Evet efendim başlıkta biraz şaşırtmaca var tabi. İlk okunduğunda uzun bir deniz macerası gibi duruyorsa da pek öyle değil.
Sancak ve iskele fenerleri olması, ters yönde bir salması ve başka bir çok benzer özelliğinden dolayı eğer uçakları da bir tekne gibi düşünürsek ve eh o da tekne gibi bir akışkan içinde yüzebildiğine göre pekala bir uçak yolculuğunu da biraz zorlama ile de olsa bir seyir gibi düşünmek mümkün. Böyle olunca da bizim ilgi alanımıza girer diye düşünerekten kızımın davetlisi olarak size Japonya seyahatimi ve İstanbul Tokyo seferimi bir seyir notu kıvamında anlatayım istedim.
Aslında konu başlığı pekala "Pasifik Okyanusunu gördüm " de olabilirdi aslında. Neyse. Dört gün boyunca Tokyo 'da baba- kız tatilimizin hikayesidir efendim.
Şimdi nereden çıktı bu Japonya seyahati diye soracak olursanız o da plansız bir şekilde ortaya çıktı diyebiliriz. Kızım yeni bir müzik parçası hazırlamış ve bunun klibini Japonya'da çekmeye karar vermişler. Son dört gün ben de ekibe dahil oldum ve Tokyo gezisi öyle başladı.
ANA hava yollarının Boeing 777 uçağı ile İstanbul 'dan Tokyo 'ya direk uçuluyor. Yaklaşık 12 saat süren 5000 deniz mili gidilen bir yolculuk. Hemen söylemeliyim ki bu uçakların ses ve görüntü sistemi sıkıntılı. Kulaklıklar çok dandik ve içerik çok sınırlı. Ben pek izleyecek bir şey bulamadığımdan benim koltuk arkası ekranda hep uçağın rotasını gösteren harita açık kaldı. Kendi seyirlerimden bir takıntı her halde. Seyir yaparken de NAvionics açık olur bende hep. Yeni telefonlarda safa da bölünüyor ve bir tarafta hava durumu diğer tarafta ise hava durumu oluyor benim telefonda genelde.
Neyse efendim. Gazipaşa Ceneviz koyu arasını 6 bahri mil ortalama sürat ile 14 saatte geçebilen bendenize 12 saatlik uçak yolculuğı vız geldi trıs gitti tabi.
Sanki Sanela ile seyire çıkıyormuş gibi bir pisikoloji içinde olduğumdan hazırlıkları da ona göre yapıtım elbette. Daha önceki yıllardak Seul ziyaretinde elde ettiğim tecrübelerin de katkısı ile Eastmarin 'den aldığım pek bi havalı su geçirmez sırt çantamın içerisine Fındık, fıstık, kuru incir ve ceviz gibi seyirlerde de kullandığım çerezleri doldurdum. Çünkü doğu mutfağını bildiğimden hazırlıklıyım bu sefer. Seul 'deki gibi yaş tahtaya basmam bir daha. Üstelik seyrüsefer tecrübem de var.
Nitekim daha ilk serviste kendi kendimi takdir ediyorum. Benim koltuk iskele kıç omuzlukta. Gerçekten ama. Uçağın sol tarafında ve en arkasındayım. Yanımda da bir Japon oturuyor. Hostes ne içersiniz diye sorunca eh sonuçta kaptan ben olmadığıma göre şarap istedim elbette. Karton kahve bardağındaki şarap sunumu biraz keyfimi kaçırdı ise de Bu kadar yüksekte ve bu hızda buna da şükür diyerek bardağı aldım. Yanında da atıştırmalık verdiler. Şİmdi efendim benim bu adamların mutfağı ile ilgili esas sorunum ne yediğimi algılayamıyor olmak. Yahu tuhaftan yuvarlak renkli renkli şeyler. Bir ikisini tattım ve neden yapılmış olduklarını bile anlayamadım. Attım elimi benim pek bi havalı çantaya ve mis gibi tazecik tuzlu Karadeniz fındığımı çıkardım. Japon da bana bakıyor. Dedim bırak o tuhaf şeyi. Al sana gerçek atıştırmalık. Tam da Karadeniz üzerinden uçuyoruz iyi mi..
Bu Japonların kibarlığı da deli ediyor adamı. Adam her bir fındığı yerken bana teşekkür ediyor ona da ikram ettim diye. " Arigato gozaimas.. Arigoto gozaimas.. " Ye ulen işte. daha çok var. Gerçekten de biraz abartmışım. Dönüş yolculuğunda bile kaldı.
Giderken uçakta yemekler fena değildi. Türkiye'den almışlar herhalde. Balık yedim her iki seferde de. Güzeldi ama ben yine de ne balığı yediğimi anlayamadım.
Şimdi Japonya 'ya gitmek isteyenlere benim tavsiyelerim şöyle. THY ile gidiniz mümkünse. Biraz fiyat farkı var galiba ama emin olun değer. Bizim THY 'nin iç at uçuşları bie bunlarınkine on basar valla. Japon dilini kadınlar özellikle çok sessiz konuşuyorlar ve konuşurken gülmeye çalıştıklarından ve bu özelliklerini de İngilizce konuşurken de kullandıklarından ne dedikleri pek anlaşılmıyor. Japonların çoğu İngilizce bilmiyor. Yazıları da farklı olduğundan kızımın tabiri ile uzaylıların şehrine gitmiş gibi hissediyor insan kendini.
Gideceklere tavsiyem her şey daha farklı. Japonların kendilerine ait standartleri var ve kimi durumlarda bu sizin için sıkıntı olabiliyor. Temel prensip sadelik ve basitlik. Örnek kapı kilidini açamadınız diyelim. Şöyle düşüneceksiniz . Bu çok basit olmalı. En basit ve tek hareketle mutlaka açılacaktır.
Taaret musluğunu önemli bir icad olarak görenleriniz varsa Japonların bu konuda bize fark attıklarını bilsinler. Adamların taaret musluğunun su basıncını, ısısını ve su yönünü ayarlayabiliyorsunuz. İsterseniz kuş sesleri de çıkarıyor iyi mi. Klozet de ısıtmalı üstelik. Orada da basitlik muhteşem. Adamlar bir kıç ve bir fıskiye çizmişler düğmenin üstüne bitmiş gitmiş. Kullanamamak imkansiz.
Mühendisliğin dibi burada arkadaşlar. Bir temel inşaatının fotoğrafını çektim ve şirketin inşaat müdürüne yolladım. Diplomasını yırtmasını ve gidip pazarda limon satmasını önerdim. O derece bir bina temeli idi yani. Nitekim kaldığımız ev 5 katlı bir apartımanın üçüncü katı idi. Sabah uyandığımda tahminim 4,5 şiddetinde bir deprem oldu. 20 saniye kadar filan sürdü her halde. Yataktan bile çıkmadım. dönüp uyumaya devam ettim. Döndüğümde sabah haberlerinde Kütahya'da 4,5 şiddetinde deprem olduğunu anlatıyordu sipiker ve ilk verilen haberlerdendi üstelik. Acı acı güldüm kendi kendime.
Devam edeceğiz efendim..