10. Gün 15 Temmuz 2016 CumaSabah 9 civarı uyanıyoruz. Havuzluğa çıkıp bakınca Sinan beyin gitmiş olduğunu görüyorum. Karşıdaki çay bahçesi açılmış. İnsanlar masalarda sohbet ediyorlar. İskeleye doğru gidip Baba Tunca'ya bakıyorum Onlar da çıkmış. Tüh vedalaşamadık. İçeri girip yatakların toparlanmasına yardım ediyorum. Eceyle dışarıda kahvaltı yapmaya karar veriyoruz. Böylece tekneyi kapatıp sahilde yürümeye başlıyoruz. Bir kaç tane pastane var. Taze simitler, poğaçalar vitrinlerde. Dün akşam gittiğimiz çay bahçesinin yanında 2-3 tane daha çay bahçesi var. Biz Altın Çocuk çay bahçesinin önünde dururken içeriden 60 yaşlarında bir ağabey geliyor. “Kahvaltı var mı?” diye soruyoruz. Sadece tost varmış. O sırada masalarda kendi getirdikleri nevalelerle kahvaltı yapan müşterileri görüyoruz.
” Biz de bir şeyler alıp gelsek olur mu?
“Ne demek tabi ki olur” diyor. Biz de pastaneye dönüp simit poğaça alıyoruz. Bir peynirciden de biraz beyaz peynirle kelle peyniri alıyoruz. Çay bahçesine isminin Rahmi olduğunu öğrendiğimiz Ağabeyle tanışıyoruz. Kendisi çok kibar. Biz çayları bitirdikçe yanımızda bitiyor. Bize laf atıp çayları tazeliyor. Aralarda hayat hikâyesini anlatıyor. Eşi çok erken öldüğü için 3 oğluna hem annelik hem babalık yaparak büyütmüş. Gerçekten tam bir hayat adamı. Ve iyi bir esnaf. Hemen hemen tüm masalarla muhabbeti var. Kahvaltımız bitirip Türk kahvesi içiyoruz. Ardından hesabı ödeyip Rahmi Beye teşekkür ediyoruz.
Eczaneden ikinci kutu zovirax merhemimizi alıyoruz. Sonra plajları bulalım diye yürümeye devam ediyoruz. Belediye binasını sağımızda bırakıp sahilden yürüyüşe devam ediyoruz. Yolun sonuna sağa doğru dönüp 250m gidince, önce bir otelin plajını görüyoruz. Şezlong başı 5 TL imiş. Daha sonra yine bir dönemeç var. Karşımıza bir plaj daha çıkıyor. Burası Damla Restaurant Barın plajı. Denizi güzel görünüyor. Şemsiye ve şezlonglarda fazla müşteri yok. Burasını beğeniyoruz. Tekneye dönüp eşyalarımızı almamız lazım. Geri dönüyoruz. Havlularımızı ve kitaplarımızı alıyoruz. Akşama kadar tembelce yatmak istiyoruz. Eceye “Sen plaja git ben de mazot bidonlarını doldurayım” diyorum. O, çantasını alıp plaja giderken ben de 400m ilerideki benzin istasyonuna gidiyorum. Ama ne göreyim. İstasyon kapalı “yemekteyiz” yazıp gitmişler. Karşıda gölge bir yer var. Oturup bekliyorum. Sonra 16-17 yaşlarında bir genç geliyor bidonuyla. O da oturuyor yanıma. Saat 12: 15 bunlar 13’ten önce gelmezler diyorum. Beklerken karşıdan üniformalı bir kadın zabıta geliyor. Ona soruyorum. O sırada bugününün Cuma olduğunu hatırlıyorum. Adamlar Cuma namazına da gidebilirler. O zaman 14.00’ten önce gelmezler. Zabıta hanımefendi.” Bu istasyonun sahibi aynı zamanda aygaz bayisi. Size telefonunu vereyim” diyor. Ezberden telefonu söylüyor. Teşekkür edip onu yolcu ediyor ve hemen telefonu çeviriyoruz. Aygaz bayisi gerçekten buranın da sahibiymiş. İstasyonda görevli sadece bir kişi varmış. “O da Cuma namazına gitmez. 13.00 ya da 13.15 gibi gelir” diyor. O zaman burada yarım saat kırk beş dakika beklemenin anlamı yok. Genç arkadaşla tokalaşıp ayrılıyoruz. Bidonları tekneye bırakıp plaja gidiyorum. Ece, güzel bir yer bulmuş. Hemen denize giriyoruz. Plaj ve deniz kum tabanlı. Deniz sıcak geliyor bana. Bu mevsimde Marmara denizi kıyıları böyle olur zaten. İleride dubalar var. Oraya kadar yüzüyoruz. Oradan sonra derinleşiyor. Dubalardan çok ileri gitmek güvenli değil çünkü bir sürü ufak tekne hızla gelip geçiyor. Ben yine erken çıkıp şezlonga dönüyorum. Ece denizde keyif yapıyor. Damla barın 2 tane duş kabini var. Çok bakımlı olmasa da idare eder.
Birazdan acıkınca içeri restauranta gidiyorum. Burger mi yesek başka bir şey mi? Ece bira ve patates kızartması da olsun diyordu. Mutfakta bir abla var. Garson yanıma gelip “ köftemiz çok iyidir” diyor. Yanına makarna da varmış. Ben de “makarna yerine bol patates kızartması yapar mısınız?” diyorum. “Olur” diyorlar. Porsiyonu 15 TL. İki de bira söylüyorum. 20 dakika sonra garson köfte ve biraları getiriyor. Patates kızarması çok leziz. Ama köfte olağan üstü. Acıktığımız için değil gerçekten öyle olduğu için 10 üzerinde 9,5 veriyoruz. Yemeğe kıyamıyor insan. Eti çok güzel. Tek çekim kıyma yapmışlar. Etin suyu tabağa süzülmüş. Tadı çok sade. Pişirme süresi ideal. Garson boşları almak için geldiğinde diyorum ki hani köfte çok güzeldi?
Çocuğun yüzü düşüyor. “Beğenmediniz mi yoksa? “
“Bu köfte çok güzel değil mükemmel. İnsanları yanıltma diyorum. Çocukcağız rahatlıyor. Daha sonra mutfağa aşçı ablanın yanına gidiyorum. Ona da teşekkür ediyorum. Kasapları özelmiş. Köfteye sadece biraz ekmek içi karabiber ve kekik koyuyormuş. Herkese tavsiye ederiz.
Akşama kadar Yeni Deniz Mecmuasını okuyorum. Ece de bilmem kaçıncı kez Sadun Boro okuyor. Bir kere daha denize giriyoruz. Ben saat 17.00 gibi tekneye dönüp yakıt istasyonuna gidiyorum. Depomuzu doldurup Ecenin yanına geri dönüyorum.
Bulunduğumuz koy batıya bakıyor. Birazdan güneşin batışını seyredeceğiz. Zaten plaj da yavaş yavaş boşalıyor. Arkamızda 3 – 4 kişi var. Bıyıklı orta yaşlı bir beyefendi ve misafirleri var. Beyefendi kalkıp balıklarla ilgili bir şeyler söylüyor. Bende balık satılan bir yer var da oraya gidecek zannediyorum. Kalkıp arkasından yetişiyorum. “Af edersiniz kulak misafiri oldum da balık nerede satılıyor?”
“Balık almaya gitmiyorum. Dün balık tutmuştum. Şimdi onları ayıklamaya gidiyorum” diyor. “Tamam, o halde kusura bakmayın” deyip şezlonga dönüyorum. 7-8 dakika sonra ağabey yanımıza geliyor.
“Siz iki kişi misiniz?”
“Evet”
“O halde ayıklayacağım balıklardan yarım kilo istavrit de size getireyim. “
Bu jest karşısında ikimiz de çok şaşırıyoruz. Beyefendinin nezaketi bizi çok mahcup ediyor. Kendisine çok teşekkür ederiz. Bunu düşünüp yarı yoldan dönüp teklif etmesi bile çok ince bir davranış.
” Sizin de misafiriniz var zaten. Eksik olmayın. Yemiş kadar olduk. “
Gerçekten çok mahcup olduk. Bu gezimiz boyunca hep iyi insanlara rastladık. Bir tane mi kötü birisi çıkmaz karşımıza. Tüm iyilik rüzgârları bize doğru esti. Bu beyefendinin teklifi bile çok gururumuz okşuyor. Güzel insanlar her yerdeler. Memleketimizin değerini bilelim.
Güneşin batışını seyredip kafamızı dinlemeye devam derken. Birden restauranttan canlı müzik sesi geliyor. Berbat bir orkestra, arabesk müzik çalıp söylemeye başlıyor. Bütün keyfimiz kaçıyor. Sipariş ettiğimiz sodaları hızlıca bitirip kalkıyoruz. Saat 19.00 civarı teknedeyiz. Tekneyi yıkayıp yarınki seyre hazırlıyoruz. Üstümüzü değiştirip yemeğe çıkıyoruz. Sahildeki restaurantlara bakıyoruz. Canımız meze ve rakı çekiyor. Birol'un Yeri'ni geçince yine sahilde "Ofli'nin Yeri" var. Meze dolabı çok güzel. Ara sıcak olarak Ece kalamar ızgara istiyor. O da varmış. Sahilde güzel bir Masaya oturuyoruz. Yirmilik rakı 50 TL imiş. Ben biraz pahalı bulduğumu söyleyince şef garson merak etmeyin başka yerden acısını çıkarırız diyor. Mezelerden potpuri tabağı yapıyoruz. Daha sonra ara sıcak kalamar ızgaramız geliyor. Artık balık söylemeye halimiz yok. Şef ekstra yolluk rakı ve meyve de ikram ediyor. Toplamda 110TL hesap geliyor. Gerçekten servisin kalitesi, mezelerin lezzeti çok iyiydi.
İstanbul’da olsa bu yemeğe en az 180-200 TL öderdik. Meyvelerimizi yerken yarın buradan İstanbul’ mı gidelim yoksa bir gün de Asmalı Köyde mi kalalım diye konuşurken, haberlerde kötü şeyler duyuyoruz. Memlekette askeri darbe girişimi oluyor. Keyfimiz kaçtığı için kalkıp tekneye gidiyoruz. Haberleri takip filan derken uyumamız gece saat 02.00’yi buluyor. Moralimiz çok bozuluyor. Akşam yemeğinin ve rakının keyfi zehir oldu. Sonunda haberleri takip etmekten bıkıp uyumaya karar veriyoruz.
11. Gün 16 Temmuz 2016Dün gecenin moral bozukluğuyla sabah 9 buçuk gibi uyanıyoruz. Kalkıp dün sabahki gibi poğaça ve peynirimiz alıp altın çocuk çay bahçesine gidiyoruz. Rahmi Ağabey bizi güler yüzüyle karşılıyor. Çayımızı kahvemizi içip buradan da dünkü damla restaurantın plajına gidiyoruz. Önceki günün kopyası gibi bugün de köftemizi ve biramızı içiyoruz. Akşama kadar tembel tembel yatıyoruz. Denize girip serinliyoruz.
Akşam tekneye dönüp üstümüzü değiştiriyoruz. Teknede biraz oyalanıyoruz. Bugün canımız deniz mahsulü ya da alkol istemediği için taş fırında lahmacun ve büyükçe bir çoban salata yiyoruz. Günlerdir bu tarz bir yemek yememiştik. Servis çok kötü olduğu halde şikâyet etmiyoruz.
Sonra tekneye dönüyoruz. Limanın önündeki marketin dondurma dolabına bizim buz kasetlerini koymuştuk. Yatmadan önce saat 12 de kasetleri alıyorum. Oradan alışveriş de yaptığımız için sağ olsunlar ücret almıyorlar. Çay bahçesinin masalarından birinde oturan barınak görevlisine ekstra 2 gün için 50 TL daha veriyorum ve tekneye dönüyorum.
Sabah erkenden İstanbul’a döneceğiz. Yarın Pazar. Hava durumu iyi görünüyor. Marmara Adası etrafında seyir yapmayı ve özelikle Asmalı'ya gitmeyi çok istiyorduk ama hem geçmiş 10 günün yorgunluğu hem de ülke gündeminin kırgınlığı ile bu niyetimizi gerçekleştiremiyoruz. Tatil başlangıcında en uzak hedefimiz bu adaydı. Şimdi Adayı doğru düzgün gezemeden dönüyoruz. Artık evimizi de özledik. Sabah ola hayrola.
12. Gün Final: 17 Temmuz 2016 PazarSabah saat 6.30 da uyanıyoruz. Biz geldiğimizden beri yanımızda duran 51 feetlik yani 15 metrelik yelkenli tekne de demir alıp ayrılıyor. Diğer yanımız zaten boştu. Ayrılmamız kolay olacak. Ben önce öndeki palamar halatlarını çözüyorum. Ece, o sırada arkadan çapanın halatını kontrol ediyor. Halatları çözüp aldıktan sonra, havuzluğa geçip tekneyi çapaya doğru çekiyorum. Demirin üstüne geldiğimizde yukarı çekmek çok kolay oluyor. Hemen çapayı ve zinciri havuzluğa alıp halatı topluyorum. Sonra önceki halatları da tamamen topluyorum. Usturmaçaları içeri alıyorum ve limandan çıkıyoruz. Rüzgâr sıfır. Görüş çok kötü. Buharlaşma görüşü engelliyor. Yavaş yavaş gidiyoruz. Ece, kamaraya geçip uyurken ben dümene geçiyorum. Avşa ve Ekincik adalarını geçiyoruz. Asmalı Köy uzakta görünüyor. Marmara adasının doğu kıyılarını dolaşıp sonra kuzey doğuya rota tutacağız. Ece uyuduğu için ben bir kaç fotoğraf çekiyorum. Asmalı da ayrıca görülmesi gereken bir yer. Buraya en kısa zamanda geleceğiz mutlaka. Marmara Adasından uzaklaşıyoruz.
Denizde dalga da yok. Görüş mesafesinin kısa olması çok iyi değil. Ama sabahın bu saatinde kimsecikler yok. Yukarı doğru bir iki saat gidince gemi yoluna geliyoruz. Ece çoktan uyanmış dün akşam pastaneden aldığımız nevale ve çay servisini bu sefer ben yapıyorum. Ece dümende olduğu halde kahvaltı yapıyoruz. 2 saat sonra gemi yoluna geliyoruz. Hem gemi yolundan hızlı geçmek hem de poyraz rüzgârdan daha çok faydalanmak için rotamızı daha kuzeye veriyoruz. Gemi yolunu geçip biraz daha yukarı çıktıktan sonra Yeşilköy’e doğru 70-80 derecelere dönüp yelken açabileceğiz. Şansımıza acayip deniz trafiği var. Bir şekilde gemi yolunu geçiyoruz. Marmara Ereğlisi hizasına geliyoruz. Şimdi rotamızı 70 dereceye verip önce cenovamızı ardından ana yelkeni açıp orsa seyre geçiyoruz.
Deniz sakin sayılır. Uzun sure bu şekilde gidiyoruz. Marmara Adasından çıktığımızdan beri yukarılara doğru gittikçe denizde o kadar çok çöp var ki, insan üzülmeden edemiyor. Yukarıdan aşağı doğru denizde sürüklenen bir sürü yabancı nesne var. En korktuğum şey bu yabancı cisimlerden birisinin pervane ya da motora zarar vermesi. Başıboş bir halat pervaneye dolanabilir. Ya da bir çöp, motor soğutma suyundan içeri girip soğutma suyu pompasına zarar verebilir. Sonunda Kumburgaz açıklarına gelince rüzgâr azalıyor. Bir süre sonra hava tamamen kalıyor. Yelkeni kapatıp motorla devam ediyoruz. Sabah kahvaltıdan beri bir şey yemedik. Ece kamaraya iniyor ve 10 dakika sonra elinde iki fincan çorbayla çıkıyor. Genelde hazır çorba sevmediğimiz halde bu çorba öyle güzel geliyor ki, bir anda enerji seviyemiz tavan yapıyor. Büyükçekmece ve Ambarlı'ya ulaşıyoruz. Ambarlı'dan sonra rüzgâr tekrar poyraz esmeye başlıyor. Hızı 12-15 mil/ saat. Tam yelken havası. Yeşilköy’e kadar bu şekilde gidebiliriz. Cenovayı sonuna kadar açıyoruz. Biramızı da tabi. 2 saat sonra Yeşilköy’e geliyoruz. Yeşilköy’ü uzaktan görünce hem seviniyoruz hem de gezimiz biteceği için hüzünleniyoruz. Kendisi de bir denizci olan Gani Müjde’nin Kahpe Bizans filmindeki Gider Bey karakteri gibi günler boyunca uzun seyirler yaptık. Yarından itibaren artık işe gider bey olacağız. Ben dümeni Eceye verip standart hazırlıkları yapıyorum. Yerimize geldiğimizde yanımızdaki guletin kaptanı Adem Bey bize yardımcı oluyor. Tonoz halatı şamandıramız guletin yanında. Kakıçla alıp çekmeye başlıyorum. Tonozu bağlayıp Adem Kaptandan palamarları alıp bağlıyoruz. Nihayet yolculuğumuz sağ salim bitti.
Önceki ve sonraki halim