118 yıldır yanan bir ampül görmek istiyorsanız aşağıdaki linke tıklayın:
http://www.centennialbulb.org/photos.htmCanlı bir kamera sürekli bu ampülü izliyor. 2001 yılında Livermore şehrindeki insanlar bu ampülün 100. yaşını kutlamışlar. Bir itfaiye istasyonunda sessiz sedasız yanmaya, "işini yapmaya" devam ediyor!
Çünkü işini hakkı ile, namusu ile yapan insanlar zamanından kalma bir cihaz. Yanabildiği kadar yanmak için tasarlanmış, sönsün diye değil.
(İşin ironik tarafı kayda alınmaya başladığı tarihten bu yana şimdiye kadar tam 2 webcam eskitmiş!)
Bu ampülün hikayesini 2010 yılında yayımlanmış "The Light Bulb Conspiracy" isimli belgeselde seyretmiştim. Kasıtlı eskitme olgusunun 1920'den beri nasıl planlı olarak hayatlarımıza sokulduğunu anlatıyor.
Tüketici olarak hepimizi etkileyen birşey bu ve hayret ediyorum ki gerektiği kadar konuşulmuyor bile. İlk aldığınız cep telefonlarının ömrü ne kadardı? Şimdikilerin ne kadar? Kimse farkına varmıyor mu ki buzdolabından tutun tıraş makinesine kadar herşeyin ömrü kısaldı. Geçenlerde bulaşık makinesi bozuldu, tamir edilemez çünkü bu kartı artık yollamıyorlar dediler. Baktım almamızın üzerinden tam 10 yıl geçmiş ve ne hikmetse kart da yeni kalkmış yedek parça envanterinden!
Hiçbirşeyi bozuk değil halbüki. Kart ve onu tasarlayan firmanın ahlakı dışında... Ne oldu, eşek gibi yenisini aldık. Fizikçi gözü ile mühendisin "başarısını" takdir ettim, insan olarak da küfür ettim ama. Ben yapar mıyım? Yapmam kardeşim, vallahi de yapmam billahi de, bilinçli olarak bu sistemin parçası olmam...
Şimdiki cep telefonumu aldığımda bundan öncekini gören satıcı hayret etmişti bunu 7 sene kullandı isen bunu 10 yıl kullanırsın demişti. Ama hiç öyle olmadı, olay benim sadelik ve basitlik arayan niyetimde bitmiyor, adam ömrünü 2 yıl olarak programlamış ben ne yapayım. Hadi az gelişmiş ülke pazarına sürecek ise 3 yıl.
Bakınca bu inanılmaz bir mühendislik "başarısı" esasında. Verilen tarihte bozulabilecek bir ürün yaratabilmek. Soğuk savaş esnasında dünyanın en zeki beyinleri nükleer fizik filan çalışıyordu. Şimdi ne ile meşguller biliyor musunuz? Bu işlerle işte!
(Haksızlık yapmayalım, bir kısmı da finans dünyasında türev ürünleri, kaldıraçlı işlemler, vb. bir sürü dolandırıcılığı icat ettiler...)
Kafadan atmıyorum bunları, artık olay öyle belirgin bir hal almaya başladı ki 2015 yılında Fransa Parlamentosu bir ürünün ömrünü bilerek kısaltacak şekilde tasarlamayı bir suç saymaya başladı. Demek ki böyle bir olgu var ve resmi olarak da tanınmaya başlandı. 2012 yılından beri Avrupa Birliği belli yaptırımlar üzerinde çalışıyor.
Ancak bunların hiçbiri bu gözü dönmüşlüğe çare değil henüz. Herşeyden önce bizim bilinçlenmemiz ve sesimizi çıkarmamız gerekiyor. Farkındalık gerekiyor acilen!
Efendim ekonomik model, büyüme, şu bu, bir sürü argüman tartışılabilir ancak çok temel bir ETİK mesele var ortada! Ve bence tüketici bu konuda zorlayıcı olabilir. Sonuçta yalan söylemek etik dışı bir şey değil mi bunda herkes mutabık??
Öyle ise mesela her tüketici, üreticiye bu ürünün ömrünü kısaltacak bir şey yaptın mı diye soramaz mı?
Üreticiler ürünlerinin ömür beklentisi konusunda bir şey söylemeye mecbur bırakılamaz mı? Nerede bunu yapabilecek politik sistem, zor tabii, ama biz bilinçlenirsek olabilir!
Bakın şunu anlarım, yeni ürün çıkarırsın ve bir sürü güzel reklam yaparsın, "havalı" gösterirsin, eskisini kötü "gösterirsin", bu maymunluğa inanan olursa da satarsın eskisi bozulmadan. Hatta şunu bile anlarım yeni yazılımı eski donanım kaldırmaz bir süre sonra vs. Ama eskinin ömrünü kasıtlı olarak kısaltamazsın kardeşim! Bozulacak şekilde tasarlayamazsın! Burada büyük bir etik problem var ve kimsenin umrunda değil gibi duruyor maalesef.
Ekonomik model bunu gerektiriyor argümanını bir kenara atın. Bizim sesimizin çıkmaması ve onların aç gözlülüğünden başka hiçbirşey bunu gerektirmiyor. Modelini her türlü yeni baştan tasarlayabilirsin, uydurabilirsin.
Burada çok ciddi bir etik problem vardır, aptal yerine konulma vardır, paranızın çalınması vardır, lüzumsuz çöp üreterek tabiata zarar vardır. Bu çok önemli konuda çekilmiş yukarıda bahsettiğim belgeseli aşağıya ekliyorum. Türkçe altyazı içine gömülü.
Farkındalığımız artarsa direncimizin de artacağını düşünüyorum.