13 m. bir tirhandili kısıtlı bir bütçe ile ayakta tutmak kolay değil gerçekten. Gerçi son okuduklarımdan anladığım artık bütçenin kısıtlı sıfatının çoktan düştüğü yönünde.
Yengeç'in renovasyonu ile ilgili bilgilerim elbette Tiryaki 'nin yazdığı kadar. Ancak prensipler üzerinden yorum yapmak mümkün olabilir. Ben ahşap tekneler ile ilgili topyekün bir renovasyondan çok zamana yayılmış bir çalışmanın daha uygun olacağını düşünüyorum.
Ahşap teknelerin hep yaşadığı tezinden hareketle şöyle bir benzetme yapmak mümkün. Tiryaki 'yi operatör doktor olarak düşünürsek, hastaya aynı anda eklem ameliyatı yapıp, hazır açmışken safra kesesi problemini çözüp, karaciğer nakli yaparak dalağı almaya çalışıyor gibi geliyor bana. Üstelik bunu savaş şartlarında kurulan sahra hastahaneleri gibi olağanüstü koşullarda yapmaya çalışıyor.
Olur mu? Pekala olur. Zaten Tiryaki bunu böyle yapmıyor olsaydı bu kadar ilgi ile izlenen bir çalışma olmazdı diye düşünüyorum. Yaşadığı tüm bu zorluk ve sıkıntılara rağmen Tiryaki, gerçekten de takdir edilecek bir tutku ile çalışıyor.
Trabzonlular için söylenen şu karakter yapısı Tiryaki 'ye de cuk oturuyor sanki. Trabzonlunun umudunun bittiği yerde inadı başlarmış. Yengecin de bundan sonraki ömrü işte bu karakter özelliğinin bir sonucu olacak gibi gözüküyor.
Öncelikle 13 değil, 14,5*5 baston hariç. Aradaki fark nasıl büyük anlatamam sana. Hele ki bastonu da ekleyince...
Yengeç özelinde işi zamana yayamama sorununu biraz açayım. Öncelikle en son dişe dokunur bakım 1996 yılında yapılmış. Benden önceki son döneminde genel olarak vaziyet idare edilmiş. Bendeki dönem zaten malum, kısıtlı imkanlarla palyatif çözümler üreterek geçti. Sonuç olarak geçtiğimiz yıl gelinen noktada öncelikli yapacak iş değil, mutlaka yapılması gereken işler silsilesi söz konusuydu. Çevremde bu işlere girişenlere verdiğim en değerli tavsiye "duracağınız yeri bilin" olurken iş Yengeç'e geldiğinde öyle bir nokta yakalamak mümkün olamadı ne yazık ki. Postalar hariç top yekün elden geçmesi gerekiyordu. Bu boyutlarda bir işe girişince en önemli sorun planlama falan değil, nakit akışı. Para var, adam var, iş var. Para yok, adam yok, iş yok. Bu kadar basit. Kaldı ki zaman zaman para var, adam var, iş yok! Kendi başıma çok iş yaptım Yengeçte ve her daim ilk tercihim kendim halledebilmek ama bu boyutlarda bir işe kalkıştığınızda ne yazık ki altında ezilmeme ihtimaliniz yok. Hele ki karada geçen her günün para olduğunu da düşününce...
Teorik olarak kayığı boyayıp, zehirliyi atıp denize indirmek mümkün tabi ki. Ama sadece boya kısmı bile ha dedin mi yaklaşık bir ay. Maskelemesi, astarı, katları, zımparası... Malum, bu kadar emek ve para harcadıktan sonra alıp sentetik yağlı boya vurasım yok. Sadece bordaları uygun zemine getirene kadar canımıza okundu. Bir kerede ancak bir bordanın bir katını atabiliyorsun boyaya başladığında. Asgari 3 kat boya atılacak. İki borda, üst yapı, alabandalar, küpeşteler... ve tabi bir de özenli atılması söz konusu. Portakal olmayacak, silikon yapmayacak, yığılmayacak, akmayacak...
Neyse. De ki attın suya. İyi de bağlayacak yer yok. Alargada yapılacak iş var, yapılmayacak ya da yapılamayacak iş var. Hele ki mevsim de kışa dönünce, denizde iş yapmak külliyen yalan.
Kısaca bu süreç anlatılmaz, yaşanır tadında.
Ama bitince gerçekten müthiş bir tekne çıkacak ortaya, o kesin.
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."