28 Ocak’ın Fırtınası, Ayandon öncesi, bir yerlerde okudum ;
Alışılmışın çok dışında bir fırtına malumunuz bu Ayandon.
Yazılı kayıtlara göre, Emevi denizciler zamanından beri biliniyormuş.
Güneyden esen en kuvvetli fırtına, denizin altına gömülmüş batıkların sebebi olarak görülüyormuş. Özellikle Bizans çok çekmiş bu fırtınadan.
Osmanlı’da bu fırtına zamanında denize açılmak yasaklanmış. Din adamları bu vakitte denize açılmayı mekruh görürlermiş, öyle ki bu duruma uygun bir deyim bile türetilmiş:
Ayandon fırtınasında boğulan denizciye, mundar gitti denirmiş.
Bizanslılarda ayandon fırtınasına Dicentrarchus Labrax fırtınası derlermiş.
Yani Levrek fırtınası levrek kadar yırtıcı ve hırçın bir fırtına.
28 Ocak’ta başlayan bu fırtına 2-3 gün içinde etkisini yitiriyor ve yerini balık fırtınasına bırakıyor. Belki de ardından levrek geliyor diye demişlerdir.
Ayandon, aynı zamanda günümüzde Hamamlı olarak anılan, Sinop ilinin, Türkeli ilçesine bağlı bir köy. Önceleri, Osmanlı zamanında, Rum halkın yaşadığı, Kastamonu sancağının bir kazası sayılırmış. Burada Aya Andonis yani Aziz Antonios namına yapılmış pek çok kilise ve evler bulunurmuş. Ve buraya gemiler ancak yazın yanaşabilirmiş. Köyün Rumca olan ismi, sonralarda yapılan kazılar sonucu ortaya çıkartılan hamam kalıntılarıyla Hamamlı olarak Türkçeleştirilerek değiştirilmiş.
Söylenceye göre Ayandon’a bağlı Kirkoz mahallesinde yaşayan ve evlenmeye hazırlanan bir genç, yelkenliyle başka bir ilçeye, düğün alışverişi yapmaya gider. Dönüşte fırtınaya tutulur ve denizde kaybolup gider.
Günlerce oğlunu bekleyen annesi, bu ağıdı yakar.
Ayandon’dan ay doğdu
Ben sandım sabah oldu
İstifan’ın önünde
Oğlum Sabri kayboldu
Denizde kum kaynıyor
Sabrim yelken bağlıyor
Oturmuş güverteye
Gencim diye ağlıyor
Beklerim gelir diye
Dalgalar erir diye
Güneş doğdu gün battı
Nerdesin yavrum yine