Teknemi satmakla ilgili anlatacak bir hikayem vardı. Hikayeyi kafamda kurgularken acaba tekne almakla ilgili mi yazsam dedim. Ne olduğunu anlayamadan ikiye bölündüm. Geçtiğimiz sene içinde her iki eylemi de gerçekleştirmiş birisi olarak iki durumu iç içe yaşamıştım. Satmak mı zor almak mı?
MA: İlk bakışta almak daha kolay görünüyordu. İnternet siteleri sayesinde tekne ilanlarına kolayca ulaşabiliyor özelliklerine ve fotoğraflarına istediğimiz kadar bakabiliyorduk. Her baktığımızda ilanı veren kişinin sayacını da çalıştırıyorduk.
MS: Burada söz almak istiyorum. Bu arada ben MS yani satıcı Mücahit. Alıcı Mücahit’e MA diyelim. Siz malum sitede her satıcının kendi ilanına kaç kişinin baktığını takip edebildiği ve sadece kendisinin gördüğü, ilana bakan ziyaretçi sayısını ifade eden sayacı her harekete geçirdiğinizde onu da birazcık yanıltmış oluyorsunuz. Satıcı farklı kişiler sanıyor toplam sayıyı…
MA: Hoş geldin MS. Sıranı bekle lütfen. Başlığı ben açtım. Bırak da devam edeyim! Tekne ilanlarına bakmak bir hastalıktır. Tekne almış olsanız bile sürekli ilanları takip edersiniz. Piyasadan kopmamak adına bu önemlidir. Tekne arayan arkadaşlarınıza yardımcı olurken ya da tekneniz aniden satmak zorunda kalma olasılığına karşın algılarınızın açık olması gerekir.
MS: Sen teknelerin o fiyatlardan satılabildiğini mi sanıyorsun? Ben daha ilan açılış fiyatının üçte ikisine satılmış tekneler gördüm. Hem başlığı neden sen belirledin? Nasıl bir başlık bu? Ben daha güzelini düşünmüştüm. “ Sen hiç teknenin sattın mı Abidin?
MA: Çok özgün bir başlık tebrik ederim. Abidin göndermesi daha önce yapıldı zaten. Benim başlığım aslında senin söylediklerinle paralel.
MS: Öyle mi? Seviyorsan git konuş mu olacak?
MA: Tam üstüne bastın. İçine sinen bir tekneden ne şekilde haberdar olursan ol, fiyatı ne olursa olsun gidip göreceksin tekneyi. Sahibiyle uzun uzun konuşacaksın. Hikayeleri dinleyeceksin. En önemli kural "Seviyorsan git konuş."
Şaka bir yana, yakın zamanda teknesini yenilemiş, aynı anda hem alıcı hem satıcı tarafında bulunmuş birisi olarak her iki pozisyonunda kolay ve zor taraflarının hemen hemen eşit olduğunu söyleyebilirim
Bu yazıya tekne alım satım konusunda deneyimlerimi anlatmak için başladım ama birazdan okuyacağınız gibi, istemeden de olsa bir tekne alım hikayesine dönüştü. MS ve MA’yı ayrı ayrı dinleyelim.
Öncelikle satıcı Mücahit’in duygu ve düşünceleri:
Teknemizi iki sene önce almıştık ve ilk teknemizdi. Kısa zamanda çok emek verdik. Çok anılar biriktirdik. “Her tekne bir metre küçüktür” derler. Ama teknemiz bize gerçekten küçüktü. Tekne satış ilanlarının klişelerinden birisi olmuş, “ Büyütmek için satıyoruz” ibaresi yıllardır heves ettiğimiz sevinçli bir eylem olduğu halde , tekneyle kurduğumuz duygusal bağdan dolayı terazinin hüzünlü tarafı daha ağır basıyordu. Bunlara ek olarak tekneyi satıp da bütçemize uygun yeni bir tekne bulamazsak düşüncesi ile sezonu teknesiz geçirme korkusu hafiften içimizi kaplıyordu. Tekneye ne kadar değer biçeceğimiz de ayrı bir dertti. Tekneyi alışımız, zorunlu ve keyfi tadilatlara ödediklerimiz, bağlanma ücretleri ve zehirli boya gibi rutin giderlerimizi toplarsak kabarık bir maliyet çıkıyordu. Neyse ki piyasaya Euro para birimi hakimdi. En azından külliyen zarar etmeden tekneyi satabilme şansımız vardı. Teknemiz eski bir tekne olduğu için satabileceğimiz fiyat aralığı sınırlıydı. Bizim için önemli olan da fiyat değildi aslında. Daha önce buralarda yazdığım gibi “Denizden Kazandığımız İnsanlar” paha biçilmezlerdi. İki sene içinde milyonlarca lira para harcasak bile, deniz sayesinde kurduğumuz ilişkileri ve arkadaşlıkları hayal edemezdik. O nedenle tekne satarken kazanç sağlamaya çalışmak gereksizdi. Son olarak bizim için en önemli konu teknemizi bizim gibi ilk teknesini alacak, onun değerini bilecek, hakkını verecek bir aileye emanet etmekti. Ekim, bizim için denizin ana okuluydu. Biz ilkokula terfi ederken, onun yeni öğrencilerine kavuşmasını sağlamalıydık. Şansımıza her şey istediğimiz gibi gitti. Teknemizi değerli bir aileye devrettik. Zamanlama o kadar güzel oldu ki aynı günler de yeni teknemizi de bulmuştuk. İlkler hiçbir zaman unutulmazmış. Bundan sonra çok fazla tekne alışverişi yapacağımızı sanmıyorum ama eminim ömrümün sonuna kadar rüyalarımda en çok seyir yapacağım teknem hep Ekim olacak.
Gelelim alıcı Mücahit’e:
Tekne almak, satmaktan kolay gibi düşünülse de belki de daha zor bir karar. Hele bizim gibi kısıtlı bir bütçeniz ve sınırlı seçenekleriniz varsa çok çok iyi düşünüp karar vermeniz gerekir. Emlak olsun, vasıta olsun, alım satım ve kiralama işlerinde alıcı taraf her zaman düşük bir bütçeyle araştırmaya başlar. Piyasayı ve sunulanları gördükçe bütçesini artırmak zorunda kalır. Yine de bütçesinin belli oranda üzerindeki ilanlarla görüşür. İlk teknemizi de, ikinciyi de araştırırken biz de düşük bütçelerle başlamıştık. İlk teknede bütçemizi esnetmeden birkaç sene sabretmiş ve beklememizin mükafatı olarak mutlu sona ulaşmıştık. O süre zarfında bir sürü tekneye bakmış, değişik satıcı profilleriyle karşılaşmıştık. Birkaç defa direkten dönmüş auta çıkmıştık. Yine de epey fikir sahibi olmuştuk. Yola çıkarken ahşap tekne konusunu neredeye takıntı haline getirmişken, okuduklarımız ve danıştığımız insanlar sayesinde fiber bir teknenin başlangıç için daha uygun olacağını anlamıştık. Çünkü zaten işlerimiz nedeniyle teknenin bakımı için ayırabileceğimiz zaman azdı. Bütçemiz de sınırlıydı. Teknelerden anlamadığımız için daha çok satıcıların kişilikleri ve tutumlarıyla, teknelerin geçmiş sahiplerine odaklanmıştık. Teknemizi de bu referans sayesinde Gezgin Korsan forumu yardımıyla almıştık. İkinci teknemizde fazla vaktimiz yoktu. Kayığı değiştirmeye karar verdiğimiz için en fazla iki üç ay içinde işi bitirmeliydik. ( Bu ne kadar doğru bilemiyorum. Aslında acele etmemek çoğu zaman daha iyi sonuç verir). Alım satım için hemen hemen doğru bir zamanlama belirlemiştik. Sezon henüz başlamamıştı. Piyasa yeni yeni canlanıyordu. Satılık tekne sayısı çoktu. Bu süreçte önce bütçemize uygun teknelere baktık. Yakın çevremize de o doğrultuda danıştık. Ama sonra danıştığımız bazı büyüklerimiz özellikle tekne boyu konusunda hedefi yükseltmemiz gerektiği konusunda bizi ikna ettiler. “Siz karı koca denizi seviyorsunuz. Alacaksanız büyük tekne alın rahatça gezin” . Biz zaten ikna olmaya eğimliydik. Ama para durumumuz mutedil dalgalı, görüş sisliydi. Mustafa Ertör Ağabeyimizin üç tavsiyesi kulaklarımızdaydı.
1. Tekne güvenli olmalı
2. Kabuğu, arması ve motoru sağlam olmalı
3. Satıcı teknesini seven, sürekli kullanan, mümkünse aşırı titiz birisi olmalı
Bu şartlar altında alabileceğimiz teknelerin fiyatı bütçemizin neredeyse iki katına çıkıyordu. Tekne boyu büyüyecekse yaşı da daha genç olmalıydı. Önce yine bütçemize yakın teknelerden başladık. Yakınımızdaki teknelere gidip görmek en doğrusuydu. Henüz iki senelik amatör denizcilik tecrübemiz olduğu halde, nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda fikirlerimiz vardı. Her gittiğimiz teknede ben de eşim Ece de mutlaka majör kusurlar buluyorduk. Bunları doğrudan tekne sahibine söylemeyip sorular sorarak kendisinin ağzından duymaya çalışıyorduk. Satıcının tavrı dürüstse daha uzun bakıyorduk. Değilse hemen kaçıyorduk. Durum ne olursa olsun hiçbir satıcıya teklifte bulunmuyorduk. Düşünmek için izin istiyorduk. Baktığımız hiçbir tekneye de fiyat teklif edemiyorduk çünkü bizim önereceğimiz tutarla satıcının layık gördüğü değer arasında büyük fark oluyordu. Yine de bu şekilde teknelere bakmaya devam ettikçe fiyat çıtamızı da yükseltmek zorunda kaldık. Sonunda seçenekleri ikiye indirdiğimizde (teknelerden birisini hiç görmediğimiz halde) fiyat teklifi yapmaya karar verdik. Ama satıcıyı rencide etmemek için fiyatı direkt teklif etmeyip bütçemizin üst sınırı olarak bir tutarı söylüyorduk. İki tekneden birisi Bodrumdaydı. Tekneyi görmeden, İstanbul’da yaşayan sahibiyle beş altı defa buluştum. Eşim Ece, bu tekneye benim kadar sıcak bakmadığı için buluşmalara gelmediği gibi “adamla benden daha çok buluşuyorsun” diyerek bana takılıyordu. Ben o süreçte teknenin eski sahiplerini de bulmuş ve onlarla görüşmüştüm. Tekneyle ilgili tüm detayları öğrenmiştim ( kim, kime, ne zaman, kaça sattı. Ne gibi arızalarla uğraştı vs. Bunları bile biliyordum artık). En sonunda tekneye bir teklif yapmış ve beklemeye geçmiştim. Satıcı o fiyata kesinlikle satmam demişti. Ona rağmen beni iki üç günde bir arayıp ne yaptığımız soruyordu.
İşte tam o günlerde 2-3 haftadır ilanını gördüğüm bir tekne tekrar dikkatimi çekti. Fiyatı bütçemiz epey üstündeydi ama emsallerine göre ( boyu posu, yaşı ve marka parametreleri) uygundu. Fotoğrafları da şahaneydi. Haftalardır görüştüğüm Bodrum’daki tekne için alıcının istediği fiyatı verebilirdim. Ama biraz daha fazlasını verip bu tekneyi alabilirdim. Ece’ye sormadan tekne sahibini aradım. Randevu aldım. Ece öğrenince bana kızdı. Tekne ilanını iyi biliyordu. İlk baktığımızdan itibaren çok beğenmiştik. Biz o tekneyi alamayız boşuna Tuzla’ya gitmeyelim. Hem satıcıyı hem kendimizi oyalamayalım dedi. Ben de şaka olsun diye “Seviyorsan git konuş. Ne kaybedersin” dedim.

Bu şakayı yaparken durumun ciddiye bineceğini ve tekneyi alabileceğimizi düşünmemiştim. Tekneye bir cumartesi iş çıkışında gittik. Öğleden sonra saat dörttü. Satıcı doktor beyefendi ve nişanlısıyla teknede buluştuk. Onlar bize tekneyi iyice gösterip anlattılar. Dört saat boyunca bolca ikram ve güzel bir sohbetle teknede kaldık. Tekne, ilandaki fotoğraftakinden daha güzel göründü bize. Mustafa Ağabeyin kriterlerine de uygundu. ( Sahibi Uğur Abi çok titiz birisiydi). Tekneye resmen bayılmıştık. Yine teklifte bulunmadık. Biraz dersimizi çalışalım diyerek ayrıldık. Birkaç hafta içinde buluştuk ve ilan bedelinden yaklaşık %10 indirimle el sıkıştık. Aslında teknenin bedeli düşündüğümüzün çok üstündeydi. Düşünme süresince her akşam oturup uzun uzun hesaplar yapıyorduk. Ece her defasında tekneyi almamaya karar veriyor, ben de hemen televizyona taktığım USB bellekten teknenin fotoğraflarını ekranda döndürüyordum. Bu biraz bel altı vurmak gibi hileli görünse de akşamın sonunda Ece’nin kesin karar vermesini engellemiş oluyordum. Tekne bütçemizi zorlayacaktı. Ama aynı zamanda önceki teknemizi de satmış olmanın rahatlığı vardı içimizde. Teknenizi satmadan yenisini almayın sonra iki tekneyle kalırsınız demişti yine büyüklerimizden bazıları.. Tekneyi alabilmek için kemerleri üç dört delik birden sıkmamız gerekse de güzel bir alış veriş oldu. (Neredeyse altı ay geçti, tekneyi nasıl alabildiğimizi hala anlamadım)

Gerçekten de efsaneye uygun olarak tekneyi alırken de satarken de en mutlu günümüz oldu. Aldığımız kişileri de, sattığımız kişileri de kazanmış olduk. Teknik olarak tekne alımında sörvey çok önemli. Biz bu yola gitmeden ilk teknemizi aldığımız yöntemle ikinciyi de aldık. Karşımızdaki insanın iyi niyetine inandık. Yanılmadığımız için şanslı ve mutluyuz. Siz yine de bizim yaptığımızı evlerinizde denemeyin.

Deneyimli Reislerimiz zaten fikir ve önerilerini size söyleyeceklerdir. Bize bu süreçte yardımcı olan dostlarımızın çoğu buradalar. Kendilerine ne kadar teşekkür etsek az olur.
Andromeda 1 ailemizin yeni üyesi. Uzun zamandır ilanlara da bakmaz olduğuma göre geçekten halimizden memnunuz. Diğer reislerimizin de alım satım öykülerini merak ediyorum.