Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Sanda'nın Seyir Defteri

  • *
  • İleti: 285
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#15: 05 Aralık 2017, 15:27:51
Rodos u bilmem de birisi Girit e gittiydi  :)
  • IP logged

S

Serdar Çırak

Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#16: 05 Aralık 2017, 16:53:00
Hatta oradan azcık kuzeyede geçtiydi..:)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 663
    • S/Y DUA-1 SEYİR DEFTERİ
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#17: 05 Aralık 2017, 20:49:10
25 Temmuz 2017, Salı
      .... Işık adasını iskeleden bordalayıp dar bir boğazdan aşağıya doğru iniyorum.  Derinlik 5 metre civarında, boğaz da dar olunca rölantide ve pür dikkat gidiyorum. ....!

Ahmet Reisim; eline sağlık,  güzel yazı. Işık Adası boğazına derinlikten dolayı girmeye korkmuş; bot ile dolaşmıştım. Şimdi senin yazından sonra cesaret geldi; ben de denerim herhalde.  Birde o boğazın girişinde, sancak tarafta karaya vurmuş bir gemi vardı, kaldırmışlar mı?
  • IP logged
S/Y DUA-1 Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir DUA'nın içinde yer almaktır. Şems-i Tebrizi

  • *
  • İleti: 271
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#18: 06 Aralık 2017, 09:21:45
Ahmet reis pek güzel anlatmışsın, okurken oralardaydım sanki. Merakla bekliyordum, beklediğimize değdi. Devamını da dört gözle bekliyorum.
Sizlere de Mevlam tekrarını nasip etsin inşallah, keyifle huzurla...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 125
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#19: 06 Aralık 2017, 22:43:23
Tüm güzel ve teşvik edici sözlerinize tek tek teşekkürler  :)

Işık adası yakınında bir batık ben de görmüştüm üç sene kadar önce ama bu yaz yoktu...
  • IP logged
We are like islands in the sea, separate on the surface but connected in the deep!

  • *
  • İleti: 125
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#20: 06 Aralık 2017, 22:51:31
26 Temmuz 2017, Çarşamba

      Paşalimanı beni pek açmadı. Sabah 6:00’da demiri toplayıp yola çıkıyorum. İstikamet Avşa. Mesafe 9 deniz mili. Acaba yolda kaşık mı çeksem? Saat erken, belki bu defa bir balık vurur.

      Kaşıkla uğraşırken bir anda derinlik alarmı çalmaya başladı! Daha kafamı kaldıramadan da o şerefsiz sürtme sesi! Salmanın ucunu dibe sürttüm. Aferiiin! Ama Allah’tan bir kayaya falan bindirmedik, eriştelik, kumluk olan bir sığlığa denk gelmişim. Hemen devri düşürüp iskele alabanda yapınca kafayı açığa verdim. Sürtme sesi sadece bir anlık duyuldu. Yırttım çok şükür!

      Ne oluyoruz yahu? Daha ilk günden yok sazlıklar dolanıyor, yok kıçtan takma çalışmıyor, yok salmayı sürtüyoruz? Hayırdır inşallah? Böyle giderse bitmez bu sefer!

      Avşa’ya vardım varıyorum derken saat 08:00 olmuş bile. Feribot iskelesini, iskeleden bordalayıp biraz daha aşağıya inince plajın biraz açığına demiri funda ediyorum. (40.504348°N, 27.492103°E) Hava hafif bir poyraz. Acaba küreklere kuvvet karaya çıksam mı? Dönüşte biraz zorlanır mıyım ki? Neyse, çıkayım da biraz yürüyeyim, kalabalığa karışayım.

      Avşa tıpkı benim yıllar önce bıraktığım gibi. Bir sebeple Ege’ye, Akdeniz’e inemeyen İstanbullular hep burada. Kumsalı, denizi güzel, davetkar. İskele meydanı, sokakları cıvıl cıvıl. İstanbullunun iki üç günlük tatili için biçilmiş kaftan. Benim hatun da beğenir. Getireyim bir gün, birlikte gezelim…

      Akşama kadar vakit geçiriyorum Avşa’da. Bir şeyler yiyorum önce. Sonra seriyorum havlumu plaja, bir güzel yüzüyorum.   
       Akşam olunca kayığa dönüyorum. Yarınki etap uzun, 40 deniz mili. Hedef Gelibolu. Hava bu gece fena değil ama yarın akşama doğru bozacak gibi.

Demirimi bir daha kontrol ediyorum, fena değil… 
  • IP logged
We are like islands in the sea, separate on the surface but connected in the deep!

  • *
  • İleti: 663
    • S/Y DUA-1 SEYİR DEFTERİ
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#21: 06 Aralık 2017, 23:56:01
Gelibolu mu?  Orası benim memleket; hamzakoy'a demir attın mı?    Maalesef ki olur olmaz yerlere Barınak yapanlar; Osmanlı'nın ilk tersanesinin kurulduğu; uzun yıllar Kaptan-ı Derya'lık bu memlekete bir dalgakıranı çok gördüler. Küçücük tarihi liman dışında bağlanacak yeri yok. Kuvvetli lodos tam içinde patlar; tekneleri batırır. Ortaokul yıllarımda tekne sayısı azdı; aşağı yarışlarının ilk gün etap sonu hep Gelibolu olur; tekneleri hayranlıkla izlerdim. Hey gidi günler.
  • IP logged
S/Y DUA-1 Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir DUA'nın içinde yer almaktır. Şems-i Tebrizi

  • *
  • İleti: 5813
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#22: 07 Aralık 2017, 00:29:46
Gelibolu mu?  Orası benim memleket; hamzakoy'a demir attın mı?    Maalesef ki olur olmaz yerlere Barınak yapanlar; Osmanlı'nın ilk tersanesinin kurulduğu; uzun yıllar Kaptan-ı Derya'lık bu memlekete bir dalgakıranı çok gördüler. Küçücük tarihi liman dışında bağlanacak yeri yok. Kuvvetli lodos tam içinde patlar; tekneleri batırır. Ortaokul yıllarımda tekne sayısı azdı; aşağı yarışlarının ilk gün etap sonu hep Gelibolu olur; tekneleri hayranlıkla izlerdim. Hey gidi günler.

Abi ne güzel söylemişsin. Gelibolu ile İnebolu'nun kaderi de benziyor. İnebolu'nun da yaklaşık 150 yıldır bitmeyen bir limanı vardı,iyi kötü işe yarıyordu, şimdi sattılar kurtulduk, artık limanımızda yok. Yeniden kıyıya çekmeye başlarız kayıkları.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 663
    • S/Y DUA-1 SEYİR DEFTERİ
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#23: 07 Aralık 2017, 23:50:14
Geçen yıl karayolu ile hopa'ya kadar gittim; her köyün önünde bir barınak. Birçoğunun içinde tekne bile yoktu. Karadeniz'in siyasetçileri çalışıyor; bizimkiler yatarken. Arkadaş, hadi Çanakkale boğazı üzerinde yarısı balıkçılıkla uğraşan köyümüze barınak yapmadınız; tarihi önemi olan Gelibolu'yu niye ihmal ediyorsunuz? Bilen bilir  vızır vızır çalışan arabalı feribotlar kasabanın tam göbeğindeki iskeleyi kullanır; bırakın yaz gününü ben iki  hafta önce oradaydım; tırlardan kamyonlardan şehir içi trafiği felç oluyor. İki yıl önce 1 şubatta esen lodosta eski liman içinde birkaç tekne battı. Güya ben emekli olacaktım da teknemi Gelibolu'ya bağlayacaktım; geçen yaz yer yokluğundan üç gün zor bağlayabildim.  Dertlerim depreşti birden.
  • IP logged
S/Y DUA-1 Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir DUA'nın içinde yer almaktır. Şems-i Tebrizi

  • *
  • İleti: 125
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#24: 08 Aralık 2017, 18:48:15
27 Temmuz 2017, Perşembe

      Avşa’dan ayrılma vakti geldi. Demiri toplayıp yola çıktığımda saat 06:00 idi. İstikamet Gelibolu, 40 deniz mili yol var önümde. Bu akşam 25-30 knot karayel ile birlikte şiddetli yağış hatta dolu bekleniyor. Bir an önce Gelibolu’ya varıp emniyetli bir şekilde demirlemeli! Yarın öğlen de Çanakkale’de olmam lazım, Sare ile buluşup çıkış işlemlerini halledeceğiz.

      Motorun altında yarım litre kadar su birikmiş. Hayret! Tadına baktım, deniz suyu. İmpeller mi damlatıyor acaba? Suyu boşaltıp temizledim. Yol boyunca gözüm hep üzerinde. Herhangi bir sıkıntı yok.

      Gelibolu’ya 2 deniz mili yolum kaldı. Hava iyice kapattı ama hiç mi hiç esmiyor. Çok uzaklarda, Abide taraflarında simsiyah bulutlar ve yere düşen yıldırımlar görüyorum. Fena şeyler oluyor o taraflarda. Buradaysa hava sıfır!

      Keşke popomu kaşısaymışım! 15 dakika sonra, demir yerine son 1 mil kala hava üzerime patladı. Öyle bir hava ki teknenin pruvasını bile göremiyorum. Demir yeri olarak belirlediğim epeyce geniş koyda mavi plastik varilden şamandıralar var. Allah’tan hava patlamadan önce her bir şamandıraya dikkatle bakmış,  yerlerini ezberlemişim. O son bir milde resmen körleme seyir ile yol alıyorum. Derinlik dört metrelere düşünce de havuzluktan çıkmadan demirimi göz kararı bir kaloma ile funda ediyorum. (40.401806°N, 26.645026°E)

       İlk işim motoru stop edip tüm elektronikleri kapatmak oluyor çünkü havayla beraber yıldırımlar da üzerimde. Her şeyi kapatıp kaporta kapağının eşiğinde dışarıyı izliyorum. Tam o sırada bir yıldırım çeyrek mil yakınıma, denize düşüyor! Çok şükür tepeme düşmedi! Allah herkesi korusun!

      Şiddetli yağmur doluya çeviriyor. Fırtına yarım saat daha aynı şiddetini koruduğundan olduğum yerden kımıldamıyorum. Sonra biraz hafifliyor. Havuzluğa çıkıp etrafı kontrol ediyorum. Allah’ım bu nasıl bir yağmur!

      Denizci dostlar hava ile ilgili WhatsApp’tan sürekli mesajlar geçiyor. Bir tanesi doluya Çanakkale boğazını tırmanırken yakalanmış. Bana çok uzak değil. Çevrede sığınacak bir yer, bir liman soruyor. Gelibolu ve Lapseki barınaklarını önerenler olunca hemen yazıyorum sakın bu havada limana girmeye çalışmayın, diye. Benim bulunduğum koy çok geniş, buraya gelip alargada havanın geçmesini bekleyin diyorum, konum bildiriyorum. Az sonra görünüyorlar. Gelip biraz öteme demirliyorlar.

   Bir saat daha geçip yağmur biraz daha hafifleyince diğer tekne yola devam etmeye karar veriyor. Şarköy’e salimen bağlanınca haber veriyorlar. Geçmiş olsun!

        Bir müddet sonra fırtınanın İstanbul’u vurmaya başladığı haberleri gelmeye başlıyor. Doludan hasar gören arabalar, evler… Allah’tan can kaybı yok!

Bu gece buradayım...
  • IP logged
We are like islands in the sea, separate on the surface but connected in the deep!

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#25: 08 Aralık 2017, 19:12:51
Kal zaten, ben yoruldum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 663
    • S/Y DUA-1 SEYİR DEFTERİ
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#26: 08 Aralık 2017, 23:38:13
O bahsettiğin koy Kurşunlu Askeri Fabrikanın altı. Tam o bölgede batık bir gemi vardı; mavi bidon şamandıralar o geminin işaretleri olsa gerek. Geçmiş olsun.
  • IP logged
S/Y DUA-1 Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir DUA'nın içinde yer almaktır. Şems-i Tebrizi

  • *
  • İleti: 125
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#27: 10 Aralık 2017, 12:42:53
28 Temmuz 2017, Cuma

      Ne geceydi ama! Dün, demiri atana kadarki son bir mil kabus gibiydi resmen! Yağmur, sonra da devam etti ama insan gibi…

   Benim üstümden geçen fırtına 2-3 saat sonra İstanbul’u da vurmuş. Tabii önce Marmara’yı, Avşa’yı karıştırdıktan sonra.  İstanbul’da, çekekte devrilen tekneler mi dersin, limanda domino taşları misal yıkılan konteynırlar mı, kaputu-tavanı dolu kraterleri dolan arabalar mı…  Ceviz kadar diyen de oldu yağan dolu için, tenis topu kadar diyen de. Zaiyat nedir, bilmiyorum, televizyonum yok ki! Allah herkesin yardımcısı olsun, zor bir gündü, zor bir geceydi…

   Bir an önce demiri toplayıp Çanakkale’ye dümen tutmalıyım. Öğlene doğru Çanakkale’de hatunla buluşup çıkış işlemlerimizi halledecektik.

   Çanakkale’ye doğru seyirdeyim, boğazın tam ortasında. Hava, sanki dün köpüren, şahlanan kendisi değilmişçesine sakin gayet. Bu boğazdan “aşağı” inmek çok kolaydır normalde, çıkmak zordur. Ama bu sefer, bendeki talih, aşağı inerken zorlanıyorum. Dünkü havanın etkisinden olsa gerek, normal hızımdan 1,5 mil daha yavaş iniyorum! Pes!

   Gemi yolunun tam ortasında, trafiğe karışmış iniyorum. Derinlik 60 metrelerde. Sakin sakin kahvemi yudumlarken yine o aynı uğursuz alarm beni yerimden zıplattı; derinlik alarmı! Derinlik 3,0 mt… 2,7 mt… 2,4 mt… Boğazın, gemi yolunun ortasında bu nedir şimdi diye düşünürken nefesimi tuttum… Sığlık falan olamaz burada! Acaba yeni bir batık falan mı? Makine stop, iskele alabanda!  Allah’ım batık falansa da bu ne biçim bir batık ki 60 metre olan deniz dibinde yatarken su yüzüne kadar uzanıyor???    Gözüm derinlik göstergesinde! … 2,2 mt… 1,9 mt…  Yapacak hiçbir şey yok! Bir saniye içinde olacak ne olacaksa! Karinayı delmesek bari!   … 1,7 mt    2,3 mt   6,7 mt… 17 mt… 63 mt…

   Ohhhhhh, çok şükür! Bu neydi ya şimdi? Toplasan 3-5 saniye sürdü her şey, ama ömrümden ömür gitti! Neydi acaba gerçekten! 60 metrelik batık olmaz. Acaba kocaman bir balık mıydı? Belki de bir yunus sürüsü… Onlar meraklı olur, iyice yaklaşıp salmamın ne olduğuna mı baktılar acaba? Neyse ki geçti gitti çok şükür!

   Çanakkale’ye 11:40’ta vardım. (40.152267°, 26.404164°)  Bağlanırken sordu görevli “gece kalacak mısınız kaptan?” Hayır dedim, çıkış yapıp devam edeceğim.  Bağlanıp adımımı karaya atmıştım ki Sare aradı, gelmiş. Buluşup doğruca çarşıya gidiyoruz, evrakların fotokopilerini çekmek için. Bu ilk çıkışımız olacak kayıkla. Hafiften heyecan da var. Tüm paylaşımları, tecrübeleri okumuşuz, evraklarımız tam. Hatta fazlası bile var. Çıkış işlemlerini kendimiz yapacağız; önce Gümrük, sonra Liman en son da Polis.

   Ofise girdik, transit log yok dediler. Nerde bulunur peki? Kepez’de. Git-gel taksiyle 100 lira yazar dediler. Ya da ordaki adama 150 lira ver, log ücreti 30 lira dahil, tüm işi hallediversin senin adına sen kayığında kahveni yudumlarken.

   Mecburen bu yolu seçtik biz de. Dönüşümüzde kullanacağımızı da düşünüp iki tane transit log sipariş ettik. Adam gitti, geldi. Hemen doldurmaya başladı belgeyi. Süper! Bir saate çıkarız gibi. Gümrük memuru geldi, transit logu onaylayacak. Soruyor; Daha önce bu tekne ile yurtdışına çıkış yaptınız mı? Cevap; hayır.  “Ama bu tekne 2014’te yurda giriş yapmış görünüyor?”   “Olabilir… Ben bir buçuk yıl önce aldım, 2014’ü bilemiyorum.”

   İşte gerilimin işaret fişeği! Bu noktadan sonra gümrükçü 2014 yılında giriş yaparken kullanılan transit logu istiyor, ben de “Nerden bulayım! Tekne o zaman benim değildi ki…” diyorum.  “Olmaz” diyor, “O belge olmadan olmaz!”

   Eski sahibine, eski sahibinin giriş-çıkış işlemlerini yapan acenteye ulaşıyor Sare. Ama orijinal evrak yok maalesef. Kopyasını yolluyorlar hemen. Gümrükçü beğenmiyor. “Ayrıca teknenin ismi de değişmiş! Neden değiştirdiniz?”    Ya sabır çekerek cevaplıyorum; “Çünkü öyle istedik!”

   Saatler geçiyor, sinirler geriliyor. Gümrükçüye soruyorum; “Bu belgeyi, ben tekneyi alırken kimse bana vermediği gibi işlemi yapan Çeşme Liman müdürü de mutlaka almam, saklamam gerektiğini bana söylemedi. Şimdi benim kabahatim nedir?”   “Yok” diyor gümrükçü, “Ama ben yine de ceza keseceğim çünkü belge yok ortada...”   

-   Peki, ceza ne kadar?
-   72 lira.
-   Hemen kesin, ödeyeyim.
-   Ama gecikme olduğu için faiziyle birlikte 8 katını ödeyeceksiniz.
-   Yuh!


        Ben bir taraftan, eşim bir taraftan sakin bir şekilde ne diller döküyoruz, memur “Nuh” diyor sadece, “Nuh” 

   Zafer abiyi arayıp durumu anlatıyorum. Şekerlemesini böldüğüm halde hemen ofisin telefonunu arayıp memuru istiyor; Denizlerdeyiz Amatör Denizciler Derneği Genel Başkanı sıfatıyla. Memur telefonu alırken oturuşunu bile düzeltiyor. Ama maalesef konu çözülmüyor, çözülemiyor! Saatler geçiyor, sinirler geriliyor.

   Bütün bunlar yaşanırken işlem ücreti adı altında 150 lira ödediğimiz adam orda öylece izliyor olan biteni, kayıtsızca.  Hani şu, biz kahvemizi içerken bizim adımıza tüm işlemleri halletsin diye 150 lira verdiğimiz adam.
       
        O kadar dil dökmemize gümrük memuru amirini arıyor, tekrar tekrar anlatıyor “vatandaş mağdur” diye. Amirin telefonda ettiği söz bende şalteri attırıyor artık; “Olmaz öyle şey! Çıkışa izin vermeyin. Ben nerden bileceğim o teknenin çalıntı olmadığını?”

   Telefona sarılıp başlıyorum saydırmaya; “Yuh artık! Bu kadarı da fazla!  Hiç mi akıl edemiyorsun yahu? Hiç mi kafan basmıyor? Bu teknenin ruhsatı benim adıma. Bu ruhsatı bana bu devlet vermiş! Çalıntı olsa bana bu ruhsatı verirler mi? Ayrıca sen nasıl böyle fütursuzca itham edersin beni?...” 

        O ana kadar, yılanı deliğinden çıkartmak adına kendine hakim olan bende kayış kopuyor. Başlıyorum bağırıp çağırmaya… Sare de diğer yandan çemkiriyor; “Avukatım ben. Bu işin peşini asla bırakmayacağım! İnadına uğraşacağım bu dava ile! “

        Hangisinin etkisi ne kadar oldu bilemiyorum ama 17:15’te memur yanımıza geliyor. Mülayim bir tavırla “Tamam” diyor, “İmzalayacağım…Gümrük işiniz tamam. Şimdi hemen sizin adınıza Liman başkanlığını da arayalım. Sıra onlarda…”   Arıyor ordaki memuru ama adam çıkmış! “Keşke 15 dk önce arasaydınız…Artık yarın sabaha…” diyor.  İçimden diyorum ki; “Asla olamayacak gümrük işi nasıl oldu da oldu bir anda. Ve neden mesai saatinden hemen sonra oldu da bir 15 dk daha önce olamadı?”  Tabi içimden… 

        Mecburen gece Çanakkale Belediye Marinada kalıyoruz. Gecesi 85 lira.         

        Olan bizim, zaten kısıtlı olan izin zamanımızdan giden bir koca günümüze ve tatil modunda, pamuk helva kıvamında iken gerim gerim gerilip laçka olan sinirlerimize oluyor. Cuma 11:40’ta bağlandığımız Çanakkale’den cumartesi 14:35’te avara olabiliyoruz ancak. Çıkmadan hemen önce Liman Başkanlığından imza alırken “İstanbul’dan gelmişsiniz. Ordan niye almadınız çıkışınızı?” diye soruyor memur. “Burayı tercih ettik…” falan diyorum.  “E tabii…” diyor, “…ordan alsaydınız üç gün uğraşırdınız.”  Dişlerimi sıkıp içimden ya sabır çekiyorum!  “Peki…” diyorum, “…İstanbul’dan çıkış alsaydık Yunan’a gidene kadar, misal Marmara adasında, burda mola verebiliyor muyduk?”   “Olmaaaazz!” diyor. “Yurtdışı çıkış yaptıktan sonra Türkiye’nin hiçbir yerinde karaya çıkamazsınız.”  “O zaman nasıl alacaktık ki çıkışı İstanbul’dan? Yelkenli tekne bu. Hızı 5 mil. İstanbul’dan burası 3 günlük yol…”  diyorum.  Hiç cevap vermiyor, veremiyor.

        Avara olmuş yol alırken bir yandan şükrediyoruz sonunda çıkabildik diye. Artık “resmen” yurt dışına çıkmış bulunuyoruz. Ama saat üçe geliyor. Bu saatten sonra Limnos’a varmak imkansız. Geceyi geçirmek için uygun bir koy bulup demirliyoruz.

        Yok canııım, bu koy Türkiye’de değil tabii ki!           
  • IP logged
We are like islands in the sea, separate on the surface but connected in the deep!

C

Can Özsel

Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#28: 10 Aralık 2017, 13:36:26
Sabirli adammissin ahmet...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Sanda'nın Seyir Defteri
#29: 10 Aralık 2017, 16:44:21
Maalesef kara sınır kapılarında da bu kadar önemli bir yere ilk tayin olarak gelmiş üç günlük tecrübesiz memurlara şahit oluyoruz.
Liyakat ve bilgi hak getire bu memlekette artık. :(
  • IP logged

 
Yukarı git