Merhabalar,
Bu kış çok soğuk geçti. İşlerin yoğunluğu da eklenince kızımız Ekim’i birazcık ihmal ettik. Geçtiğimiz bir hafta içinde fuar sayesinde denizi hatırlar gibi olduk. Fuarda bir sürü güzel deniz insanı arkadaşımızı da görünce, geçen sene Gezgin Korsanda başladığımız seyir anılarını burada da paylaşmak istedim. Bu dondurucu kış günleri için geçen sezondan beri sakladığımız bir tutam yaz güneşiyle içinizi bir nebze olsun ısıtabilirsem ne mutlu bana. Ben geçen sene Ekim’in anılarını yazmadan önce Cemalettin Özen Reisin gezi yazılarını henüz keşfetmemiştim. Onları okumuş olsaydım kendi anılarımı yazmaya cesaret edebilir miydim bilmiyorum. Şimdi kendisi de Heyamolahey’e geldi hoş geldi. ( Güzel şeyler yazayım da define adasına giderse beni de yanına alır belki).
O’nun ve bu forumdaki “Onlar kendilerini iyi biliyor” kapsamındaki diğer kalem üstadlarının hoşgörülerine sığınarak Vira Bismillah diyorum. Altıncı günden itibaren iki forumda eş zamanlı paylaşacağım.
2016 Ramazan Bayramı Tatil Seyrimiz “Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?” diye sorulurdu eskiden. Biz bu soruya tarafsız cevap verip hem okuyan hem gezenlerden olduk. Sadun Boro kitaplarıyla heveslendiğimiz amatör denizciliğe ilk adımı atmak için uzun bir süre bekledik ve geçen sene 2015 Mart ayında teknemiz Ekim’e kavuştuk. Tekne alma sürecinde ve sonrasında hem teknik konularda hem de yelkenli seyirleriyle ilgili çok sayıda kitap okuduk. İnternet sayfası dolaştık. Bir seneyi aşkın bir süre Ekim’i tanımaya, denizcilikle ilgili bir şeyler öğrenmeye çalıştık. Amacımız 2016 yaz tatilinde teknemizle gidebildiğimiz yere kadar seyahat etmek, hem tatil yapıp hem de denizciliğimizi geliştirmekti.
Tatilimizi anlatmadan önce kısaca bazı konulara değinelim.
Ekim: 1982 yılı Fransa Gibert Marine tersanesi üretimi, Gibsea Marka yelkenli fiber teknemiz. Bir ana yelken bir de cenova denilen ön yelkeni var. Ebat, 8m boy 2,85m en . Motor içten takmalı 22 beygir Yanmar marka marine dizayn. Yönlendirme yeke dümenle yapılıyor. Teknenin bir başaltı kamarası bir de orta salonu var. Teknenin içine girdiğimizde sağda tezgahlı bir lavabo ve küçük piknik tüple çalışan ikili ocaktan oluşan bir mutfak, solda tuvalet kabini mevcut. Tekneyi kullanırken oturduğumuz kıç taraftaki bölüm havuzluk olarak adlandırılıyor. Teknenin burun kısmında 40metre zincirin depolandığı bir zincir haznesi ve ucunda teknenin tam önünde demirimiz sabitlenmiş duruyor. Onu denize indirip çıkarırken ırgat ismi verilen ve elektrikle çalışan ufak bir vinç kullanılıyor. Teknenin etrafı koruma amaçlı paslanmaz tellerle çevrili. Bu tellere vardavela deniliyor. Tellere destek veren 1 metre aralıklı çubuklara da puntel diyoruz. Puntellere asılı balonların adı da usturmaça. Usturmaçalar başka teknelerle ya da yerine göre iskeleyle sizin aranızda yastık görevi görüyor. Vapur iskelelerinde bulunan araç lastiklerinin kibar versiyonu diyebiliriz. Bu ön bilgileri vermemizin sebebi çoğu sık sık geçecek terimler olacağı içindir. Bu gezide başka terimler de kullanacağız. Hepsinin açıklamasını yapacağız. Unutursam diye üzülmeyin biz de çoğunu daha yeni öğreniyoruz. Teknemiz Ekim, Yeşilköy balıkçı barınağında bağlı. Yeşilköy, evimize biraz uzak olsa da yıllık bağlama ücreti marinalara göre çok ekonomik. Tekneyi aldığımızda burada bağlıydı. Biz de yerini değiştirmedik.
Seyahate çıkmadan önceki hafta sonu motoru kontrol edince motoru soğutmak için denizden su çeken pompanın keçesinin bozulduğunu ve dengesiz çalıştığını fark ettik. Buradan sürekli su sızıyordu. Motorun alt bölümünde sürekli su birikiyordu. Acil bir durum olmamakla birlikte, uzun yola gideceğimiz için senelik bakımını da yaptırmak ve pompayı tamir ettirmek amacıyla etkili servis yapan ustayı çağırdım. Arefe günü usta geldi ve motorun tüm bakımlarını yaptı. Bakımı kendim yapmayı planlıyordum ama cesaret edememiştim. Bu bakım sırasında ustadan biraz daha detay öğrendim. Usta 120-150 saatte bir yağın ve filtrelerin değişmesini önerdi.
Yolculuk öncesi sürekli hava durumu kontrolü yapıyoruz. 4 ayrı internet sitesinden tahminlere bakıyoruz. Bunlar Poseidon, Meteoroloji genel müdürlüğü, Windyty ve Meteo Consult Marine. Sonuncusunu Ece bir yerlerden bulup telefon uygulamasını indirdi. Güzel bir uygulama. Saat saat, bölge bölge hava durumu veriyorlar hem de 10 günlük tahminler. Elimizde Marmara denizinin tamamının haritası var. Ama biz kolaylık olsun diye Navionics isimli bir akıllı telefon yazılımı kullanacağız. Bu kadar teknoloji kullanarak iyi bir denizci olunmayacağını biliyoruz. Bunu şöyle savunabilirim. Her meslekte ya da hobide olduğu gibi denizcilikte de usta çırak ilişkisi olması en doğrusu. Bizim böyle bir şansımız olmadığı için, öncelikle denizi, denizciliği, meteorolojiyi ve daha pek çok şeyi öğrenmemiz gerekiyor. Elimizdeki teknolojiyi bile ne kadar verimli kullanıyoruz o da meçhul. Şu an için yön bulma ve rota hesaplamalarını bu teknolojiyle kullanmak en doğrusu.
Gezinin süresini 10 gün gibi planladık. Yeşilköy’den çıkıp ilk hedef Marmara adası olacak. Oradan sonra hava durumuna göre Marmara denizi dışına da çıkabiliriz, Güney Marmara'da da dolaşabiliriz.
Gezi öncesinde yaralandığımız yazılı kaynaklardan en önemlilerinden birisi, Gezgin Korsan isimli bir internet sitesi. Burası, üyelerinin tamamına yakını yelkencilerden oluşan bir forum sitesi. Neredeyse 10 yıl önce kurulmuş. Biz de 5 senedir üyeyiz. Bu forumda teknik bilgiler, seyir notları, denizcilik mevzuatları, ne ararsanız bulabilirsiniz. Biz tekneyi alırken satış ilanı burada paylaşılmıştı. Kıdemli gezgin korsanlardan Can Buluman’ın eski teknesi olduğunu belirtmiş, sorgusuz sualsiz alınacağını tavsiye etmişlerdi. Bu bilgiler ışığında tekneyi görmeye gittiğimiz gibi yarım saat içinde teknenin Can Beyden sonraki sahibi İbrahim Beyle el sıkışmıştık. Gezgin Korsanlara kısaca “Geko” diyeceğiz. Biz bu platformda pasif üyelerdeniz. Burada yıllardır yazan deneyimli denizciler var. Ayrıca cep telefonundan yüklediğimiz Zello isimli bir bas konuş telsiz uygulaması da var. Gezi öncesi Ender Korsanın tavsiyesiyle zelloyu telefona yükledik. Denizde olan herkes birbiriyle konuşarak destek alıyor veriyor. Tüm problemler burada paylaşılıyor, çözülüyor. Bir telefon uygulaması daha var. O da MAIS isimli bir uygulama. Telefonun GPS özelliği ile uydudan yerinizin tespit edilmesini sağlıyor. Sürekli uyduya sinyal gönderen telefonumuz sayesinde
www.marinetraffic.com internet adresindeki haritada canlı yayında takip edilmenizi sağlıyor. Siz de bu haritaya bakıp yakınınızdaki bütün gemilerin tüm özelliklerini, o anki rota ve hızlarını görüp ona göre önlem alıyorsunuz. Bu uygulamayı da Gekolar sayesinde öğrenip telefonumuza yükledik. Bu uygulama tüm gemiler ya da tekneler tarafından kullanılmadığı için arada haritada görünmeyen sürprizler çıkabiliyor. O nedenle bu uygulama yüzde yüz güvenli değil. Her zaman tetikte olmak en iyi çözüm. Sadun Boro’nun Vira Demir kitabı da tekne kütüphanesinin baş köşesinde bize rehberlik yapacak.
Hava durumunun bayramın birinci günü sert rüzgar göstermesi nedeniyle seyahat başlangıcımızı 6 Temmuz Çarşamba bayramın 2. gününe kaydırdık. Böylece birinci gün evde dinlenip bayram tebrik telefon görüşmelerini gerçekleştirdik. Laf aramızda Eceyle dönüşümlü olarak epey ütü yaptık. Döndüğümüz de evi neta bulmak için çok çalıştık. Neta, teknede her şeyin toplanmış düzgün olması demek. Çapariz de tam tersi dağınıklık anlamında kullanılıyor. Bir yandan teknede yemek için köfte ve kavurma hazırladık. Alışverişimizi tamamladık. İçecekler, konserveler ve diğer tüm yiyecekler hazır hale getirildi. Artık seyahate hazırız. Akşam çok geç yatmayıp sabah 4’te kalkıp gitmeyi planlıyoruz.
Şimdiye kadar okuduğumuz seyir yazılarında insanlar sürekli bir limandan ötekisine gidip duruyordu. Bizim Yeşilköy'e her giriş çıkışımız bile ayrı bir heyecan olduğu için böyle bir seyahat yapabileceğimize hala inanamıyorum. Bakalım biz de onlar gibi o limandan bu limana gezip durabilecek miyiz? Kafamıza göre istediğimiz yerlerde demir atıp, konaklama yapabilecek miyiz?
1.Gün en uzak seyahatimiz 06 Temmuz 2016Sabah saat alarmının sesiyle uyanıyoruz. Hemen fırlıyorum yataktan. İçimde büyük bir heyecan var. Zaten gece boyu heyecandan çok derin uyuyamadım. Ece de aynı durumdaymış. Günlerdir yaptığımız hazırlıklar gözümün önüne geliyor. Artık bu iş şaka değil. Seyre çıkıyoruz. Bir parça korku da var. Eşyaları geceden indirmiştim arabaya. Sadece buzdolabındakileri 2 adet araç termosuna yerleştirip çıkıyoruz. Yol boş. 20 dakikada Levent'ten Yeşilköy'e geliyoruz. Barınağın otoparkına park edip 2-3 tur yapıyoruz eşyalarla. Barınağın kangal köpekleri kafeslerindeler. Biz her önlerinden geçtiğimizde sabahın karanlığında 2-3m dibimizde havlıyorlar. Havlamaların havadaki titreşimi bana olduğundan da büyük geliyor. Nefeslerini dibimde hissediyorum. “Oğlum zaten heyecan ve korku içindeyiz bari siz yapmayın. Bizi tanımıyor musunuz?” Boyahanenin yan odasında balıkçılar içki masasında bağıra çağıra sohbet halindeler. Bizi fark ettiler mi bilmiyoruz.
Nihayet tekneye yerleşiyoruz. Yelkenleri hazırlıyoruz. Rüzgar çok az kuzeydoğudan arkamızdan esiyor. Motoru çalıştırıyoruz. Eceyle çıkış için plan yapıyoruz. Rüzgar arkadan estiği için ben önce öndeki iki palamar halatını çözüyorum. Palamarlar, tekneyi iskeleye bağlayan halatlar. Daha sonra kıçtan bizi tonoz denilen ve denizin dibinde sabitlenmiş olan ağırlığa bağlayan halatı çözüyoruz ve Ece, şanzıman kolunu geriye takıp tornistan geri geri çıkıyor. Ben tonoz şamandırasını bırakıyorum. Dönüşte şamandıra sayesinde tonoz halatını kolayca denizin üzerinde bulabileceğiz. Güneş doğmak üzere, seyir ışıklarımız açık. Yavaşça süzülüyoruz barınağın dışına doğru. Karanlıkla aydınlık arasında sadece motorun sesi var kulaklarımızda. Barınağı terk ederken ben hızlıca usturmaçaları toplayıp güverteye alıyorum. Usturmaçaların seyirde dışarıya sarkık durması hem estetik değil, hem de bir görgü kuralı. Bir de annemin diktiği şık usturmaça kılıflarının deniz suyuyla ıslanıp kolayca yıpranmaması lazım. İşim bitince havuzluğa dönüp dümendeki Ece’nin yanına oturuyorum. Cep telefonunda Maisi açıp uyduya konum göndermeye başlıyorum. Motor saatini kaydediyorum. Bizim saatimiz 05:07 motor saati 431,8. Navionicsten rota hazırlıyorum. Son birkaç günde hava durumundan ve Zellodaki konuşmalardan doğrudan Marmara Adasına gitmekten vazgeçiyoruz. Marmara denizini kuzeyden kıyıya paralel geçerek duruma göre Marmara Ereğlisi, Tekirdağ, Hoşköy açıklarından geçip, Tekirdağ’ın güneyinde Şarköy yakınlarında Mürefte kasabasına kadar gitmeye karar veriyoruz. Böylece bir problem yaşarsak konuma göre ismini yazdığım limanlardan birisine kolayca sığınır ya da yardım isteriz. Mürefte ismini sürekli karıştırıyorum mürtefe diyorum. Ece de dalga geçiyor benimle. Rotamız 70 deniz mili. 1 mil: 1,8km olduğuna göre. 125km civarı. Ortalama hızımız 5 knot. 14 saatte gitmeyi hedefliyoruz. Yelken açarsak belki süre kısalır. Gün aydınlanıyor. Ambarlı önlerine 1 saatte geliyoruz. Heyecanımız henüz tam olarak geçmedi. Geçen sene Eylül ayında doğrudan Marmara Adasına gitmeye kalkmıştık. Büyükçekmece açıklarında hava bir anda dönmüştü. Kendimizi zor atmıştık Yeşilköy'e. 1,5 saatte gittiğimiz yolu 3 saatte dönebilmiştik. O nedenle Büyükçekmece koyunu geçene kadar şeytanın bacağını kırmış sayılmayacağız. Orası bizim için bir eşik. Nihayet eşikten atlamayı başarıyoruz. Büyükçekmece'den sonra Kumburgaz, Silivri derken acıkıyoruz. Çıkmadan çay demleyip termosa doldurmuştuk. Ece, çok lezzetli bir beyaz peynir, domates ve pastırmalı sandviç hazırlıyor. Ben dümendeyim. Rüzgar saatte 7-8 km hızla esiyor. Biz de yelken açıyoruz ama %80 motor gücüyle gidiyoruz.
Saatler ilerledikçe güneş üstümüzde yükselip, bizi yakmaya başlıyor. Görüş o kadar iyi ki, kıyıyı çok net seçiyoruz, aynı zamanda Güney Marmara'nın siluetini de görebiliyoruz. Selimpaşa, Silivri derken ilerde sancak baş omuzluğumuzda yani sağ tarafımızda 45 derece önümüzde Marmara Ereğlisi'ndeki çirkin beyaz binaları seçiyoruz. Hızımız 6 knot civarı. Beyazlıkları gördükten neredeyse 1 saat sonra Marmara Ereğlisi önlerine geliyoruz. Biz Marmara Ereğlisi'ne geldiğimizde Zellodan Mustafa Ertör korsan Baba Tunca teknesiyle Büyükçekmece'den çıkışlarını anons ediyor. Sonrasında da Zello 2- 3 saat kadar kesiliyor. Deniz neredeyse dalgasız. Rüzgar çok zayıf tam pupamızdan geliyor. Marmara Ereğlisi'nden sonra Tekirdağ Körfezi açıklarından geçiyoruz. Uzun bir mesafe olduğu için saat 4 civarı Tekirdağ hizasına ulaşıyoruz. Sonrasında güney batıya doğru devam ediyoruz. Git git yol bitmiyor. Artık kendi rekorumuzu kırdık. Hoşköy'e gelmemize az kaldı derken yolun başından beri açık olan telsizimizden bir anons duyuyoruz. “Yelkenli tekne” diye bize sesleniyor. Etrafta başka tekne yok. Uzakta bir gemi var. Acaba onlardan mı geliyor? Ben kamaraya inip telsizden cevap veriyorum. Bizi kanal 18’e davet ediyor.
“Burası yelkenli tekne Ekim. Dinlemedeyiz”
“Ekim, burası Barbaros Hayrettin araştırma gemisi rotanız nedir? “
“240 yönünde Mürefte'ye gidiyoruz.”
“Biz şu an denize kablo döşüyoruz siz bizim 5 mil önümüzden 3 mil arkamızdan geçemezsiniz. Rotanızı 110 yapın arkamızdan dolanın.”
Bayram öncesi Geko sitesinde bu geminin çalışma yaptığını okumuştum ama bayram günü bize denk geleceğini tahmin etmemiştik. Mecburen rotamızı 110 dereceye Marmara Denizinin ortasına doğru değiştiriyoruz. Barbaros Hayrettin de çok yavaş hareket ediyor. Bir süre olduğumuz yerde bekleyip, rotamızı onun kıçına doğru veriyoruz. 10 dakika sonra tekrar anons geliyor.
“Ekim Ekim , Barbaros Hayrettin”
“Ekim dinlemede”
“Kanal 18 lütfen”
Kanal 18 i açıyorum.
“Ekim dinlemede”
Bundan sonrasını biraz kurguyla anlatayım ki o anda yaşadığımız sıkıntı ve stresi unutalım.
“Ekimciğim sen rotayı bizim kıça çevirdin ama ben sana 110 demiştim. Arkadan gelen mavi gemiyi görüyor musun?”
“Evet görüyorum.”
“işte o gemi bizim eskort gemimiz. Onun da arkasından geçmeniz lazım. Aramızdan geçemezsiniz.”
“Ama Barbaros abi sen de Bayram günü tam da döşeyecek zamanı bulmuşsun.”
“Sana mı döşüyom be ya denize döşüyom ben kabloyu.”
“Tamam tamam kızma ben şimdi onun da arkasına çeviriyorum rotayı. İnşallah üçüncü bir geminiz çıkmaz.”
Neyse rotayı epey çevirdik. Marmara Adası karşımızda kocaman belirdi. “Acaba oraya mı gitsek?” Neyse rotamızdan sapmayalım en iyisi.
Gemileri atlattıktan sonra tekrar Mürefte’ye doğru yöneliyoruz. Ama biraz sonra bir anda motor duruyor. Bir kaç saattir aklıma gelen mazot bitmesi durumu gerçekleşiyor. Ece’yi panikletmeden hemen dümeni ona veriyorum. Kafamda prova ettiğim gibi soğukkanlılıkla depo kapağını açıyorum. Bidonlardan birisini alıp huniyi yerleştirdiğim gibi hızlıca yakıt ikmalini gerçekleştiriyorum. Sonra her şeyi çabucak yerine kaldırıp Ece’ye “ Hadi sihirli ellerinle kontağı çevir “ diyorum. Ece kontak anahtarını çeviriyor ama motor çalışmıyor. Ben vitesi ileri alıyorum. Bir kaç kere daha deniyoruz olmuyor. İşte şimdi yandık derken Ece “Bir de vitesi geri tornistan yap. Öyle deneyelim” diyor. Ben tornistan yapar yapmaz O da kontağı çeviriyor ve motor çalışmaya başlıyor. İşte mutluluk bu. Yola devam ediyoruz. Bir yandan da yelkenli tekneyle yolda depomuzun bitmesinden utanıyoruz. Bunu kimseye söylemesek mi acaba?
Saat 18 civarı Hoşköy önlerine geliyoruz. Burada da bir barınak varmış ama su çok sığmış. Mürefte'ye gitmek daha iyi. Geko forumda herkes Mürefte'den şikayetçiydi. Oradaki görevlilerin ilgisizliğini anlatıyorlardı. Hoşköy'ü geçince yanımızda bir yunus sürüsü beliriyor. O kadar yakından geçiyorlar ki net bir şekilde görüyoruz. Bizimle birlikte yüzüyorlar. Karşımızda Trakya sahilleri yemyeşil. Harika bir manzaranın sağladığı görsel ziyafetle sonunda Mürefte'ye geliyoruz. Barınaktan girince karşı iskelede tekneler bordalamışlar. Yani iskeleye yan olarak yanaşmışlar. Solumuzdaki iskele ise boş. Biz derinlikten emin olmadığımız için oraya yaklaşmayıp diğerlerine doğru gidiyoruz. Yaklaşık bir saattir poyrazın hızı artmıştı. Barınaktan girince daha azalacağını sanmıştık ama sanki daha da artıyor. Teknenin kontrolü çok zor. Ece, diğer teknelere aborda olalım diyor. Ben de izin istemeden olmaz diyorum. Teknenin birisinde gençler var. Bize soldaki iskelenin güvenli olduğunu söylüyorlar. Ece de oraya doğru gidiyor. Poyraz tam o iskeleye doğru sertçe esiyor. Yaklaşmak zor da olsa Ece reis kolayca yanaşıyor. Ben atlayıp anele denilen demir halkalara hem baştan hem de kıçtan tekneyi bağlıyorum. Şimdi derin nefes alıyoruz. Saat 19:00 olmuş. Yorgunluktan bittik. Biraz dinleniyoruz . O sırada barınak sorumlusu Bedri Bey geliyor. Hemen gırgır şamata muhabbete başlıyoruz. Kendisi bize çok yardımcı oluyor. Yakıt almak için beni kamyonetiyle 2 km. uzaktaki Mürefte merkeze götürüp getiriyor. Ücret teklif ediyorum almıyor. Barınak ücreti de almıyor. Sanırım Geko forumdaki şikayetlerden şaka yollu da olsa bahsetmemden dolayı bize jest yapıyor. Yemeği beklerken zelloda bir hareketlenme oluyor. Baba Tunca Mustafa korsan Marmara Adasına giderken bozulmuş bir yelkenliyi kendisine bağlayıp çekmeye başlıyor. Fakat gemi yoluna geldiklerinde inanılmaz trafik var. Gemiler küçük tekneleri hiç takmadıkları için işleri zor. Zellodan Tümay Korsan Türk radyoyu arıyor. Türk radyo telsizde 67. Kanaldan yayın yapan bir kanal. Tüm gemiler acil çağrı olan 16. Kanalla birlikte onu da dinliyorlar. Türk radyoya ulaşıncaya kadar gemiler onları çok ciddi tehdit ediyor. Gemilerden birisi hızla üzerlerine geliyor. Marine trafikten gemiyi buluyoruz. En yakın tekne benim. Telsizden anons yapıyorum ama mesafe dışında olduğumuzdan sesimiz gitmiyor. Neyse ki onlar bir şekilde geçmeyi başarıyorlar. Mustafa korsan, asmalı barınağın numarasını soruyor. Ben geçen sene Hulusi korsandan aldığım numarayı kendisine yazdırıyorum.
Akşam yemeği olarak önceki gün hazırladığımız kavurmayı yiyoruz. Yorgunluktan yemek yemek bile zor geliyor. Biz yemeği bitirirken Mustafa korsanın Marmara Adası, Asmalı limanına güvenli bir şekilde girdiğini öğreniyor ve seviniyoruz. Yemek yiyip yatmamız yine gece 12 yi buluyor. Mürefte, şarabı ile meşhur bir yer. Gidip dolaşıp şarap mı alsak diyorum ama yorgunluğumuz izin vermiyor. Mürefte ismi, Rumca “Myofto” kelimesinden geliyormuş. Anlamı, bin bir dal bin bir çiçek demekmiş. Antik çağlardan beri zeytincilik ve üzüm yetiştiriciliği ile meşhur bir yermiş. Beldede 10 civarı şarap fabrikası varmış. Bu defalık bizi affet Mürefte. Yorgunluğumuzu anla.
Yatmadan önce Ece'yle tekrar hava durumuna bakıyoruz. Yarınki rotamızı belirliyoruz. Sabah çok erken kalkmamıza gerek yok. Gelecek durağımız, 35 mil ötedeki Çardak Limanı. Gelibolu'nun tam karşısında. Burayı da Gekolardan öğrendik. Orhan Tatlıcılar korsan Ersin Böke korsana tavsiye etmişti. Ersin korsan burayı öve öve bitiremeyince, biz de Çardak’ı ziyaret etmeye karar veriyoruz. Yarınki mesafe bugünün yarısı yani 35mil. Yine de mümkün olduğunca erken çıkıp oraya erken varalım diyoruz. Ece ön kamarada ben de ortada uyuyoruz.