Dün Ersin’in mesajından önce yazdığımı yanlışlıkla sildim. Bu sabah yeniden yazıyorum
“./…
Randa arma Avrupa'dan ve kare yelkenden çıkmadır. Eski zamanlarda denizciliğin yaygın olduğu doğu Akdeniz'de, Karadeniz'de aşırtmalı yelken yani markoniye yakın yelken kullanılmıştır.
./… İmalatçıların salmadan anladıkları omurga altına takılmış safradan ibaret. Safra ve salma ayırımını yapabilirsek sanırım çok daha iyi tirhandiller yapabiliriz. Tirhandillerde randa arma zamanından kalma kısa direkler markoni arma ile yetersiz kalıyorlar. Hemen hiç bir tirhandilde ben markoni arma takılsa bile yüksek direk görmedim.”
Doğru anlaşabilmek için aynı dili ve terimleri kullanmalıyız. “Aşırtmalı yelken”den kasıt pıraçera veya üçte bir serenli yelken ise, bunun markoniye yakın olduğuna kargalar bile güler.
Pıraçera/ üçte bir serenli yelken dörtgen yelkendir. Yok, gunter rig veya houari armadan bahsediliyorsa seren, randa armadaki gibi kalkar ve direğe iyice yaklaşarak çok dar bir açı oluşturur. Bu görünümle de markoniye yaklaşır. Zaten houari/ gunter rig de markoninin ablası Okyanusya’ya giden batılıların görüp uyguladıkları bir arma.
Üçte bir serenli, küçük teknelerde çok verimli ve basit kullanımlı olduğundan yeniden revaçta.
Randa armanın pıraçeradan geliştirildiği doğru. Üçte bir serenli / pıraçera armada yelken direğe sadece bir gargari halkası ile basıldığından rüzgâr altında kalan yelken direkten uzaklaşır. Kontra değiştirildiğinde ise direğe yaslanır. Daha verimli seyir için serenin yeniden rüzgâr altına “
aşırılması” gerekir. Bir başka deyişle bu armada yelken alanı tekne omurga hattından uzaktadır. Buna karşın randa ve houari armada seren ve bumba çatalları sayesinde yelken alanını tekne omurga hattında tutar. Kontra değişimlerinde seren aşırma sorunu ortadan kalkmıştır.
Tırandil ile beyaz tekneleri kıyaslamak elma ve armudu kıyaslamaktan daha da absürd.
Öncelikle yapı malzemesi birinde yığma ahşap diğerleri polyester. Sonra tırandil baş/kıç bir iken diğerleri ayna kıçlı tekneler. Ve asıl önemli fark tırandil aslında bir “iş teknesi”.
“Muasır tırandil” ve tırandilimsilerde günün şart ve isteklerine uygun özel gezi teknesine evrilmesi için istendiği kadar sınırları zorlansın temel verileri değiştikçe ortaya ancak “benzer” bir tekne çıkıyor. Bodrum Deniz Müzesinde sergilenen modellere bakın. Hangisinde bu günün modası yüksek kamara ve davlumbaz var? Plastiklerin AR-GE alt yapısı tabii tırandilde yok.
Safra / salma ayrımı yapılamamış veya özümsenmemiş olduğuna katılıyorum. Ancak yeni yapılan ve markoni arma ile donatılan tırandillerin yüksek direkli olmadıkları gözlemi yanlış. Sadece google’da aramalarda bile devasa alüminyum direkleri görmek olası. Örnek resimleri burada göstermek başka tartışmalara yol açacağından koymuyorum. Kısa direklere markoni arma uygulaması ise büyük ihtimalle konuyu bilmeyenlerin uygulaması olabilir.
Tırandil doğduğu ve çalıştığı denizlerde amacına uygun olarak çok verimli bir tekne. O nedenle de yüzyıllardır hizmet veriyor. 160-200 dereceler sektöründe beyaz tekneler gelen dalgaları aynada karşılarken tırandil gelen dalgayı kıç bodoslaması böler ve önünden “
kaçar”. Fin salmalı beyaz tekneler genelde bu sektörlerde “
kayar”.
Orsa seyir konusuna gelince… Muhakkak ki randa armalı tırandil, başta markoni, latin ve houari arma kadar
rüzgâr üzerine seyredemez. Traverse çıkıp, diğer teknelerden geri kalsa da hedefine salimen ulaşır. Ne gam?
Tırandil kendi çöplüğünde her havada değişik yelken kombinasyonları ile gider. Plastik tekneler de 20+ knots havada eğer reisi iyi denizci ise ana yelken camadanlı, cenova küçültülmüş, çok deneyimli değilse sadece küçültülmüş cenova ile yürümeye çabalar. Orsa seyirlerde çoğu zaman da motorla takviye pek revaçtadır. Seyir sonunda reis de mürettebat ve yolcular da yorgundur.
Hazır yeri gelmişken bir konuya daha değinmek istiyorum.
Yanlış bilinen bir şehir efsanesi de formu ve aşırı ağır dış safrası itibariyle kavi duran yani oynak olmayan teknenin denizci tekne olduğu inancıdır. Böyle teknelerin sahipleri gururlanır, alıcı gözüyle bakanlar da “ Hımmm! Tekne mıh gibi hiç oynamıyor “Yavuz tekne”, çok denizci” derler. Oysa bilenler bilir; iyi tekne makul sınırlar içinde oynak olmalıdır. Makbul olanı budur.
Adabına göre inşa edilmiş, özgün formasına sahip 5-10 metre arası tırandilin küpeştesine çıkıldığında mıh gibi kalmaz ağırlık yönünde bayılır. Çalkantılı denizlerde oynar ve kaçar. Bodrumluların deyişi ile “gaydırıguppak” olmasa da oynaktır. Alışık olmayan yadırgar. Çünkü forması düzgün bir tırandilde yüzdürücülük vasatın başa ve kıça doğru neredeyse omuzluklara kadar olan bölgesi karina karnını oluşturur. Baş omuzluklardan bodoslamaya kadar dolgun olup teknenin kaba denizlerde başını yüksek tutarken kıç omuzluklardan kıç bodoslamaya kadar iyice narinleşir. Karina formu sayesinde sürtünme katsayısı iyice düşer. O nedenle de “kaçar” . İyi bir tırandil denizlerle dövüşmez, onunla oynar.
Tırandilin kaba el çizimi ile özgün forması
“Muasır tirandillerde markoni arma taşımasını sağlamak için genel uygulama salma değil omurga altına ek “dış safra” konuluyor. Oysa özgün tırandilde “iç safra” vardır. Ve bu iç safra yine özgün Latin, üçte bir serenli ve randa armaları taşıyabilir.
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.