Önce acenta aradı, dedi evrakı almam lazım. İyi dedim, ama bizi ne zaman alacaksınız. Akşama yetiştirmeye çalışıyoruz ama yarına kalma ihtimali var demesiyle suratlarımız düştü. İki kaptanın işi var, benim bir düzine angaryam bekliyor. Dahası nerede geceleyeceğim diye düşünmeye başladım.
Bir saat sonra acenta tekneyle uğradı, teknenin dosyasını aldı gitti. Bu arada bir mil kadar ilerimizde rahatlıkla görebildiğimiz kargo gemisinin sancak bordasındaki kayık son iki saattir aynı pozisyonda bekliyor. Üçümüz de saydırıyoruz adamlara, işlerini adam gibi yapmıyorlar diye. Bir saat sonra acenta tekrar arıyor ve teknenin registry belgesini istiyor. O ne ola ki diye soruyorum ve aldığım yanıt "o olmadan tekneyi yükleyemeyiz." oluyor. Lan arkadaş bu gemiye yükleyemezsem ne yapacağım ben bu tekneyi???
Tekne sahibiyle ve acenteyle yapılan görüşmeler sonucu kriz aşıldığında derin bir of çekiyorum ama bu arada saatler de 17:00'i bulmuş oluyor. Bir kez daha soruyorum, daha belli değil diyorlar. Sonra diğer iki kaptanla bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. Onlar alarga kalabiliriz diyor ama ben karşı çıkıyorum. Demirinden emin olmadığım 40 küsur tonluk deli gibi rüzgar tutan bir tekneyle, rüzgarından emin olmadığım Fethiye Körfezi'nde demirde kalmak... bana göre değil. Aksi durumda başıma gelmesi muhtemel şeyleri iyi kötü hayal edebiliyorum. Havanın esmesi, hatta kaçak yapması, demirin taraması, marşın basmaması falan gibi olası şeyler ilk aklıma gelenler
Dedik o zaman Ece Marina'ya gidelim. Dedik demesine de o nasıl bir fiyat arkadaş! Telefon ettim, bilgileri verdim, pes dedim kapattım. 530 TL bir gecelik fiyatı. Bambaşka bir gerçeklik düzeyinde bu marina denen işletmeler...
Kaptanlardan biri bilmem ne abimi arayayım dedi, yeri var, aborde oluruz. Bir saat kadar sonra sorun çözüldü ve bir buçuk saat sonra görkemli motoryatımız Karagözler'de kıyıya bağlı bir yüzer vince kıçtan kara bağlı iki teknenin arasında salınıyordu. Tuhaf görünse de en azından güvenliydi.
Sonunda kendimizi karaya attık. Sabah çıktığımızdan beri içinde su olmayan bir teknede başta tuvalet olmak üzere ciddi daralmışız. Atladık minibüse ve merkezde sabah 08:00'de teknede buluşmak üzere ayrıldık. Ben gözüm dönmüş bir halde döner aramak üzere daldım çarşı içine.
Yemekten sonra sakinleşince geminin loadmaster'ını aradım. Neşeli bir herif çıktı Col. Sabah erkenden hazırlıklara başlayıp 09:00 gibi bizi almayı planladıklarını söyledi. Anlamsız bir rahatlık çöktü üzerime. Hemen ardından kaptanlar aradı, hale çağırdılar, gittim. Bir iki saat oturduktan sonra beni tekneye bırakıp gittiler.
Sabah 07:00 gibi ayaklandım. 08:20 gibi ekip tamamlandı ve hemen attık halatları. Kargo gemisine yaklaşırken telsizle iletişim kurdum ve hemen iskelemizden bordalamamızı istediler. 15 dakika sonra bağlandık ve loadmaster Col tekneye geldi. Biraz geyik yaptıktan sonra tekneyi incelemeye başladı. Ona önceki deneyimleri anlatıp sonra da makine dairesine indirip teknenin postalarını ve genel konstrüksiyonunu gösterdim.
Şöyle düşünün, hatırı sayılır bir para veriyorsunuz teknenizi taşısınlar diye. Her türden tekne alıyorlar taşımak için. Fakat gel gör 10*10 cm ve 1 metre uzunluğunda takozlar dışında hiç bir şeyleri yok. Benim takozları inceliyor. Tamam diyor bunlar olur.
Canados 60 gerçekten ilginç bir tekne. Tuhaf yapısal zaafları var.Deniz seviyesindeki eksoz her tekne gibi sapanı vurup kaldırmayı mümkün kılmıyor. Bir de üzerine havalandırma çıkışları, şaftın konumu hatta yetmiyormuş gibi iskele tarafta su kesiminin hemen altına konmuş havalandırma sisteminin soğutma boruları olayı çok parametreli bir denkleme çeviriyor. Mesela postalar güvertenin biraz altında bitiyor ve bordaya takoz koymaya kalkarsanız tekne çatır çatır ötüyor.Takozları eksozun altından koyarsanız eksozlara aşırı yük biniyor. Bir de denge sorunu var ki arkaya kesinlikle çift sapan vurmak gerekiyor ama gel gör geminin vincinde bu da mümkün değil. Tekne sahibi firmaya ve loadmaster'a durumu ve kaldırma şeklini içeren bir çizim ve fotoğraf göndermişti. Onları da önümüze koyup Col ile durum muhakemesi yapıyoruz. Adam işini bilir görünse de ben de tekneyi biliyorum ve huzursuzluğum her an biraz daha artıyor.
Bir beş dakikalık telefon görüşmesi yapıp döndüğümde takozların yukarında kuşaklarla eksozun altına yerleştirilmiş olduğunu görüyorum. Tekrar fotoğrafları açıp öncelikle boruları gösteriyorum ama Col, sorun yok, dalgıç gelince yerleştireceğiz diyor. Dalgıcın gelmesi 50 dakika sürdü. Dalgıcın Türk olduğunu farketmemiz de 35 dakika
O süre boyunca İngilizce konuştuk denyoyla, o da hiç renk vermedi
Dalgıç takozların yeri tamam dedikten sonra iki kez daha emin misin diye sordum loadmaster'a. Arkadaş üç yıldır biz tekneyi eksozlar zarar görmesin diye abuk subuk yerlerinden takviye ederek kaldırıyoruz. Adam yasladı takozları eksozların altına ve başlıyoruz dedi.
Çok ağır kaldırmaya başladılar tekneyi. Bir kaç kez durup takozlara ayar çektiler. Ön sapan biraz kısalttılar. Bir kısmını neden yaptıklarını anlamadığım bir sürü iş yaptılar ve hala sudan anca bir karış falan yüksekteyiz ama olay benim için çoktan gerilim filmi kıvamına geldi. Kulağım her an tekneden gelecek çatırtılarda. Telefonumu almak için içeri girdiğimde deli bir gürültüyle sarsıldık. Ahanda dedim gitti tekne!
Havuzlukta aldım soluğu, ses iskeleden gelmişti. Eğildim ki o da ne, takoz patlamış, daha doğrusu yüke aykırı yönde konmuş bir sıra ahşap patlamış, suda. Dalgıca bakmasını söyledik, sorun yok dedi. Lan ne demek sorun yok arkadaş, yüreğim ağzıma gelmiş... Neyse, iki sıra ağaç kaybettik ama takoz 40 cm, kalan sağlar bizimdir modunda loadmaster. Ben o arada sudaki odunları aldım ve irkildim. Marangoz olacak pezevenk incecik bir çizgi halinde tutkal kullanmış ve tabi daha ilk yüke binişte pörtlemiş takoz. Takozları yaptıran da benim ya, iyiden iyiye sinirim bozuldu. Sancak tarafa baktım, onda sorun yok ama iskele tarafı gözüm tutmuyor. Bir de tek sapan olunca yük tam merkezden biniyor tahtalara...
Bir kaç dakika sonra tekrar başladılar kaldırmaya. Kalkıyoruz ama hiç bir şey yolunda görünmüyor. Teknenin burnu aşağıda, iskeleye yatık ve bir de üzerine sallanıyor. Sudan 5 metre kadar yükselmiştik ki önce iskele kıçtan bizi gemiye bağlayan halat yük altında okkalı bir gıcırdadı. Bir şey yok, kıç halatı diyordum ki daha cümlemi bitirmeden bir kez daha büyük bir gürültüyle sarsıldık. Artık bana geliyorlar. İlk aklıma gelen şu: "Ne işim var lan benim burda!"
Bu arada farkettim ki loadmaster'la ikimiz kalmışız teknede, kaptanlar geminin güvertesinde çekirdek çıtla modunda. Neye, gürültünün kaynağı yine iskele takoz ve eğilip baktığımızda bir parçanın daha kırıldığını görüyoruz. Bana göre iş burada bitti.
Dikkatlice tekrar deniz iniyoruz. Ben iş bitti derken loadmaster "tamam" diyor, "şimdi oturdu yerli yerine. Ayar çekip kaldırmaya başlıyoruz." Yanıtım basit ve anlaşılır:"Fuck off Col!" Col gülümsüyor. Benim surat mezartaşı. Gülümseme fikrine bir kaç milyon ışık yılı uzaktayım. Yay gibi gerilmişim ve adam her şey yolundaymış gibi bir ifadeyle karşımda sırıtıyor...
Takozların kontra halatları teknenin üzerinde kayma ihtimaline karşı bir kez daha elden geçti. Pruvadaki sapana bir kez daha ayar çekildi ve loadmaster komutu verdi:"Easy easy via!"
Yine başladık üçbuçuk atarak yükselmeye. Gerçekten çok yavaş yükseliyoruz. Uzun zaman sonra üst üste ikinci sigaramı yaktığımı farkettim. Sesleri dinliyorum, loadmaster ve operatör arasındaki telsiz konuşmalarını dinliyorum. Bir ara gözüm dalgıca takıldı, "Çıktık mı sudan?" diye sordum. Pervaneler dışarıda abi dedi. Ulan daha pervaneler dışarıda demek 1 metre kadar yükselmek demek. Geminin bordası iyimser bir ihtimalle 10 metre yükseliğinde...
Tam yay gibi gerilmişken yine ve bilmem kaçıncı defa telefonum çaldı. Açtım, bir arkadaşım "Akşam yağmur var mı?" diye sordu. "40 tonluk teknenin kıçında, sudan bir kaç metre yüksekte asılı bir durumdayım. Cevap vermemi istediğine emin misin?" diye sordum, mesajı aldı ve hızlıca kapattı.
5 metreye yakın yükselmişiz. Bordanın ortalarındayız ve yine boktan bir ses geldi. Aaa dedim, yeter lan, kopacaksan kop, düşeceksen düş... Meğer sadece kıç halatının yaygarasıymış. Bu arada tekne ciddi salınıyor ve başı hala aşağıda yükseliyor. Kayıp gidecek diye fena halde tırsıyorum. Col ile sürekli gözgöze geliyoruz, kendince beni teskin etmeye çalışıyor ama hiç şansı yok.
Gidip gelip iskele takoza bakıyorum. Öyle boktan görünüyor ki her an bekliyorum parçalanmasını. Bu arada kafamı kaldırdığımda geminin güvertesinde halatlarla tekneyi kontrol etmeye çalışan adamla göz göze geliyoruz. İşte o an farkediyorum ki uçuyoruz lan! Ne işim var benim burada! Adamla aynı hizadayız, adam geminin güvertesinde kıçı sağlamda, benim kaptanlar biraz ileride video falan çekip goy goydalar, ben lambur lumbur sallanan 40 tonluk potansiyel bombanın içerisinde keman yayı gibin gerilmişim.
"Stop!" deyyu çemkirdim. Panik halde Col "Stop!" diye haykırdı. Güvertedeki operatör tekrarladı: "Stop!". Nihayet vincin üzerindeki operatör tekrarladı: "Stop! Stop!" Kısa bir sessizlik oldu ardından. Col bana baktı, çevreye bakındı. Aksi giden şeyi bulmaya çalışıyor gibiydi. Daha fazla uğraştırmadan:
"Yeter, sıkıldım, gidiyorum. Ne işim var lan benim burada!" dedim.
Teknenin güvertesinden gemininkine atladım. Bir sigara daha yaktım ve ilk iş aşağıdaki fotoğrafı çektim. Bu arada operasyon tekrar başladı.
Artık umursamıyordum. Dedim ya, ne işim var lan benim burada! Tekne benim değil, iş benim değil, tekne sahibi yok, iki oğlu yok, kaptan diye tuttuğu herif yok ama ben denizden 10 metre yükseklikte dalgalanan teknenin üzerindeyim. Hadi lan! Sonunda hafifledim.
Bu noktadan sonra ya işler hızlandı ya da ben hafifledim. Saat 14:30'da Final Fling geminin ambarına inmiş ve yerine sabitlenmişti artık. Gerçi son kısımda da ölçü sorunu çıktı ama artık yalama olmuşum, takılmadım bile son kısmına. Şirkete gönderilen belgelerde, ki bunlar nakliyeyi yapan firmanın standart dökümanları, teknenin eni belirtilmemiş. Loadmaster'da açıp katalog değerine bakmış. Katalog demiş ki adam 4,03 metre. Lan arkadaş tekne 18 metre, akıl var, mantık var... Bari aç telefonu sor. İki tekne arasında 4,03 metreye göre yer ayrılınca bizim tekne diğerlerinin üzerine bindi. Çar olarak yerden 60 cm kadar yükseltilerek aralarında enden değilse de yükseklikten mesafe kazandırıldı
Na bu bizim koca motoryata ayrılan yer:
Tekneler arası mesafe:
Ve gün biterken takozun durumu: