Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Ekim'in Denizciler İçin Küçük, Bizim İçin Büyük Maceraları

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
9. Gün 14 Temmuz 2016 Perşembe


Perşembe Sabahı saat 6.30’da kalkıyoruz. Havuzluğa çıkıp etrafa bakıyorum. Güneşli güzel bir gün. Çok fazla rüzgâr yok. Ama her zamanki gibi poyraz. Sancağımızda bağlı Baba Tunca teknesine bakıyorum. Tunca havuzlukta uyku tulumunda uyuyor. Mustafa ağabey içerde. Sabah bizi uyandırın demişti. Mustafa ağabeyi telefonla arıyorum. Uyanıp dışarı çıkıyor. Tuncay'ı da uyandırıyor. İki tekne hazırlıklara başlıyoruz. Çok uzun sürmüyor ortalığı neta etmemiz. Ben gidip buzluktaki buz kasetlerini alıyorum. Elektrik kablomuzu sökerken bir bakıyorum. Mekik teknesi gitmiş bile. Sinan Bey Mekik isminin hakkını verircesine, yine hepimizden hızlı davranmış. Bir saate kalmadan seyre hazırız. Önce Baba Tunca ayrılıyor iskeleden, arkasından da biz. Yavaş yavaş çıkıyoruz marinadan.  Birkaç dakika sonra Baba Tunca geri dönüyor. Ben Mustafa ağabeyi arıyorum. Meğer o da bizi duruyor zannetmiş bir problem olup olmadığını merak etmiş. Biz her şey yolunda deyince. Geri dönüp boğaz istikametine yöneliyor. Biz de arkasından harekete geçiyoruz. Boğaz’da gemi trafiği sakin. Rüzgâr 5-6 mil hızla karşımızdan esiyor. Rüzgâr az olduğu için şanslıyız. Ama akıntı hızı yüksek sayılır. 2200 devirde ortalama 5 mil hızla çıkmaya başlıyoruz. Baba Tunca çok güzel bir tekne. Suları yararak gidiyor. Biz de arkadan gidiyoruz. Önce Nara burnunu geçip Anadolu yakasını takip ediyoruz. Nara burnundan sonra akıntı hızlanıyor yavaşlıyoruz. Yine de mesafemizi koruyoruz. Lâpseki’ye gelmeden karşıdan gelen dalgalar büyümeye başlıyor. Lapseki’ye geldiğimizde Gelibolu'dan gelen feribota yol vermemiz gerekiyor. Burada biraz vakit kaybediyoruz. Mesafe açılıyor. Akıntı ve dalga artınca ben de 2400 devire getiriyorum. Biraz daha hızlanıyoruz. Çardak’a geldiğimizde yine feribotlara denk geliyoruz.  Burada da hızımızı yavaşlatıp feribotun geçmesine müsaade ediyoruz.  Sonra tekrar eski hızımıza dönüyoruz. Mustafa ağabey zellodan sesleniyor. “Zincir Bozandan sonra dalga azalır merak etmeyin” diye moral veriyor. Zincirbozan'a geldiğimizde saat 13’e geliyor. Çıkış gerçekten zormuş. Yolda kahvaltı olarak dün Gökçeada’dan aldığımız tostları yiyoruz. Dün birer tane yetmişti. Kalan 2 tane bugüne nasipmiş. Yanında çayla güzel gidiyor.

Çık çık dalgalar bir türlü bitmiyor. Bir- bir buçuk saatte içdaşa geliyoruz.  Yani neredeyse Biga’dayız. Mustafa ağabeyin söylediği çıkıyor. Dalgalar buradan sonra azalmaya başlıyor. Baba Tunca ağır ve oturaklı bir tekne olduğu için bizden hızlı gidiyorlar. Mesafe çok açıldı neredeyse 5 mil olmuştur. Uzakta zar zor görüyoruz artık onları. Bizim tekne hafif olduğundan dalgalar yavaşlatmış. Biga’dan sonra telsizden anons ediliyoruz. Konuşan Mekik teknesi Sinan Bey. “Marine trafikten sizi görüyorum ama gerçekte göremiyorum neredesiniz”? diye soruyor. Ben dürbünle baktığımda uzaklarda bir tekne görüyorum sancak kıç omuzluğumuzda 3-4 mil uzağımızda. “Sanırım gördüğüm tekne Mekik” diye cevap veriyorum. O da çıkışta önce Rumeli tarafından çıkmış. Yavaşlamış. Gelibolu’dan sonra yelken açıp Biga’ya doğru çapraz gitmiş. Şimdi de Marmara Adasına doğru yelken motor geliyormuş. Birazdan karşılaşırız diyorum.  Arada bir Mustafa Ağabeyle haberleşmeye çalışıyorum ama sanırım zellosu açık değil. Cep telefonu da çekmiyor.

Dümeni Eceye verip biraz kestiriyorum. 15- 20 dakika sonra Ece seslenince uyanıyorum. İçim geçmiş. Marmara adasına çok yaklaşmışız. Saat 17.00 olmuş. Navionicse bakıyorum Ada, 12-13 mil uzaklıkta. Sinan beyle tekrar konuşuyoruz. Biz Asmalı'ya gideceğiz diyorum. O da bu saatten sonra geç olmasın diyor. Ben tekrar Mustafa ağabeyi arıyorum, bu sefer telefon açılıyor. Biraz kestirmiş O da. Marmara Adası Merkez Limana gidelim diyor. Ben tekrar Sinan beye bildiriyorum. Onun için de uygun, orada buluşuruz diyor. Bir saat sonra merkez liman uzaktan seçiliyor. Dalga kalmamış. Hızımız 6 knotlara dayanıyor. Sancak tarafımızda Sinan beyi görüyoruz artık. Çaprazlamasına bize yaklaşıyor. Rüzgâr azalınca yelkenini kapatıyor. Bu arada Baba Tunca'yla da aramız çok kapandı. Sanki onlar bekliyormuş gibi görünüyor. Birazdan Baba Tunca limandan içeri giriyor. 20 dakika sonra biz de liman önlerine geliyoruz. Sinan Bey yine sabah bizden önce çıkmıştı. Yorgun olduğunu düşündüğümüz için ona yol veriyoruz. O da limana giriyor. Bu arada telsizden ona limana nasıl bağlanacağımızı soruyorum. Limana girince sağ taraftaki iskeleye kıçtankara girip önden demir atacağım diyor. Sinan beyin ardından 5 dakika sonra biz de limandan giriyoruz. Mekik yanaşmış. Yanında, sancağında boş yer var. Biz de oraya yanaşacağız. Ama Ece bu sefer yanaşma manevrasına erken başladığı için mendirek tarafındaki balıkçı teknelerine çok yaklaşıyoruz. Bu sefer geri manevra yapıyor. Rüzgâr ve pervane etkisiyle fazla dönüyoruz. Karada Mustafa ağabey ve yanında da birisi var.  Ece karar değiştirip baştankara olalım diyor. Tamam diyorum. Oturduğumuz yerin altından yedek admiralti çapayı çıkarıyorum. Soğukkanlı olmaya çalışarak yedek çapayı çıkarıyorum. Çapanın milini açıyorum pimini takıyorum. Halatını da açıp atmaya hazır hale getiriyorum. Ece de tekneyi düzeltmiş. Şimdi Mustafa ağabeylerin tam karşısındayız. Onlara doğru yaklaşırken Onlar bana çapayı atmamı işaret edip bir yandan “at! at!” diyorlar. Ben arkadan çapayı indiriyorum. Sonra suya indikten sonra hızlıca bırakıyorum. Önce zinciri sonra da halatı boşlamaya başlıyorum. Çapa, aşağıda bir yere takılıyor. Harika! Ece kontrollü yanaşıyor. Ben halatın ucunu ona verip hızlıca öne geçiyorum. Baş halatlarını kıyıdakilere atıyorum. Onların yönlendirmeleriyle arka çapamızı da kollayarak geriyorum sonra bir tarafı tekrar boşluyorum. Biz yanaşırken Sinan Bey de sağ olsun yan taraftan bize destek oluyor. 5 dakika içinde limana bağlanmış durumdayız akşam saat 20.00 olmuş neredeyse. Mustafa ağabey diyor ki hiç toplamayın teknenizi. Hep beraber gidip midyemizi yiyelim ben ısmarlıyorum diyor. Biz yine de hala yanaşma heyecanı içindeyiz. Önce bir kaç dakika kendimize gelelim diyoruz. O sırada görevli de geliyor. Elektrik sayacını bize gösteriyor. Ücreti soruyorum “50 TL” diyor. Sinan Bey” geçen defa 30 TL vermiştik” deyince görevli de “tamam seni mi kıracağız” diyor. 30 TL alıyor makbuz da kesip veriyor. Hava kararmaya başlamış. Ben bir anda ne kadar güzel bir yere geldiğimiz fark ediyorum. Teknenin tam karşısında Çınar ağaçlarının altında bir sürü masa sandalye var. Burası ufak bir çay bahçesi. Kapanmak üzere olduğu belli. Ama masalarda hala birileri var. Çınar ağaçlarının altına düzenli yerleşmiş masalarda kadınlı erkekli oturan insanların huzuru bir anda bana da bulaşıyor. Derin bir nefes alıp cırcır böceklerini dinliyorum. Mustafa ağabey ve Tunca gelince sol tarafa doğru yürümeye başlıyoruz. 500 metre ilerde “Birol’un Yeri” isimli bir restauranta gidiyoruz. Burayı denizle ayıran ufak bir su kanalı var. Su kanalının kenarına masalar yerleştirilmiş. Masalar 4 kişilik. Mustafa ağabey bir sandalye çekip başa oturuyor. Biz de ikişerli oturuyoruz. Midye dolma, midye tava ve kalamar sipariş ediliyor. Biraları söylüyoruz. Yolculuğumuzu değerlendirmeye başlıyoruz. Masada nefis bir sohbet var. Sinan Bey de, Mustafa Bey de iyi denizciler. Başlarından geçenleri anlatıyorlar. Gekodaki ortak dostlarından konuşuyorlar. Sinan Korsan Yunan adalarında yaşadığı maceraları anlatıyor. Dinlerken hepimiz yaşamışız gibi heyecanlanıyoruz.  Burada uzun muhabbetten sonra Tunca bizden ayrılıyor. Kalan ekip yan taraftaki çay bahçesine geçiyoruz. Çay bahçesinde çaylarımızı içip sohbete devam ediyoruz. Daha sonra saat 23.00 gibi tekneye dönüyoruz.

Sabah Mekik ve Baba Tunca erkenden Trilye'ye gidecekler. Biz de bir gün burada kalıp plaj keyfi yapalım diyoruz. Tekneye gidince Sinan Bey bize oto pilot cihazını getiriyor ve nasıl kullanıldığını anlatıyor. Bizde de aynı cihazdan var ama çalışıp çalışmadığını bilmiyoruz. Yolculuğun başından beri böyle bir cihazımız olsaydı çok rahat ederdik. Yarın müsait bir zamanda cihazımızı bulup deneyelim diyoruz. Sinan beye teknede bir bira ikram ediyoruz. Biraz da burada sohbet ediyoruz. Onun teknesi de bizimkiyle aynı marka Gibsea. Tekneler hakkında biraz konuşup deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Sinan beyi yolcu edip biz de teknemizi kapatıyoruz. Sabah Sinan Bey yola çok erken çıkacak. Çünkü yarın hava biraz yüksek olacakmış çünkü. Mustafa Ağabey de yakıt alacağından dolayı Adadaki tek benzincinin açılmasını bekleyecek. Alışkanlık olduğu üzere hava durumuna bakıyoruz. Sonra da Eceyle karşılıklı yataklarımızda uykuya dalıyoruz.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1631
Bu güzel maceranızı okurken benşi de içine çekmesinin haricinde çizdiğiniz rotayı ilk kez izleyecek denizciler için de pilot kaynak olmuş. Bosa kancası, kıç demirinin pimi, anchor watch...vs.  Kalemine sağlık Mücahit reis. Güzel bilgiler için ayrıca teşekkürler :)  :)xx :)xx :)xx
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Mücahit Reis , tanımlamalar çok güzel, hikaye tadında, yazdıkların hiç yelkenliye bilmemiş birilerine bile, detayları öğretecek cinsten teşekkürler. Viya böyle.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 2553
Çok güzel bir anlatım. Teşekkürler Mücahit ve Ece reisler.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 171
Keyifle okuduk. Rehber bir yazi olmus.

SM-N910C cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged

  • *
  • İleti: 1159
    • KUTUP YILDIZI
Kalemine sağlık Mücahit.
Darısı bizlerin başına, böylesi bir seyir yazısı yazma babında.
  • IP logged
ВЛАДА / TEOS

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
10. Gün  15 Temmuz 2016 Cuma


Sabah 9 civarı uyanıyoruz. Havuzluğa çıkıp bakınca Sinan beyin gitmiş olduğunu görüyorum. Karşıdaki çay bahçesi açılmış. İnsanlar masalarda sohbet ediyorlar.  İskeleye doğru gidip Baba Tunca'ya bakıyorum Onlar da çıkmış. Tüh vedalaşamadık. İçeri girip yatakların toparlanmasına yardım ediyorum. Eceyle dışarıda kahvaltı yapmaya karar veriyoruz. Böylece tekneyi kapatıp sahilde yürümeye başlıyoruz. Bir kaç tane pastane var. Taze simitler, poğaçalar vitrinlerde. Dün akşam gittiğimiz çay bahçesinin yanında 2-3 tane daha çay bahçesi var. Biz Altın Çocuk çay bahçesinin önünde dururken içeriden 60 yaşlarında bir ağabey geliyor. “Kahvaltı var mı?” diye soruyoruz. Sadece tost varmış. O sırada masalarda kendi getirdikleri nevalelerle kahvaltı yapan müşterileri görüyoruz.


” Biz de bir şeyler alıp gelsek olur mu?


“Ne demek tabi ki olur” diyor. Biz de pastaneye dönüp simit poğaça alıyoruz. Bir peynirciden de biraz beyaz peynirle kelle peyniri alıyoruz. Çay bahçesine isminin Rahmi olduğunu öğrendiğimiz Ağabeyle tanışıyoruz. Kendisi çok kibar. Biz çayları bitirdikçe yanımızda bitiyor. Bize laf atıp çayları tazeliyor. Aralarda hayat hikâyesini anlatıyor. Eşi çok erken öldüğü için 3 oğluna hem annelik hem babalık yaparak büyütmüş.  Gerçekten tam bir hayat adamı. Ve iyi bir esnaf. Hemen hemen tüm masalarla muhabbeti var. Kahvaltımız bitirip Türk kahvesi içiyoruz. Ardından hesabı ödeyip Rahmi Beye teşekkür ediyoruz.

Eczaneden ikinci kutu zovirax merhemimizi alıyoruz. Sonra plajları bulalım diye yürümeye devam ediyoruz. Belediye binasını sağımızda bırakıp sahilden yürüyüşe devam ediyoruz. Yolun sonuna sağa doğru dönüp 250m gidince, önce bir otelin plajını görüyoruz. Şezlong başı 5 TL imiş. Daha sonra yine bir dönemeç var. Karşımıza bir plaj daha çıkıyor. Burası Damla Restaurant Barın plajı. Denizi güzel görünüyor. Şemsiye ve şezlonglarda fazla müşteri yok. Burasını beğeniyoruz. Tekneye dönüp eşyalarımızı almamız lazım. Geri dönüyoruz. Havlularımızı ve kitaplarımızı alıyoruz. Akşama kadar tembelce yatmak istiyoruz. Eceye  “Sen plaja git ben de mazot bidonlarını doldurayım” diyorum. O, çantasını alıp plaja giderken ben de 400m ilerideki benzin istasyonuna gidiyorum. Ama ne göreyim. İstasyon kapalı “yemekteyiz” yazıp gitmişler. Karşıda gölge bir yer var. Oturup bekliyorum. Sonra 16-17 yaşlarında bir genç geliyor bidonuyla. O da oturuyor yanıma. Saat 12: 15 bunlar 13’ten önce gelmezler diyorum. Beklerken karşıdan üniformalı bir kadın zabıta geliyor. Ona soruyorum. O sırada bugününün Cuma olduğunu hatırlıyorum. Adamlar Cuma namazına da gidebilirler. O zaman 14.00’ten önce gelmezler. Zabıta hanımefendi.” Bu istasyonun sahibi aynı zamanda aygaz bayisi. Size telefonunu vereyim” diyor. Ezberden telefonu söylüyor. Teşekkür edip onu yolcu ediyor ve hemen telefonu çeviriyoruz. Aygaz bayisi gerçekten buranın da sahibiymiş. İstasyonda görevli sadece bir kişi varmış. “O da Cuma namazına gitmez.  13.00 ya da 13.15 gibi gelir” diyor. O zaman burada yarım saat kırk beş dakika beklemenin anlamı yok. Genç arkadaşla tokalaşıp ayrılıyoruz. Bidonları tekneye bırakıp plaja gidiyorum. Ece, güzel bir yer bulmuş. Hemen denize giriyoruz. Plaj ve deniz kum tabanlı. Deniz sıcak geliyor bana. Bu mevsimde Marmara denizi kıyıları böyle olur zaten. İleride dubalar var. Oraya kadar yüzüyoruz. Oradan sonra derinleşiyor. Dubalardan çok ileri gitmek güvenli değil çünkü bir sürü ufak tekne hızla gelip geçiyor. Ben yine erken çıkıp şezlonga dönüyorum. Ece denizde keyif yapıyor. Damla barın 2 tane duş kabini var. Çok bakımlı olmasa da idare eder.


Birazdan acıkınca içeri restauranta gidiyorum. Burger mi yesek başka bir şey mi? Ece bira ve patates kızartması da olsun diyordu. Mutfakta bir abla var. Garson yanıma gelip “ köftemiz çok iyidir” diyor. Yanına makarna da varmış. Ben de “makarna yerine bol patates kızartması yapar mısınız?” diyorum. “Olur” diyorlar. Porsiyonu 15 TL. İki de bira söylüyorum. 20 dakika sonra garson köfte ve biraları getiriyor. Patates kızarması çok leziz. Ama köfte olağan üstü. Acıktığımız için değil gerçekten öyle olduğu için 10 üzerinde 9,5 veriyoruz. Yemeğe kıyamıyor insan. Eti çok güzel. Tek çekim kıyma yapmışlar. Etin suyu tabağa süzülmüş. Tadı çok sade. Pişirme süresi ideal. Garson boşları almak için geldiğinde diyorum ki hani köfte çok güzeldi?

Çocuğun yüzü düşüyor. “Beğenmediniz mi yoksa? “


“Bu köfte çok güzel değil mükemmel. İnsanları yanıltma diyorum.  Çocukcağız rahatlıyor. Daha sonra mutfağa aşçı ablanın yanına gidiyorum. Ona da teşekkür ediyorum. Kasapları özelmiş. Köfteye sadece biraz ekmek içi karabiber ve kekik koyuyormuş. Herkese tavsiye ederiz.

Akşama kadar Yeni Deniz Mecmuasını okuyorum.  Ece de bilmem kaçıncı kez Sadun Boro okuyor. Bir kere daha denize giriyoruz. Ben saat 17.00 gibi tekneye dönüp yakıt istasyonuna gidiyorum. Depomuzu doldurup Ecenin yanına geri dönüyorum.

Bulunduğumuz koy batıya bakıyor. Birazdan güneşin batışını seyredeceğiz. Zaten plaj da yavaş yavaş boşalıyor. Arkamızda 3 – 4 kişi var. Bıyıklı orta yaşlı bir beyefendi ve misafirleri var. Beyefendi kalkıp balıklarla ilgili bir şeyler söylüyor. Bende balık satılan bir yer var da oraya gidecek zannediyorum. Kalkıp arkasından yetişiyorum. “Af edersiniz kulak misafiri oldum da balık nerede satılıyor?”

“Balık almaya gitmiyorum. Dün balık tutmuştum. Şimdi onları ayıklamaya gidiyorum” diyor. “Tamam, o halde kusura bakmayın” deyip şezlonga dönüyorum. 7-8 dakika sonra ağabey yanımıza geliyor.

“Siz iki kişi misiniz?”

“Evet”

“O halde ayıklayacağım balıklardan yarım kilo istavrit de size getireyim. “

Bu jest karşısında ikimiz de çok şaşırıyoruz. Beyefendinin nezaketi bizi çok mahcup ediyor. Kendisine çok teşekkür ederiz. Bunu düşünüp yarı yoldan dönüp teklif etmesi bile çok ince bir davranış.

” Sizin de misafiriniz var zaten. Eksik olmayın. Yemiş kadar olduk. “

Gerçekten çok mahcup olduk. Bu gezimiz boyunca hep iyi insanlara rastladık. Bir tane mi kötü birisi çıkmaz karşımıza. Tüm iyilik rüzgârları bize doğru esti. Bu beyefendinin teklifi bile çok gururumuz okşuyor. Güzel insanlar her yerdeler. Memleketimizin değerini bilelim.

Güneşin batışını seyredip kafamızı dinlemeye devam derken. Birden restauranttan canlı müzik sesi geliyor. Berbat bir orkestra, arabesk müzik çalıp söylemeye başlıyor. Bütün keyfimiz kaçıyor. Sipariş ettiğimiz sodaları hızlıca bitirip kalkıyoruz. Saat 19.00 civarı teknedeyiz. Tekneyi yıkayıp yarınki seyre hazırlıyoruz. Üstümüzü değiştirip yemeğe çıkıyoruz. Sahildeki restaurantlara bakıyoruz. Canımız meze ve rakı çekiyor. Birol'un Yeri'ni geçince yine sahilde "Ofli'nin Yeri" var. Meze dolabı çok güzel. Ara sıcak olarak Ece kalamar ızgara istiyor. O da varmış. Sahilde güzel bir Masaya oturuyoruz. Yirmilik rakı 50 TL imiş. Ben biraz pahalı bulduğumu söyleyince şef garson merak etmeyin başka yerden acısını çıkarırız diyor.  Mezelerden potpuri tabağı yapıyoruz. Daha sonra ara sıcak kalamar ızgaramız geliyor. Artık balık söylemeye halimiz yok. Şef ekstra yolluk rakı ve meyve de ikram ediyor. Toplamda 110TL hesap geliyor. Gerçekten servisin kalitesi, mezelerin lezzeti çok iyiydi.

İstanbul’da olsa bu yemeğe en az 180-200 TL öderdik. Meyvelerimizi yerken yarın buradan İstanbul’ mı gidelim yoksa bir gün de Asmalı Köyde mi kalalım diye konuşurken, haberlerde kötü şeyler duyuyoruz. Memlekette askeri darbe girişimi oluyor. Keyfimiz kaçtığı için kalkıp tekneye gidiyoruz. Haberleri takip filan derken uyumamız gece saat 02.00’yi buluyor. Moralimiz çok bozuluyor. Akşam yemeğinin ve rakının keyfi zehir oldu. Sonunda haberleri takip etmekten bıkıp uyumaya karar veriyoruz.



11. Gün 16 Temmuz 2016


Dün gecenin moral bozukluğuyla sabah 9 buçuk gibi uyanıyoruz. Kalkıp dün sabahki gibi poğaça ve peynirimiz alıp altın çocuk çay bahçesine gidiyoruz. Rahmi Ağabey bizi güler yüzüyle karşılıyor. Çayımızı kahvemizi içip buradan da dünkü damla restaurantın plajına gidiyoruz.  Önceki günün kopyası gibi bugün de köftemizi ve biramızı içiyoruz. Akşama kadar tembel tembel yatıyoruz. Denize girip serinliyoruz.

Akşam tekneye dönüp üstümüzü değiştiriyoruz. Teknede biraz oyalanıyoruz.  Bugün canımız deniz mahsulü ya da alkol istemediği için taş fırında lahmacun ve büyükçe bir çoban salata yiyoruz. Günlerdir bu tarz bir yemek yememiştik. Servis çok kötü olduğu halde şikâyet etmiyoruz.

Sonra tekneye dönüyoruz. Limanın önündeki marketin dondurma dolabına bizim buz kasetlerini koymuştuk. Yatmadan önce saat 12 de kasetleri alıyorum. Oradan alışveriş de yaptığımız için sağ olsunlar ücret almıyorlar. Çay bahçesinin masalarından birinde oturan barınak görevlisine ekstra 2 gün için 50 TL daha veriyorum ve tekneye dönüyorum.

Sabah erkenden İstanbul’a döneceğiz. Yarın Pazar. Hava durumu iyi görünüyor. Marmara Adası etrafında seyir yapmayı ve özelikle Asmalı'ya gitmeyi çok istiyorduk ama hem geçmiş 10 günün yorgunluğu hem de ülke gündeminin kırgınlığı ile bu niyetimizi gerçekleştiremiyoruz. Tatil başlangıcında en uzak hedefimiz bu adaydı. Şimdi Adayı doğru düzgün gezemeden dönüyoruz. Artık evimizi de özledik. Sabah ola hayrola.


12. Gün Final:  17 Temmuz 2016 Pazar



Sabah saat 6.30 da uyanıyoruz. Biz geldiğimizden beri yanımızda duran 51 feetlik yani 15 metrelik yelkenli tekne de demir alıp ayrılıyor. Diğer yanımız zaten boştu. Ayrılmamız kolay olacak. Ben önce öndeki palamar halatlarını çözüyorum. Ece, o sırada arkadan çapanın halatını kontrol ediyor. Halatları çözüp aldıktan sonra, havuzluğa geçip tekneyi çapaya doğru çekiyorum. Demirin üstüne geldiğimizde yukarı çekmek çok kolay oluyor. Hemen çapayı ve zinciri havuzluğa alıp halatı topluyorum. Sonra önceki halatları da tamamen topluyorum. Usturmaçaları içeri alıyorum ve limandan çıkıyoruz. Rüzgâr sıfır. Görüş çok kötü. Buharlaşma görüşü engelliyor. Yavaş yavaş gidiyoruz. Ece, kamaraya geçip uyurken ben dümene geçiyorum. Avşa ve Ekincik adalarını geçiyoruz. Asmalı Köy uzakta görünüyor. Marmara adasının doğu kıyılarını dolaşıp sonra kuzey doğuya rota tutacağız. Ece uyuduğu için ben bir kaç fotoğraf çekiyorum. Asmalı da ayrıca görülmesi gereken bir yer. Buraya en kısa zamanda  geleceğiz mutlaka. Marmara Adasından uzaklaşıyoruz.
 

Denizde dalga da yok. Görüş mesafesinin kısa olması çok iyi değil. Ama sabahın bu saatinde kimsecikler yok. Yukarı doğru bir iki saat gidince gemi yoluna geliyoruz.  Ece çoktan uyanmış dün akşam pastaneden aldığımız nevale ve çay servisini bu sefer ben yapıyorum. Ece dümende olduğu halde kahvaltı yapıyoruz. 2 saat sonra gemi yoluna geliyoruz. Hem gemi yolundan hızlı geçmek hem de poyraz rüzgârdan daha çok faydalanmak için rotamızı daha kuzeye veriyoruz. Gemi yolunu geçip biraz daha yukarı çıktıktan sonra Yeşilköy’e doğru 70-80 derecelere dönüp yelken açabileceğiz. Şansımıza acayip deniz trafiği var. Bir şekilde gemi yolunu geçiyoruz. Marmara Ereğlisi hizasına geliyoruz. Şimdi rotamızı 70 dereceye verip önce cenovamızı ardından ana yelkeni  açıp orsa seyre geçiyoruz.

Deniz sakin sayılır. Uzun sure bu şekilde gidiyoruz. Marmara Adasından çıktığımızdan beri yukarılara doğru gittikçe denizde o kadar çok çöp var ki, insan üzülmeden edemiyor. Yukarıdan aşağı doğru denizde sürüklenen bir sürü yabancı nesne var. En korktuğum şey bu yabancı cisimlerden birisinin pervane ya da motora zarar vermesi. Başıboş bir halat pervaneye dolanabilir. Ya da bir çöp, motor soğutma suyundan içeri girip soğutma suyu pompasına zarar verebilir. Sonunda Kumburgaz açıklarına gelince rüzgâr azalıyor. Bir süre sonra hava tamamen kalıyor. Yelkeni kapatıp motorla devam ediyoruz. Sabah kahvaltıdan beri bir şey yemedik. Ece kamaraya iniyor ve 10 dakika sonra elinde iki fincan çorbayla çıkıyor. Genelde hazır çorba sevmediğimiz halde bu çorba öyle güzel geliyor ki, bir anda enerji seviyemiz tavan yapıyor. Büyükçekmece ve Ambarlı'ya ulaşıyoruz. Ambarlı'dan sonra rüzgâr tekrar poyraz esmeye başlıyor. Hızı 12-15 mil/ saat. Tam yelken havası. Yeşilköy’e kadar bu şekilde gidebiliriz. Cenovayı sonuna kadar açıyoruz. Biramızı da tabi. 2 saat sonra Yeşilköy’e geliyoruz. Yeşilköy’ü uzaktan görünce hem seviniyoruz hem de gezimiz biteceği için hüzünleniyoruz. Kendisi de bir denizci olan Gani Müjde’nin Kahpe Bizans filmindeki Gider Bey karakteri gibi günler boyunca uzun seyirler yaptık. Yarından itibaren artık işe gider bey olacağız. Ben dümeni Eceye verip standart hazırlıkları yapıyorum. Yerimize geldiğimizde yanımızdaki guletin kaptanı Adem Bey bize yardımcı oluyor. Tonoz halatı şamandıramız guletin yanında. Kakıçla alıp çekmeye başlıyorum.  Tonozu bağlayıp Adem Kaptandan palamarları alıp bağlıyoruz. Nihayet yolculuğumuz sağ salim bitti.



Önceki ve sonraki halim
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165

Gerçekten çok mahcup olduk. Bu gezimiz boyunca hep iyi insanlara rastladık. Bir tane mi kötü birisi çıkmaz karşımıza. Tüm iyilik rüzgârları bize doğru esti. Bu beyefendinin teklifi bile çok gururumuz okşuyor. Güzel insanlar her yerdeler. Memleketimizin değerini bilelim.


Değerli Reislerim

2016 tatil gezimiz burada bitti. Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Bundan sonra da burada uzun ve kısa seyirlerimizden notlar paylaşmaya devam edeceğim.

Yukarıda alıntı yaptığım paragraf sonradan okuyunca çok hoşuma gitti. Tatil boyunca hep iyi insanlarla karşılaştık. Denizci olan olmayan herkes bize çok yardımcı oldu.

Gezimizde  bize destek olan tüm zello sakinlerine,  Hulusi Gülen ve Mustafa Ertör'e de ayrıca teşekkür ederiz.


  • IP logged

  • *
  • İleti: 1343
İnşallah sağlıklı olursak bu yaz da keyifli seyirlerimiz olacak Mücahit'cim.Biz geziyoruz ama senin gibi yazamıyoruz.
Ellerine sağlık.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Kaç günlerdir inatla okumamıştım, sonunda bugün dinlenmek için başladım okumaya. İlaç gibi geldi. Deli gibi seyre çıkasım var. Ama uzuuuun bir seyre.
Sağolasınız ikiniz de; nice keyifli seyirleriniz olsun.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

T
  • *
  • İleti: 2171
Elinize sağlık. Ben de sakin bir kafayla rahat rahat okumak için beklemiştim. İyi ki beklemişim.  :)xx
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Mücahit, aynı dönemlerde gezdik. Bu sene de sen ve kaptanın ile denk geliriz umarım.. :)

Tirilye de ki eşlin tekneye gelmesi konusu konuşulurken, senin eşinin yorumu aklıma geldi de.. :)

  • IP logged

  • *
  • İleti: 324
  • ANDROMEDA 1
Ersin Reis,

Biz de denk gelmek isteriz. :)

Kaptanlığa beni layık gördüğünüz için çok teşekkürler. :D Ama belirtmek isterim ki Mücahit'in Ekim'e inancı olmasaydı ben Seddülbahir'den teknenin burnunu Ege'ye çıkartmazdım. :) Gerçek kaptan teknesine güvenendir. C:-)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Budur..  :)
  • IP logged

 
Yukarı git