Sevgili Dostlar hoşgeldiniz dileklerinize içten teşekkürler,
Farkettiğiniz gibi sadece bence önemli olan ve kendimce bilinmesinde yarar olan şeyleri yazmağa çalışıyorum, bunlar sadece benim fikirlerim ve deneyimlerim , bazı önerilerim herkese doğru gelmeyebilir belki de yanlış yorumlamışımdır.
Yine, bir kere başıma gelen bir olayı anlatayım, daha yeni olan denizci kardeşlerime de yardımcı olabilir. Normalde, eskiden beri, genelde tek başıma seyir yaptığımdan cenoa nın furling halatını, kilidi açıp, önceden ipin üzerine çizdiğim işaretlere gelene kadar bir miktar öne doğru boşaltıp, kilidi kapatıp, eldivenle halatı gererek tutup, sonra diğer elimle iskotayı çekiyordum, ama bu uygulamam, okyanusta rüzgar devamlı 15-25 knot estiğinden, çok kötü sonuçlandı, ilk günlerde yine böyle yaparken cenoa iskotasını çektiğimde hızlıca dolan cenoa yüzünden furling halatı sıkıca tuttuğum ve eldivenim olduğu halde elimi yakıp gerildi, bir süre sonra rüzgar çoğalınca küçülteyim dedim furlingi halatını çektim fakat halat gelmedi ve bende şafak attı, gidip baktım hızlıca dolanan furling halatı üstüste binmiş, yelkendeki güçle de açılır gibi değil, zaten pupaya yakın 160 derece gidiyoruz yani en kolay cenoa kapama açısı ama kımıldamıyor, denizci bıçağının düğüm çözme parçasıyla bir saatlik uğraş sonunda furling in halatını sıkıştığı durumdan çözebildim. Şimdi furling halatını hava sert olsun olmasın vinçten çevirmeden ve germeden bırakmıyorum, bir de denizci bıçağı lazım.
Balık tutmayı hayatım boyunca sevemedim, sağolsun İzmir li bir arkadaşım tüm takımları düzüp vermişti, sakin havalarda oltayı attım ama 3 tane kaşık kestirince, kaşıktan sonra tel takınca okyanusun en küçük mahi mahi sini tuttum, tam porsiyonluk, tuttum denir mi bilmiyorum çünkü olta zavallının gözüne girmişti, yani geçerken takılmış. Daha sonraki denememde de misina ortadan kopup tüm takımla gitti, bir daha da atmadı, belki bu geçişimde yine atarım. Bu arada eşimin tutarsan kendin temizler kendin pişirirsin sözleri de etkili oldu. Dalga da içeride iş yapmak kolay değil, hem deniz tutuyor hem ortalık dağılıyor. Karayiplerde ise Ciguatera hastalığı var diye atmadık.
Atlantik i 16,5 günde geçtik son gece Atlantik bize güle güle diyerek 5-6 borasını yolladı, tüm gece, devamlı, radarla, büyüklerinden kaçmağa çalıştık. 21 Aralık 2018 tam öğle saatinde Barbados un St.Port Charles giriş iskelesine ulaştık, gümrük,vs herşey 50 m ilerideki binada, görevliler güler yüzlü ve çok yardımcı oluyorlar. Los Angeles ta master yapan kızımız da buraya geleceğinden Barbados bizim varış adamız oldu. Birçok kişi, bu geçişte, rüzgar durumuna en uygun olan adaya dümen kırıyor. Bu ada diğerlerine göre biraz doğuda olduğundan Karayipleri gezenlerin normal güzergahlarında değil. Halkı temiz, onurlu, hırsızlık vs. yok, sadece zengin Amerikalı turistler var, oteller çok pahalı (bazılarının gecesi 1500-2000 $ imiş), konuştuğumuz Barbados luların birçoğu hayatın çok pahalı olduğundan yakınıyordu. Buralarda bizim ki gibi koylar yok, koy diye adlandırılanlar da çok geniş girintiler, akıntı çok hepsi solugan alıyor, uyumak mesele, başşehirleri olan Bridgetown ın önündeki Carlisle koyu da böyle bir yer, burada da kıyıda, gece 4 e kadar süren diskolar var, müzik değil ama disjokeylerin bitmek bilmeyen konuşmaları ve çığlıkları asap bozucu. Akülerimin ikisi iflas ettiğinden, akü montajı kolay olur diye, şehir içinde açılan bir köprüyle girdiğimiz kanalda 4 gün kaldık, hem şehir içi olduğundan hem disko sesi gelmediğinden rahat ettik. Deniz malzemesi yok denecek kadar az, marine akü ve servis aküsü diye bir mefhum yok, hep start aküleri var, 6 adet 6 voltluk deep cycle amerikan malı golf arabası aküsü aldım.
Bir vukuatta burada oldu, gece yemekten döndüğümüzde, gelgit ve artan dalgalar , iskeleye bırakıp iki tarafından bağladığımız botumuzun, halatın bağlandığı yeri koparmış, bot su almış ve motor iskele altına girerek kolu kırılmış, gece vakti suyu boşaltıp kolunu düzeltmek ve kürek çekerek tekneye gitmek bayağı yorucu idi, ilk defa gelgitin gücünü gördük, buralarda suyun yüksek mi alçak mı olduğunu devamlı kontrol etmeniz lazım, sular çekilince dalgalar büyüyor, ayrıca eğer gelgit çok ise botu burnundan iskeleye asmanız lazım, patlamaması için iskeleye değen kısmını da iyice korumanız lazım; yoksa iskele altına girip patlıyor veya bizim ki gibi biryerleri kırılıyor, bu ilk deneyimimizdi.
İkinci ada olarak biraz kuzeydeki St.Lucia sına geçtik, bu sefer Noosite da yazılanların doğru olduğuna şahit olduk, hırsızlık çok oluyormuş, Welcome to Paradise diyerek gelen botlardakilerin yarısı haydut tipli adamlardı, istemesenizde bota gelip yanaşıp tutunarak konuşmaya başlıyorlardı, ilk baktıkları botumuz, motorumuz ve iplerimiz oluyordu. Bu tipler epeyce de askıntılar, yok altını temizleyelim, yok gezdirelim vs. epey rahatsız olduk, gece hırsızlığa caydırıcı olsun diye Türkiye den getirdiğim hırsız alarmını taktım, kırmızı ışığı sağa sola yanıp duruyor. Piton lar çok güzel vahşi güzelliği olan bir yer ama sakın gece kalayım demeyin, burası tabii park ve demir atmak yasak, ilk gittiğimizde bir dolu şamandıra vardı (günlük 20$), 3 ay sonra dönüşte yarıya düşmüştü, ne oldu dediğimizde, balıkçılar kesti dediler, ama tamamı yalan, yeterli ağırlıkta bağlantıları olmadığından ve halatları eski olduğundan, tekneler, yandaki yüksek tepelerden gelen kuvvetli civarnalarla, tonozların kopmasıyla ya kıyıya çıkmışlar, ya da şanslı olanlar tonoz halatı kopunca açığa kaçmışlar, benim adetim zaten dalıp halatına bakmadığım şamandıraya bağlanmıyorum, bağlansamda kısa süreli oluyor, burası şnorkel yapılacak , yüzme molası verilecek bir yer. Marigot koyunu tercih edin ama orada da bu askıntı tipler var. Biz ilk sefer bağlanmıştık bütün gece tonoz, değişen kuvvetli rüzgarlarla, devamlı tekneye çarpıp uyutmadı. Kuzeydeki Rodney Bay marina eksik tamamlanacak bir yer biz beğendik. Buralarda hep botumuzu mataforaya çektik, motorumuzu kilitledik, güvertedeki kıymetli iplerimizi de kaldırdık, güvertede gece birşey bırakmadık. Centerkokpit olan tekneler de botlarını iki usturmaça ile yan tarafa asıyorlar.
Martinik ve Guadalupe özel statülü Fransız adası, sakın buralar için Kanaryalarda satılan bayrakları almayın, onlar uyduruk bayraklar, Fransız bayrağı kullanılıyor, giriş ve çıkışı kendi başınıza her marina ve koyda bulunan kafelerde yapabilirsiniz, sadece beyana bağlı, 2-5€ verip hallediyorsunuz. Önemli not: Martinik ve Guadalupe için Fransız elçiliğinden ayrı vize veya damga gerekiyor, Shengen burada geçerli değil. Veya bizim gibi kaçak geziyorsunuz ama bir problem çıkarsa sorun olabilir. Bizim de özel vizemiz olmadığından, burada marinanın karşısında dükkanı olan (Elit Kebab) Levent in ikazıyla devamlı iskele gönderde duran Türk bayrağımı indirmek zorunda kaldım. Gümrük (Duane) botu arada geziyormuş. Bu iki adada denizcilik ve market olarak herşey var ama çok pahalıMartinik de güneydeki St.Anne koyu 400-500 tekneye evsahipliği yapıyor, herkes alargada, çoğu Kanadalı emekliler kışları burada yazları Kanada da yaşıyorlarmış. Bu adalarda kışın yağmur çok az ve sıcaklık gece 24 gündüz 30 derece arasında değişiyor, arkası okayanus ve çok akıntı olduğundan deniz yüzülebilir durumda, su ve yakıt da teknelerle getiriliyor veya Le marin şehri (ARC nin varış limanı) ve marinası 2,5 mil ve yakıt iskelesi var. O marinada da pontonlar ve şamandıralarda bin kusür tekne var, 200 civarında da alargada, ama deniz temiz değil.
Deniz malzemesi alacağım zaman Türkiye ile fiyatları karşılaştırıyorum, halen çok daha ucuzuz, yedek vs. ne var ise Türkiye den alın. Hele Karayipler daha da pahalı, nakliyeyi düşününce biraz hak veriyorum.
Selam sevgiler
Aygün Özçer
Sema-Aygün Özçer
S/Y ALBATROS