Murat, yeniçerilerin saatlerdir böyle sessiz sakin durmalarına hayret ediyordu. Teknenin sallantısı onlara vız geliyordu. Bağdaş kurup oturduğu yerden verdiği emirlere de aldırmıyorlardı. Sanki bu yolculuğa direklere tırmanmak ya da yelkenlerle boğuşmak için çıkmamış gibiydiler.
Arada bir birbirleriyle konuşuyor ya da tütün içip kumar oynuyorlardı. Bazen misket tüfenklerini ve palalarını yağla temizledikleri de oluyordu. Fakat zamanlarının çoğunu uzun kırmızı külahları altında, upuzun kuşakları bellerinde ve demir ökçeli terlikleri ayaklarında, aylak aylak denizi seyrederek öldürüyorlardı.
İki Fransız gemisi kolay av olmuştu. Korsanlar halatlarını, donanımını, yelkenlerini ve para edecek nesi varsa yağmaladılar. Mürettebatı da – on yedi Fransız, dokuz Portekizli ve üç İspanyolu – soyduktan sonra hepsini korsan gemisinin ambarına tıktılar. Fakat gemileri beş para etmezdi. Murat’ın gittiği yerde sadece yük olacaklardı. Korsanlar demir çubuklarıyla tahtalarını parçalayıp suya gömülürlerken onları güvertelerinden seyrediyorlardı.
Süleyman’ın öldüğü 1620 dolaylarında, Janszoon da İslam dinine dönerek Murat adını aldı ve önce Cezayir açıklarında avlandı. Ardında da taifat al-rais başkanlığına yükseldiği Fas’ın Atlantik kıyılarını haraca kesmeye koyuldu. Cezayir’e 1627 ilkbaharında döndüğünde, Danimarkalı bir esir kendisine yaklaşarak Murat kendisini satın alacak olursa, ona Kuzey Denizleri’nde kılavuzluk yapmayı vaat etti.
Bu anlaşmanın sonucu, İzlanda’ya kadar gidiş dönüşü 5.000 bahri mil olan destansı bir yolculuk oldu.
Murat’ın Hıristiyan, Müslüman, Frenk, Türk, köle, özgür insanlardan oluşturduğu renkli mürettebatı 1627 yılının Haziran ayında İzlanda kıyılarında boy gösterdi ve derhal küçük yerleşimleri yağmalamaya ve bölgeye yoğun bir korku salmaya koyuldular. Katlettiler, tecavüz ettiler; İzlandalılar “
insanları katleden, onlara lanetler yağdırıp her türlü kötülüğü yapanların” disiplinli yeniçeriler değil, dönme Avrupalılar olduğunu görünce umutsuzluğa düştüler. Son saldırılarını 16 Temmuz 1627 günü Heimaey Adası’na yaptılar. “
Tırnak yerine pençeleri olan, ateş ve kükürt soluyan, göğüslerinden, dirseklerinden ve dizlerinden hançerler fışkıran Türkler” hakkında dinledikleri dedikodularla dehşete kapılan ada sakinleri yarım yamalak bir savunmadan sonra teslim oldular. Murat bir ay sonra Cezayir’e döndü. Yanında Cezayir Pazarında satacağı 400 İzlandalı getirmişti. İzlanda dilinde bugün hâlâ “
Türk dehşeti” deyimi yerini korumaktadır.
Murat yeniden denize açılmıştı. 17 Haziran 1631 Cuma günü, İngiltere’nin güney batısındaki Cornwall’ın en uç noktası Land’s End’in bir yerlerinde Dartmouth’dan çıkan altmış tonluk bir İngiliz gemisiyle karşılaştı ve tıpkı yıllar önce iki Fransız gemisinde olduğu gibi onu da tehdit etmeye başladı. Adamları “
dört yelkeni, selviçeyi ve diğer malzemeleri yağmaladıktan sonra gemiyi batırdılar” Geminin on kişilik mürettebatı da zincirlenerek ambardaki diğer esirlerin yanına kapatıldı.
Bu, en azından dokuzu için doğruydu. Geminin süvarisi, Edward Fawlett, İrlanda ile düzenli ticaret yapan biriydi. Waterfold, Cork Kontluğu kıyılarını, limanlarını ve koyaklarını çok iyi biliyordu. Sorguya çekildiğinde de bu gerçeği gizlememişti. Adamın işlerine yarayacağını anlayan Murat, verdiği bilgiler karşılığında özgürlüğünü bağışladı.
Artık av takımı yoluna devam edebilirdi. ./….. “veşaire veşaire veşaire” …
_____________________________-
Benden bu kadar ! Zaten yazılanları okuyan bir Allahın kulu da yok.
Bu kadar “alıntıdan” sonra siz de merak ettiniz ise kitabı alıp okumalısınız.
17. Yüzyılda Akdeniz’de Korsanlık
Denizler, fetihler, korsanlar, esaret, politika, yayılmacılık ve bölünme…
Adrian TINNISWOOD
İnkilap Kitabevi
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.