Hava yağmurlu, aslında tam da yelken havası. Şimdi Burgaz ada da kimsecikler yoktur da.. Şöyle yağan yağmur altında , hafif üşüyerek bir seyir ile Antigoni ye gitsem, Boş , bilemedin bir iki yaşlı adalının oturduğu restoran da , açıkta otursam, bir salata söylesem bir de uskumru soya sosunda, yanında rakı içsem bir duble..
İnsan yaşlandıkça sıkılmıyor tek başına oturmaktan. mavi yağlıboya ile boyanmış ahşap kare masa. Ucuz, kırmızı kareli bir masa örtüsü, ve size bir tavsiye;
Çaktırmadan bir kadeh daha hazırlayın. Tek bir kadeh, yanında bir bardak soğuk su. Yavaşça masanın diğer tarafına ittirin. Kimse görmesin ama. Az biraz bekleyin. Sağınıza solunuza bakın , kimse görmeden kadeh tokuşturun , gözlerinizi kapatıp alın bir yudum buz gibi rakıdan, bir nefeste tütün.
Açın yavaş yavaş gözlerinizi, önce en özlediklerinizi göreceksiniz karşınızda, küstükleriniz ile yenidan kavga edecek , eski sevgilinizi yeniden baştan çıkarmaya çalışacaksınız. Çoktan göçmüş bir büyüğünüz gelip nasihat edecek size, gerçi artık kalmadı ama ilkokul öğretmeniniz gelip , kulağınızı çekecek, yine acıyacak kulağınız.
Yaşadığınız herşeyi yeniden ama bu sefer sanki başka bir boyutta yaşayacaksınız. Ne zamana kadar? Tekrar kadeh tokuşturana kadar. Ve gözlerinize inanamayacaksınız. O koyduğunuz kadeh boşalmış. !
Hafif ürperecek, ne zaman içtim ki ben bu rakıyı ? diye kendinizi suçlayacaksınız.
Anılar, eski dostlar , asla unutulamayan sevgililer , göçmüşler.. Hepsi var olduğunuz sürece kendiniz kadar gerçekler.