Seçim için döndüğüm İstanbul 'da müşahitlik dahil tüm görevlerimi yapıp, birikmiş sevimsiz işlere daldım. Zaten artık her iş sevimsiz gelmeye başladı. Tayo MAr 'ın İstanbul 'da olmadığını bilmek çok rahatsızlık verdi önceleri.
Büyük kızım doğum günü hediyesi olarak Osman Atasoy'un Uzaklar kitabını hediye etti. Bir zamanlar çok arayıp, bulamamıştım bu kitabı. açıkçası Tayo Mar kadar bir yol (yawl ) tekne ile yapılan dünya turu çok ciddi ilgimi çekmişti.
ancak şimdi hatırlamadığım birisi kitabın çok kötü yazıldığı ile ilgili birşeyler söyleyince kitabı arama hevesim de kaybolmuştu.
Oysa hiç öyle değilmiş. elime almam ile bırakamadım kitabı. Çok güzel yazılmış bir kitap. ÇOk büyük bir keyifle okudum. Onlarla her fırtınada ya da her güçlükte beraberdim resmen. Akıl yürüttüğüm dahi oldu. Keke şöyle yapsalardı diye.
Benzer bir tekne ile seyir yapan, son derece tecrübeli bir yelkencinin anattıkları arasındaki ince trim tekniklerinden çok etkilendim.
Şunu açıkça ifade etmeliyim ki o zamanki Uzaklar ile kıyaslandığında Tayo Mar şu an daha donanımlı. İmkansızlklar içerisinde yapılan bir dünya turu. Doğru dürüst bir otopilot olmadan , sonradan takılan bir rüzgar dümeni , sornlu bir motor, Ozmoz tedavisi görmüş bir tekne ile yapılan inanılmaz bir macera.
Atasoy, tanıdık gelen kimi duygularını öyle içtenlik ile anlatmış ki, etkilenmemek elde değil. Teknesinde olmayan şeylerden biri de buz dolabı. Koca kitapta bir kez bile buz dolabı olmamasından dolayı çiftin şikayet ettiğin bir pasaj okumadım bu arada.
Yani benden çok önce de buz dolabını teknesinde gereksiz bulan denizciler varmış. Neyse, kitaptan etkilendiğim en önemli bölümlerden birisi teknenin salmasını uzatması ve buna neden gerek duyduğu.
Kitabında Uzaklardaki omurgayı medium keel, ya da theree quarter keel olarak geçiyor. Kendi tercümesi yarı uzun omurga şeklinde.
Çoğunlukla ikiz yelkenler ile pupa seyri yaptıklarından , arkadan gelen denizlerde çok fazla aykırılayan teknelerini tam omurga salmaya çeviriyorlar. Bu işlemi yapmadan önce bir gemi inşaat mühendisine de danışıp onayını almışlar.
deneme seyrinde elde ettikleri sonuçtan son derece memnun kalmışlar. Artık kıskanma ötesinde gıcık olduğum İngiliz iş teknelerinin kıça doğru uzayan ve derinleşen omrga salmayı neden kullandıkları artık benim için son derece aşikar.
Bir teknenin açık denizde zor deniz şartlarına uyumu bu tür salma ile mümkün. Bu salma ile yüzlerce mil , rüzgar dümeni ile dümene hiç dokunmadan seyir yapıyorlar.
Bir önemli detay da bu değişiklik ile çok çabuk rüzgar üstüne dönen teknenin daha az rüzgar üstüne dönüyor olmasından bahsediyor Atasoy.
Tekne iki kez şaft kesiyor. Bunun nedenini ise fiberglas teknenin kıçtan gelen büyük denizlerde teknenin burulmasından kaynaklı olduğunu düşünüyor olması.
Geleneksel yöntemler ile yapılmış olan tekneler ile fiber teknelerin en önemli sıkıntısı bu olmalı. Nitekim Düseldorf tan HR standında bilgi alırken Fiber kabuğun içerisine sonradan eklenen, galavanizlenmiş demir omurganın nedeni de böylece ortaya çıkıyor.
Hepimizin ilham kaynağı olan gerek Sadun Boro , gerekse Osman Atasoy 'un arkasında yeteri kadar değerini bilmediğimiz kahraman ise Necati Zincirkıran. O nun gazeteci olarak, gerek maddi gerek manevi gerekse PR çalışmaları olmasa , bence bu dünya turları ne bu kadar bilinir , belki de yarım kalabilirdi.
Necati Zincirkıran , en az diğerleri gibi anılması gerekir , belkide heykeli dikilmeli diye düşünüyorum.
Türkiye 'deki amatör denizciliğin temelini atan bu sıkı yelkencilere selam olsun. Gani gani rahmet eylesin ve yaşayanlara da uzun ömürler versin .
Bu teknesiz İstanbul günlerinde , okuduklarımdan öyle etkilendim ki seyir planlarımı değiştirdim. Gerçi diğer bir gurum olan John Vigor 'un tekne değil kaptanın yetenekleri ve teknesini ne kadar tanıdığı önemlidir diyor ya.
Olsun, daha donanımlı Tayo Mar , daha açık seyir yapmayı hak ediyor. Kaptanı Atasoy yanında ne kadar deneyimsiz olsa da.
Atasoy 'un kitabının sonunda Marmara ve Ege denizlerinde seyir yapan herkes , rahatlıkla uygun hava durumlarını yakalarsa okyanuslarda da seyir yapabilir önermesi umarım ki başıma bir macera açmaz.
Ancak yine kitaptan okuduğum kadarı ile kendi teknem ile olmasa bile tayfa olarak bir yelkenli ile Portekiz ya da Kanarya adalarından Karayiplere kadar seyir yapmak pek bir cazip gelmeye başladı. Bunu araştıracağım.
Gemi turunda okyanusun sonuçta öyle korkulacak bir yer olmadığını görmüştüm. Yine aynı Turda Cebel-i Tarık geçişi sırasında Osman Atasoy 'un anlattığı coğrafi şartları da birebir gözlemleme şansım olmuştu.
Atasoy, kitabında gittiği yerdeki denizci geleneklerinden ve sosyolojik yapıdan da sıkmayacak şekilde bahsetmiş. Taze et ihtiyacını karşılamak için Galapagos adalarındaki dev kara kaplumbağalarını ambarlarına yükleyen uzun yol gemileri , ters çevrildiği halde aylarca yemeden içmeden yaşayabilen bu kaplumbağaları taze et kaynağı olarak kullanmışlar. Bu yüzden az kaldı hayvanların soyu tükeniyormuş.
Uzun yol teknelerinin tekne karinalarını beyaza boyamamalarının bir nedeni de balinalarmış. Balinaların beyaz renge ciddi bir ilgisi olduğu , merak edip dokunsa dahi ciddi sıkıntılara yol açacağı düşüncesi ile beyaz ya da açık renk karina asla tercih edilmemekteymiş.
Böyle ilginç bilgi ve yaşanmışlıklar ile dolu dolu bir kitap. Tam bir sıkıldıkça tekrar tekrar okunacak bir başucu kitabı. Hararet ile tavsiye edilir.
Böyle yelkencileri gördükçe nasıl da gururlanıyorum. Teşekkürler Atasoy ve tebrikler. İnsnın isterse her türlü imkansızlıklar içerisinde neler başarabildiğini gösterdiğin ve bizlere Sadun Bora gibi cesaret verdiğin için..
Not : Osman Atasoy ile yol tekneler üzerine konuşacak ne çok şey vardır kim bilir. ?
Tanıyan , iletişim bilgilerini bilen varsa ve özelden paylaşırsa çok sevinirim.