Fiber, metal, karbon, ahşap aklınıza ne geliyorsa her malzemenin bir ömrü var. Bu ömür seçilmiş olan malzemenin hangi şartlarda kullanıldığı ile ilgili.
Konumuz fiberglas tekneler olduğuna göre bu malzeme türü ile sınırlandıracağız o zaman.
Dediğim gibi malzemenin öncelikle hangi şartlarda ve bu şartlarda ne kadar süre kullanıldığı önemli.
Akkoyunlu , okyanus geçerken kendi yaptığı teknenin nasıl burulduğunu ve buna nasıl dayandığını gururla anlatır.
Sonuçta tekneler zor deniz şartlarına maruz kalıyorlar. Keza Aali 'nin bir sohbette ya da yazdığı bir yazıda bir alıntı var. Ünlü bir tekne tasarımcısından. "Yelkenli tekneler fırtına ile savaşmak , motoryatlar ise fırtınadan kaçmak için tasarlanmışlardır " demiş bu ünlü tasarımcı. Yanlış hatırlamıyorsam Rainke olmalı.
Fiber teknelerde daha üretim aşamasında farkı elyaf ve farklı marka polyester ya da farklı üretim şekilleri mevcut. Bu açıdan bakıldığında her fiber tekne aynı değil.
Bence fiber teknelerde dayanımı belirleyen bizzat malzemenin kendisi değil. Kullanılan laminasyon tekniği.
Bir yazıda Amel 'in 1980 civarı yıllarda ürtilen teknelerinde ciddi ozmos problemi olduğunu okumuştum.
Amel'in kech arma olan bu tekneleri tamamen okyanus geçişlerinde kullanıldı. Merhum Akkoyunlu'nun yazdığı üzere çok ciddi deniz yüklerine maruz kalan Amel 'in yelkenlileri için kötü üretilmişler denilebilir mi?
Keza 4 yıl önce Düsseldorf boat show da ilgilendiğim Halberg Rassy standında satış temsilcisi ben uçuk kaçık sorular somaya başlayınca fabrikada çalışan bir mühendise yönlendirmişti beni. Yetkili salmayı gövdeye bağlayan noktadan itibaren neredeyse boydan boya galvaniz çelik bir omurgadan bahsedip bana resimlerini de göstermişti. 1970 li yıllardan kalma HR 'ilerin hala dipdiri görünümde olmaları bu omurga ve fiber birlikteliğine bağlı olduğunu anlatmıştı.
Oysa bir çok fiber teknede salma gövde bağlantısında böyle bir kafes kullanılmıyor ya da teknenin karinası boyunca ilerlemiyor. Dolayısı ile birçok yüke kabuk kendisi maruz kalıyor. Kabuk (shield ) stress dağılımlarına bakıldığında stres dağılımının geometri ile çok ilgili olduğu bütün mühendislik disiplinlerinde öğretilir.
Fiber tekne açısından bakıldığında stresin tam da köşelerde yani laminasyonun bittiği noktalarda yoğunlaştığı düşünülürse bir laminasyon uygulama olan fiberglasın bu stresten olumlu etkilenmesi mümkün olmaz.
Eski fiber teknelerin kalın olmasını bir sağlamlık belirtisi olarak okuruz satış ilanlarında. "2 cm. kalınlıkta fiber varmış vebasto için çıkış açarken açamadık" gibi konuşmalar kulağınıza çalınmıştır mutlaka çekek yerlerinde.
Oysa kalınlık, laminasyon ile üretilmiş olan fiberglas teknelerde zamanla yani yük altında özellikle burulma etkisi düşünüldüğünde iç çeperde ve dış çeperdeki etkisi farklı olacağından her zaman bir avantaj olmayabilir. Kalın ve özellikle yük altında kalmış fiber teknelerde katmanların birbirinden ayrılması ya da gevşemesi olasılık dahilindedir. Sonrasında suda kendi ağırlığınca oluşan basınç ile bu katmanların deniz suyu ile dolması ile ozmos başlar.
Yine fiber ile ilgili sorun, tamiri ile ilgilidir. 1970 li yıllarda üretilmiş olan polyester ile günümüzde üretilmiş olan polyester arasında mutlaka fark olacaktır. Ayrıca yorulmuş malzeme ile yeni malzemenin uyumu için ciddi bir bilgi birikimi ve işçilik gerekeceği gibi lokal bir çalışma değil, belli bir bölgenin ya da tüm karinanın tamamen tamire alınması gerekecektir.
Ozmos tehlikesine karşı karada uzun süre beklemiş olan tekneler çok kıymetlidir. Tekne denizdeyken basınç ile fiberin içine sızan su , ısının ve ters yönde ağırlık etkisi ile iyice kurur. Sonrasında yapılan tamir çok daha başarılı olmaktadır.
Ayvalık'ta elyafa kadar soyulmuş olan eski fiber bir tekneye sürülen epoksinin nasıl emildiğini görünce hayli şaşırmıştım. Yine de (bu şahsi görüşüm ) tamirin yüzeyden belli bir noktaya ladar işleyeceğini ilerleyen zamanda tamir edilen ve sertleşen dış yüzey ile bir işlem görmemiş iç katmanlar arasında bir olumsuzluk oluşabileceğini düşünüyorum.
Peki bunun süresi nedir? Yine kullanım ile ilgili olduğunu ve maruz kalacağı yükler ile ilgili bir durum.
Anlaşılamayan konu bence bu son derece dayanıklı malzemenin ürtici için avantajlarının , tüketiciye oranla çok daha büyük olduğudur. Başka bir deyişle fiberin üretim sırasındaki avantajları kullanıcı için bir avantaj olmayabilmektedir.
Sahip olduğunuz fiberglass teknelerin polyester ve elyaf maliyetinin satış rakamına oranı öyle düşük ki. Yani polyesterin ucuzluğu kullanıcıya ucuz ve dayanıklı tekneler olarak dönmüyor. Tam tersine bu firmaların kar marjlarını artırmaları için bu tür malzemeler bulunuyor. Zaten öyle olmasaydı bü malzemelerin de bulunması belkide mümkün olmayacaktı.
Yani bir malzemenin dayanımını üretilme metodu, kullanıldığı zaman içerisinde karşı koymak zorunda olduğu yüklerin miktarı belirliyor.
Lamine teknoloji ile standart üretim yapılmasının mümkün olmadığını da hatırlatalım. Şöyle ki yine mühendislik eğitimi alanların bileceği üzere örneğin çelik ya da alüminyum malzemelerde hatta ve hatta ahşapta üretilmiş olan mamülün bir standardı var. ST 32 çeliği v.b. Bunlar üretilmiş olan malzemenin standardı. Oysa fiber 'de böyle bir standart yok. Ürünün kalitesi kullanılan bileşenlerinin kalitesi ve standardı ile sınırlı.
Yine mühendislik açısından bakıldığında üretilen malzemenin yani fibeglasın bir standardı yok. Yukarıda verdiğim ST 32 çeliği , ST 44 çeliği örneğinde olduğu gibi. Bir standardı olmayan malzemenin de uzun ömürlü olup olmadığı ile ilgili teknik yorum yapmak dolayısı ile mümkün değil.
Bir açıdan da fiber tam da son elli yıllık dünya düzeninin bir ürünü. Üreticinin maliyetlerini düşüren ve kar marjını arttıran, İlerleyen dönemlerde tamir edilmesi farklı malzemeler ile kıyaslandığında hayli zor dolayısı ile yenisi ile değiştirilmesi gereken bir malzeme. sistem de bunu istiyor zaten.