Başlık israfı olmasın, bütünlük de bozulmasın dedim, uzun bir aradan sonra yine aynı başlık altında paylaşmaya karar verdim Yengeç'in kara serüvenini. E zaten içerikte çok farklı olmayacak; planlanan, hayal edilen, gerçekleşen, aksayan, elde kalan, bol küfür vs vs...
Neyse efenim, kara park parasını denkleştirir denkleştirmez, dün, soluğu Marintürk ofiste aldım. Ayıptır söylemesi diyeceğim ama asıl ayıp o rakam; o nasıl bir rakam, 19.500 TL... Söylemesini bilmem ama bu rakam çok ayıp. Hemde topu topu iki ay için. Neyse, dün parayı ödeyip tüy gibi hafifleyince bu sabah için yaptık programı.
Program derken, içeriği basit, gideceğiz, alıp geleceğiz. Yani anlayacağınız hala akıllanmamışım. Ulan ben ve Yengeç bir araya gelince hayat ne zaman rutin ve kolay oldu ki?
Sabah 8:30'da Yücel -ki bu genç adamı ayrıca anlatmak lazım bir ara- yağmura rağmen gelip botla aldı Serhatla beni. Yolun ilk on dakikası Dechatlon'dan aldığım sözde su geçirmeyen pantolon ve monta küfrederek geçti. (Daha sonra en azından çabuk kuruyormuş diye sevindirik oldum ki çok zavallı bir durum bu.) Sırılsıklam oldum evelallah.
Tersane adasının boğazında içeri dönüp Yengeç'i görünce klasik olarak "Neyse, hala yüzüyor, sorun yok." diye düşündüm. Alarga alışkanlığı oldu bu durum bende. Kayık yüzüyorsa sorun yok, gerisi hallolur. Daha uzaktan su hattını incelemeye başladım ki "aha dedim, sintine dolmuş yine." Ben bilmem mi o koca karnın ne kadarı suda kalacak, ne kadarı dışarıda...
Kayığa atlar atlamaz hemen akülerin durumuna bakmaya indim ki benim akıllı invertörde ışık mışık hak getire. Hava kapalı olduğundadır dedim. Bu arada Yücel'den koltukları almasını rica ettim. Geçtim dümenin başına, bastım marşa. Daha doğrusu marşa basmaya çalıştım, ışıklar işin zor dercesine bir kıpraştı ama başkada bir aksiyon olmadı. Serhat'a dedim söyle Yücele koltuklara ilişmesin, daha buradayız. Kısaca aküler kaput. Nasıl oldu hala emin değilim ama 6 adet 235 ah akü bir marş motorunu döndürmekten aciz kalmış, öyle mal mal yatıyor yerlerinde. Serhat da klasik olarak ukalalığa başlayınca, senin gibi adam da bunu yaparsa, bot şalterin yok muydu vs dedim olm jeneratörün var. Nah var! Onu da son gelişimde bir arkadaşıma ödünç vermiştim, unuttum gitti. Kıçımı gere gere ukalaca anlattığım elektrik sistemimin bu durumlardaki "sigortası" jeneratörümdü ve ilk kez gerçekten ihtiyaç duyduğumda Dalaman'da bir arkadaşımın bahçesindeydi.
Akülerin kaput olduğuna ikna olunca birden aklıma geldi, lan bu kayık su yapıyordu, sintine ne alemde acaba deyyu, uçarak inip, makine dairesinin kapılarını açtım ki, ohooo, batıyoruz lan! Neyse, abartmayayım, Yengeç'i batırmak pek mümkün değil ama ciddi boyutlarda bir su vardı sintinede. Buradan anladığım yaklaşık bir haftadır sorun varmış sistemde.
Yücel'in bir an evvel dönmesi gerektiğinden atölyeyi aradık, iki tane akü ayarladık takviye için. Ufuk boktan havada, Volkan'ın kayığına atıp getirecek. Dost, denizci vs kavramlar böyle zamanlarda gerçek anlamını buluyor doğrusu. Bende o arada manuel pompayla suyu basayım dedim boş durmayıp. Tabi o da yerinde yoktu. Diyaframında yırtık var diye sökmüştüm
Bulup yerine taktım ama bu sefer de diyaframı tutan halka koptu, kol elimde kaldı
Böyle durumlarda hep yaptığım şeyi yaptım; okkalı bir küfür ve sigara. 45 dakika kadar sonra Ufuk gülümseyerek geldi. Aküleri aldık. Takviye yaptık ve sonunda küheylanım kükredi...
Hemen saldık halatları, attık tonozu verdik yolu. İlginçti, devamında başkaca bir aksaklık olmadan geldik havuza, kaldırdık koyduk kenara haspamı. Şimdi çekek sahasında, havuzun kenarında biblo gibin duruyor...
Her işte bir hayır vardır derler ya, bir kaç gün daha gidemesem çok daha ciddi sorunlara gebeymiş koşullar. Bugün kayığı yerine koyduğum gibi gelip kurumaya ve ısınmaya bıraktık kendimi. Yarın tekneyi boşaltmaya başlayacağım. Ama asıl kafamdaki soru 4 yıldır hiç bir sorun yaşatmayan akülerimdeki sorun ve sorunun kaynağını anlayabilmek.
Sonumuz hayrola bakalım...