Eh şu teknede misafir ağırlama genelinden başlayıp, eş ve çocukları ben nasıl ağırlıyorum anlatayım.
Öncelikle ben bir çok yelkenciden farklı olarak yalnız seyir yapıyorum. Bu benim hoşuma gidiyor ama bu biraz da zorunluluk yüzünden oldu. Sonuçta Tayo Mar suya yakın hepi topu 7 m. Bir kayık işte. Burada anlattıklarıma bakıp, heveslenen sonra teknenin başına geldiğinde aniden işi çıkan! bir sürü misafir biliyorum.
Bugüne değin Tayo Mar 'çok misafir ağırladı ancak benimle uzun yolu sadece Ahmet ve Burak yaptılar. Doğal elbette Tayo Mar 'ı tanımayınca insanların böyle düşünmesi.
Bir keresinde sert bir havada Gökçeada'ya Kaleköy barınağına bağlandığımda beni yazılardan bilen ancak Tayo Mar'ı yeni gören genç bir tekne sahibi(36 feet Jano teknesi vardı galiba) " Abi sen bu havada bununlamı geldin buralara? " diye sorduğunda ben de " valla ben gelirim de esas sen nasıl geldin " diye sorduğumu hatırlıyorum.
Güneydeki çoğu limanda ve Yunan'da teknenin İstanbul 'dan geldiğine ya da döneceğine inanmazlardı. Alanya 'da durum daha da vahim. Yelkenli tekne bilgisi son derece az olduğundan Kıbrıs 'a gideceğim dediğimde manyak bu herif der gibi bakıyorlar.
Uzun süre tek başına seyir yapınca da yanına kimseyi istemez oluyor insan. Ahmet ve Burak çok tecrübeli olduklarından daha çok ben O'nlara uyuyor oluyorum. Hele aileden birileri olunca iyice kasılıyorum. Belli etmesem de anlaşılıyor sonuçta.
Kaldı ki Tayo Mar öyle yatıya misafir ağırlanacak bir tekne de değil açıkçası. sonuçta harita masasının oturağının altında bir tuvalet var. Kapalı bir tuvaleti bile yok. açık denizde yelken basmayı her şeyden önde tutmuyorsanız Tayo Mar ile seyir size ızdırap olabilir.
Zaten eşim de teknede yelken yapmayı sevmiyor. Bir iki kez geldi O 'na bir anlam ifade etmedi. Dolayısı ile biz eşler olarak her ikimiz de durumdan memnunuz aslında. Ben tek başıma gerilmeden seyir yapıyorum O 'da Alanya 'da yazlığa gidiyor. Evlilikte çiftlerin kendi özel zamanlarının olması çok önemli bence.
Kış boyunca seyir planları yaparken kimi koylara karadan da rahatlıkla ulaşılacak şekilde program yapıyorum. Bu rotaların neresinde Rojda tekneye gelebilir ve neler yapabiliriz planlıyoruz. Bu açıdan en muhteşem iki örnek Samos ve Karacasöğüt idi.
Samos için Rojda Setur Kuşadası marinaya geldi. O zamanlar Çağlar bey müdürdü. Nasıl bir efsane müdürdür O. İnsan kendisini Rahmi Koç filan sanıyor. Yani her halde Rahmi beyi de geldiğinde böyle ağırlıyordur diye düşünüyor insan.
Aracı marina otoparkında bırakıp, o gece teknede kaldık ve daha O'nlar uyanmadan ben sabah erkenden yol alıp 2,5 saatte samos Klima koyuna varmıştım bile. Orada çok sevdiğimiz dostlarımız Çetin ve Jasmin ile tanışmıştık. 15 gün Klima koyunda tahta iskeleye bağlı kaldık. Tavernanın iskelesinden bahsediyorum. Muhteşem bir tatil oldu hepimize. Sonra ben dönüş yolunda bir 10 gün daha kaldım ayrıca. O zaman da İtallyan dostlarımız ile tanışmıştım.
dönmeyi garanti altına almak için Patalya 'yı Klima koyunda tavernanın yanına çekmiştim. Dönmek için mazeret olsun diye.
Bu arada tek başına da olsanız sonuçta küçük bir teknedesiniz ve her şeyi hesaplamanız gerekiyor. Çatal kaşık sayıları bile bellidir Tayo MAr 'da. Yerleri de öyle.
Rojda ilk kez gelmeden önce şart koşmuştu. Hiç bir şeye elimi sürmem diye. Canıma minnet. Zaten sürsün istemiyorum. Sonra kafasına göre malzemelerin yerini değiştirecek ya da yerine koymayacak. Bu benim için kabul edilebilemezzzz.. Her şey yerli yerinde olmalı. Ben onları aradığımda bulabilmeliyim.
Teknenin bana kazandırdığı en önemli değişikliklerden biri. Evde böyle bir özelliğim yoktu. Oysa teknede her şeyi kullandıktan sonra yerine kaldırır oldum. Çok da faydasını görüyorum zor anlarda. ONlarca nesnenin yerini ezbere bilirim teknede. Bir seferde de bulurum. Bulamaz isem çıldırırım.
Neyse. Rojda'nın hiçbirşeye dokunmayacak olması müthiş. Onlar ne isterse ben yaparım. Ne gam! Ne istiyebilirler ki zaten diye düşünmüştüm üstelik. Sonunda iş öyle bir noktaya geldi ki ana kız bana Sebastian adını taktılar. Hani filimlerde bu Sebastianlar uşak oluyor ye genelde. O hesap işte.
Bir de Sebastian demek işlerine geliyor. Kimi istekleri gerçekten de bir uşaktan istenebilecek cinsten zira. Ne kocandan ne de babandan çekinir isteyemezsin. Ama Sebastian öyle mi ya. Çağır gelsin, söyle getirsin.
Ben de bu ikinci kişiliği benimsedim mecburen. En azından hiç bir şeye el sürmüyorlar birşeyim kaybolmuyor diye avunuyorum.
Bu Sebastian işi öyle tuttu ki Taverna sahibinin kardeşinin Alman eşi benim gerçek ismimi Sebastian sanmış. Kadın benim taneden çekme Türk Kahveme bayılıyor . Her sabah iskelenin başından bağırıyor Sebastiaaaan ! diye . O gelince Çeto , eşim filan hepsi Tayo Mar 'ın havuzluğuna üşüşüyorlar. Bir gün saydım 8 Kişi Tayo MAr 'ın havuzluğunda kahve içmiş.
Kabahat bende de var tabi. Bu iş ilk başladığında Gökova 'da koyda sabah eşim uyanır uyanmaz suya atlıyordu. Biraz açılıp geri geldiğinde Lal'in minyon yüzme bordunun üzerinde bol köpüklü şekerli Türk kahvesi, küllük ve küllüğün üzerinde yeni yakılmış sigara denizde bekliyor. Keyfe bak!
İçinizde denizden çıkan eşini böyle karşılayan var mı beyler? Tabi Sebastian diyecekler ne diyeceklerdi ya?
Günüm şöyle geçiyordu. sabah kahve misafirleri gittikten sonra bulaşıklar yıkanıyor. Öğle yemeği hazırlıklarına başlanıyor. Alışveriş gerekiyor ise Çeto ile çarşıya gidiliyor. Tabi bunlardan önce küçük hanımım Lal 'in nutella lı kahvaltısı hazırlanıyor. Kızım sucuk çok sever. sahanda sucuk pişirilip, yumurtanın sarısı akından ayrılarak sadece sarısı sucukların yanında pişiriliyor. Kahvaltı biterken Rojda denizden geldiyse merdivende havlusu veriliyor ikinci kahve pişiriliyor ya da birileri tekrardan tekneye gelmiş ise ayrıca ikinci tur kahveler yapılıyor.
Kurulandıkları havluların vardevelalara asılmasına kadar her iş bende. Hanımefendiler denizden çıkınca ıslak havlu ile kurulanmak istemiyorlar. Efendi Lal, ıslak kalmış havlu kokusunu beğenmiyor.
Öğlen yemeğinden sonra benim için keyifli zamanlar başlıyor Tavernaya gidip bir soğuk bira içiyorum. O beni iyice mayısştıryor. Tekenye dönüp, tentenin altında Rojda tarafından şadırvan haline getirilmiş yastıkların üstünde siestaya başlıyorum. Hafif rüzgar Tayo Mar 'ı küçük küçük sallar ve beni serinletirken uyumuş oluyorum.