17. kiloyu da kaybettiğim şu günlerde artık son düzlükteyim. İkinci etap 10 kilo. Muhtemel Mayıs sonu bu kiloyu veririm. Sonrası zaten seyre çıkacağım. Geriye son 4 kilo kalıyor ki onu da Tayo Mar bana verdirir.
Tam üç buçuk aydır diyetisyen kontrolünde rejim yapıyorum. Hiç inanmıyordum ama diyetisyen haklı çıktı. Üç buçuk ay içerisinde verdiği menü artık bir yaşam tarzı haline gelmeye başladı.
Menülerde yenilikler devam ediyor. Geçenlerde rende mozerella peynirinde indirim varmış. Bu peyniri pizza yerine mantarların sapını özenle kırıp, ters çevirip içine doldurup öyle pişiriyorum. Şarabın yanında müthiş oluyor. Mantarları çok az tereyağında pişiriyorum. Böylece su kaybı da olmadığından mantar küçülmüyor.
Malum Avakado buralarda bol. Limon, bol sarımsak ve az sızma zeytinyağı ile ezip, her akşam şu meşhur 6 köftenin yanında bana eşlik ediyorlar.
Sabah kahvaltılarında Ankara simidi gibi gevrek yapan bir fırın keşfettik. Beyaz peynir ile muhteşem oluyor. Her sabah verilen bir çorba kaşığı zeytinyağ içine limon, kekik, ve domates doğruyorum. Bir iki zeytin ilavesi ile muhteşem bir görüntü oluyor. Simit lokmalarını iyice bu lezzetli sosa banıp öyle yiyorum. Yağ hakkını burada kullanınca yumurtayı katı pişirip, bunu da dört parçaya bölüp üzerine bol karabiber ve kırılmış tuz ekip öyle tiyorum.
Çay içmekten sıkıldım. Burada adaçayını yaprağından değil çiçeğinden yapıyorlar. Bunun içine zencefil ve tarçın ekliyorum. Pandemiye de uygun keyifli bir içecek oluyor.
Kahvede ise şu French Pres ile flitre kahve kullanıyorum. Ben filitre kahvenin böyle yapılabildiğini bilmiyordum. Kızlardan öğrendim. Kahveyi biraz az koyup, sıcak suyu bol koyuyorum. Çok acı olmayınca daha rahat içiliyor. Farklı tip kahveler ile deneyeceğim şimdi. Bakalım lezzet farkı nasıl olacak?
Ben kilo vermeye başlayınca, daha doğrusu kilo verdiğim anlaşılınca otelde de birçok kişi diyetisyene gitmeye başladı. Ulen bu kilo verdiyse biz haydi haydi veririz diye düşünüp gaza geldiler her halde.
O yüzden toplantılardan önce en az yarım saat millet birbirine düşük kalorili tarifler vermeye başladı. Bir tanesi ilgimi çekti paylaşayım.
Mercimekten krep yapıyorlarmış. Ben bu krebi nedense pek sevmem ama bu değişik geldi. Denenebilir.
Kırmızı mercimeği bir gün önceden ıslatıp, sonrasında yumurta ve süt ile karıştırıp kızgın tavada krep yapıyorsunuz. Un yenmemiş olunuyor yani. Karbonhidrat yerine protein alıyorsunuz.
Ancak ben şu üç buçuk ayda şunu öğrendim. Her hangi bir gıdayı diyete uygun bir şekilde başka malzemeler ile pişirince lezzeti değişiyor. Genelde lezzet düşüşü yaşanıyor. Öyle olmasa bile insan krep yemek isterken mercimekli krep yemek gerçek krebin sahtesi oluyor bir bakıma.
Yani istenen lezzeti alamıyor insan. Bence doğru yöntem krep yenmek isteniyorsa krep yenmeli. Bu durumda menüden bun eş değer diğer gıdalardan feragat etmek yeterli. Çok yemeyi engellemnin yolu daha lezzetli gıdalar tüketmekten geçiyor bence. Yenilen gıdanın lezzeti arttıkça miktarı daha kolay azaltılabiliyor sanki.
Yani en azından ben böyle yapıyorum. Zaten bu hafta sonundan itibaren buralara tamamen bahar gelmiş olacak. Sahil yolunda günlük bisiklet sürüşleri de başlayınca yani işin içine bir miktar daha hareket eklenince bu yıllardır geri zekalı gibi taşıdığım kilolardan kurtulmuş olacağım.
Geri zekalı diye kendime kızmamın nedeni de şu. Geçen gün gelen damacanayı su sebiline yerleştirirken kucakladığım damacananın 18 litre olduğunu farkettim. Güç bela kaldırp, ters çevirip yerleştirdiğim bu damacana kadar ağırlığı her gün üzerimde taşıyormuşum. Sahiden büyük salaklık.