Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: BUGÜN "BALIKÇI'nın ÖLÜM YILDÖNÜMÜ

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
BUGÜN "BALIKÇI'nın ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
OP: 13 Ekim 2017, 16:58:43


Balıkçı’nın mektubu
İzmir, 25 Ekim 1969

Aziz, Louis Bayle, Akdenizli Kardeş;

Kitaplardaki şiirlerden sanki Teokritos’un pastoral, Vergilius’un bukaliklerinden  geliyormuşçasına bir koku, tatlı bir alize rüzgarı yayılmakta… Onları okudukça tipik bir Akdeniz manzarası görmüş gibi oluyorum. Çünkü Altıncı Kıta, vahşi bir dünya değildir. Bu yönden “insan dünyası” olduğu söylenebilir. Kesinlikle söylenebilir ki – eğer yanlış anlatıyorsam, Fransızcam için bağışlanmamı dilerim – yüksek ve mağrur dağ ve uçurumlarıyla tüm Akdeniz’e, usta bir sanatçının elinden çıkmış sanat yapıtı denebilir. Bitki örtüsü yeterince zengin olmasa da, dahası orada burada çıplak yerler, kayalıklar görülse de bu böyledir.
 
Güneyden bakınca Toros Dağları (Toros boğa demektir ve bu çok önemlidir) birbiri ardınca, Mavi Akdeniz’in doruklarda patlamış ak köpüklü dalgaları gibi şahlanmışlardır.

Doğu Akdeniz’den şöyle bir yola çıkalım:
İşte orada Akdeniz, aşırı derecede Akdeniz’dir. Orada Akdeniz’le kıyı öylesine birbirine girmiştir ki; karanın nerede bitip denizin nerede başladığı kolay anlaşılamaz. Körfez, küçük koylar, burunlar, yarımada ve adalar çılgınlığıdır. Bu antik “Arkipelagos’tur, Arşipel’dir; yani “Eski Deniz”dir. Mısırlılar bu adaları “Denizin yüreğindeki adalar” diye adlandırmışlardır.

Bazı geceler bu takımadalarda (Arşipel) ay ışığında sandalınızda yalnızken, uzakten gelen  ve sizi garip bir coşkuyla titreten uzun, yumuşak çığlıklar duyduğunuzu sanırsınız. Belki bunlar, gelişmelerini Anadolu’ya borçlu olan Kentaurların seslenişlerinin yankılarıdır.

Atı Hititliler yetiştirmişlerdir. Kentaurlar, Helenlerin gördüğü ilk Hitit atlarıdır. ./…

Ege kıyılarının burunları adeta, denizin çağrısına uyarak, dalgalara dalar ve Afrodit’in doğuşundaki gibi sırılsıklam yeniden  denizin yüzüne çıkarlar. İşte Arşipel adaları böyle oluşur. Dalışlar yinelenirse, mavi deniz, adına uygun olarak sevinçli adalar topluluğu ile dolar.

Sporad ve Kiklad diye adlandırılmıştır bu adalar kargaşalığı. Sporad  “Sperein” kökündan gelir “saçmak”, “dağıtmak” ve aynı zamanda “ek-mek” anlamındadır. Çünkü “sporos” tohum demektir.
Sanki, Küçük Asya’nın yüksek bir yaylasında ayakta duran tanrıça, Arşipel’in sonsuza doğru uzanışını görünce coşkudan soluğu kesilmiş; elinin geniş ve cömert hareketiyle avuç dolusu ada tohumunu serpiştirmiştir bu denize. Böylece Kalimnos, Kos, Nisiros, Simi, Tillos, Karphatos, Rodos, Girit, Girit’in hemen yakınındaki Yannasid adalsrı ile diğer ada ve adcıklar, Adalar Denizinin bağrını çiçeklemişlerdir.

Mitologya çağında, ufkun öte yakasındaki çocuğunu beslemek isteyen Tanrıça Hera, tanrısal göğüslerini sıkar; sütün fışkırmasıyla gökkubbede geniş bir yay çizer ve böylece Samanyolu yaratılmış olur. Sütten Akdeniz’e düşen damlalardan, çılgın ada galaksileri oluşur. Bu Altıncı Kıt’anın başlangıcıdır.
./…..
Şimdi Akdeniz’imize dönelim:
Denizcilik sanatı Anadolu kıyılarında başladı.Sporadlara ve Girit’e geçti. Thalassa Grekçe değil, Giritçe bir sözcüktür. Greklerin deniz anlamında bir sözcükleri yoktu. Pontos diyorlardı. Pontos Fransızcadaki pont (rıhtım) demektir. Adalar, denizi geçmek için, bir rıhtımın basamaklarıydılar.
GiritlilerKüçük Asya’dan (Anadolu^dan) göçetmişlerdi.

1900 yılından beri Doğuda yapılan kazılar, Mezopotamya’ya Sümerlerinin bölge ve Proto-Girit sanatına etkilerini açıkça ortaya koymaktadır. Akdeniz’in yani Altıncı Kıt’anın  niteliklerinin oluşmasında Girit’in etkileri küçümsenemez kuşkusuz. Evet Girit Adası, sugötürmez bir şekilde, Akdeniz’in ocağıdır. Birbirine bağlı pek çok şeyin kökeni bu Girit’te bulunur.
./….
Akdeniz Uygarlığının hazırlanmasında emeği geçen Altıncı Kıt’amızın oluşmasına az çok katkılı olan toplumlara bir göz atalım:
Şimdilerde, Hitit arşivlerinin deşifre edilmesisayesinde Hitit göçlerinden haberdarız.Böylece Kadeş savasında Firavun II.Ramses’e karşı Anadolu’nun bir araya gelen toplumlarının adlarını biliyoruz. İşte bunlar önce Hitit dağlıları- İlyada’da Ketei olarak anılır- sivri sapkalılar. Sonra kökeni Girit Karyalı karışımı olan, şatafatlı tüylerle süslü miğferler giyen Pulasatiler gelir. Bunlar Filistin’e göç ederler ve sonra oraya bunların adı verilir (Palestin. İncilin Filistinlileri de bunlar. Ledine Habu’nun rölyeflerinde görülür. Bir küreden çıkan görkemli miğferleriyle, İ.Ö. 1400 tarihli Tell-el- Amarna’nın mektubunda söz edilenSirdanu’lar, Sardunya’ya göç edip bu adaya adlarını verdiler.  En sonunda Lukkiler ya da Lykyalılar (Lükyalılar), Sicilya’yı elde eden Sicheller (Sicilya adını buradan alır) Tursha’lar, Trysenes’ler ve Etrüskler.

Bu Hitit arşivleri ayrıca şunlara tanıklık etmektedir:
Homeros’un Donoi’leri olan Donauana,İlion’un (Troya’nın) insanları olan İlouna, Dordanoi(Dardanyenler), Mesogen, Mysienler, Pedasos savaşçıları (Pedasalılar), Küçük Asya’nın güneybatı bicilya, Roma halkları; Altıncı Kıt’adaki etnik hukuku.  Öyle olunca, şimdi, Yunanlıların büyük bir kısmının doğudan, özellikle Anadolu’dan göç ettiklerine ilişkin haklı kanımız ve inanılır kanıtlarımız var demektir. Foçalıların Korsika ve Marsilya yörelerinde yayıldıkları da herkesçe bilinir.

Bu Altıncı Kıt’anın iklimi ve insan üzerine etkilerini belirtmek için birkaç şey daha söyliyeyim: Bu iklim, insan varlığının ölçüsüdür. Akdeniz iklimini kışın bir palto ve sobayla, yazın bir iklimlendiriciyle düzeltmeye çalışmaya gerek yoktur. Burada yalınkay giysi ile yılın dört mevsimini geçirebilirsiniz.
Bunun aksi olan soğuk iklim insanlarını alın; bunları Akdeniz’e yerleştirin. Beş yıl sonunda kemiklerinin iliklerine kadar Akdenizli olacaklardır. Güneş, gökyüzü, bulutlar, şimşekler ve deniz onlara kendi yurtlarından çok daha yakın olacaktır. İnsanoğlu Akdeniz’de, anasının kucağındaki kadar rahattır.

Bitiriyorum.
Dante, İtalya’yı şöyle adlandırır:”… delbel paese la dove il si suono” (“ Evet’in gürlediği güzel ülke”) . Bu sözlerden esinlenerek, rahatlıkla Altıncı Kıt’amız için de aynı şey söylenebilir. Akdenizlinin karakteri “hayır”dan çok “evet” demeye yatkındır. “Evet” demek istenir. Evet demek o kadar kolaydır ki! Aksine “hayır” deyince bir sıkıntı duyulur. Altıncı Kıt’a “Evet, evet” ülkesidir.

Aziz Dostum, bir dükkanda, fonda St.Jean Şövalyelerinin kalesi olan bir kartpostal buldum. Bu kartı satın almamın nedeni şato değil, palmiyeler için, çünkü bu palmiyeleri ben dikmiştim.Bunlar tohumdan yetiştirilir. Büyümesi için hayli zaman gerekir. Kuşkusuz tohumların ağaç haline geldiğini göremeyeceğim, ama buraya gelenler gölgesinden faydalanacaklar. Tohumları ekerken, onların hayalimin ufkunda serpilip geliştiklerini görüyordum.Çiçek demetleriyle tamamlanıyorlardı. Bodrum’un ve öteki güney kıyılarının, Suriye’ye kadar olan yörenin ağaçlarını Bodrum’a hep ben diktim. Bugün İzmir’deyim. Onları ancak kartpostallarda görebiliyorum.

Siz, bu ağaçları niçin diktiğimi anlayabilirsiniz. Size bu kartpostalı yollamam biraz da Don Kihottevari bir şey. Don Kihotte ancak Altıncı Kıt’anınünlü kahramanının insalcıl görünüşünün ruhuna nüfuz edemeyen kişiler için gülünçtür. Oysa bütün kahramanlardan daha kahramandır O.
Size gönül dolusu MERHABA.

 L’ASTRADO, 1971- Sayı 8

"ANADOLU'NUN SESİ"  ve " ALTINCI KIT'A AKDENİZ" i okumanızı, dünyanın tam olarak neresinde oturup kimlerin mirasçıları olduğumuzu öğrenmek belki geleceğe farklı bir bakış kazandırır bizlere.
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4249
Çok güzel. Çok!
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 3573
ODTÜ kütüphanesine ilk girdiğimde , onca kitabı görünce kendimi çok cahil hissetmiştim. Bu yazyı okuyunca da aynı hisse kapıldım. Off bu deniz ile ilgili okunacak ne çok şey var.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 989
Merhaba arkadaşlar,Halikarnas Balıkçısı.Cevat Şakir Kabaağaçlı'yı tanıyan,Haldun Sevel ağbi ile balıkçıyı anlatan bir radyo proğramı yapmıştık.
Burada link vermemle ilgili bir sakınca var mı?
  • IP logged
« Son Düzenleme: 14 Ekim 2017, 08:14:08 Gönderen: Ali Ünalan »
“Merhaba denizci, sen de senden sonrakilere anlat…”

  • *
  • İleti: 3573
Yahu Ali niye sakınca olsun..? Yayınla da dinleyelim..
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 830


Balıkçı’nın mektubu
İzmir, 25 Ekim 1969

Aziz, Louis Bayle, Akdenizli Kardeş;

Kitaplardaki şiirlerden sanki Teokritos’un pastoral, Vergilius’un bukaliklerinden  geliyormuşçasına bir koku, tatlı bir alize rüzgarı yayılmakta…
..................
..................

Bu Altıncı Kıt’anın iklimi ve insan üzerine etkilerini belirtmek için birkaç şey daha söyliyeyim: Bu iklim, insan varlığının ölçüsüdür. Akdeniz iklimini kışın bir palto ve sobayla, yazın bir iklimlendiriciyle düzeltmeye çalışmaya gerek yoktur. Burada yalınkay giysi ile yılın dört mevsimini geçirebilirsiniz.
Bunun aksi olan soğuk iklim insanlarını alın; bunları Akdeniz’e yerleştirin. Beş yıl sonunda kemiklerinin iliklerine kadar Akdenizli olacaklardır. Güneş, gökyüzü, bulutlar, şimşekler ve deniz onlara kendi yurtlarından çok daha yakın olacaktır. İnsanoğlu Akdeniz’de, anasının kucağındaki kadar rahattır.

..............................
..............................

Aziz Dostum, bir dükkanda, fonda St.Jean Şövalyelerinin kalesi olan bir kartpostal buldum. Bu kartı satın almamın nedeni şato değil, palmiyeler için, çünkü bu palmiyeleri ben dikmiştim.Bunlar tohumdan yetiştirilir. Büyümesi için hayli zaman gerekir. Kuşkusuz tohumların ağaç haline geldiğini göremeyeceğim, ama buraya gelenler gölgesinden faydalanacaklar. Tohumları ekerken, onların hayalimin ufkunda serpilip geliştiklerini görüyordum.Çiçek demetleriyle tamamlanıyorlardı. Bodrum’un ve öteki güney kıyılarının, Suriye’ye kadar olan yörenin ağaçlarını Bodrum’a hep ben diktim. Bugün İzmir’deyim. Onları ancak kartpostallarda görebiliyorum.

Siz, bu ağaçları niçin diktiğimi anlayabilirsiniz. Size bu kartpostalı yollamam biraz da Don Kihottevari bir şey. Don Kihotte ancak Altıncı Kıt’anınünlü kahramanının insalcıl görünüşünün ruhuna nüfuz edemeyen kişiler için gülünçtür. Oysa bütün kahramanlardan daha kahramandır O.
Size gönül dolusu MERHABA.

 L’ASTRADO, 1971- Sayı 8

"ANADOLU'NUN SESİ"  ve " ALTINCI KIT'A AKDENİZ" i okumanızı, dünyanın tam olarak neresinde oturup kimlerin mirasçıları olduğumuzu öğrenmek belki geleceğe farklı bir bakış kazandırır bizlere.

Sabah sabah hafif bir yağmur yağıyor dışarda, okuyunca çok etkilendim doğrusu..
Bu kitapları hemen alıp okuyacağım..

alıntıladığım ilk bölümü eşime okuyup Akdeniz'e gitmeyi tekrar gündeme getirmem lazım..

Ve palmiyelere daha farklı bakacağım artık..

Teşekkürler Cem reisim..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 989
28-03-2017   Ali Ünalan / Gönül Dostları
Haldun Sevel / Söyleşi 2
Başdan belirteyim amatörce yapılmış söyleşiler:)
https://www.gezginkorsan.org/radyo/arsiv/index.php
  • IP logged
« Son Düzenleme: 14 Ekim 2017, 10:34:16 Gönderen: Ali Ünalan »
“Merhaba denizci, sen de senden sonrakilere anlat…”

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye


SON MEKTUP (1972)

Bodrum'un sabahleyin saflığından, daha ziyade masumluğundan bahsediyorsun.Yani sabahleyin uykudan uyanan ve mavi gözlerini aralayan bir çocuk gibi, o hali Gökova'da gördük. Löngöz'de, Derman Bükü'nde, Altmışaltı Bük'te gördük. Knidos'da birdenbire denizden yükselen bir güzellik vardır. Amma önce saydığım masum gülümseme değil. Kıranlarda yükseklik çığlık olmuştur heuv, hiyuu deye bir kalkmış. Bunlar hep doğanın halleri.Aktüaliteyi çocuk ya da nekahette olanın ya da aşık olanın gözleriyle gördüğümüzde doğa olağanüstü oluyor.Bir mucize oluyor.Gören gözlere yürek kanat oluyor evrenin boylu boyunca.Gökova demek evreni bir ziyaret demek oluyor. Bence yaşantının en çekilmezi kendimizde yaşamaktır. Mutluluk, esenlik çevrenin bir parçası olmaktır. Yani kendi olmayanla birleşmektir.Ne derin nefes alır insan o zaman. Ayrıca kendilikten kendisizliğe geçiş. İşte Bodrum'da bir saflık gördün ya, bir de ışığı vardır, çin çin bir ışık. Türkçe'de "iç açıcı" sözü güzeldir. Şen ve esen bir ışık, gönül sonsuz açılır.

Bodrum'dan ayrılmadan bir iki ay önce ceplerimi palmiye tohumlarıyla doldurur, yüreğim ayrılık acısıyla dolu, dere tepe gezerdim. Dağların tepelerine kadar. Kuytuların diplerini kazar, avuç avuç tohum ekerdim.Yüreğimi toprağa ekiyormuş gibi.
........................
Hane Thales'in bir sözü vardır ya; ' Madde ebedidir, amma canlıdır' ( Enpsychos). Gökova'da yılan balıkları var. Norveç'te de var. Bunlar yumurtlayacakları zaman taa Atlas Okyanusu'nda Bahama Adaları'na gider, yumurtlar ve orada ölürler.Bahamada bütün yavrular yumurtadan çıkarlar ve Gökova balıklarının yavruları Gökova'ya, Norveç balıklarının yavruları da Norveç'e giderler. Bu yumurtalar demek ki atavizm yoluyla nereli olduklarını ve nereye gideceklerini hatırlıyorlar. Yani Atlas'ı geçecekler, Cebelitarık'tan Akdeniz'e girecekler, Sardenya'nın güneyinden, Sicilya'nın altından, Girit'in üzerinden Karpatos Nisiros'dan Tekirburnu yoluyla Gökova Körfezi'ne girecekler. Oradan da Gökova ve Yedi Adalar'a varacaklar. Anaları Bahama'ya giderken okyanusun derinlerinden dibe yakın yüzerler. Yavrular dönerken ise yüzeye yakın denizin hemen yüzünde yol alırlar. Analar da yavrular da yolu 3 yılda alırlar. Bu kesindir, fenni araştırmalar sonucu. Demek ki yumurtada hatıra ve hafıza var. Madde ebedidir ve canlıdır, daima varolur ve yaşar.

Seni görmeyeli fena hastalandım. Az kalsın hayat yolculuğu sona eriyordu. Amma kısmete yolculuğun daha süresi varmış. Kaldık yine mavi göklü güzel dünyada.Amma hastalıktan önceki Cevad'ı şerif ve mercanı latifin latifliği pek kalmadı. Ek yerlerimin menteşeleri romatizma ve domatizmadan paslı kaldı. Oynadıkça cazur cızır ötüyorlar. Hele kaval kemiklerim, dertli kavallar gibi serveti fünun makamından hoş ve hazin neyler üflüyorlar. Lakin kafam yok mu , eskisi kadar sağlam kaldı. Zaten kafamın sağlamlığını son karpuz mevsiminde denemiştim. Bri gün yüksek bir kamyonun tepesine dikilen bir herif sokak kenarındaki karpuz sergisi önüne dikilen başka bir adama karpuz atıyordu. Yerde duran adam atılan karpuzları iki avucuyla kapıp, sergiye yerleştiriyordu. Ben dalgın dalgın aralarından geçerken kamyondan atılan bir karpuz güm diye başıma vurdu ve tuzla buz oldu. Ben ise bana mısın demedim. Mendille başımı sildim, yeryüzündeki yolculuğuma ve havada düşünce yolculuğuma devam ettim. Zaten bu doğalı beri devam eder böyle. Eskiden günde 60-70 kilometre yürür, kimsenin beni görüp deli sanmasından korkmadan kendi kendime yani doğayla yüksek sesle konuşur, yerine göre güler, kahaha salar, türkü söylerdim. Denizde de birbaşıma iken doğal olarak böyleydim. Şimdi artık 1 kilometre yürüyünce oturup dinlenmek gerekiyor. Bir gün Bodrumda yürürken sokakta karşıma çocuğuyla bir kadın gelip durdu. "Cevat bey, ben Derviş'in kızı Belkıs'ım" dedi. Gözlerinde havayı sert bir kamçı gibi biçen acı bir çığlık vardı.Gözleri yaşlarla doldu. Babası Derviş duvarcıydı. Onu yeni hapishane duvarlarını yapmak için benim önümde saymanlığa çağırmışlardı. Adam " Ben şimdiye kadar insanlara ev yaptım, hayvanlara da ahır. Onların duvarlar arasında hapis olacakları duvarı örmem" demişti. Zavallı Derviş bir iki ay önce merdivenden inerken düşüp ölmüş. Belkıs doğduğu zaman babası onu kundakta bana getirdi. "Adını tak" dedi. Ben de " Belkıs" dedim. Ondan sonra Derviş altıncı mı yedinci mi ne çocuğunu getirmişti, ona da Yeter adını koymuştum. "Ben Belkısım" deyişindeki acı bana dokundu. Kendimi tutmak gayretiyle başımı öne doğru eğmeseydim ve bir yana eğilmeseydim, oracıkta patlayıp hüngür hüngür ağlayacaktım. Belkıs'ın çağırışı bana pek fena dokundu. O eski Bodrum'u hatırladım. Sanki bütün kent bir aileydi. Çok mutlu ve insancıl bir yerdi. Beni sabahın ikisinde üçünde gelir uyandırırlardı.Küçük Mehmet "Cevat Amca olmazsa ilacımı içmem" diyor deye. Eh bir ana ayağıma kadar gelmiş, insanı kırmak olmaz, homurdana homurdana kalkar giderdim.

Beş yaşında çocukken Atina'nın yanında Faler var ya, orada deniz kıyısında evimiz vardı. Babam Atina Sefiriydi o yıllarda. Orada deniz kıyısında yanağıma bir tokat yemişim gibi Akdeniz'in büyüsüyle çarpıldım. Sonra aynı şeyi Büyükada ve Boğaziçinde Robert Kolejindeyken yaşadım. Amma oralar Akdeniz değildi. Açıklıkları yoktu. Herhalde Giritlilikten midir nedir ben de bir Akdenizlilik var, bir Bizans ve Bizantinizm nefretiyle. Kalebent olarak Bodrum'a gidesiye dek, Büyükada'da mutfağın yanında topuk altında çiğnenip kırılan kayığım yamyassı ezik kaldı. Neyse, siz şimdi mavi yolculuğa çıkıyorsunuz. Ben artık mavi yolculuklara gidemiyorum. Mavi yolculukta gördüğünüz doğa parçaları sizi de içeriyor ve siz de o güzelliğin gönülde bir parçası oluyorsunuz. Doğa hep masumdur. Şöyle güvertede otururken mavi rüzgar serin serin eser, yakanızı açar. Ne tadına varılmaz mutluluktur o. Cigaranızın dumanı mavi gökte mavileşir, güneş çıplak ayağınızın üzerine yayılarak sıcak sıcak okşar. Hey Hayyam neredesin?!
.........
Dikat etsene, bu mektubumda baştan beri hep Akdeniz havasındayım.Bu yazdıklarım beni Akdeniz'in ölmez gençliği havasına sokuyor. O havayı soluyorum. Dünyanın her yanından insanlar Akdeniz'e gelirler. Gelince de kendilerinin siftah yurtlarına dönmüş gibi bir duygu duyarlar.Sanki yurtları Akdenizmiş de kaderin bir talihsizliği yüzünden asıl yurtları olan Akdeniz'den yoksun kalmışlar.O iskandinavlar kendi gövdelerinden bile eksik kaldıklarını düşünürler. Öyle ya, kürklerle, yünlerle ayılara benzerler. İnsanın çıplak bacağının ötekine sürtmesi bile bir okşayıştır. Atina felsefesine göre varlıkta en büyük fenalık maddedir, ikinci fenalıkta gövdedir. Sokrat, Platon ve Aristotales cenapları ' Bir insan ne kadar gövdesinden ayrılırsa o kadar filozof olur, o kadar ruh olur, gerçeği de ancak ruh bulabilir, ona ancak ruh varabilir' derler. Hoppala !!! Bu görüş Akdeniz sanatının tam zıttıdır. Mısırlılar, Minoen Giritliler ve Bergama yontucuları bunun tam aksini saptadılar. Sanat Akdeniz'de gelişmeyip de nerede gelişecekti ?

Helenler üst insanlar değil, kusurları ve meziyetleri ile alelade insanlardı. Kimi yol objektif olarak bir Helenistan Tarihi yazasım geliyor. Amma yazsam kim okuyacak? Avropailerin kanılarına cepheden saldırmak boşunadır kanısındayım. Çocukluktan beri yalan yanlış olan telkin ve aktarımları yok etmek , kanıları yıkmak kolay değildir. Onun için 6. kıta yollu çevirme taktiklerinin daha iyi sonuç vereceğini sanıyorum.

Fransız mecmuasında yayınlacak aya gidişler üzerine bir yazı yazmak istiyorum bunlara. Aya gitmek fensel bir iştir. Denemeye dayanan fen de İyonya'da başlamıştır. Eğer Atina oluş doğrultusuna ket vurmasaydı, 21. yüzyıla kadar beklenmezdi aya gitmek için. Önce dünyayaı yamyassı sandılar sonra toparlak olduğunu anladılar. Sonra topa benzeyen bir top, bir pırlanta olduğunu anladılar. Herhalde bir eşi daha olmayan bir mücevherdir bu dünya. Bu dünya cosmosun şaşılacak bir harikasıdır. Sokrates bir öğrencisine astronomiden ne düşünürsün deye sorar. Çocuk, mevsimlerin faydasından, denizciliğe yararından söz edince, Sokrates hemen gürler ve horlayıcı bir bakışla; Sizin faydasız şeylerden nasıl korktuğıunuza şaşarım der.Sanki felsefi şeylerin hepsinin faydasız olması gerekirmiş gibi. Asıl astronomi gök cisimlerinde ve yıldızlarda değil de, onların çok yükseklerinde ve ötelerinde ruhla görülebilecek ebedi hakikatlerde imiş. Bak yediği halta ! Yani Platon kafası dünyaya egemen olsaydı, aya gidilmez, ideal ay ile uğraşılırdı. Amma İdeal Luna'ya gitmek için insan da lunatic olurdu.

Neyse beni sorarsanız eyiyim yahu. Eskisi gibi önüm açık değil. Dört yanım apartman duvarlarıyla çevrili. Amma çok şükür apartmanların camlı pencereleri var. En tepemdeki katın pencereleri, güneş batarken renk fırtınalarını görüyor. Gördüğünü önümdeki apartmanların camlarına angılıyor. O da odamın duvarının küçük bir parçasına günün elvadasını bir müzik finali gibi tattırıyor. Eh yeter! Kimi yol oturup dalıyorum, aceba dünyanın kabadayı bir filozofu mu yoksa en muteber koca bir eşeğimiyim deye.. İster filozof ister eşşek olayım duvarda angılanan küçük bir pembelikle mutlu oluyorum ya.

Ben artık burada stop ediyorum Azra. Senin başını epeyce ağrıttım. Amma senden başka yazacağım bir kimse de yok... O da bana kafi. Hastalık nöbetleri arasında yazdım bu mektubu sana... Hoşçakal...
Cevat'ın


  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 1049
Nur içinde yatsın.
Eserlerini okumaya ve anlamaya yetememek içimde uktedir.
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 629
Bugün merkezde, meydanın tam karşısında mimarisi zevksiz, -muhtemelen turistlere ucuz bira ve gürültülü müzik sunmaktan başka bir işlevi olmayan-, şu sıra kapalı ve hayli bakımsız bir işletmenin duvarına oturup bi cıgara yaktım, eşimi bekliyorum.
Onun diktiği palmiyeler ve tohumlarını dünyanın dört bir köşesinden getirttiği kimi agaçlar artık minare boyu olmuşlar. Ama parkçık bizim arka sokaktaki mahalle parkından bile küçük kalmış...Ağaç sayısı da herhalde iki elin parmakları kadar. Ön tarafta bilmem kaç metre  genişliğinde bir mermer taşı kaldırım ( ki resmi ve hatırlı araçlar istediklerinde park etsinler ). Arkasinda ( hiç olmazsa tek katlı ! ) Bodrum Askerlik şubesi, yani başka bi yerde olamazdı, ille orada olacak...Onun yanında Belediyeye ait olduğunu sandığım başka bir çirkin ve üstelik çok katlı bina.
 Binalarla park arasinda kisacık o sokak, taksicilere yaramış, hepsi oraya " konuşlanmışlar ". Tüm bu binalar ve benim duvarinda oturduğum eğlence mekanı şart mıydı, bunlar Balikçinın döneminde tabii ki yoktular, çok daha yeni binalar ; acaba Balikçının o kadar emek verdiği o park eskiden de şimdiki kadar ufak ve her kenarına, köşesine yollar, kaldırımlar, binalarla tecavüz edilmiş halde miydi ? Sanmam. Şimdiki hiçbir geometrik tarife siğmaz o minik-çok çokgen halini görse o kadar emek verir miydi ?

Bunlari düşündüm, sigaram bitti, eşim geldi. Havaalanına hareket edip ihanet edilmiş şehirler şahı Istanbulumuza avdet ettik...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5808
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: BUGÜN "BALIKÇI'nın ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
#10: 15 Aralık 2017, 10:38:24
ODTÜ kütüphanesine ilk girdiğimde , onca kitabı görünce kendimi çok cahil hissetmiştim. Bu yazyı okuyunca da aynı hisse kapıldım. Off bu deniz ile ilgili okunacak ne çok şey var.

Yalnız değilsin.

Teşekkürler paylaşım ve hatırlatma için. Trt nin tek kanal olduğu dönemde "Aganta ,Burina, Burinata " isimli rahmetlinin eserinden uyarlanmış bir dizi vardı. Dizi de aynı isimle pazar akşamları sanırım dört bölüm olarak yayınlanmıştı. Sanırım 83-84 falan olması lazım. Bodrum'u ve sünger münger muhabbetlerini o zaman merak edip araştırmıştım. Balıkçı'nın bir iki kitabını da o zaman okumuştum.Bodrum'uda çok merak etmiştim. Demek ki bizim buralardan başka yerlerde de denizle uğraşanlar var diye ilgimi çekmişti. Çok sonra üniversitede iken teknik gezi ile 1994 yılında ilk defa Bodrum'u gördüm, beklediğim gibi değildi beğenmedim. Sonrasın da iş dışında hiç gitmedim. İş için gittiğimde de işim gereği Konacık Sanayideki müşterilerimize uğrayıp şehri uzaktan görüp dönüyordum. Tatil için hiç gitmeyi düşünmedim. Denizden geçerken de uğramadık. Belki ileri de Balıkçı'nın anlattığı gibi bir köşesini görürüm diye umut eder dururum.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1164
Ynt: BUGÜN "BALIKÇI'nın ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
#11: 15 Aralık 2017, 13:31:28
Ahmet bu bilgi çok iyi oldu teşekkürler. Araştırınca dizinin isminin "Parmak Damgası" olduğunu öğrendim. Youtube'da bütün bölümleri var. Birinci bölüm linki aşağıda. Devamını izlemek isteyenler de oradan yola çıkarak diğer bölümleri de bulabiliyorlar.

https://youtu.be/CmtTWQdHBk0
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5808
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: BUGÜN "BALIKÇI'nın ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
#12: 15 Aralık 2017, 14:00:55
Ahmet bu bilgi çok iyi oldu teşekkürler. Araştırınca dizinin isminin "Parmak Damgası" olduğunu öğrendim. Youtube'da bütün bölümleri var. Birinci bölüm linki aşağıda. Devamını izlemek isteyenler de oradan yola çıkarak diğer bölümleri de bulabiliyorlar.

https://youtu.be/CmtTWQdHBk0

A çok teşekkürler bende belki vardır diye araştırmayı düşünüyordum, eline sağlık.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

 
Yukarı git