12 Ağustos 2017, Cumartesi
Bu sabah gayet dinç, gayet dinlenmiş uyanıyoruz. Seyir değil de tatil modunda olunca ikinci kaptan da gayet memnun. Amacımız da gezmek değil mi zaten!...
Sabah kahvesinin ardından haritaya bir göz atıyoruz. Thassos gerçekten çok güzel bir coğrafya. Kıyılarında irili ufaklı bir sürü koy ve elliden fazla plajı olan yemyeşil bir ada. Aliki Beach de çok güzel ama görülecek bir sürü yer var neticede. Ne yapsak? Kahvaltı için başka bir koya mı geçsek?
Bir saatlik bir makine seyrinin ardından saat 09:05’te demirimizi Thassos’un bir başka güzel plajına, Paradise Beach’e funda ediyoruz (40.644954°, 24.769071°). Burada da denizin rengi muhteşem bir turkuaz. Sahilden başlayıp yükselen yamaçlar, tâ tepeye kadar göz alabildiğine yemyeşil, çam. Altındaki deniz bu kadar berrak, bu kadar turkuaz olunca kendini suya atmak için kahvaltıyı bekleyemiyor insan. “Heey! Ne duruyorsun be, at kendini denize.” deyip atıyoruz biz de kendimizi…
Uzun uzun tadını çıkartıyoruz bu kristal suların. Plajda da insanlar keyif yapıyor. Ama Aliki kadar kalabalık değil. Belki de koy o kadar küçük olmadığı için bize öyle gelmiştir. Kumsal da epeyce geniş burada. Sıra sıra şezlonglarda tatilciler… Bir iki tane bina görünüyor sadece. Köy gibi bir yer değil burası, sadece beach!
Yüzmek acıktırıyor. Bu kadar deniz keyfi yeter deyip kayığa çıkıyoruz. Mükellef bir kahvaltı sofrası kurup oturunca şaire hak veriyoruz; “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı!”
Kahvaltıdan sonra havuzlukta Türk kahvesi eşliğinde kitap okumaya dalıyoruz. Bir ara kafamı kaldırıp içinde bulunduğum ortama bakıyorum; mis gibi bir havada, mis gibi bir koyda, mis gibi kayığımızın gölgeliğinde, yanımda mis gibi hatunum, altımızda mis gibi bir deniz… “Bazen durup gülleri koklamalı” dedikleri anlardan birindeyim işte! Her şey ne kadar da güzel! Kıymetini bilmeli…
Bir süre sonra gözümüz yine denize kayıyor. Düşünmeden atlıyoruz biz de… Bu sefer daha uzun kalıyoruz suda. Keyfini çıkartıyoruz iyice. Dalıp dalıp çıkıyoruz, uzun uzun yüzüyoruz… Dalmakla başı çok hoş olmayan Sare’ye uygulamalı olarak anlatıyorum şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın diye. Önünde, dalıp çıkaracak bir hedef olsun diye az önce kahve içtiğimiz fincanları atıyorum suya. Berrak suda, döne döne dibe, 4 metre aşağı inişlerini izliyoruz. Birkaç deneme sonra fincanlara ulaşamayan Sare, “Olmuyor işte, batamıyorum ben!” diye pes edince aklıma ağırlık kemeri kullanmak geliyor. Güzelce beline takıyorum kemeri kurşun ağırlıklarla. Bu sefer de panik oluyor benimki, “Ya batar da çıkamazsam” diye. Yanındayım işte, telaş edecek bir şey yok diye dil döküyorum bir sürü ama nafile. Öyle olunca da fincanları çıkartmak yine benim ellerimden öpüyor, mecbur.
Burası yüzmek için iyi hoş ama gece kalmak için çok keyifli olmayabilir. Poyraza, gün doğusuna alabildiğine açık. Birkaç mil kuzeyde, nispeten daha elverişli görünen bir yeri gözümüze kestiriyoruz gecelemek için. Doğuya bakan, büyük ve yayvan bir “C” gibi, bir parantez gibi uzanan genişçe bir kumsalın oluşturduğu bir koy düşünün. Bu parantezin alt köşesinde Chrisi Akti, üst köşesinde de Chrisi Ammoudia diye, aralarında 1,3 deniz mili mesafe olan iki kasaba… Eğer birinde rahat edemezsek diğerine geçeriz.
Demiri toplayıp makineye yol veriyoruz. Yolumuz 5 deniz mili. Şimdiye dek yüzlerce mil boyunca peşimizden rapala çekmiş olmamıza rağmen hiç balık yakalayamamış olsak da kısmetimiz belki buradadır deyip rapalamızı teknenin kıçından suya bırakıyoruz. Bir saat sonra, 16:45’te Chrisi Akti’ye, yine balık yakalayamadan varıyoruz. Küçük bir balıkçı barınağı var, ama içerde hiç yelkenli yok! Biz de girmiyoruz. Mendireğin hemen önüne demirliyoruz. (40.709629°, 24.763389°)
Demirleme tamam olunca hazırlanıp botumuza atlıyoruz, kalabalığa karışmak, kasabayı keşfetmek için. Akşam oldu, olacak. Balıkçı barınağının hemen önündeki küçücük beton iskeleye yanaşıp botumuzu bağlıyoruz. Bir iki adam iskeleden oltalarını atmış şanslarını deniyorlar. Bir iki genç kız, herkesten uzak bir noktaya sürükledikleri şezlonglarında, güneşlenmelerinin son demlerinde kitaplarına dalmış gitmişler. İskelenin başında, iki katlı çok güzel bir taş binada bir resim sergisi geziyoruz. Sonra, barınağın yanından geçip, meydandan başlayarak sahil boyunca uzanan ve yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlayan “piyasa” caddesine dahil oluyoruz. Burası da Thassos’un diğer sahil kasabaları gibi; deniz kenarında tavernalar, lokantalar, kafeler, sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları, marketler, bal-zeytin mağazaları…
Güzel bir restoranda balık yiyip kendimize geldikten sonra devam ediyoruz piyasa caddesini arşınlamaya. İnsanlar burada da güler yüzlü, sıcak, gailesiz. Kalabalığa karışmak, yürüyüş yapmak o kadar iyi geliyor ki, yürüye yürüye Chrisi Ammoudia’ya vardığımızı fark ediyoruz akşam geceye dönerken…
(Not: Fotoğraflar blogda)
rotasanda.blogspot.comhttps://www.youtube.com/watch?v=PZ_l-IjxWZQ&t=11s