GEMİ BAĞLARINDA DOLANIYORUMHerhalde denizciliğin en zor sınavlarından birisidir acil durumda, bir de başımızda dikilmiş birileri varken izbarço yapmaya çalışmak. Halat bir türlü dolanmaz ama elimiz ayağımıza dolanır.
ADF eğitiminde Gemici Bağları dersi için Poyraz’ın havuzluğunda oturduk. Hepimizin elinde halatlar. Tunç Hoca önce bağların düğümlerden farklı olarak kolay çözülebildiğini anlattı. Ardından ilk olarak kazık bağını gösterdi. Aaa ne kolay. Sonra çift kazık bağı… Gene bir zorluk yok. Ardından izbarço… Bu muymuş herkesin korktuğu meşhur izbarço? Sancak, kropi derken bir saatte bütün bağları öğrendik… Mi acaba?
Akşam eve gidince halat olmadığı için kalın bir ip buldum. Koltuğun koluna kazık bağını yapacağım. (O kadar eminim ki denemek değil doğrudan yapmaktan bahsediyorum. O ne özgüven o
) Fakat nasıldı? O halat üstten mi geliyordu? Hayır, öbürünün altından geçir. Gene olmadı. Tamam, bu sefer oldu deyip halatın iki ucunu çekince halat koltuk koluna bağsız olarak asılı kaldı. Aklıma Kayahan’ın şarkısı geldi. “Ben nerede yanlış yaptım?”
Bunun üzerine çok iyi anladığım izbarçoya geçtim. İpin önce bir ucuna sonra diğer ucuna baktım. Sonra tekrar ilk ucuna baktım. Bu şekilde ne kadar kaldım bilmiyorum ama beklediğim ilham bir türlü gelmiyor. Kazık bağında hiç olmazsa bir çabam vardı. İzbarçoda bu da yok. Kendimi Excel dersinde gibi hissettim. Size arka arkaya işlemleri anlatırlar. Toplam almak, sıralamak, tablo yapmak, formül oluşturmak ne kadar kolaydır. Bir kerede hepsini anlarsınız. Ama iş uygulamaya gelince…
Evdeki iplerle bu işin olmayacağını anladım. Doğru düzgün bağ için halat gerekiyordu. CNR fuarında gezerken bir halat üreticisi bize çalışmamız için iki metre halat hediye edince dünyalar benim oldu. Artık bağları öğrenmek için önümde hiçbir engel kalmamıştı. Bu halat ilk sponsorumuzdan (!) hatıra olarak teknede duruyor.
Lotus’un Seyir Defteri; “Aynı gün iki farklı bağ öğrenilmez.” der. Ben bunu o gün anlamıştım ama sadece bana özel bir durum olmadığını bu sözü okuyunca öğrendim. Gerçekten kafa karıştırmadan, bir bağı kesin öğrendikten ve yeterince pratik yaptıktan sonra yeni bir bağlama şekli öğrenmek, bir yandan da eski öğrendiklerimi tekrar etmek benim için daha verimli oldu. “Zor bağ yoktur az pratik vardır.” Belki de biz kadınların erkeklere göre el sanatlarına yatkınlığı, ilgisi de daha fazla olduğu için böyle bir konuya rahatça konsantre olabiliyoruz. Halatlarla uğraşmak bana keyif de veriyor. Ayrıca bir teknenin halatlarının durumu da teknenin bir özeti gibi. Özenle roda edilmiş halatlar gördüğümde kaptanın titiz, teknenin bakımlı olduğunu düşünürüm.
Ocak ayındaki Göcek Rallisinin ilk gününde Mehmet Erem Reisimiz bize kasa dikişini yani halatın ucuna kalıcı kasa oluşturmak amacıyla yapılan dikişi anlattı (Merak edenler için
http://lotusseyirdefteri.blogspot.com/p/halatlar-ve-kasa-dikisleri.html ) ve verdiği halatlarla bu şekilde bir kasa yapmamızı istedi. Sonuçta ortaya yamuk yumuk olsa da bir kasa çıkardım. Fakat burada itiraf edeyim ki o günden beri tekrar denemedim ve şu anda hiçbir şey hatırlamıyorum.
Geçen hafta CNR Fuarında beş kişi gezerken bir stantta satılan halatlardan birisinin ucunda izbarço bağı gördük. Hemen çözüp kendi usullerimizle nasıl yaptığımızı gösterdik. Anında bilgi alışverişi... Gerçi konu izbarço olunca gene aklımda tek kalan yöntem benim ilk öğrendiğim ve sürekli kullandığım oldu ama bu çalışma sanki soğuk kış günlerinin sonuna geldiğimizin; halatlarıyla, yelkenleriyle, usturmaçalarıyla özlediğimiz deniz hayatına çok yakın olduğumuzun habercisi gibiydi.
Sonuç olarak “Ah bu halatların gözü kör olsun” şarkısını söylememek için bol bol pratik yapmak şart. Üç kere deneyip öğrendim diye bırakınca meşhur türküyü söylemeye başlarız:
Gemi bağlarında dolanıyorum
Yitirdiğim izbarço yeteneğimi aman aranıyorum
Bir tek kropime güveniyorum
Gel otur yanıma, kazık bağını öğreteyim
Halat volta etmeyi bile bilmiyorsa
Ben o denizciyi neyleyim