Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Solo seyirlerden o sole mio akıl fikirler

  • *
  • İleti: 316
Solo seyirlerden o sole mio akıl fikirler
OP: 18 Ocak 2019, 23:29:29
6 Eylül 2015 Pazar.
Bodrum henüz uyumaktayken, baş taraftan palamar botuna tonozu verip aceleyle dümene geri döndüm. Marinanın dar pontonları arasından rüzgarsız havanın avantajıyla kolayca çıktım. Palamara teşekkür ederek Bodrum liman çıkışına pruvamı çevirdim. Hoşçakal Bodrum.

Hava sıfır, gün doğalı biraz olmuş. İskeledeki sığlıkları kollayarak aceleyle mutfağa süzüldüm,  ayrılmadan önce altını kapadığım ocaktan çayımı doldurup yukarı çıktım. Otopilotum yok, yolum uzun, konuşacak kimse de yok. Erken konuşmak anlamsız olsa da, planım hava kararmadan Sisam adasına ulaşmak. Sonrası Allah kerim.

2300 devirde mırıldanarak gidiyoruz. Canım birşeye sıkkın da daha bulamadım. Size de olur mu? Uyanırsınız. Gün güzel, güneş pırıl, börtü böcek coşkulu kıvamda, lakin içinizde bir sıkıntı, şuranızda bir yerde “durup duru.” Hani “yatmadan önceki dünden” birşey canınızı yakmıştır da uyanınca unutmuşsunuzdur, fakat sızısı ben burdayım deyip “zonklayıp duru.” Ya nasıl olmaz, bir tek ben miyim bu dünyanın yaralısı, size de olmuştur, bi düşünün ya! Sabah açtın mı gözünü, açtın, mutlu olmak için saha ve zemin şartları müsait mi, müsait, buraya kadar mutabık kardeşler miyiz? Tamam. İşte o anda içinden mutlu olmak gelmez ya… Yatakta tavana bakarken sağ elinin parmak uçlarını birleştirip tavana uzatırsın hakim bey açıklayabilirim stayla. “Yahu yeni bi güne uyandık bugün de ölmemişiz yaşam sevinciyle esnemek varken hakim bey nedir bu içimdeki kaygı” dersin. Hakim iplemez oysa, zira tavandır o baktığın, sabah salaklığındır, HSYK’nın konuyla ilgisi yoktur. Yatakta doğrulursun ve seni o an mutsuz etmesi gereken şeyi hatırlamaya çalışırsın. Lan dün geceden bişey beni üzük üzük üzmüş içimi büzmüştü, neydi o be ya diye … diye… derken… aklına gelir.... Pizacıdan çıkan çocuk!! Tabi ya! Haydi gene yıkılırsın…

Canımı sıkan şeyi hatırladığımda Hüseyin Burnu’na yaklaşıyordum. Düğüm çözüldü çözülmesine de, hiç düğüm çözmüş rahatlığı yok içimde. Ah be çocuk! Seni ben nasıl unuturum? Bir de şu ilerideki Paşa kayalıklarını.

Buruna doğru azıcık esmeye başladı. Beygir gücüm müsait de, pervaneden dolayı, esen havaya karşı gidişimiz zor. Neyse ki dalga kaldırmamış, tıngır mıngır yürüyoruz. Biraz önce Bekçi kayasını iskelemde bıraktım, Paşa kayalıklarını da sancakta bırakarak kuzeye döneceğim. Bekçili paşalı nasıl bir vesayet seyriyse bu. Gece seyirlerinde kayaların orada olduğunu bilmek gererdi bedeni, hep uzak geçerdim, şimdi gündüz ya, pek bi kahramanlık yapıp, pek bi yakınlarından geçtim. Peh peh! Sancak kıç omuzluğumda geride kalan kayalar “sen gece geçersin burdan, görürüz biz seni” diye tehdit ederlerken Turgutreis’i bordalamıştım bile. Geçici sıkıntılar geçti de, kalıcı sıkıntı içimde, şu pizacıdan koşa koşa gelen çocuk meselesi.

Gümüşlük’e yaklaşıyorum. Gözüm iskele baş omuzluktaki o iki adada. Ada bile değil, küçümence iki adacık. Elektronik haritada isimlerini yazmışlar: Imia islands. Haltetmişsiniz. Bizim için o kayaların adı Kardak. 1996 yılına gidiyorum. Yok, Kardak kriziyle ilgili birşeyler söylemeyeceğim. Benim için Kardak Aykut’tur. Aykut Tetik. İlkokul arkadaşım. Sıkı bir SAT komandosuydu, donanımlı, başarılı bir astsubaydı. Kardak krizinin sıcak olduğu günlerde, tatbikatlar sırasında düşen helikopterimizde şehit oldu. Aklımda hep ilk mektepteki neşeli, koca gözlü, koca dudaklı, düz saçlı çocuk haliyle kaldı. Sen gittikten sonra 20 senedir pek birşey halledemedik, hatta eldeki adaları da komşuya sessiz sedasız verdik, bizi affet kardeşim. Hadi neyse, savaşı, siyaseti hepsini geçtim de, senin ilkokuldaki halini özledim be Aykut. Köfteci Kadir’in torunu Aykut Tetik. Nur içinde yat aslanım.

Telsiz anonsuyla kendime geliyorum. Fıstık teknesi, sabah erken saatte çıkmıştı,  Turgutreis’ten yakıt almışlar, birkaç saat önümdeler, seyir nasıl gidiyor diye soruyorlar. Sağolsunlar. Biraz açığımda da Urla’dan Scorpio teknesi, kuzeye çıkıyor. Kısa bir haberleşmeden sonra herkes seyrine dönüyor.

Güllük Körfezi, rüzgarıyla davetiye yollayınca, icabet etmek gerektir deyip her iki yelkeni de açtım. Motoru kapatınca sanki hayat biraz daha mı çekilir oldu ne? Dümende oturmaya gerek kalmadan tekneyi idare edecek bir ince trimin ardından mutfağa indim, yiyecek birşeyler hazırladım. Havuzluğa çıktığımda rotada devam eden Miranda’cığıma teşekkür ettim. Otopilot olmaması şimdiye kadar pek problem olmadı. Tekağaç fenerine doğru hava biraz daha üzerine koydu, cenovayı iyice küçülttüm...........
  • IP logged
Yaşayıp gidiyoruz.

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı

Gümüşlük’e yaklaşıyorum. Gözüm iskele baş omuzluktaki o iki adada. Ada bile değil, küçümence iki adacık. Elektronik haritada isimlerini yazmışlar: Imia islands. Haltetmişsiniz. Bizim için o kayaların adı Kardak. 1996 yılına gidiyorum. Yok, Kardak kriziyle ilgili birşeyler söylemeyeceğim. Benim için Kardak Aykut’tur. Aykut Tetik. İlkokul arkadaşım. Sıkı bir SAT komandosuydu, donanımlı, başarılı bir astsubaydı. Kardak krizinin sıcak olduğu günlerde, tatbikatlar sırasında düşen helikopterimizde şehit oldu. Aklımda hep ilk mektepteki neşeli, koca gözlü, koca dudaklı, düz saçlı çocuk haliyle kaldı. Sen gittikten sonra 20 senedir pek birşey halledemedik, hatta eldeki adaları da komşuya sessiz sedasız verdik, bizi affet kardeşim. Hadi neyse, savaşı, siyaseti hepsini geçtim de, senin ilkokuldaki halini özledim be Aykut. Köfteci Kadir’in torunu Aykut Tetik. Nur içinde yat aslanım.

Şehidimiz nurlar içinde uyusun.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 316
.....
Şu çocuk hikayesini nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Dün gece marinaya bağlanmışız, Bodrum’u geziyoruz. Şu meşhur bir cadde var hani. Barı restoranı pizzacısı hep bir sıra olan cadde. Adını bilmiyorum, bundan sonraki adı utanç kordonudur benim için. Bodrum’lunun değil elbet, insanlığın utanması gereken koca koca dramlar yaşanıyor o caddede. Yolun kenarında durdum. Deniz tarafı yol boyu mültecilerle kaplı. Diğer tarafta ise restoranlar. Çimen veya betona serilmiş bir battaniye üzerinde dünyadan habersiz uyuyan bebekler. Yaşı azıcık daha büyücek olanları işin gırgırında. Çocuk bahçesinde salıncak ve kaydırak peşindeler. Anaları düşünceli. Gururunu kıran dileniyor da, bunu yapamayanların endişesi gözlerinde. Yolun karşısındaki 8-10 kişilik masadan aslan sütü kahkahalar geliyor. Masa donatılmış, gece sonuna doğru o masanın kabahati birkaç bin lira olacak, belli. Orada hal böyle iken yolun bu tarafında 1 lira için yalvaran babalar. Kahpesin dünya.

Öyle kalabalıklar ki. Koca koca devletler bile yetemiyor, sen cebinden üçbeş kuruşla kaçını kurtarabilirsin. Çaresizsin. Birine yardım ediyorsun bini daha var, nasıl olacak bu iş?
Yolun sonuna doğru, moral sıfırın altında, tekneye geri dönmeye karar vermişken onları gördüm. Dede ve nine çimende oturmuş, katarakt gözlerle ışıklara, gelene geçene boş boş bakıyorlar. Gençten bir kadın da yanlarında oturuyor. Muhtemelen ihtiyarların gelinleri. Bu üç yetişkinin yanında çimenin üzerinde 2-3 yaşlarındaki kıvırcık torun da, cin gibi gözlerle ninesine dedesine birşeyler anlatıyor. Sen ne gördün ki hayatında da bıcır bıcır anlatıyorsun bebecik. Hoş, güneyinin kılları ağarmış bizlerden daha çok acı ve savaş gördüğün belli. Sözümü geri aldım.

Aileyi görünce adımlarımı yavaşlattım. Kadının ve nineyle dedenin bakışları öyle boş ki. Dilenmiyorlar, kaldırımda yürüyen insanlar yarım metre önlerinden geçiyor, ellerini yürüyenlere uzatsalar birkaç kuruş dökülecek, yapmıyorlar. Kolay mı lan dilenmek. Annen baban yaşlı; senin eteğinde bir bebek dünyadan habersiz; kocan belki bir kurşuna kurban gitti, yine de elini uzatıp birşeyler isteyememe gururun nasıl içimi yaktı be kadın. Hepiniz zayıfsınız, belli açsınız, evi barkı bırakıp kimbilir can korkusuyla nasıl kaçmışsınız. Hele o iki ihtiyarı nasıl getirebildiniz sahi? Yolun öte tarafındaki restoranlardan semirmiş, bol göbekli kahkahalar gelirken anlam veremiyorsunuz değil mi, yolun öte tarafında değil de bu tarafında dünyaya gelmenize. Kim karar veriyor senin Finlandiya’nın bir köyünde değil de, orta doğunun yangın yeri kaypak ikliminde dünyaya gelmene? Boşver Finlandiya’yı, caddenin karşısındaki bol mezeli masa senden 10 metre uzakta. 10 metreyle tokluğu kaçırdın, görüyor musun? Kader mi, alın yazısı mı? Bu cefaların sonunda bari bir ödül olması gerekmez mi? Daha dört yaşında kırmızı gömleğiyle kumsala cansız vuran bedenin ödülü ne olabilir? Cennet mi? İki damla petrol ve birkaç kıçı kırık ülkecik kurmak için ateşi harlandıran kodamanların cezası ne peki? Kodamana dünyada cennet, öyle ya hepsi saraylarda başkentlerde yaşıyorlar, bebeklere ise öte tarafta cennet. Yersen.

Aileyi geçmeme birkaç adım kalmıştı ki caddenin öte tarafındaki meşhur pizza zinciri dükkanının kapısı açıldı ve esmer bir çocuk fırladı. Elinde koca bir pizza paketi, yüzünde paket kadar koca bir gülümseme. Arabalara dikkat ederek yolu geçti ve ailenin yanına geldi! Duraksadım. Çimende oynayan ufaklık ağabeyini görünce gözleri faltaşı gibi açıldı. Nine dede ve anneden herhangi bir tepki yok ama. Çocuk pizza kutusunu ortaya koydu. Annesi uzandı ve kutuyu açtı. Çocuk başından ayrılmadı. Gururla bakıyor getirdiği kutuya. Annenin açtığı büyük pizza kutusunun içinden iki üç tane pizza parçası çıktı. İçim gitti. Kocaman kutuyu görünce kutu kadar pizza bekleyen aklım kilitlendi. Kadın bir parçayı dedeye uzattı, bir parçayı da nineye. Bir iki tane dişi kalmış ihtiyarlar yavaş hareketlerle yemeye başladılar. Gözler yine uzaklara boş boş bakmakta. Kalan parçayı ikiye böldü kadın ve kıvırcık bebeciğe uzattı. İştahla dilimi kapan ufaklık başladı yemeye. Kutuyu getiren çocuk kendi bir şey almadan yine pizza dükkanına doğru gitti. Artan başka pizzaları toplamaya, ya da en iyi ihtimalle ona parça pizza ısmarlayacak birini bulmaya.

Şimdi bu nedir arkadaşlar? Bu dram nedir, bu gördüğüm şey nedir? Biri açıklasın bana, nedir bu olan? Anasının, nine ve dedesinin sorumluluğunu üstüne almış, onları doyurmaya çalışan küçücük bir beden mi gördüm ben az önce? Aklımda bir sürü soru, cevaplamaktan korktuğum. Bir ağaca dayanmış nefes almaya çalışırken buldum kendimi. Dün gece iki parça pizza arasına sıkışmış caddenin kenarından kenarından yürüyerek, tekneye döndüm, gözler buğulu.
  • IP logged
Yaşayıp gidiyoruz.

  • *
  • İleti: 316
  • IP logged
Yaşayıp gidiyoruz.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Şimdi bu nedir arkadaşlar? Bu dram nedir, bu gördüğüm şey nedir? Biri açıklasın bana, nedir bu olan? Anasının, nine ve dedesinin sorumluluğunu üstüne almış, onları doyurmaya çalışan küçücük bir beden mi gördüm ben az önce? Aklımda bir sürü soru, cevaplamaktan korktuğum. Bir ağaca dayanmış nefes almaya çalışırken buldum kendimi. Dün gece iki parça pizza arasına sıkışmış caddenin kenarından kenarından yürüyerek, tekneye döndüm, gözler buğulu.

Günlerdir, evet gerçekten günlerdir 18 saat durmadan çalışıyorum, uyku haram oldu. Dün artık en sonunda, Esay eve git ve uyu dedi. Saat 16'da eve varır varmaz uyumuşum. Yarım saat önce uyandım. Neredeyse 14 saat durmadan deliksiz ve derin. Uyanır uyanmaz forumu açtım. İlk yazınızı okudum. Şahaneydi. Acılı bir şeyden söz etse de, keyfim yerine geldi. Hüseyin burnu, kayalıklardan Kardak'a,  bunlarla dostunuz arasında kurduğunuz köprünün güzelliğinden söz edecekken, ikinci yazıyı okudum. Pizzacıdan çıkan esmer çocuğun, dükkan çalışanı olduğunu düşündüm bir an, ulan insanlık varmış diyecektim ki, olmadı. Gerçi şu yukarıdaki pasajda vermişsiniz ya yanıtı, o pizzacıdan çalışanlardan biri çıkıp kutu kutu pizzalar  getirse ne olacak ki? Bugün doydular. Ya sonra?

Yoksulluğun ya da varlık yoksunluğunun der Eagleton, en uç noktası, elinizde kendinizden başka hiçbir şeyin bırakılmamasıdır.
Ve bugün, yeryüzünde milyonlarca insanın ülkesi bile yok. İnsanlığın bu soruna karşı getirdiği tek çözüm ise "merhamet"! Laf!

O kadar uzun uyku bedenimi dinlendirmişti iyice. Bu yazınız da, bir kaç aydır Konkordato, bilançolar, aktifler pasifler, ticari olmayan alacaklar, sipariş avansları, borca batıklık mı değil mi gibi yalanlarla dolmuş zihnimi arlandırdı.

Sağolun. Elinize sağlık.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 19 Ocak 2019, 06:53:37 Gönderen: Bülent Büyükdağ »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 938
Elinize sağlık, kelimelerin yetersiz, anlamsız kaldığı durumlar...
  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

  • *
  • İleti: 283
Çetin kaptanım eline sağlık.
Daha önce okumuştum gerçi ama ne gam, her seferi ayrı vuruyor, insanın boğazı düğümleniyor. Dünyanın çivisi yok.
Çok teşekkürler
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Elinize sağlık, bu yazıyı okumak zor oldu


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Çetin Reisim kaleminize sağlık. Yıllardır cebelleştiğimiz vicdanımızın sesi sizinkiyle aynı. Ben bu kadar iyi dile getiremezdim.   :)xx
  • IP logged

 
Yukarı git