmeye başladım. Sabah esen yele ulaşmak için biraz sabırlı olmam gerekti. Acaba eski zamanlarda gemiler alargada bekliyor, kıyıya gidip gelen iş tekneleri kürekle veya yelkenle ticari malları bu gemiye aktarıyor, alargadaki gemi rüzgar çıkınca mı seyre başlıyordu? Yoksa gemi limandayken yük yükleniyor, sonra çıkan rüzgarla gemi hareket mi ediyordu? Belki de limandan alargaya küçük tekneler tarafından çekildikten sonra...
Enes eski zaman gemilerinin ruhlarını rahatsız etme. İşine bak!
Aynen bu uygulamayı yaparlarmış. Küçük gemilerde kürek bulunurmuş, daha büyüklerde ise sandal önünde kürekle çıkarlarmış. Dedemlerin standart uygulaması , iki çifte kürekli sandala yedekleyip, dışarı rüzgarını yakalayana kadar gemiyi çekmekmiş, liman çıkışlarını da bu şekilde yaparlarmış. Bu yüzden şimdi bizim yaptığımız gibi rüzgarsız yerlere demirlemek yerine , daha rahatsız edici olmasına rağmen, dışarı rüzgarına yakın yerlere , yani çay ağızlarının yakınlarına falan demirlerlermiş. Bilgi babamdan nakil, bizim yöreye özgü bir uygulama da olabilir.
-
Teşekkür ederim Ahmetciğim. Uygun yerlerde bunu değerlendireceğim.
-
-
Vidaları vira etmedim Mustafa Ağabey. Unutmuşum.
-
Didim-Akbük
Demirledikten sonra demirin taramadığından emin olmak için biraz bekledim. Sonrasında deniz kayağına binip kanodan ayrıldım.
Karaya çıkmaya birkaç kulaçlık uzaklık kalmıştı ki dönüp kanoya şöyle bir baktığımda TCSG'nin küçük bir botunun kanoya yaklaştığını gördüm. Sanki kanoya şöyle bir baktılar. Bot tam ayrılacağı sırada küreği havada sallayarak onlara kendimi farkettirdim ve yanlarına gittim. Bir sorun olup olmadığını sordum. Demir atmanın yasak olduğu söylendikten sonra ne zaman demir alacağım soruldu. O geceyi geçirdikten sonra sabah ayrılmak istediğimi söyleyince sorun olmayacağını söyleyip ayrıldılar. Ben de karaya çıkıp kısa bir süre alış veriş yapıp deniz kayağını bıraktığım yere döndüm, akşam olmasını bekledim.
Güneş batmadan az önce kanoya geri döndüm. Her zaman olduğu gibi matımı serip üzerine yattım ve uyku tulumunun fermuarını tamamen çekip uykuya hazırlandım.
Normalde kısa süre içinde uykuya dalarım. Bu konuda şöhretim iyidir. Ama öyle olmadı. Rüzgar önce bir süre kesildi; dalgalar ölü dalga haline gelmeye başladı. Sonrasında karadan denize esen yel çıktı. Ama yanlış açıdan! Öyle ki rüzgar kanoyu çevirince ölü dalgalar bordaya vurmaya, beni rahatsız edecek kadar kanoyu yandan sallamaya başladı. Bu gece bitmez dedim. Kanonun kıçıyla kara arasındaki uzaklık elindeki halatların yetmeyeceği kadar uzakta olduğundan kıçı, dolayısıyla başı da sabitleyemeyecektim.
Aklıma iki sene önce Serçe limanında geçirdiğim gece geldi. Serçe limanında buna ek olarak gece boyu süren civarnalar esmişti.
Ya dünya turu? Okyanus akıntılarına ters rüzgarların estiği durumlarda oluşan son derece rahatsız edici dalgaları henüz çalışmadım. Bu dalgalar şuna benzer ama daha büyüktürler. Rıhtıma çarpıp geri dönen dalgalara henüz çarpmamış dalgaların çarpması nedeniyle oluşan dik dalgalar. Ben bunu görsel olarak halay çekmeye benzettiğimden halay çeken dalgalar derim.
Kötü bir demirleme yeri seçimi beni alıp nerelere götürdü? Uyuyakalana kadar gece bu şekilde geçti.
Artık gece ne kadar dinlendiysem bilmiyorum, sabah yelini kaçıracak kadar da sersemlememişim. Ebabil yine suyun üstünde süzülmeye başlayınca kendime geldim. Rüzgar kesildiğinde hakim rüzgarı uygun açıdan yakalayabileceğim bir noktaya gelmiştim. .
Yapmam gereken tek şey rüzgarın esmesini beklemekti. Ama beklemedim. Başladım kürek çekmeye. Az da olsa ilerleyeceğiz ya!
Bu sefer kendimi boşuna yormuştum. Rüzgar çıkınca güzel, hızlı ve keyifli bir seyir başladı. O kadar ki istesem Güllük'e dönebilir veya Akbük'e gidebilirdim. Ebabil Akbük'e gitmek istiyormuş, üstüne konuşacak bir şey yok.
Rüzgar üstüne koydukça koydu, Ebabil dalgaların oluşturduğu kuzucuklar arasında keyifle ilerledi.
Akbük kaledranlarını geçince iskele tarafındaki açık ağızlı ve uzun koya yöneldim. Rüzgarın yönü değişince yelkeni geniş apazdan biraz apaza doğru getirdim. Ebabil uçuyooor!
Kulaklarım artık rüzgar sesini duymuyor. Sadece dalgaların sesi...
Koyun dibine yaklaşırken kavança atmaya hazırlanıyorum. Kanoyu ağır ağır çeviriyorum. Gözlerim bumbada. Aniden dönüp bana çarpmaması için ona dikkat kesiliyorum. Saç tellerime kadar gerildim. Bumba yavaş olmasa da kabul edilir bir hızda dönüyor ve kıç ıstralyaya dayanıyor. Şimdi hızlı bir şekilde kıç ıstralyadaki fırdöndülü karabinayı çıkartıp boştaki diğer kıç ıstralyaya takmam, böylece yelkeni serbest bırakarak kavançayı tamamlamam gerekiyor.
Karabinayı açamıyorum! Istralyanın üstündeki yük benim kuvvetimi aşıyor. Hemen karaya bakıyorum. Kara yeterince uzakta. Durumu düzeltmek için zamanım var. Bir kaç seçenek arasından en az zor geleni seçiyorum. Mizananın mandarını boşlayıp yelkeni indiriyorum. Yelkende yük kalmıyor. Ardından karabinayı çıkarıp diğer ıstralyaya takıyorum. Şimdi kürekle Ebabil'i doğru konuma getirip yelkeni yeniden basıyorum. Başardım!
Tekrar o güzel seyre geri dönüyorum.
Bir süre sonra Akbük'e yaklaşık yarım saat uzakta demirliyorum. Çünkü bir yelkenli benim yakınlarımda seyir halinde. Trafiğe girmek istemiyorum. Yelkenle istediğim yere gidebilsem de henüz o kadar beceri kazanmış hissetmiyorum.
Günden geride kalan güzel bir seyrin tatlı yorgunluğunun yanında kavança sorunuyla ilgili bir çok düşünce oluyor.
-
Selametle, sevindim Ebabil'in artık uçuyor olmasına. Bu arada Selim'den Selamın geldi.
-
Enes reis süpersin :)xx :)xx zevkle takipteyim. Rüzgar altında ok gibi gitmesini seninle bir konuşalım bir ara. palanın yeri, nasıl kullanıyor ne zaman salıp ne zaman çekiyorsun. bunları merak ettim doğrusu.
-
Enes reis merhaba,
Teknenizi ve azminizi hararetle destekliyorum. Bildiğiniz gibi Atlantik i kürekle geçme yarışları var, Maderia dan Antigua ya geçiyorlar, en zor ama en kısa yol; tek, ikili,üçlü ve dörtlü olanları var. Bunların teknelerini Antigua daki varış yerinde gördüm ve biraz inceledim. Sizin de incelediğinizi tahmin ediyorum. Eğer incelerseniz kürek ve diğer konularda epey bir bilgi var, ayrıca bazı siteler de bedeli karşılığında tekneler hakkında bilgi de veriyorlar.
https://www.taliskerwhiskyatlanticchallenge.com/
Kolay gelsin başarılar diliyorum
Selam ve sevgiler
Aygün Özçer
-
Enes reis süpersin :)xx :)xx zevkle takipteyim. Rüzgar altında ok gibi gitmesini seninle bir konuşalım bir ara. palanın yeri, nasıl kullanıyor ne zaman salıp ne zaman çekiyorsun. bunları merak ettim doğrusu.
Tabii ki Nuri Reis, görüştüğümüz zaman memnuniyetle...
-
Enes reis merhaba,
Teknenizi ve azminizi hararetle destekliyorum. Bildiğiniz gibi Atlantik i kürekle geçme yarışları var, Maderia dan Antigua ya geçiyorlar, en zor ama en kısa yol; tek, ikili,üçlü ve dörtlü olanları var. Bunların teknelerini Antigua daki varış yerinde gördüm ve biraz inceledim. Sizin de incelediğinizi tahmin ediyorum. Eğer incelerseniz kürek ve diğer konularda epey bir bilgi var, ayrıca bazı siteler de bedeli karşılığında tekneler hakkında bilgi de veriyorlar.
https://www.taliskerwhiskyatlanticchallenge.com/
Kolay gelsin başarılar diliyorum
Selam ve sevgiler
Aygün Özçer
Aygün reis teşekkürler.
Verdiğiniz bağlantıyı inceleyeceğim. Sağ olun.
Sevgiler.
-
Mandarlar, iskotalar ve piyano ☺
-
Abi , piyano veya kıstırmaç adı her neyse, son hali bu şekilde mi?
-
Bu şekilde ve sorunsuz, tabii şu an için.
İnsan bir çok duruma uyum sağlayabiliyor.
Üç yelkenin iskotası birden bir elimdeyken dümen tutulabiliyormuş.
-
Akbük-Güllük
Akbük'te bir kaç gün geçirdim. Güllük'e dönüş zamanı geldi çattı. Akbük koyu uzunca bir koy. Eğer bir sonraki günü beklemek istemiyorsam sabah rüzgarı sona ermeden koydan çıkmalıydım. Bu nedenle kullandığım yelken sayısını ikiye çıkarma kararını aldım.
Çok sığ bir yerde demirlediğimden salmaları ve dümeni takmak için kürekle biraz açıldım. Sonrasında onları yerlerine taktım ve yelkenleri açtım.
İkinci yelken biraz daha hızlı gitmemi sağladı. Yedekte çekmektense deniz kayağını kanonun üstüne koymuş olmak da bu farkı desteklemiş olmalıydı. Rüzgarı apazdan alıp sahil şeridinden çok da uzaklaşmadan keyifle seyretmeye başladım.
Seyir sırasında bir yandan etrafımı gözlerken diğer yandan dibin derinliğini kontrol ediyordum.
Böyle güzel güzel devam ederken duymak istemediğim o sesi duydum. Ön taraftaki salmayı dipteki kaya vurmuşum. Sonradan yaptığım kontrolde sanırım süratli olmadığım için su kontrasından mamul salmamda büyük bir hasar olmadığını gördüm. Aklıma o meşhur deyiş geldi :
"Kaptanlar ikiye ayrılırlar. Salmasını dibe vurmuş veya salmasını henüz dibe vurmamış olanlar..."
Aldığım bu terfi beni son derece mutlu etti! Denize girdim. Kanoyu rahatlatıp biraz daha derine götürdükten sonra yeniden üstüne çıkıp seyri sürdürdüm.
Koydan çıkarken rotamı Didim'e uzak olan ikinci adaya çevirince rüzgarı geniş apazdan almaya başladım. Anakaradaki Kaplankaya'yı iskele, adayı sancakta görünce kavança attım. Rüzgar sert olmadığı için zor olmadı. Bir de fırdöndülü karabinayı kavança öncesinde çıkarıp ıstralyayı elimle gergin tutmuş olmam sanırım iyi bir hareketti.
Bir süre öyle devam ettim. Kazıklı koyu açıklarında rüzgar durur gibi oldu. Kano durdu. Rüzgar bir kaç on saniye sonra yeniden başladığında oradaki bocalama nedeniyle zorunlu bir kavança atmıştım bile.
Çevreme bakındım. Güllük'e dönmeden önce üç rota vardı. Anakarayla balık çiftlikleri arasından, balık çiftliklerinin arasından veya balık çiftliklerini iskelede bırakıp yolu biraz uzatarak ama daha az riskli bir şekilde...
Balık çiftliklerinin arasından geçmeyi seçtim. Bu seçimi neden yaptığımı kendime hala soruyorum. Kendime yaptığım açıklamalardan ben bile tatmin olamadım. Riski en yüksek seçeneği yeğlemişim.
Kanoyu çiftliklerin arasındaki boşluğa yönlendirdim. Yaklaştıkça geriliyordum. Hipotez fabrikam yeniden çalışmaya başladı. Çiftlikler arasında en az bir gomina, yani yeterince güvenli boşluk vardı ama aralarından motorsuz geçmek çok zor görünüyordu. Bu arada rüzgarın hızı artmıştı. Peki yelken dikişi koparsa veya dümeni kaybedersen veya veya ...
Enes kendine gel, hiç bir şey olmayacak! Bugüne kadar diktiğin hiç bir yelken seyir anında parçalanmadı! Üstelik geçen sene tam iki buçuk ayı kanoyu dümenle değil de deniz kayağı küreğiyle idare etmeyi öğrenmek için geçirdin!
Koridora girdim. İskele ve sancaktaki çiftlikleri birer birer geçiyorum. Her şey yolunda sayılır. Rüzgar haricinde...Rüzgar sertleşti. Dalgaların üstünde kuzucuklar oynuyorlar.
Bir süre sonra kavança atma zamanı geliyor. Hazırım!
Kavançayı atıp başımı kaldırdığımda...
BALIK ÇİFTLİĞİ!
Hemen palayı yönlendiren halatı tutup kanoyu normal rotasına geri getiriyorum. Sırtımdan aşağı doğru soğuk bir damla süzülüyor.
Çiftlik çalışanlarında bir bağırma, bir çağırma. Başımı onlara doğru çevirdiğimde tebrik nidaları olduğunu anlıyorum. Selam verip yoluma devam ediyorum. Selam olsun denizcinin halinden anlayanlara.
Bundan sonrası 4 şeritli ve hiç trafiğin olmadığı bir otobanda 70lerin Amerikan arabalarından biriyle gitmek gibiydi. Konforlu, güven verici. Arada bir ayı bacağı seyri yapma şansı da yüzüme güldü.
Sekiz saate yaklaşan seyirden sonra Güllük'e demir atmaya bir kaç dakika kalmıştı. Tereyağından ayarlamalıydım ki seyrin güzelliği tamamlansın. Ama öyle olmadı. Manevra sırasında kano erken durdu. Demir attım. Kalomanın tamamını kullandım. Koyun kayalık tarafına yarım gomina uzaklıktaki kanosuyla yine denizden aman dileyen bir kaptan. Çıpa taramamalı, halat kopmamalıydı. Çünkü parmağımı kaldıracak halim kalmamıştı.
Telefon sesi. Arayan Gülümser korsan. Her denizci adayının arayacağı bir arkadaş.
-
Güllük Demirleme Sorunu
Gülümser : "İyi hızlar yakaladın. Nasılsın?
- Doğru yere demirleyemedim. Demir tutmazsa kayalarla karşı karşıya kalacağım ve şu an yer değiştirmek için hiç gücüm yok.
- Bir kaç saat dinlen. Saat dört gibi yer değiştirirsin.
Görüşme bitince güverteye uzandım. Dinlenmeliydim. Yine de kendimi küçük bir plan yapmaktan alıkoyamadım. Demir halatı koparsa son kuvvetimi yelken basmadan kanoyu kürekle çevirmeye harcayıp dümen tutulacak duruma getirecektim. Dolayısıyla hiç bir sorun yoktu, öyle düşünmek istiyordum.
Saatler saatleri kovaladı ve dört oldu. Rüzgar hala aynı hızda esiyor, dalgalar kanoyu indirip kaldırmaya devam ediyordu.
Bense hiç bir şey yapmama kararı aldım. Bekleyecektim. Akşam üstü rüzgar yavaşlayınca demir alıp kanoyu doğru noktada yeniden demirlemek üzere yelken basıp hareket ettirecektim. O saate kadar beklemeli, sabretmeliydim. Yeniden uzandım.
Beklerken Alanya'da sevgili Bülent reisin yatında geçirdiğim bir kaç gün aklıma geldi. Sağ olsun benim şişme botumla yolculuğumu kolaylaştırmak için her şeyi yapmıştı. Bir yolunu bulup belediye sağlık ekibini getirtip beni muayene bile ettirmişti. Ne kadar da şanslı bir insanım. Sayısız denizci bana destek verdi. Şimdi hepsiyle birlikte aynı kanoda seyir yaptığımı hissediyorum. Dostlar zor olanı paylaşıp yükümü hep azalttılar.
Bülent reisin yatının bağlı olduğu marinada Rus olduğunu tahmin ettiğim bir ekip vardı. Ekip otuzlu yaşlarında üç erkek bir kadın öğrenci ve bir eğitmenden oluşuyordu. Her gün saat onbirde çalışmaya başlayıp saat on beşte bitiriyorlardı. Yani tam ögle sıcağı gibi son derece elverişsiz bir koşulda liman içi manevraları bıkmadan usanmadan çalışıyorlardı. Onlara tekrar şapka çıkardım. Bense bugün belki en temel sayılabilecek demir atma ve alma işlerini yok saymışım. Demir atıp demir alırken bu koşullarda bir çalışma yapmamışım. Yapmış olsam da hatırlayacağım kadar çok sayıda değil.
Olan olmuş. Düşüncelerden uzaklaşmaya çalışıyorum. Ama zaman geçmek bilmiyor. Demir almaya her yeltendiğim sefer kendimi durdurmayı başarıyorum. Sabret, sabret diyorum. Sabretmek erdemdir. Erdemli ol! Zamanını bekle.
Denizin kırk yaşımdan sonra bireysel gelişimime belki de en büyük katkısı sabretmeyi bilmek oldu. Ama bazen öyle durumlar oluyor ki hiç bir şey çözüm için yeterli olmuyor. Nitekim akşam rüzgar, dolayısıyla dalgalar kesilmedi. Yani öğle vakti geçerli olan koşullar değişmedi. Artık demir almaktan başka bir çare yoktu. İpin üstünde rahatça gezen cambazın altındaki güvenlik ağı iptal edilmişti. Şimdi eylem zamanıydı.
Dümenin palasını tam sancağa doğru çevirip öyle kalmasını sağladım. Ağır ağır demir aldım. Kano önce durup sonra çok yavaş şekilde geri geri gitmeye başladığında ön direğin ana yelkenini bastım. Geri giderken dümen kanonun pruvasının hafifçe iskeleye dönmesini sağlarken yelken rüzgarla dolmaya başlayınca bu dönüşü kolaylaştırdı. Uygun anın geldiğini hissedince dümeni düzelttim. Kano ağır ağır ilerlemeye başladı. Uygun yere gelince yelkeni boşlayıp doğru noktaya doğru şekilde demir attım.
Benim için büyük, denizcilik için hiç bir anlam içermeyen bir başarı. Duvarın üstüne bir tuğla daha konuldu.
-
Bir arkdaşım sağ olsun Güllük'ten ayrılırken video kaydı yapmış.
Selim de Kıyıkışlacık'a girişimi kaydetti. Teşekkürler.
-
Enes bak ne buldum arşivden :-)
https://photos.app.goo.gl/NZVQtxJRB3m8FccT6
https://photos.app.goo.gl/FKxzKTXo9QQe2LKo9
Baybay dedeee.. ;-)
-
Enes bak ne buldum arşivden :-)
https://photos.app.goo.gl/NZVQtxJRB3m8FccT6
https://photos.app.goo.gl/FKxzKTXo9QQe2LKo9
Baybay dedeee.. ;-)
-
İlk yolcu.
Güllük-Kıyıkışlacık-Güllük tarifeli seferlerimiz başlamıştır 😊
-
Vay ilk yolcu Selim olmuş, tebrikler. Kanoda güzel gidiyor , maşallah.
-
Vay ilk yolcu Selim olmuş, tebrikler. Kanoda güzel gidiyor , maşallah.
Güzel bir sabah, güzel bir denizci.