Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#15: 15 Haziran 2018, 20:24:55
Zor soru. Yanıtsız soru.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#16: 17 Haziran 2018, 11:58:05
Ya cidden, sizce kaç para eder Yengeç? Cidden merak ettim...

Sen, ben gibi adamlar teknelerine değer biçemeyiz. Verilen her bin avro'nun da hiç değeri olmaz bizim için. Ondan kelli Yengeç'in kaç para ettiğine kafa patlatmaya çalışma.

Haa, hoo desem en kabadayı 10 günde suya ineceğim. Yok Simba, yok sıcaklar, yok dur şurasını da tamamlayalımlarla iş uzadıkça uzuyor.

İyi haber İyonia'nın çarmıhları ve istralyası sisal 10luk halatlara kasaları yapıldı- alt uçlarına radanzalar bağlandı. Şimdi bezir yağlanacaklar.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 17 Haziran 2018, 21:11:58 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#17: 17 Haziran 2018, 22:05:23
Geçenlerde bizim barınakta çekek sahasında bir tanıdığın teknesine bakmak için dolaşıyordum. Benim tahta kayıkla uğraşmış olduğumu birlikte gezdiğim abimizden başka bilen yok. Neyse gezerken başında kalabalık olan bir teknenin yanına geldik, oda ne tekne mantar olmuş. Neden mi? klasik ahşap sargı tekneye elyaf falan kaplayıp fiber gibi yapmışlar ve yukarıdan almış olduğu su teknenin neredeyse su kesiminin üstündeki sargı tahtalarını tamamen çürütmüş.Eğri kafaları da aynı şekilde. O sırada birisi geldi anlatıyor " şimdi bunu yeni bir malzeme çıkmış, boya gibi püskürtüyorlar, onla bir kaplayacan beton gibi olur"  diyor,  " ben izledim adamlar balyozla vuruyorlar yinede kırılmıyor" diyor. Hemen Aklıma Tiryaki geldi  adamlar Tiryaki'nin ürünü tarif ediyorlar. Ardından bir başkası " çürükleri ayıklayıp su kontrası sarın buna , üzerine de megesi çektinizmi tamamdır" dedi. Neyse biz sessiz sessiz izliyorduk ve birlikte dolaştığım  abimiz bana döndü " sen ne diyorsun " dedi. Bende boş bulundum "Abi bu ancak hamama odun olur, alın donamını makinasını yeni bir kayığa koyun " deyiverdim. Bir anda bir sessizlik oldu . Herkes dönüp nasıl yani dediler. Bende dedim;  ya uğraşıp, eğrileri değiştirip , gerekirse koşma atıp yeniden tahta sarmak lazım, yada,  alt tarafı keyifçi kayığı değil mi? gidin alın Kurucaşile'den bir tane aynısından daha ucuza çıkar"  dedim. adamların kafası karıştı bir kaç gün bana garip garip baktılar.Ama sonradan  kayığı çok seviyorlarmış yenilemeye karar vermişler. Çırılçıplak soymuşlar neredeyse yeniden yapıyorlar. Hakikaten ölçüsüz emek bu ahşap tekne.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#18: 17 Haziran 2018, 23:18:33
Daha önce defalarca yazayım dedim ama yazdım mı yazmadım mı hatırlayamadım.  ???

Ahşapçı değilim ve bu konuda ahkam kesmem ne denli doğru olur bilemedim.

Martı marinada çekek stajım esnasında çok beğendiğim bir ahşap teknenin el değiştirdiğinde büyük bakım için üzerindeki bazı kaplamaları açtılar. Açtıkça açtılar ve açtıkça açtılar. Haldun Sevel abime de sürekli bu Maviş'i kapla bu kadar uğraşma her seferinde dediklerinde verdiği cevabın ne denli doğru olduğunu anladım.
Ahşap tuzlu su ile tanıştıktan sonra kaplanırsa içten içe çürür. Denize indirmeden kaplanmadı ise ne ile kaplanırsa kaplansın büyük hata.
Bence sana mesaj veriliyor dostum.  ;)
  • IP logged
DeDe

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ölçüsüz emek: Ahşap Tekne... -VII-
#19: 22 Kasım 2019, 20:16:30
2018'in Haziran ayında şöyle bitmiş altıncı bölüm: "Ya cidden, sizce kaç para eder Yengeç? Cidden merak ettim..."
Söyleyeyim, 300.000'den koydum ilana. Arkadaş ne kıl işmiş bu. Bakan bakana, favoriye ekleyen ekleyene ama gel gör, arayan, soran yok. Geçen Pazartesi gününe kadar hala satmaya çalışıyordum haspamı. Hatta öyle gözüm döndü, öyle gözümde büyüdü ki yapılacak işler, 200.000'e kadar indirdim fiyatı. Avrupa parası değil ha, yanlış anlaşılmasın, bildiğiniz Türk Lirası. Bir yandan içim cız ediyor, bir yandan cepteki para anca tekneyi kaldırıp, bir araziye koymaya yetiyor. Odun parasına kadar indim sonuçta. İki müşteri çıktı. İkisini de aldım götürdüm Tersane Adası'na, birlikte gezdik Yengeç'i. Empati kurmaya, onların gözüyle bakmaya çalıştım. Sanırım beceremedim, çünkü ben olsam hiç düşünmeden alırdım. İki potansiyel müşteri "çok masraf" olduğunu iddia etti. Hele ki son gelen arkadaş 300-400 bin masraf var dediğinde zor tuttum kendimi gülmemek için. Yahu arkadaş, eşeğe altın semer taksan, yine eşek. Tırhandile 300 de harcasan, 500 de harcasan yine tırhandil; Ege'nin anlı şanlı katırı, iş teknesi. Neyse, öyle, böyle satma macerası da nihayete erdi ve Yengeç uzunca bir iş listesiyle kucakta kaldı. Bu ara Yengeç'e baktıkça Hasan Hüseyin'in Ağlasun Ayşafağı'ndan bir mısra mırıldanıyorum; "Heeey! Kucakta kaldı ölü..."

Biraz geriden gelelim. Geçen sene 19 Temmuz'da suyla buluşabilen ve silikonlu gresin hatırına yüzen Yengeç rengiyle, yarım kalmış işleriyle... hemen her köşesiyle geçmişte gururla izlediğim sanat eserim olmaktan çıkmış, neredeyse utanç abidesi gibi bir şey olmuştu benim için. Göcek koyunun ortasında alargada salınırken hergün açığından geçip, plaja çalışmaya giderken bakıp bakıp düşünürken buluyordum kendimi. Nereden nereye... İstanbul'da içinde yaşadığım bir yıl boyunca otuziki dişim ortada, talaş içinde hint öküzü gibi mutlu, gamsız yaşadığım günler çok ama çok uzaklarda kalmış gibiydi. Şimdi ona bakabilmek için çalışmam gerekiyor ama çalışınca da ona ayıracak vaktim kalmıyor şeklinde saçmasapan bir paradoksa hapsolmuş haldeydim. Geçen sonbaharla birlikte kriz daha da derinleşmeye başladı.

Ekim ayı fırtınalarla gelince doğal olarak kimyam bozulmaya başladı. Her bir esinti benim için yataktan fırlayarak ikibuçuk dakikalık bir yolculukla soluğu sahilde almak, sonra botla tekneye geçmek ve sabaha kadar mal mal oturmak demekti. O esintiyi duymadığım ya da duymazdan geldiğim zaman da sabaha kadar teknemin yandığı, battığı, karaya oturduğu... sayısız felaket senaryosuyla zenginleştirilmiş kabuslarla boğuşmam gerekiyordu. Kasım sonlarına doğru Tersane Adası'na bağlayana kadar hayat böyle sürdü. Tersane Adası geçen kış kurtarıcım oldu. Her havaya kapalı olması, neredeyse hiç solugan almaması ve daha da önemlisi ha dedin mi gidilemeyecek kadar uzak olması sayesinde kış boyunca kütük gibi uyuyabildim. Haftasonları hemen her fırsatta gidip havuzluğunda oturup, geri döndüm. İtiraf edeyim, neredeyse hiçbir işe elimi sürmedim. Önceki kara serüveninin bıkkınlığını henüz atamamıştım.

Baharla birlikte Yengeç üzerine yeni planlar gündeme geldi. Onu ticariye çevirip, otel bünyesinde çalıştırmak üzere anlaştım. Fakat tonajı ve boyu ile yine sorun yumağı haline geldi Yengeç. Olmadı. Bu arada otelde çalıştıracağız diye biraz façasını düzeltelim dedik ama sekiz kat vernikten öte pek birşey yapamadık. Ki onun için da hala küfrediyorum kendime. Kaç kez kayıp düştüm bu sene, sayısını bilmiyorum Sonuç olarak Yengeç yine kaldı kucakta. Bütün yaz boyunca, fırsat bulabildiğimiz akşamüstleri Göcek Adası'na kadar gidip, salıp demiri yüzmekten fazlasını yapamadık. Bir yandan da bu gidişe bir dur demek adına ilana koyup, rastgele dedik.

Yani önceki sene zaten içime sinmeyen işler silsilesine ilave olarak bir de ellenmeden bu yazı geçiren Yengeç şu günlerde uzunca bir iş listesiyle günlük yaşamımda geçmişte olduğu gibi bir numaralı gündem maddesi olarak yerini aldı. Bugün 22 Kasım ve tekrar beliren satma olasılığı da dün fiyaskoyla sonuçlandı. Şimdi önümüzdeki bir kaç gün sürecek yağmurlu ve fırtınalı havayı atlatır atlatmaz Yengeç karaya çıkacak. Önce bir vinç gelecek, direği indireceğiz. Ardından kaldırıp haspamı tırın arkasındaki boat-mover'a yükleyeceğiz ve okuya üfleye yaklaşık bir kilometrelik mesafeyi aşıp, önümüzdeki 5-6 ayı geçireceği yere koyacağız.

Nedendir bilmiyorum, herşeye rağmen motivasyonum son derece yüksek ve neredeyse sabırsızlanıyorum bir an evvel işlere girişmek için. Tabi çok uzun sürmeyecektir bu durum. Hayırlısı bakalım.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#20: 23 Kasım 2019, 11:15:30
"Nedendir bilmiyorum, herşeye rağmen motivasyonum son derece yüksek ve neredeyse sabırsızlanıyorum bir an evvel işlere girişmek için. Tabi çok uzun sürmeyecektir bu durum. Hayırlısı bakalım."

Hayırlısı olsun da Tiryaki, bu kez sahiden dal ve çarçabuk bitir. Yengeç şöyle bir rahatlasın.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Ölçüsüz emek: Ahşap Tekne... -VII-
#21: 25 Kasım 2019, 14:14:33
Bu arada otelde çalıştıracağız diye biraz façasını düzeltelim dedik ama sekiz kat vernikten öte pek birşey yapamadık. Ki onun için da hala küfrediyorum kendime. Kaç kez kayıp düştüm bu sene, sayısını bilmiyorum

İki,üç senede bir şeffaf 2.5 veya 3.5 cm. eninde kaydırmaz bant çekmek lazım ayak basan yerlere , aralıklı şeritler halinde.  ::)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ölçüsüz emek: Ahşap Tekne VIII
#22: 26 Haziran 2020, 22:54:20
Kasım 2019'da yapılan planlar, Kasım 2019'da kaldı. Öncelikle Yengeç'i bir araziye taşıma fikri, boat-mover denen tırdan bozma heyulanın gidiş dönüş 1,5 km mesafe için 6.000 TL istemesi ile yalan oldu. Alt alta koyunca bizim arazi fantazisi marina ile neredeyse kafa kafaya gelince bir kez daha Marintürk'ün kapısına dayandım. İki aylık sözleşme yapıp, 19.500 TL toka ettikten sonra sıra geldi Yengeç'i karaya almaya. Bir yandan da ulu Poseidon'u kendimize güldürmek için başladık plan-program-bütçe falan yapmaya.

Daha Tersane Adası'nda, tonozda olduğu yerde başladı sorunlar. Neredeyse bir yirmi gündür gidememiştim kayığıma. Sabah erkenden Yücel sağolsun, Serhatla ikimizi götürüverdi Tersane Adası'na. Daha boğazdan içeri girer girmez bir tuhaf göründü gözüme haspam. Su hattına baktım, biraz batık gibi göründü gözüme. Yücel bordaladı botu, atladık Yengeç'e. Serhata dedim "Bas marşa." O arada bende Yüceli botla koltuk halatlarını almaya gönderdim. İlk bomba beş yıldır elektrik almadan mutlu mesut yaşadığım kayığımın marşının basmaması oldu. Serhat dedi "Tık yok!". "Lan oğlum, olmaz" dedim öyle şey. Paneller, altı tane 235 AH öküz gibi akü... Ama gel gör tık yok, hatta ışıklar bile yanmıyor. İndim aşağı baktım akıllı invertöre, o çoktan işi bırakmış, ekranı simsiyah. Neyse dedim kendi kendime, basarız jeneratörü, olur biter. Daha düşünce zihnimde cümle haline gelemeden okkalı bir küfür patlattım: "Hassiktir! Lan, jeneratör Bayram'da!". Öyle ya, bahçede kullansın diye vermiştim. Dahası, "İşi bitti, getireyim." dediğinde de, "Gerek yok, bir kaç güne karaya çıkacak zaten." demiştim. Kaldık mı dımdızlak!

Yücel'e dedim, çözme, bekle. Onun botta akü var ama bir tane ve göt kadar bir şey. Bir de çocuk işe dönmek zorunda. Diyemiyorum da git bir akü bul gel bize diye. Hatta, iki akü. Haspam yirmidört volt bir de üzerine. Kısa bir durum değerlendirmesi yaptık. Bu arada aklıma sintineye bakmak geldi. Daha doğrusu anca aklıma geldi. Hemen indim aşağı, açtım kapağı ki, "batıyor ulan kayık!". Motor takozlarına kadar su... Daha önce hiç görmediğim kadar. Aha dedim, şimdi sıçtık. Kabaca bir hesapla bir tondan fazla sudan bahsediiyoruz. Serhat'a dedim, sen bir yandan manuel pompayla başla atmaya. "Nerede?" diye sorduğunda bir okkalı küfür daha salladım kendime. "Oturma grubunun altındaki portuçta!". Vernik yaparken sökmüştüm, daha takmadım...
Bir diğer kadim dost Ufuk'u aradım, Yüceli azat ettim. Ufuk bizim atölyeden iki tane akü kapıp, bir başka arkadaşın teknesiyle gelmek üzere harekete geçti. O arada biz de başladık beklemeye. Merkezden ada aşağı yukarı 5-5,5 deniz mili mesafe. Yarım saat kadar sonra uufuk geldi. Yetmeyen takviye kablosu yüzünden saçma sapan bir şeyler uydurarak marşa basmayı başardık. Küheylanın kükremesiyle sonunda rahatladım. Eş zamanlı olarak da üç sintine pompası birden başladı sintinedeki denizsuyunu basmaya. Koltuk halatlarını alıp, tonozları salıp ağır ağır pruvamıza aldık Göcek'i.


Birbuçuk saat kadar sonra haspam liftin üzerinde ağır ağır ilerliyordu çekeğin içlerine doğru.

Yağmur nedeniyle iki günü marinanın göbeğinde geçirdik. Nihai yerimize taşınır taşınmaz direk sökülecek, motor çıkartılacak ve tekne üzerine çatı kurulacak. En azından orijinal plan bu şekildeydi. Derken çekek görevlileri dediler ki direk varken yerine koyamayız, ya ağacı keseceğiz ya da direk inecek. Bunun benim açımdan anlamı bir kez değil iki kez vinç parası vermek demek. Apar topar giriştik direğe. Bir de aksi gibi yağmura yakalandık ki, tüy dikti halet-i ruhiyemin üzerine...



Yaklaşık iki saat ve bol küfürden sonra direği soyup münasip bir yere taşımaya koyulduk.


Bir iki gün sonra sabah geldiğimde kayığım yerinde yoktu. Önümüzdeki iki ay boyunca ikamet edeceği alana çoktan çekilmişti bile. Yani artık Kara 2020 macerası tamamen başlamıştı.

Takvim ve süreç başlamasına başlamıştı da cepteki para Yengeç'i yerine koyduğumda bitmişti. Şimdi sırasıyla ilk iş motor yerinden çıkartılacak, baston sökülecek ve ardından kayığın üzerine çatı kurulacaktı. Yani en kısa zamanda vinç için para, çatı için malzeme parası ve dahası sonrasındaki işler için de usta bulmak gerekiyordu. Anlayacağınız bir süre tekneyi yerine koyup, içini boşaltarak zaman kazanmaya çalıştım. Gerçi tekneyi boşaltmak da az buz bir iş değildi. Muhtemelen bir tırtıl dedikleri büyükçe boy kamyonu dolduracak kadar malzeme çıkarttık tekneden. Taşı taşı bitmedi. Bir yandan da iş listesi iyiden iyiye şekillenmeye başladı. Hatta godoş Poseidon'u kendimize güldürmek üzere aşağıdaki gibi bir liste hazırlandı.

KarinaKovanların sökümüYakmaAhşap yoklamaÇivi yoklamaKalafatMacunAstar/Zehirli
BordaYakmaAhşap tamiriKalafatMacunAstarBoya
Dinlence/PasarellaDinlence ahşap kaplamaPasarella ahşap yenilemeYüzme merdiveni ahşap yenilemeDinlence krom bakım
YumrularAhşap silmeAhşap tamiriEpoksi reçineAstarBoya
Dümen YelpazesiAhşap silmeEpoksi/elyaf uygulamaMacunAstarZehirli
GüverteÜst güverte kaplamaMeze güverte kaplamaCam kenarları kaplamaDavlumbaz kaplamaEpoksi/elyaf uygulamaEpoksi macunAstarBoya
PıraçollarAhşap silmeEpoksi/elyaf uygulamaAstarBoya
BastonAhşap onarımVernik
HavuzlukTik silmeDavlumbaz tavanı revizyon ve kaplamaDavlumbaz kemere tamirKokpit ahşap tamiriGiderlerWC tavan tahtası değişimiKokpit gösterge paneli boyaOturma grubu revizyon ve vernik
İç MekanDuvarların kaplanması1. WC dolabı vernik2. WC tezgah verniğiMutfak tezgahı vernik yenileme
ArmaDirek tamir ve verniğiArma kontrolüLazybag balenleri değişimiArma güverte bağlantılarının revizyonuKokpit anayelken iskotası donatım
Mekanik/SintineMotorun çıkarılmasıMotorun kumlama ve boyanmasıSintine temizliğiŞaft kontrolüPervane kontrolüYatak kontrolüİç glen kontrolüOrta sintine pompası değişimiDümen hidrolik hortumları değişimiAkü kutuları kontrolüSu deposu temizliğiPis su tankı temizliğiPis su tankı tesisatı yenilemeManuel sintine pompası diyafram değişimiDümen pistonu bağlantısı revizyonDinlence duş
Elektrik/Elektronikİlave solar panel montajıŞarj sistemi revizyonuOtopilot servisWebasto bakım1. WC tamirArıza feneri tamirDemir feneri ampulüAydınlatma led değişimiDeep Sounder servisIrgat bakımı

Hemen not düşeyim, kısa bir süre sonra liste zavallı kaldı. Nitekim günler ilerledikçe iş yükü azalacağına arttı...

Neyse, ilk günler her fırsatta bir şeyleri sökerek geçti. Arma bağlantıları, seyir fenerleri, elektronikler, bulaşık makinesi, tutamaçlar... çeşit çeşit ıvır zıvır itina ile sökülüp, sonradan unutulmak üzere bir yerlere kaldırıldı. Derken vinç parası denkleşti ve sıra motor ve bastonu sökmeye geldi.

Başrolümüz Haso atölyedeki motor teknisyenimiz. Ya da ustamız, her ne haltsa işte. Haso nevi şahsına münhasır bir mahlukat, yazmakla bitmez. Çok enden haklı çıktığı mevzulardan biri işte motoru yerinden çıkartırken yaşandı. Bir gün önceden başladık hazırlıklara. Allah ne verdiyse giriştik motora. Söktük orasını burasını. Bu arada Ali abiyi aradım, dedim "Küheylanı çıkartacağım yerinden. Daha önce çıkartırken sorun yaşamış mıydınız?". Sadece davlumbaz yüksekliğinin sorun olduğunu söyledi, bum dikkatli kullanılırsa başkaca bir sorun olmadığını anlattı.

Motor kapaklarını açınca döşemenin alt seviyesinde bir paslanmaz su kanalı var, dört tarafını sarıyor kapakların ve suyu giderlere aktarıyor. Haso o kanalı sökmek istedi, bende kızdım. Onu sökmezsek geçmeyeceği yönünde uyarınca bir de azar yedi benden; eski sahibinden iyi mi bileceksin diye. Gün geldi çattı, bağladık sapanı, Serhat, Haso ve ben, başladık operasyona. Kodumun motoru tam çıktı çıkıyor derken pruva yönündeki kasnak geldi kanala dayandı. O kadar da ucu ucuna ki, şöyle bir sirkelense çıkacak. "Tek kelime etme!" dedim Haso'ya, "Bir levye al kanırt!". Bu arada hesaba katmadığımız nokta vinç asıldığında sıkışan ama asılmaya devam etmesiyle oluşan yükmüş. Daha birazcık kanırtmasıyla 624 kiloluk küheylan uçtu. Şaka değil, mecaz hiç değil; bildiğiniz havalandı, uçtu ve davlumbazın tavanından sekip geri geldi. Bu arada davlumbazın tavanı da komple bir kalktı, indi. Türkçesi, teknik anlatımla "ağzına sıçtık" davlumbazın. Ama motor çıktı mı, çıktı. Şanslıymışız ki herhangi birimize çarpmadı. Bir an tekneyi devireceğimizi bile düşündüm.

 

Davlumbazı da tamir edilecekler listesine ekleyip, motoru güvenli bir yere koyup, sıradaki level'a geçtik; "baston".

Direk olmayınca yelkenli teknede iş yapmak nasıl da güçleşiyor. Vinci uygun bir pozisyona aldıktan sonra vurduk sapanı bastona. Saplamaları söktük. Daha doğrusu söktüğümüzü sanıyormuşuz. Asıldıkça inatla gelmeyen baston meğer bodoslamanın içlerinde kaybolan, başı sonu belirsiz bir saplama tarafından inatla tutuluyormuş yerinde. Hele ki çürük, kendinden geçmiş o bodoslamanın böyle inatla o heyula gibi bastonu tutması inanılır gibi değil. Hasbel kader bastonu da almayı başardık. Vinci gönderdik ve bir level'ı daha geride bıraktık.

Eş zamanlı devam eden kazıma işi de artık nihayetine ermeye, yağmurlar üzeri açık Yengeç için potansiyel sorun olmaya başlamıştı iyiden iyiye. Bir an evvel çatıyı çatmak artık kaçınılmaz hale gelmişti.

 
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#23: 27 Haziran 2020, 22:04:56
Gerçekten çok zor işler başarılmış. Hakan Hocam sen ki bu işlerden anlayan biri olarak bu kadar isyan ediyorsun, o zaman bizim gibi sıradan insan evlatları için doğru olan Laylon Yoğurt Kabı oluyor. Motor çıkarma işinde allah korumuş sizi gerçekten


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#24: 28 Haziran 2020, 16:13:05
Gerçekten çok zor işler başarılmış. Hakan Hocam sen ki bu işlerden anlayan biri olarak bu kadar isyan ediyorsun, o zaman bizim gibi sıradan insan evlatları için doğru olan Laylon Yoğurt Kabı oluyor. Motor çıkarma işinde allah korumuş sizi gerçekten


Daha dur hele, yeni başlıyor...
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ölçüsüz emek: Ahşap Tekne... -9-
#25: 27 Temmuz 2020, 22:27:44
Çadır

Dedik ya, tekneyi yerine koyunca kuş kadar olan bütçe tükendi. Diğer taraftan tekne kazındı, ahşap cillop gibi çıktı ortaya. Yani artık üzerinin kapanması lazım. Yani, para lazım. Ben inatla çadır desem de buralarda inatla çatı diyorlar. İşte o çadır için önce bir arkadaş biz hallederiz dedi, ne kadar dedim, 10.000 TL dedi. Bir tarafıma iniyordu. Lan zaten bütçe 50-70.000 ki kaynak yok ortada. 20.000'i tükettik bile. Başka bir tanesine sordum, malzeme senden olursa 5.000'e çatarız dedi çatıyı. Bizim atölyedekilerle konuştum, dedim anlatın hele, nasıl olacak bu iş. Ne de olsa her sene en az bir iki tane kuruyoruz. Keko bu konuda bilirkişimiz. Hesaplayalım dedi. O arada bende boş durmamak adına başladım yazıp çizmeye, malzeme listesi yapıp, fiyat araştırmasına.

Malzeme listesi çıktı. Özeti şu, kayık büyük, acıtacak. Branda lazım, 25*14 metre, 5*10 kereste lazım yüz küsur tane, tahta lazım yüzlerce, kalas lazım, bir sürü, çivi lazım toplam 20 kg kadar. Resmen daraldım. Bu arada marinada da tam zamanı, çadır kuran kurana. Bakıp bakıp iç geçiriyorum. Hele bir tanesi vardı ki, ev diye yaşarım içinde. Neyse, borç harç kereste parasını derledik. Benim hesabıma göre 110 tane 5*10 kereste yeter görünüyordu. Tahta ve çıta için de Keko'ya attım topu. Keko verdi siparişi ve sonunda kereste geldi. Branda için vakit var, nakit yok. Hayırlısı


 
Şimdi program şöyle; Keko elindeki işi bitirince hep birlikte girişeceğiz ve iskeleti çakacağız. Keko bir tek ölmedi! Ocak ayının yarısı geride kalırken biz hala çadırı çatmaya çalışıyoruz ama gel gör çatacak olan Keko'nun bıngıldağı oynadı. Hastanelik oldu, istirahatten sonra da baş dönmesi ve denge kaybıyla döndü. Türkçesi Keko'dan hayır yok. Ağzımızdan da çıktı bir kere çadır işi sende diye. Keko'da sağolsun, istekli. Başladık çalışmaya. O diyor, ben yapıyorum. Yapıyorum yapmaya bir şeyler ama bir kısmı zerre mantıklı gelmiyor. Bir şey de diyemiyorum, "çok biliyorsan kendin yap" dese kalırım dımdızlak. Uzatmayayım, Keko ayakta kalabildikçe çalıştık. Bir kaç günde biraz yol aldık.



Zemin fiyasko. E bizim dikmeler de evlere şenlik ama asıl merak ettiğim, nasıl çakacağız çatıyı. Keko'ya bir kaç kez dedim, "şu çatının makaslarını neden hazırlayıp dikmiyoruz", "kaldıramayız abi" dedi. Lan arkadaş, kaç kilo olabilir ki. Zaten herbirimiz bir öküz gücündeyiz çalışırken. Yok, dinletemedim. Laz işi oldu. Şimdi yukarıdaki fotoğrafta olmayan çatı için makaslar hazırlanacak ve sonra aşağıdaki fotoğraftaki gibi, merdivenle 5 metre yükseklikte okuya üfleye çakılacak. Lan arkadaş, o kadar mühendislik oku, yıllarca her türlü tasarım işi yap, bilmem kaç tane fuar stantı kur, sonra gel gecekondudan hallice bir işte aşağıdaki duruma düş...



Bu arada Fethiye'de sevdiğim bir kumaşçıdan brandayı da iyi bir fiyata bulunca gün geldi çattı. Çatı çatılacak ve branda atılacak. Orijinal plan makasları çakıp sadece brandayı sermek için vinç çağırmaktı. Tabi ki öyle olmadı. Makasları çakmaya başlayınca her açıdan sıçtığımız çıktı ortaya. Çarşamba yağmur geliyor. Ardından da fırtına. Salı gününden aradım vinç için, Çarşamba saat 13:00 dedim, en geç. Yağmur yağacağını, yağmadan örtmemiz gerektiğini bir kaç kez söyledim.

Planın yeni hali, sepetli vinç gelecek, sepete çıkıp makasları çakacağım. Tabi vinç gelmek bilmedi. O arada üç makası çaktık bile. Kaldı dört tane. Ama çaktığımız makaslardan biri sakarlığımızdan, biri de benim kazmalığımdan patladı. Sinirlerim iyice laçka oldu. Lan bir kaç ay kalması, fırtınaya falan dayanması gereken çadır daha kuramadan dağalmaya başladı. Delireceğim. Makasları tamir ederken sonunda vinç geldi 15:30'da. Bu arada ilk parti yağmur da vinçle birlikte başlayarak tüy dikti durumumuza.

Sepette ben, teknenin üzerinde atölyeden arkadaşlar başladık hummalı bir şekilde çalışmaya. Bir makas daha pörtledi. Bir makasın bir ayağı diğerinden uzun olmuş, merkezden kaydı. Öyle böyle, bizim çadır tey tey de olsa kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladı. Sıra inca tahtalarla 5*10'ları birbirine bağlamaya geldi. Sepet girdi, giremedi. Operatör kulak arkasına kadar cilalandı. Ahşap iskelet bir kaç kez gitti geldi. Bu arada tekrar yağmur başladı. Vinç saatine 600 TL yazıyor. Alt alta koydukça zıvanadan çıkmaya başladım. Hava kararmaya yüz tuttuğunda durum aşağıdaki gibiydi...



Sıra 25*14 metre ölçülerindeki tek parça brandayı çatının üzerinden aşırmaya geldiğinde henüz kahvaltı dahi etmemiş olduğumu farkettim. Yağmur biraz ara verince açlığı unutup hemen çıktık sepete. Öncesinde adet olduğu üzere öyle mi sersek, böyle mi alsak şeklinde sayısız fikir ortalıkta uçuştu. Bir ara yoldan geçen bir servis sürücüsü dahi konuya dahil olup akıl verdi. Sonunda çıktık sepete Sülo'yla, başladık operasyona. Anamızdan emdiğimiz süt hemen her gözeneğimizden geldi. Ağır, ağır da asıl sorun her asılışımızda "aha, gitti çadır" dye yüreğim ağzıma geliyor. Arkadaş kıçı başı bir oynuyor bizim çadırın. Nasıl duracak bu çadır kendi ayaklarının üzerinde...

Brandayı da attık. Hızlıca tahtaları ve çıtaların bir kısmını çaktık. Vinci azat ettik. Hava karardı. Yağmur yeniden başladı. Çiviler hariç 3.680 TL'na malolan çadırın karşısına geçip bir sigara yaktım. İş listesinin kalbinde yer alan önemli bir eşiği atlamıştım ama gel gör, sabah geldiğimde hala yerinde olacağına dair ciddi endişelerim vardı.



Nitekim ertesi sabah geldiğimde çadırdan ziyade bir sarnıç inşa ettiğimizi farkettim...
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1178
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#26: 28 Temmuz 2020, 16:02:40
Kolay gelsin abi sarnıç olmuş cidden  ;D
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#27: 28 Temmuz 2020, 18:11:39
Kolay gelsin kardeşim, sonunda inşallah güleceksin. Sabırlar, yaptığın iş çok şayanı takdir


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#28: 29 Temmuz 2020, 19:38:50
Sağolun, varolun. Eninde sonunda bitecek ve gerçekten nefis olacak.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 1049
Ynt: Ölçüsüz Emek: Ahşap Tekne
#29: 29 Temmuz 2020, 19:51:04
Eline emeğine sağlık.
Değecek. Göreceksin.
Sabrını da saygıyla karşılıyorum.
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

 
Yukarı git