Sevgili Bülent, Arif Dirik gibileri neden bu ülkede yaşamaz? Bence çok nedeni var. Haklı gerekçeleri de . Ama biraz kolaycılık ta yok mu. ? Aynı durumda bir İngiliz bilim adamı, basıp bir yerlere gidebilir mi? Gider mi? diye aklımdan geçiverdi.
Ben Türkçe'deki " aydın " sözcüğünü çok severim. Bu kadar kariyer sahibi bir insan bir kitap ya da kitapçık ta benim gibi bu konunun yabancısına da yazı yazıverse..zor mu olur? Yani şu " aydın " sözcüğünün içini doldursa..
Pek kolaycılık gibi gelmiyor bana Ersincim. İlkin, bir İngiliz bilim adamı hiç bir zaman aynı duruma düşmez. Bir dönem aynı duruma Alman'lar düştü, hepsi başta Amerika olmak üzere pek çok ülkeye gittiler. Bir kısmı bizim ülkemize geldi. Özellikle hukuk alanında on yıllarca onların ektikleri muazzam bilgiyle donandık, çok iyi öğrenciler yetiştirdiler.
Bak, Almanlar deyince çarpıcı bir örnek var, Hannah Arendt. Bir Yahudi düşünür. Bu kadın, Almanya'yı bilinen nedenlerle terk ediyor. Savaş bitiyor, Kadın Amerikan üniversitelerinde ders vermeye devam ediyor. Aradan 10 yıl geçiyor, İsrail, bir Nazi subayını , Eichmann'ı Arjantin'de yakalıyor ve İsrail'e yargılanmak üzere getiriyor. The New Yorker gazetesi, Hannah Arendt'ten bu davayı izlemesini istiyor. O zaman, Soykırım daha sımsıcak ve Amerika'da Yahudi lobisi şimdikinden de güçlü. Dünya bu hususta çok hassas.
Hasılı Arendt İsrail'e gidip bu davayı izliyor. İzlenimlerini yazıyor. Kitap haline getirildiğinde tam 300 sayfa. Sen bunu gazete sayfası olarak düşün, ne kadar yapar. New Yorker, neredeyse satırına dokunmadan basıyor bunu. Metin, doğrudan doğruya yargılamayı eleştiriyor. Daha ötesine geçiyor, ikinci dünya savaşında Yahudi önde gelenlerinin tamamen hatalı bir taktik uyguladıklarını, akıllarınca Nazilerle işbirliği yaparak Yahudi halkını kurtarmaya çalıştıklarını, bunun kabul edilemez olduğunu, yargılamanın daha çok bir tiyatro sahnesini andırdığını Eichmann yargılamasının bütün bir sistemin günahını bir kaç kişiye atarak bir sistemi yargılamadan muaf tuttuğunu ve sair bir sürü şey yazıyor. Dediğim gibi tam 300 sayfa. merak edenler için "Kötülüğün Sıradanlığı" adlı kitabı Metis yayınları bastı.
Ekledim; Hatta öyle bir anlatıyor ki, Eichmann'ı savunuyor pozisyona düşüyor. Ama şu ünlü sözünü söylüyor; Anlamaya çalışmak bağışlamak anlamına gelmez. Bu kötülüğün sıradanlığıdır.
Sonuç; Amerika'da kıyamet kopuyor, İsrail kitabın ibraniceye çevrilmesini yasaklıyor, (sanırım yasak 1984'te kalkıyor) , Amerikalı Yahudiler Hannah Arendt'in üniversiteden atılmasını istiyor. Peki ne oluyor? Hiç!
Chomsky, Amerikan Üniversitelerinde Amerikan emperyalizmini anlatıyor, Amerikan Üniversitesi ne yapıyor, Hiç!
Harvey, Amerikan Üniversitelerinde Amerikayı yerin dibine batırıyor, ne oluyor, Hiç!
Siz ülkenizi eleştirin bakalım, bırakın üniversiteyi, mahalle kahvesinde söyleyin, sizi ne yapıyorlar.
Daha basit yazılması meselesine gelince, burada bir ayrım var bence. Bazı şeyleri kolayca anlatamazsınız, çünkü meselenin kendisi zordur. Marx'a "iyi de annem, bu yazdıklarını işçi anlamıyor ki" demişler. O da "ben ne edeyim, mesele bu", demiş. Yapabildiği en iyi şey Manifestoyu yazmak olmuş.
Neyse, konuşuruz başbaşa. Yanıtsız bırakmak istemedim. Sevgiler.
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.