Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Türk gezi yelkenciliği üzerine bir denenme..

  • *
  • İleti: 3573
ülkemizde herhangi bir alışveriş merkezinde , bildik markaların giysi reyonlarını bir incelerseniz, ne kadar pantolon , gömlek, ayakkabı varsa bunların çoğunun yelkenci kıyafetlerinden esinlendiğini görürsünüz.

Hani bir yabancı, bu mağazalardan alışveriş yapmış ve bunları üstüne giymiş birisini görse, teknesini yeni bağlamış gelmiş, buralarda dolaşıyor sanır.

Sadece bu açıdan bile bakıldığında , bu markaların bu tür kıyafetleri ön planda tutuyor olmaları bile ülke insanının denize olan sevgisi ya da ilgisini gösteren ilginç bir sosyal ve ekonomik bir detay diye düşünüyorum.

Türk Gezi yelkenciliğinin gelişmesi , tam da tavuk yumurta ilişkisi gibi. Bu ilişkiye horozun bakış açısı da devlet kurumlarının bakışını aynen yansıtıyor.

Bu konuda bir politika üretilebilmesi için yeterli sayıda gezi yelkencisinin olması gerekiyor. Bu politikalar oluşmadıkça da yeterli sayıda gezi yelkencisi bir sosyal sınıf olarak ortaya çıkamıyor.

Günümüz şartlarında görünüşte iyi gelir düzeyine sahip insanımızın , giderlerine baktığımızda , tatil parasını bile zor denkleştirdiğini görebilriz. Çocukların, okul ödemeleri, ev ve araba kredileri v.s. derken insanların deniz ile ilgili bir bütçe ayırabilmeleri neredeyse imkansız gibi.

Oysa , yine ilginç bir örnek, birçok anne baba kış aylarında çocuğuna yüzme dersi aldırıyor. Yüzmenin çocuk gelişimine katkısı, diğer spor dallarına göre son derece ucuz maliyetler ile yapılabiliyor olması , aileleri bu yöne itiyor. Şöyle dikkatlice bir bakınız etrafınızda ne kadar çok çocuğun yüzme dersi aldığını görüp şaşıracaksınız.

Yani yeni nesil, ciddi bir potansiyel. Günümüz insanı için de özellikle son yıllarda gezi yelkenciliği daha dikkat çekici ve arzu edilir hale geldi.

Temel sıkıntı ise bilgisizlik. Nasıl başlanacak? Nasıl bir tekneye sahip olunmalı. ? Bu konuda bu işin içindekiler dahi tam bir fikir birliği içinde değilken ve yöntem belirleyememişken, hiç bilmeyen ancak denizde olmayı arzulayanlar ne yapsın?

Kim ne derse desin, Anaerkil bir toplumuz. Bir kocanın eşine 50 bin Euro ile bir tekne alabilmeyi kabul ettirmesi neredeyse imkansız. Bu önerinin cevabı hemen bunun yerine 1+1 ev ya da küçük bir arsa alasak oluyor.

Üstelik , 50 bin Euro bedelli bir tekneyi eşe beğendirmekte zor. Ortalama Türk kadını bir fuarda tekne gezerken ev bakar gibi baktığından yukarıdaki durum gerçekleşiyor. Bu parayı bu tekneye verceğimize küçük bir ev alırım daha iyi mantığı. Bir de marina ve barınma sorunları eklenince , bizim kocaya da fuardan tekne yerine en fazla bir olta takımı ve charter firmalarının broşürleri kalıyor.

Bir taraftan , beklentileri yükselten sürekli büyüyen ve lüksleşen tekneler dururken , denizde olmak bu işe heveslenen günümüz insanının hevesini de kursağında bırakıyor.

Sonuçta bu tür pahalı yelkenlileri alan insanlarımızın çoğu da bu tekneleri genelde prestij için aldığından ülkemiz neredeyse bir lüks yelkenli mezarlığına dönmüş durumda.

Bu kimseleri tercihleri nedeni ile eleştimiyoruz. Sadece konumuz dışında kalıyorlar. Konumuz Gezi yelkenciliği. Bu arkadaşların çoğunluğu gezmediğimden konumuz dışındalar. Ancak böyle büyük ve lüks tekneleri alıp, cayır cayır hakkını vererek gezen dostları da görüp biliyor şapka çıkartıyoruz. O ayrı.

Özetlersek, gezi yelkenciliğine meraklı, ancak dar bütçesi olan , konu ile ilgili bilgisi yetersiz potansiyel insanımızı nasıl tekne sahibi yapacağız. ? Ki çoğalalım ve toplum içinde sosyolojik bir katman oluşturup, devlet mekanizmasında baskı unsuru olabilelim.?

Bugüne kadar işler genelde, başka nedenler ile devlet mekanizması içinde hatırı olan yelkene gönül vermiş büyüklerimizin sayesinde yürüdü ya da çözüldü. Ancak ben başka bir yaklaşımdan bahsediyorum.

Bu konuda hali hazırdaki gezi yelkencilerine de görev düşüyor. Çoğumuzun farklı tercihleri ve seyir planları var. Ancak özendirici olmak durumundayız diye düşünüyorum.

Farklı tecrübeler sahibi bir dolu yelkenciyiz. Ege denizi gibi bir coğrafyaya da sahibiz.

Bu tecrübeler ışığında , özellike Türk kadınının taleplerine yönelik bir başlangıç teknesi düşünemezmiyiz.?

Ege denizinde max altı saat konforlu seyir imkanı sunabilecek, demirlemesi kolay, içimde bir haftasonu geçirilebilecek ama her şeyden önemlisi bizim insanımızın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yelkenli. Ekonomik değeri olan bir kayık..

Ne dersiniz ? böyle bir yelkenli tekneyi tartışsak mı?

Önce ihtiyaçları belirlesek, sonra buna uygun ekipmanları, ve sonrasında tekneyi tasarlasak?




  • IP logged

  • *
  • İleti: 562
    • Yat Tekne Sörveyi, ekspertizi, ozmoz muayenesi
Öncelikle Türkiye'de amatör denizciliğin "lüks" olduğunu kabul etmek gerekir. Örneğin İsviçre'de deniz olmamasına rağmen, okulllarda yüzme dersi mecburidir. Belki de sadece bu nedenle her İsviçreli su ile tanışır ve göllerinde inanılmaz çok sayıda tekne vardır.

ABD satılık tekne ilanlarına bakarsanız 8-10 bin dolara tekneler görürsünüz. Bazıları denize çıkmaya hazır olarak takdim edilir. Ersin reisin de belirttiği gibi Türkiye'de elli bin Dolar (pardon Euro) vermeden bir gezi teknesinin yanına yaklaşmak pek de kolay değildir. Bir zamanların 28-30 ft boydaki "büyük!" tekneleri ise artık neredeyse sandal kabul ediliyor.

İstanbul'da yapılan bir araştırma ise İstanbul'da yaşayanların büyük çoğunluğunun denizi görmediğini neredeyse tamamına yakının Adalar'ı bilmediğini  ve gitmediğini gösterdi. Durum İstanbul'da böyle ise Anadolu'nun halini göz önüne getirmek bile çok zor.

İstanbul'da kurulan bir çok dernek ve vakıf var. Adları dikkatinizi çekti mi? "Sivas Taş Dağı Zirvesi Köyü Kalkındırma Vakfı" benzeri bir çok kuruluş var. Diğer taraftan, bir kaç internet grubu dışında, Gezgin Korsan ve Heyamolahey forumları var. Gerçekten amatör denizci tabanlı dernek sayısı ise bir eliln parmaklarından azdır ve içimizden çıkıp yeni kurulanları da neredeyse bizden koptular diye ayıplayacağız.

Bana göre sorun pahalılık bir tarafa, tekne maliyetinin yanı sıra barındırmanın zorluğu ve yüksek fiyatıdır. Marinalarda tekne barındırma, ev kirası ile kıyaslanabilir. Bunca koyun, barınağın olduğu bir ülkede sadece marinalara bağlı olarak teknecilik yapmak çok doğru değil. Bana göre insanı denize alıştıracak, tanıştıracak dernek ve vakıflar çoğalmadan ve barınak sorunu çözülmeden çok da ilerleme kaydetmek mümkün değildir.

Bir iskele yapmak için neredeyse tüm TC kurumlarından onay almanız gereken bir ülkede denizciliği geliştirmek için bana göre tekneden daha acil ihtiyaç kurumsallaşmaktır. Dernek ve vakıf sayısı arttıkça bunların bir kısmı gerçekten birşeyler becermeye çalışacak ve bir kısmı da muaffak olacaktır. Ancak bu başarılardan sonra denizciliğimiz biraz daha gelişecektir.     
  • IP logged

S

Salim ORHANLI

Şaşal 6.20 için girişimimiz olmuştu. Üstelik üretiminde kadınlarımız yer alacaktı. Bürokrasi ve destek yokluğundan başlayamadık. Ancak iptal edilmedi, ertelendi.

Büyükşehir yasasına göre Didim'in 63 km uzunluğundaki sahil bölgesi Aydın Büyükşehir Belediyesine verildi. Onların izni olmadan kıyılarda en ufak bir tasarrufumuz yok. Onlar da başka populist işlerle meşgul. Malum seçim sath-ı mahalline girildi.

Didim'deki mevcut yönetimin de gündemi çok farklı. Kaset çekmekle meşguller  >:(

Ancak gelecek olan yönetimdeki adaylar ile sıkı temas halindeyiz. Umuyorum Didim'e bir belediye marinası, 20 işyerini kapsayan tekne bakım/onarım küçük sanayi tesisi kazandıracağız. Halihazırda mevcut bulunan Denizcilik Meslek Lisesi sadece gemi adamı yetiştirmeye yönelik. Bu müfredata ek olarak yapılabilirse çıraklık seviyesinde eğitim verebilecek, olmazsa kurs ile çözüm bulunabilecek bir proje üzerinde de çalışıyoruz.

Akbük mahallemizde mevcut barınağın öncelikli olarak belediye marinasına dönüştürülme işi gündemimizde.

Yerel yöneticilerin denizden anladığı kıyıda çimmek ve en fazla bir arkadaşının teknesinde balığa çıkmak. Şimdilik yelkenin büyükçe bir mendilden farkı olmadığını düşünüyorlar maalesef.

Buna rağmen yılmadan proje üretip önlerine koyuyoruz.
Bir yerde pes edecekler  ;D
  • IP logged
« Son Düzenleme: 02 Ekim 2017, 08:39:30 Gönderen: Salim Orhanlı »

  • *
  • İleti: 3573
Görüşlere katılmamak elde değil ancak Ahmet Çelenoğlu nun çok net özetlediği durum malum.

Ben daha çok uygun maliyetli yaptırılabilecek bşr tekne tasarımından bahsediyorum. Yani öyle bir tekne olsun ki, birçok ihtiyaca cevap verecek özellikleri olsun.

Örnek, boyu 9 m, eni 3 m olsun. Yani marinalardaki minimum metre kare alana karşılık gelsin.

Hareketli salması ve trayler ile çekilebilir olsun. Direği kırılabilsin.

Fiber olsun ancak ahşaptan , özellikle su kontrası kullanılarak yapılabilecek bir model olsun.

Havuzluğu geniş, ayakta durulabilen kamarası olan, bir ailenin rahatlıkla kalabileceği yapıda kamarası olsun..

  • IP logged

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Teknesine binip, gezen, gören, paylaşan, forumlardan öğrenen, yeni malzemeleri ve kolaylıkları tartışan, dış dünyayı kendi denizciliğini geliştirmek için takip eden ancak bundan fazlasını da yapmayı düşünmeyen “ortalama” Türk amatör denizcisi kalıbını kıran, gelecek için fikir üreten, tepki çekse de bildiğini, öğrendiğini sakınmadan paylaşan, “bir başka yolun da var olduğunu” anlatan Ersin’in önünde saygı ile eğiliyorum.

Bla bla bla’yı mükemmelen beceren ve fakat fikir üretmeye gelince duraksayan, üretilen yeni fikirlere dudak büken, neyin nasıl olması gerektiğini tartışmak yerine nasıl olmaması gerektiğini hararetle savunanların çoğunlukta olduğu bu ülkede çabasını görmemek körlük olur.
 
Önerdiği “../..özellike Türk kadınının taleplerine yönelik bir başlangıç teknesi düşünemez miyiz.? Ege denizinde max altı saat konforlu seyir imkânı sunabilecek, demirlemesi kolay, içinde bir hafta sonu geçirilebilecek ama her şeyden önemlisi bizim insanımızın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yelkenli. Ekonomik değeri olan bir kayık..” proje kanımca önümüzde tırmanmamız gereken merdivenin orta basamaklarından biri.
 
Merdivenin ilk basamağı, tıpkı genç, görece iyi eğitimli ve orta, üst gelirli ailelerin çocuklarını yüzme kursuna gönderdikleri gibi, denizciliğin “amentüsü”  kürek çekmek ile başlanmalı.
 
Kentlerin oransız büyümesi ile yapılan sahil yolları halkın deniz ile olan doğal ilişkisini keseli 35-40 yıl oldu. Deniz dudağı köylerde, mahallelerde bulunan çekekler yok edildi. Yaşı şimdilerde 50-60 olanların çocuklukları, sandal kiralayıp denize girmek, balık tutmak ve tabii kürek çekmek deneyimi ile zenginleşmiş dolu dolu bir birikimdir.

Yelkenciliğe adım atmadan önce çocukları öncelikle denize aşina etmeliyiz. Bir dönem, Belediye’ye hazırladığımız eğitim / öğrenim projesinde “Deniz Parklarını” önermiştik. Sahili olup da birden derinleşmeyen yerlerde küçük ve orta boy gemi filikları getirip, değişik renklere boyayıp, takımlar oluşturarak çocukların gün boyu bu teknelerle haşır neşir olmalarını, devirip doğrultmalarını, üzerine çıkıp olmadık haşarılılıkları yapabilecekleri, kürek çekecekleri, denizde ve teknede özgür olup, denizi, rüzgarı, tekneyi ve kendilerini tanıyabilecekleri bir proje… Aklı evveller hemen büyük harflerle “GÜVENLİK” duvarını çekip taş koymakta gecikmediler.

Ersin’in önerdiği projede tek tek tekneler söz konusu. Ucuza üretilip satılacak, “ekonomik değeri” olan tekneler. Yani bir anlamda “Halk teknesi”.  Yani yine, marinalara bağımlı olmasa da, insanların cebinden çıkacak görece maliyetli bir harcama.

Bu aşamaya gelmeden önce Polinezya’yı yeniden keşfetmek yerine, etrafımıza göz gezdirip başkaca “başlangıç noktaları” bulabiliriz.
 
Örneğin:
-   Kolay ve çabuk yapılabilen çeneli bir model bulup babaların çocukları ile birlikte ortaklaşa yapabilecekleri, gençlere de hobi kazandıracak boyu 50cm civarı olup, evin hanımının cinlerini tepesine çıkartmayacak bir yelkenli teknenin “ön-kesimli” modelini çok cüz’i bir fiyata sosyal medyada, okullarda yaygınlaştırmak. Yapılan modellerin topluca bir araya getirilerek bir anlamda hayalleri körüklemek ve hayali olanları bir topluluk haline getirmek. Fikir ve deneyim alış verişlerini sağlamak.

-   Yine çok kolay kalıp alınıp polyesterden seri üretilebilecek, 4-5 kişi kapasiteli, iki veya üç çift kürekli – aynı anda iki veya üç kişinin de kürek çekebileceği- basit yelkenli, basit salmalı, kürek, yelken, gerektiğinde dıştan takma 4-5 HP motor da takılabilir, denize girmesi kolay, balık tutmaya ve mevsim dışında istiflemeye müsait, monotip bir tekne. Bunları uygun mevsimlerde KİRALAMA /  gerekirse EĞİTİM de verme kolaylıklarını hayata geçirmek. Küçük bütçeler ile yatırım yapmak isteyenleri 3-5.... tekne alıp kiralamalarını özendirmek. Sadece (P)İstanbul değil, ülkenin her deniz dudağında yaygınlaştırmak…


-   İri boy – belki 15-20 metre,  yarı geleneksel armalı güvenliği ön planda tutulmuş, lüksten kaçınılmış bir tekneyi yeni kurulacak ve amacı bu tekneyi inşa edip, sadece eğitim verecek şekilde yaşama geçirecek bir Dernek-Kulüp kurmak. Denize inen teknede ve bir program dâhilinde Hopa’dan, İskendorun’a yöre çocuk ve gençlerine denizcilik, yelken ve amatör balık avı eğitimi vermek. Bu teknenin inşasında geniş kapsamlı bir tanıtım ve kampanya ile kurum ve kuruluşların, özellikle orta öğretim ve üniversitelerin, yurttaşların da maddi katkısını sağlayıp projeyi sahiplenmelerine yöneltmek.  Ege ve Akdeniz’de her yıl yapılan deniz şenliklerinde bu teknede eğitim almış genç mürettebat ile bayrak göstermek.  Bu anlamda elimizde sadece “Bodrum Okul Gemisi” var. Tabii yetmiyor. Üstelik yöresel kaldığı gibi cesameti de bakım/ onarım/ yaşatma maliyeti de korkutuyor.

-   Ve tabii tekne sahibi olanların fırsat buldukça hiç denize çıkmamışları, heveslileri denizle tanıştırma programları yapmaları.

Günümüz yaygın ekonomik şartlarında bireylerin kafasındaki “deniz zengin işidir”  efsanesini kırmak için küçük bütçeler ile denize çekebilmek temel amaç olmalıdır. Fuarlarda, marinalarda, rallilerde pompalanan ve pazarlanan dev bütçeli denizcilik yerine “  başka bir yol da var” fikrini aşılamayı temel hedefimiz kabul edersek her yaştan insanı yeniden deniz ile barıştırabiliriz  diye düşünüyorum.
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 629
Ersin, başka bir tartışmada Barbarossa 29 ( öyleydi adı sanırım...) örneğini vermiştim.
9m boyunda 3m cıvarı eni olan, makul yelken alanlı, geniş havuzluklu, davlumbazlı bir motorsailer.
Fiyatı da sanirim o zamanlar 50.000 usd civarıydı.
Yavaş ve ağır tekne seven motoryatçının da, keyif için gezenin de, yaşlının da, yeni başlayacak ürkek denizci aileler için de uygun olabilecek bir seçımdi.

O dönemde bir Iskandinav tasarımcının benzer bir projesine takmıştım, teknenin Türk pazarı için ideal olduğunu düşünüyor ve elimdeki yepyeni tekneyi satmayacağım  ve o projeyle değiştirmeyeceğim için de  nerden finansman bulurum diye aranıyordum.

Derken bir gün FB Marinada F10'nun en başında yukarıda bahsettiğim Barbarossa 29'u gördüm. O gün o teknenin koyu bordo kabuğu kadar sinirden kızardığımı hatırlıyorum ; " Ahan da yaptilar ışte tekneyi, sen artik avucunu yala..." diye sinirden dört dönmüştüm.

Yanlış bilmiyorsam o tekneden 2. bir tane hiç yapılmadı !

Yine benzer bir örnek olarak prototipini bir arkadaşımızın belki 10 seneden fazla bir zamandır çok severek kullandiğı ve iyi denizci, iyi yelkenci olan Dudley Dix'in 9 metrelik bir tasarımı var. D. Dix bu tekne için imalatçı aradiğını kendi internet sitesinde ilan etmişti, o imalatçı Türkiyeden çıkti, tekne yapıldı, fuarda sergilendi....Ve o da tek örnek olarak kaldı.

Belki de paradigmayı değiştirmek lazım ?
Bizim gibi bu işe başlamış, bulaşmış ve heybesinde kendince tecrübe , bilgi biriktirmiş kişilerin önerdikleri çözümler yeni başlayacaklara hitap etmiyor olabilir mi ?

Misal yine anlayamadığım, ilk ithal edildikleri donemde bir kaç yıl boyunca neredeyse kapanın elinde kalan ( ve ikinci elde fiyatları da hiç düşmeyen ) McGregor'un yeni serisi niye şimdi pazarda rüzgar estirmiyor ? Üstelik aynı konsepti taklit eden veya geliştiren başka markalar da var : onlar da ortada yok bu ülkede.

Benim kendi çevremde bu işe merak saran genç insanlardan gördüğüm ise, alışilmiş, bildik bir markanın herhangi bir modeliyle bir zaman ders aldıktan sonra, ilk cesaretle yine alışıldık, bildik bir markanın 35-38 feetlik bir teknesini bir veya bir kaç kez kiralamak ve denizcilikten hoşlandıklarına karar vermişlerse de bu defa hem eğitimde, hem charterda kullandıklari tip ve tarz bir tekneyi yeni veya 2. el alarak , tekneci ve denizci olmak.

Bu izlenimim veya değerlendirmem doğru ise, zaten çok konvansiyonel, alışilmış, çok görulen çok bilinen bir tekne olmazsa ; " yahu bakın, sizler için en doğrusu budur ! " diye ortaya salacağın teknenin muşterisi olmayacak.

He, az biraz pesimist bi vatandaş olarak tanınırım çevremde...     ;D
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
1968 yılında Tofaş ve 1969 yılında Renault ile tanışır tanışmaz, ülkemizin güzide insanının, bir "araç" dan beklentisi, sonsuza kadar belirlenmiş oldu.
Sınıf gözetmeksizin.
 
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Iki konu sırt sırta
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 237
  • Hep gülelim birbirimize, saygı ve sevgi ile.
Sevgili Ersin Böke'nin açtığı ve irdelediği konuda halka bu zevki ve konforu aşılamak ve mayalamak,  kısaca sevdirip benimsetmek için Sevgili Cem Gür'ün önerdiği 3-5 kalem uygulama (minik model ile oyun ve imal zevki, hayal kurdurma,erişkin dönemde de küçüklü, büyüklü tekneler, ucuz imalatlar ve mevcut teknelere teknesizleri alıp gezdirme vb) muhteşem fikirler. Ve bence maya tutar.

Sevgili Aali San'ın pesimist (kendi ifadesi ile  :)) görüşü de tahminden öte yaşanmış gerçeklere dayanıyor. Ve ben de haklılığını düşünüyorum.

İşte bu noktada derneğe çok büyük iş düşüyor. Bakın beyler böyle bir amaç resmi kurumların da ( milli eğitimden spor bakanlığına kadar) desteklerini almak ama bu desteği temin için de bizim DADD olarak ciddi ve fizibıl bir planla ortaya çıkmamız bazılarımızın seçilen pilot alanlarda (sevgili Salim Orhanlı gibi) bu işi fedakarane üstlenmemiz çok şey katabilir. bana düşünmek bile heyecan verdi inanın

Didim de mudanya da DADD nin kiralayabildiği bir barınakta vs bu tür faaliyetler yapsak. Gereğinde yerli gemi inşacılardan (?) planlar temin etsek.Ve devam etse bu çabalar. ?0-?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Sevgili Âli, Barbarossa 29 toplamda 4 adet yapıldı.
İkisi yurtdışına satıldı.
Biri Tekirdağ'da diğeri sanıyorum Orhanlı'da veya Netsel Marmaris'te.

Barbarossa firmasının ortaklarından biri İlhan Özgören'e de forumu önerdim. Sağolsun üye de oldu. Konu hakkında geniş bilgiyi bu başlığı okursa kendisi verecektir.

Pesimistliğinin sağlam temelleri var. Genel olarak bilinen ve denenmiş tercih nedeni. Yani risk almamak, takipçi olmak, yeniliklerden korkmak.

Ama bu kısır döngüyü de kırmak, ufku açmak gerekiyor. Bunun da yolu "makul fiyattan" geçiyor.


  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Etme böyle pesimist mesimist icli sözler Cem abi ya. Zaten Allahiniz var mi lan sizin modundayim.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Yaşadığımız coğrafyanın birey üzerindeki reddedilemez etkileri . İstediğin kadar o meş'um soruyu sor. Cevap zaten belli. "YOK".

Daha bugün tekneleri tamir ettiğimiz yere şikayet üzerine iki araba dolusu belediye zabıtaları gelip garip bir soğuk  demircinin işyerini mühürlediler. Dolayısıyla tek elektrik kaynağımız da uçtu gitti.

Bu lanetli coğrafya - Ortadoğu- "tut kelin perçeminden" ile " kör tuttuğunu.... " ve "paran kadar konuş" ların egemen olduğu çilehane.

Birazcık aklı olan kafatası içindeki "beyn" den kurtulup azad olur.
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

T
  • *
  • İleti: 2171
Ne zaman bu "tercih edilebilir tekne" konusu açılsa ve kişilerin davranışlarının çokta akıl kârı olmamak ile birlikte belli bir mantık dahilinde olduğunu düşünürüm.
Düşündüğüm şey ise ; bunun bir bilişsel uyumsuzluk olduğudur.

Yani, aklımızı, mantığımızı ve duygulamızı aynı çizgide buluşturmak için bilişsel uyumsuzluğu kullanırız.

Örneğin, bu tekne konusu çelişkilerden oluşur. Akıl kârı görünen, bilgi ve deneyime dayalı tercihler yapılması gerekirken, kişiler aksi şekilde davranır.
Biliş ve davranış çatışır.

Bu durumda ortaya bir uyumsuzluk çıkar ve beyin bu durumu düzeltmelidir çünkü hoş göremez.
Çatışan biliş ve davranış, beyni denge haline geri getirmek için değişmelidir. Düşünceleri değiştirmek genelde davranışları değiştirmekten daha kolay olduğundan, zihin işleyişimizi dönüştürmeyi her daim tercih ederiz.

Şöyle düşünelim ;
Tecrübe ve bilgi, bize belli ölçülerde, bakım ve tutumunun görece kolay olduğu, konforun minimum düzeyde olmasına rağmen , kişinin/ailenin kullanabileceği, gösterişten uzak olmasına rağmen orta halli bir kişi/ailenin en mantıklı seçimi olabilecek tekne türlerini ve yapılarını ortaya koyar.

Mantık basittir ama tercih edilmez.

Çünkü, davranışlarımız bize, daha konforlu, ikinci eli kuvvetli, tanınmış bir marka, yedek parça bulma rahatlığı, yaygınlığı ve çevrede aynı sınıf ailelerde sıklıkla görülebilen bir tercih yapılmasının daha doğru bir davranış olduğunu belirler.

Bu bir bilişsel uyumsuzluktur ve devreye, davranış ve düşüncenin arasında ki gerilimin, hemen düşürülmesi gerekliliğini doğurur, kişi davranışını değiştirmek yerine düşüncesini değiştirmeyi yeğler.

Sonuçta ortaya, kendisine mantıklı bir seçim olarak sunulan önermelerin, aslında tamamen kendisine maddi kayıplar ile sonuçlanacak, mantıktan uzak, duygusal sebepler ile söylenmiş, toplum dışı düşünceler olduğunu ikna etmesiyle son bulan bir süreç ortaya çıkar.

Sonuçlarını hepimiz biliyoruz.
Ne yapılabilir ?

Bu durumda en mantıklı çözüm, kişilerde bilişsel uyumsuzluğa sebebiyet vermeyecek, bir "marka" ile benzeş bir çalışma yapmak, özellikle iç dizayna dikkat etmek, aynı zamanda, ortaya çıkacak ürünün iyice parlatılması ve günümüz insanının satın alma kararlarını etkileyen pazarlama yöntemleri kullanılması olabilir.

Bu parlatılma ve pazarlama işi ülkemizde önemsenmiyor. En basit örneğini, Bavaria'nın lansmanını yaptığı bir teknenin videolarına bir bakın. Bir de bizden, mesela Ege Yat'ın yayınladığı ilk video'ya. Demek istediğim çok daha anlaşılır olacaktır.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 02 Ekim 2017, 18:20:08 Gönderen: Tan Kaan Özkan »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Katılmıyorum diyeceğim yine küçük goruyon neyin diyeceksin , ben de bi şey demiyorum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ersin Reis,

Yine çok güzel bir konu ve çok doğru tespitler var. Denizcilik kültürü ve amatör denizcilikle ilgili tartışmalar daha önce yapıldığı için o konularda tekrar fikir belirtmeyeceğim. Yazdıklarını okurken aklıma Atilla Algon geldi. Algomar teknelerini imal eden Algon’un özyaşam öyküsünü anlattığı “Van Gölünün Gemileri” kitabını bu sene başında okumuş, Atilla Bey’in deniz sevgisinden ve girişimciliğinden çok etkilenmiştim. Denizci bir insan ve iki çocuklu bir aileye sahip olduğu için ihtiyaçları bilerek, optimum ölçülerde bir tekne modelini alıp değiştirmiş, seri imalat yapmış ve önemli bir işe imza atmıştı. Hatırlarsan tekneyi değiştirirken Algomar tekneler de adaylarımız arasındaydı da Ahmet’le, Sen caydırmıştınız bizi :)

Bir de Tuzla Marina’da iki yan komşumuz olan Ayçaa teknesinin sahibi Oktay Çopuroğlu’nu düşündüm. Oktay bey şu an kullandığı Ayça teknesini kendisi imal etmiş. Geçmişte seksenli yıllarda Türkiye’de tekne üretip satıyormuş. Oktay Bey’i Heyamolahey foruma davet etmiştim ama aynı zamanda bir Geko olduğu halde yazmayla arası olmadığını söylemişti. Aslında en kısa zamanda kendisiyle kısa bir röportaj yapıp burada yayınlamak lazım. Belki Ali Ünalan dostumuz radyo programına da  davet edebilir. Oktay Bey, 80 yaşında ve hala düzenli olarak denize çıkan sıkı bir denizci. ( Eşi Ayhan Hanım da sürekli birlikte seyirlere çıkıyor. Denizcilik haricinde de her anlamda örnek bir çiftler). Geçmişte imal ettiği tekneler tam da senin tarif ettiğin amaca yönelik gezi tekneleriymiş. Birkaç fotoğraf isteyip buraya eklemek lazım. Teknik anlamda çok başarılı olmuş. Bir fuarda tanıştıkları ve uzun yıllar boyunca aile dostu oldukları Moody teknelerinin sahibi (ismini hatırlayamadım), bazı moody modellerini Türkiye’de ortak üretmeyi teklif etmiş. O dönemde enflasyon ve kur artışları nedeniyle yaptığı işlerden sürekli zarar ettiği için cesaret edip bu teklifi kabul edememiş.


Oktay Bey de, Atilla Bey de idealist amaçlarla yola çıkmışlar. Her ikisi de bireysel çabalarıyla ve girişimcilikleriyle bir şeyler yapmaya çalışsalar da bu konularda bir devlet politikası ve desteği olmadığı için yeterince ilerleyememişler ve bırakmak zorunda kalmışlar. Bilgi ve deneyimleriyle bu konuda söyleyecekleri çok şey olurdu herhalde.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 02 Ekim 2017, 22:41:15 Gönderen: Mücahit Karabaş »

 
Yukarı git