Çook yıllar evvel, yani marina kiraları otomobil fiyatı değil de marina ışleticilerinin taktikleri henüz sadece Alman markından, dolara, dolardan Avroya geçmek gibi ; minik uyanıklıkları geçmemişken bizler yine bağırınıyorduk. Bir arkadaşımızin tekne sahibi babası o zaman bize : " Çıkın gidin evladım siz de o zaman bu ülkede amatör teknecilik 70 senedir tonozda yapılırdı. Kötü havada teknenin başına gidilir, gerekirse içinde yatılır, gerekirse tekne çözülüp kaçırılir...." diye başlayan bir diskur çekmişti ( o tarihte de teknesini tonozda tutuyordu gerçekten de ) .
Tabii biz " gözünü marina denizciliği " ile açmış nesile bu sözler dehşet verici gelmişti.
Nasıl yani ? Tekne korunaklı ve sağlam bi yerde durmayacak, kıçindan su hortumu ve elektrik kablosu sarkmayacak, buz dolabı 7/24 çalışmayacak, pontonda dolaşırken Ahmetin teknesinde gırgır yapılmayacak, Mehmetin teknesinde bira içilmeyecek, Hasanin yaptığı mezelerin tadına bakılmayacak...? Ne zor, tatsız bir yaşam.
Buna rağmen ben bir sene bunu Tuzla Mercan koyunda denedim. Kışın ilk fırtına çikip karşi bahçemizde de bir ağaç devrilince gecenin ikisinde teknenin başina apar topar koştum...Tekneler alargada çılgın gibi dövünüyor. Deli bir yağmur, feci bir rüzgar var. Bir kaç tekne sahibi ( ve mekanın reisi ) uyduruk bir tentenin altına sığındık, titriyoruz. Reis piknik tüpünde çay demledi sağolsun. Bir kaç saat geçti, fırtınanın dineceği yok. Gelen dalgalara bakıyorum ; reise döndüm : Şimdi benim tekne tonozu koparsa veya tehlikeye girse bu dalga ve rüzgarda senin botunla ben tekneye ulaşabilir miyim, hadi ulaştım teknenin üzerine çıkabilir miyim ? " dedim.
Adam " Geç beyim bu işleri..." der gibi suratıma bakti.
" Abiler şimdi tekne halatını koparsa bana sadece nasıl karaya vuracağını seyretmek kaliyor : ben gideyim bana müsaade...Bir de o faciayı yaşamayayım" dedim ve güneş doğarken eve döndüm.
Koparmadı halatını dayandı teknecik.
Ondan sonraki fırtınalarda eşim beni uyandırır " kıyamet kopuyor, nasıl sorumsuzca uyuyorsun, gitsene teknenin başina..." dese de dönüp arkamı uyumaya çalışirdım. Bu takip eden fırtinalardan birinde de 15-16 m boyunda harika bir tekne halatını koparıp karaya vurdu ve ikiye bölündü. Ben de bir senelik bir denemenin sonunda hala kayığım tek parça, güzel güzel tekrar marinanın yolunu tuttum.
Bu uzun hayatimdan kesitler girizgahının nedeni Bülentin tespitine gelmek...Belki genç yaşimda, daha küçük, daha düşük bedelli bir tekneyle amatör denizciliği , - eski denizciler gibi - , zor ve meşakkatli yanından da yapabilirdim. Ama devam ettiremezdim. Ettiremezdim çünkü Bülentin dediği gibi sonuçta sadece meraklı bir sıradan insanım.
Bu durumda da " bu işin yolu budur, eskiler gibi yapmalı, geleneğini, ananesini değiştirmek istememelisin..." demem.
Konfor talebi haklı bir taleptir.
Yine de asıl konumuz " farklı tekneler niye yok ? " idi.
Yani konfor sadece 2 veya 3 kabinli, WCli, duşlu , ana yelkeni sarma sistemleri gezi teknelerine özgü bir şey değil...
Ortalıkta konfordan geçtim, lüksün veya zıpırlığın limitine ulaşmış daysailer da var, motorsailer de, explorer yacht da,
yeni klasik de.
Yani galiba yine de bu sorunun gerçek cevabı maceraya girmeden ikinci elde kolay bulunup kolay alınıp satılabilen ve bütçeye uygun en büyük tekneye sahip olma düşüncesi. Bunun için de kimse kınanamaz, çünkü rasyonel bir fikir.