Sevgili Hakan E.. bak piyano dedin ya.. Çok ince bir noktadan girdin haberin yok.. Şöyle ki..
Benim dedem yani annemin babası, Kurtuluş savaşında gazi olmuş ve hukuk bölümünü bitirmiş eski kaymakam, hakim ve en son olarak ta avukatlık yapmış, Rizeli bir lazdı. İki evliliğinden beş kızı ve bir oğlu oldu.
Bir Karadenizlinin tüm özelliklerini taşıyan , eski toprak , dağ gibi bir adamdı. Mihalıçık 'ta kaymakamlık yaparken , evin önünde çekilmiş bir fotoğrafı vardır. Tek katlı evin kapısı gözükmüyor öyle düşün.
Dedemin ikinci eşi Sabiha hanım yani benim anneannem , keman çalan, kayak yapan muhtemelen Rum asıllı bir İstanbul kadını idi.
Babasının Abdülhamit'in imamı olduğu söylenir. Abdülhamit'in tahttan indirildiği gün , kendisinden bir daha haber alınamamış.
Atatürk zamanında İlk güzellik yarışmasına katılmış , derece almış bir kadındı. 10. olmuş sanırım. Mayolu fotoğrafları hala ablamda dır.
Dedem, Hatim indirmiş, son derece müedeyyin bir insandı. Ancak keyifle rakı içerdi. Biraz aklımız erip , dede günah değil mi diye sorduğumuzda, bize bunu içmeyi bilmeyen, içince kendini kaybedenlere yasak ve günah olduğunu söyler , kadehinden bir yudum daha alırdı. Bir kez bile sarhoş, dili dolaşmış, çakır keyif görmedim O 'nu.. 74 yaşında, büyük kızının ölüm haberini alınca, namaz sonrası beyin kanamasından vefat etti.
Annem.. Annem ise çok güzel bir kadındı. İstanbul 'da Çamlıca da kız lisesinde okurmuş. anneannem annemi erken yaşta evlendirmek ister. Kendine göre iyi bir damat adayı da bulmuştur. Annem yaz tatilinde İstanbul 'dan izmir ' e döndüğünde bu kim olduğunu tam da bilmediğimiz kişi ile nişanlanmasına karar verir annemin. BU arda toprağı bol olsun anneannem çok otoriter bir Osmanlı kadını idi. Sözü kanun imiş. Nitekim diğer kızları kendi kararları ile değil , hep anneannemin tercihleri ile evlendiler. Ben en azından annem kadar mutlu olmadıklarını biliyorum.
Sıra anneme geldiğinde , evin küçük ama en güzel kızı , (annem Elizabeth Taylor 'a çok benzerdi. ) Yaz boyu karşı evdeki uzaktan bakışıp , aşk olduğu genç futbolcuya kaçar. Genç, Karşıyakalı çapkın futbolcu da anneme aşık olmuştur zaten. Annemin kaçtığı duyulunca Dedem, o dönem İzmir 'in en etkili adamlarından , her yerde babamı aratır. Karşıyaka' daki hergele meydanına takılır hep o zaman babam. Babamın arkadaşı olsun olmasın, buradaki tüm gençler falakaya yatırılır babam ve annemin nerede olduğunu öğrenmek için.
Kısa bir not.. şimdiki halime bakıp , madem annen E. Taylor 'a benziyordu , sen niye böyle oldun dersen, şimdi kel olan bu yelkenci kardeşinin, kıvır kıvır saçları vardı ve zamanında ve çocuk güzellik yarışmasında ikinci seçildiydi..Neyse geçelim.. Hala piyanoya gelemedik bak.
dedem annem ve babamı bulamaz. Bulamaz çünkü Annem ve Babam dedemin ve sonrasında anneannem , Sabiha hanımın şerrinden korkup , Hollanda 'ya işçi olarak gitmişlerdir.
Babam, bir fabrika da çalışmaya başlar. ancak futbolcu olduğu anlaşılınca ismini bilmiyorum çünkü babam doğru telaffuz edemezdi , Hollanda da antrenmanlara çıkmaya başlar. İyi futbolcu olduğu öğrenilince , Bayern Münih 'te oynaması için teklif gelir. Daha dünya savaşı biteli 15 yıl filan olmuştur. Babam Almanya ya gitmek istemez. O zaman Hollanda dan git gel derler. Bu sefer tekrar savaş çıkar da sınırlar kapanır, annem Hollanda 'da kalır diye korkar.
Zaten oralarda çok da barınamazlar. Annem ablama hamile kalınca, ana yüreği dayanamaz , Sabiha hanım annemi Türkiye 'ye çağırır. Babam bir süre dedemin korkusundan Türkiye 'ye dönemez. Ablam doğup dedem torununu kucağına alınca , dönebilir Türkiye 'ye.
Babam, nam-ı diğer Karşıyakalı futbolcu Taşkafa Vedat, nihayetinde ufak tefek bir adamdı. Kapı gibi bir adam olan dedemden korkması son derece doğaldı diye düşünürüm.
Yani, Annem babama kaçınca , Çamlıca kız lisesi hayal olur. Oysa annemin en çok istediği piyano çalmaktır. Bu konuda çok yetenekliydi. Çok güzel sesi vardı.
Annem 60 yaşında vefat etti. Kendisi eğitimini bitiremediğinden , bizleri bazen inanılmaz zor şartlarda okutmayı bildi. Beni önce Atatürk lisesinde sonra ODTÜ de okuttu. , Küçük kardeşim de meşhur Bornova Anadolu Lisesi ve ODTÜ mezunudur. Ablamı ise şehir dışına yollamak istemedi. O da 9 Eylül de tarih doçenti şu anda. Hepimiz vasat öğrencilerdik aslında ve bu okullarda okuyabilirmiydik annem olmasa bilmiyorum.
Annem ,bana iki şey vasiyet etti ölmeden.. Kızlarım en iyi okul ve üniversitelerinde okuyacaklar, ve sonrasında yurt dışı eğitimi alacaklardı. Ama bundan da önemlisi hepsi piyano çalacaklardı. Ama asla zorlamayacaktım. " önlerine piyanoyu koyarsan, benim torunlarım zaten piyanoyu severler "dediydi.
Nitekim, tam da dediği gibi oldu , Büyük kızım, bırakın piyano çalmayı, Boğaziçi Üniversitesi rock korosu şefi dahi oldu. Mezun olana kadar , ki eh o kadar da övüneyim müsaade ediniz , onur listesine girerek mezun olmuştur, bu koronun şefliğini yaptı.
Kızım ile evine gittiğimde beraber özellikle blues çalarız. Ben de biraz tıngırtadırım yani.. ama biraz. Ortanca kızım da aynı yolda. Şimdi bu yazıyı yazarken iki ay önce en küçük kızıma ablası piyanoyu sevdirirken ki videoyu paylaştım.
Yani demem o ki Hakan Erim , piyano çok fazla şey ifade eder benim için, senin sandığından da fazla.. Yer olsa , Tayo Mar'da piyanonun kralı olur. ahşap olması kaydı ile..