Evet sağolsun Amerikalı tüm iş yoğunluğunun arasında, gece gece yalnız gitme, ne olur ne olmaz diyip gelivermiş limana. Yanında kendi seyir çantası , bir torba erik ve armut ile. Kumanyamız da full zaten.Meşhur dışarı rüzgarı hafif üşütüyor. Neyse gece 11:30 da çözdük palamarı, Dadd teknelerine Allaha ısmarladık dedik. Kıyıdan da eniştem ve Salih Selametlediler. Acayip heyecanlandım, kendimi balıkçı teknesiyle eylül gecelerinde yakamoza çıkıyor gibi hissettim.Yeşil feneri dönene kadar içerisini toparladım. Bilmem kaç kez döndüğüm yeşil feneri bu sefer bir yelkenliyle dönüyorduk. Acayip duygular içindeydim. Yıllarca sandalla , balıkçı tekneleriyle geçtiğim mahallemizin evlerimizin önünden geçiyorum. Kasaba saçma sapan büyümüş her taraf inanılmaz ışık kirliliği, sahil boyunca uzanan çirkin çirkin binalar. Amerikalıyla hiç konuşmuyor şehre bakıyoruz. Bir ara gözüm evimize takıldı, hiç ışık yok, annem babamda babamın rahatsızlığından dolayı İstanbuldalar. Dedemin evi boş ışık yanmıyor. Caminin Avlusunda dedem yok, sofanın penceresinde babaannem yok. Gözlerim doldu, kendimi kötü hissettim. Bir anda telefon çaldı. Arayan Akın Reis , soruyor "geçen senmisin aga" diye. Bende heyecanlanıyorum benim sen nerdesin diyorum. O da çocuklarını parka götürmüş. Kendisine projektörle ışık tutuyoruz. O da çocuklara bakın Ahmet Amcanız geçiyor falan diyor. Bize selamet diliyor ve vedalaşıyoruz. Tam telefonu kapatıyorum tekrar çalıyor. Bu sefer eniştem. "Kime ışık tutup duruyorsunuz" diyor. Bu sefer onada ışık tutuyoruz. O da karanlık bir yer olan Abeştepeye çıkmış bize bakıyormuş ve hemen motosikletin farını bize çeviriyor. Hemen malumat veriyor, iyi poyraz suları var şansınıza diyor. Fazla kıyıya girmeyin sulardan faydalanın diyor. Ne biçim bir aileyse arkadaş herkesin denize dair söyleyecek bir şeyi var. Sonrada hızınız iyi hadi bakalım güneşle Cide'desiniz hadi bakalım uğurlar olsun diyor. Cide 40 mil bu arada. Ardından Amerika'lının telefon çalıyor. Bu sefer onların evin önünden geçiyoruz tekrar vedalaşma ve ışık merasimi. Bu seremoni bana hüzünlü halimi biraz unutturdu. Fakat kaşla göz arasında Eğindür Burnuna gelmişiz. Buralarda 11 sene balıkçı tekneleri ile cirit attım o kadar rahatım ki anlatamam. Navionicsi falan unuttuk, navionicste kimmiş, her burunu , her koyu biliyoruz, aman allahım hepsinde bir anımız var. Hafiften kaba dalgalar bize kolayına çalışıyorlar. Sular derseniz dere gibi poyraz. Hızımız 5,5 -7 aralığında gidip geliyor.Havada ay karanlığı var fakat balıkçı usulü hiç ışık yakmadığımız için her yeri görüyoruz. Açık git uyarılarına rağmen girdik kıyıya, burun seyri yapıyor, keyfini çıkarıyoruz. Amerikalı diyor sen git yat, yoldan geldin yorgunsun diye. Ama içim içime sığmıyor. Deniz bildiğim deniz kara bildiğim kara,kıyı bildiğim kıyı, köylerin , koyların hepsinin eski ve yeni isimlerini bile biliyorum hala. Bırakın isimleri derinlikleri bile metresi metresine tutturuyorum. Vay be dedim kendime, çok sevindim, belki bir gün döner yine buralarda balıkçılık yaparım, hatta yapmalıyım diye kendi kendime kafamda bir şeyler kurguladım. Bu sırada Amerikalı hadi git yat dedi. İçimden gelmeye gelmeye gittim yatmaya, böyle işlerde kuralcıyız ya biz. Yattım ama uyku tutmuyor ki Kerempeyi görmeliyim istiyorum. Düşüne düşüne dalmışım uykuya.