Tekne üzerine çadır kurmak ya da buradakilerin deyimiyle çatı kurmak ne zor işmiş arkadaş ya. Malum burada çekek alanında bir atölyede çalışıyorum kış geldiğinde ve ekip olarak yaptığımız işlerden biri bu. Ama gel gör kendi işin olunca ne büyük dert... Bu işleri ekipten bir arkadaşımız yapıyor normalde. Geçenlerde, tam ölçü alıp, malzeme siparişi vereceğimiz gün adam düştü, bayıldı. Gönderdik hastaneye. Bana bazen takılırlardı, "selam verdiğin adam altı ay yaşıyor." diye, tam da o kıvama geldik yine. Neyse, bir kaç günümüz arkadaşı bekleyerek geçti. Biraz iyileşir gibi oldu. Malzeme siparişini verdik. Ben kafama göre hesap kitap yapıp 70 tane 5*10 kereste yeter dedim. Ne olur, ne olmaz, 90 olsun dedim. Dediler yetmez. Yahu arkadaş, kendi çapımda mühendislik okudum, meslek lisesinde okudum, yıllarca fuar stantları tasarladım/imal ettim, nasıl yetmez dedim. Verdik siparişi. Geldi tahtalar. Arkadaş da kendini iyi hissediyormuş, o da gelince başladık bir ucundan. Bir kere, benim hesap yaparken yaptığım hata zeminde kullanılacakları atlamak olmuş. İlk gün onu farkettim. Ama asıl sorun şu ki, adam yazık günah kesmeyelim diye keresteleri bedenlerine çakıp çakıp uzatıyor. La arkadaş keresteye yazık, ama bana daha da yazık. O kerestenin parasını denkleyene kadar anam ağladı. Tabi yetmez öyle bol keseden birbirine çakıp çakıp geçersen...
İki günün sonunda zemini çaktık ve dikmeleri diktik. Daha başlarken ilk sorduğum soru basitti aslında; "neden ayakları ve makasları hazırlayıp, sonra ayağa kaldırmıyoruz?" Öyle olmaz, dikemeyiz deyince vardır bir bildiği diyerekten devam ettik. Allahı var iyi de çalışıyor. Ama gel gör benim biraz mühendis, biraz tasarımcı kafam sürekli daha basit, daha efektif alternatifler üretip duruyor. Gel gör, tokmağı verdik bir kere. Üçüncü gün ayakları diktik ve sıra geldi makasları, yani çatıyı hazırlayıp yerine monte etmeye. İşte o üçüncü gün bizim arkadaşın doktor kontrolü varmış. Bir de üzerine bi cihaz takacaklarmış. İki gün de o cihaz kalacakmış. Uzun lafın kısası, önceki gün ayıptır söölemesi piç gibin kaldım dikmelerimle baş başa. Ekipteki diğer arkadaşlarla konuşuyorum, abi diyorlar, onları hazırlayıp dikecektik. Lan iyi de onu bende sööledim ama dinlemedi ki adam. Vardır bir bildiği dedim ama içten içe de denklemin bileşenleri tepsi gibi ortada, ne bildiği olacak, 5 metre yükseklikte makas çakılacak dikmelere.
Neyse, ekibin kalanından da bi halt çıkmadı. ÖÖle, bööle dediler, bolca küfür yediler falan
Dedim iş başa kaldı. Başla makaslara, sırayla gidelim. Başla da, hangi keresteyle. 90 tane 5*10'u yemiş, bitirmişiz. Şakası bir yana, cidden cepte para da yok, deli olacağım. Başladım çekekte gezinmeye. Gördüğüme çökeceğim. O arada bir marangoz arkadaşım geldi aklıma, onu aradım. Dükkanda olacak, git al dedi. O kadar da rahat söylüyor ki, git al diye. Lan iyi de onu taşımak da ayrı dert. Sağolsun, bir başka arkadaşta da römork var, onu aradım. Gittik bi 30 tane kadar keresteyi yükledik getirdik. Getirdik de, lan sabah geldiğimde kapısı olmayan benim kayığın olduğu alana öğle vakti kapı yapmışlar. Tabi ki iyi bir şey yapsınlar da aracı içeri sokamıyoruz. Beton atmadan açamayız dediler, "eee" dedim. Yarına hallolur dediler. Neyse dedim, römorku atölyenin önüne bırakıp başka işlere giriştim.
Ertesi gün kapı yine açılmadı. Yahu bütün ekip başka teknede çalışıyor. Sırtımda kereste taşımak istemiyorum. Hadi dedim, birgün daha bekleyeyim. Sonunda Cuma günü şarladım ama neye yarar, Çarşamba'ya kadar açamayacağız dediler. Pes dedim. Bir beton için bir hafta! İş başa düştü ve otuz küsur keresteyi başladım yine taşımaya. Bolca küfürden sonra artık makaslara geçebilirim dedim ama nerdeee.
Ekip toplandı. Durum değerlendirmesi yaptık. İyice tadım kaçtı. Biri boydan boya bir kuşak atalım diyor, biri sepetli vinç çağıralım diyor. Lan arkadaş bir kıytırık çadır kuracağız, sanırsın Eyfel Kulesini yeniden yapıyoruz. Yağmuru kesecek kıçıkırık bir çadır...
Ekip gitti. Ben başladım makaslara. Nah başladım! Taşırken ağırlığından kıllanmıştım ama o kadar bezmişim ki hiç bakmamışım bile. Getirdiğim keresteler 10*20 çıkmadı mı... Ulan çatıda kullanmayacak olsam nefis ama o ağırlıkla çatıda kullanmam mümkün değil. Deli olacağım. Dükkandan yükle. Getir. Ta bilmem nereden taşı indir. Şimdi bir de geri gidecek bunlar. Dün 15:00 civarı pes edip bir arkadaşın kamyonetini ödünç alıp attım kendimi Dalaman'a. Bulduğum ilk keresteciden 20 tane daha 5*10 aldım, döndüm ve tabi yine araç girmediği için bir de onları taşımak zorunda kaldım. Hava kararırken tek tesellim, yaş ve ağır ama mis gibi kokan 5*10 kerestelerim oldu
Bu sabah ekibin bir kısmı ile sabah erkenden makasları çakmak ve yerine takmak üzerine anlaştık. Hatta bir arkadaşımı daha çağırdım, dedim ne olur, ne olmaz, hiçbir şey yapmasa alet verir, ucundan tutar.
Sabah gittim ki bizim ekibin başka bir teknede atacağı boya bugüne kalmış. Dediler boya işi bitsin, hallederiz. Fazla üzerinde durmadım bile, yalama oldum artık bende. Saat 11:00 civarı başladım makasları ölçüp biçip çakmaya. Derken 10'luk çivi bitti. Bu arada 4 gündür benzin almayı unuttuğum için ağaç motoru yerine el testeresiyle iş yapıyorum. O derece bezdim ki, gidip benzin alasım yok. 10'luk çiviyi öğle yemeği dönüşü alırım dedim, boş durmamak için de ince tahta kuşakları çakayım dedim. Bu arada hala tekim ve yardıma gelecek arkadaştan henüz ses yok. 3 metre boyunda ahşapları, hemen hemen aynı mesafedeki açıklığa çakmak için iki el pek yeterli olmuyor. Abuk subuk pozisyonlara giriyor insan. İşte öyle bir abuk pozisyondayken tek çivi ile tutturduğum -döndürebilmek için- tahta kaydı, döndü ve işaret parmağımı da arasına aldı. Acı eşiğim bayağı yüksek, dolayısıyla acısı pek koymadı ama tırnağın dibinden olduğunu görünce o lanet tahtayı çakıp atölyeye döndüm. Hızlıca bir pansuman, bolca küfür ve tırnağın yerinde kalması temennilerinin ardından tekrar işe döndüm. Yakın gözlüğümü takmayı unutmuşum. İlk keser darbesi de çivi yerine az evvel sakatladığım işaret parmağımın yanı başındaki başparmağıma inince cidden nevrim döndü Önce yardıma gelecek olan arkadaşımı arayıp ona küfrettim. Meğer o da önceki gece halı sahada pert olmuş
Sonra dedim bir ara ver, bu işin sonu boka saracak. Atladım, gittim yemeğe.
Yemekten dönünce tekrar aldım elime testere, keser ve metremi, ikibuçuk saatte yedi adet makası tek başına bitirdim. Artık nasıl bir gözüm dönmüşse. Sonra başladım merdivenle tırmanıp 4 metre yüksekten geçecek ahşap kuşağı çakmaya. Onu da bitirmek üzereydim ki son bir kaç taneye hatun yetişti, tuttu ucundan. Ha, bitmek üzereydi derken, iş akışı şöyle; al tahtayı çık merdivene, tek çiviyle tuttur, in aşağı, al merdiveni bir sonraki ayağa, çık yukarı, tahtayı merdivenin altından arkaya devrilmeden atlat, çak, tekrar in aşağıya, yeni bir tahta al, aynı dikmeye tek çivi ile tuttur, in aşağıya, bir önceki ayağa dön, tek çiviyle tutturduğun tahtayı sağlama al. Bu ayaklardan 16 adet var
Günün sonunda bizim yılan hikayesine dönen çadır iyice ortaya çıktı. Şimdi sıradaki "level" açıklıkları 4,70 m ila 7 metre arasında değişen makasları dikmelere çakmak.
İnsan işini ya kendisi yapmalı, ya da tamamen dışında kalmalı. Bezdim artık bu bağımlı kalma durumundan... Ki daha yeni başlıyoruz