Gece tek sorun son yılların trendi yerli turistleriyle "yüklü" bir gulet idi. Neyse ki erken uyudular. Sonuç olarak 2 Eylül sabahı da bir önceki gibi başladı. Zeyno gezdirildi, yüzüldü, kahvaltı edildi. Ardından bir önceki gün "yine" bozulan "yeni" elektrikli tuvalet kontrol edildi ama nafile. İçten içe söyleniyorum Nükhet'e. Ben pompalamaktan memnundum yahu.
Bugün istikamet yine Üçağız. Bir arkadaşımızı daha alacağız. Ağır ağır tuttuk marinacığın yolunu.
Bu arada önemli de bir detayı atlamışım. Malum Kaş'ta her şey gibi atık alımı da mevzuat dışı. Mavikartınızı işletebilmek için kendi atığınızı pedestallerin kenarındaki gidere kendiniz basmak durumundasınız. Akıl dışı bir uygulama olduğundan olsa gerek Kaş'ta kimse şikayetçi değil. Hal böyle olunca mavikartımızı bir süredir işletemedik. Aslında tank dolu değil ama Sahil Güvenlik malum. Neyse, ilk gün Üçağız'a varmadan bir arkadaşımı aradım. Dedi, dert etme, hemen hallederler. Gittim hemen kooperatif kulübesine, dedim mavikartımı işleteceğim. Aldı kartı eleman, okuttu, "En son 385 lt vermişsin abi dedi. Ne kadar işleyelim?". Tank 140 lt, o kadar işle yeter dedim ve 25 TL mukabilinde mevzu çözüldü. Bu arada atık alım tesis, pompası, çukuru, kuyusu... hiç bir şey yok. Sahil Güvenlik'in hemen karşısında oluyor bu mevzu. Altyapısı olmayan mevzuatın uygulaması da ancak bu kadar olur...
Marinacığa bağlandık. Hızlı bir ikmalden sonra attık kendimizi yine Değirmenlik'e doğru.
Bu sefer içeride tekneler olduğundan tam burunda kalan minik koycuğa yerleştik. Yerleştik diyorum ama o kadar da kolay olmadı. Derinlik göstergem çalışmadığından ve zincirim kıymetli olduğundan ancak üçüncü denemede tutturdum demiri
Burası da snorkel için çok keyifliydi. Karagözler, melanurlar, dev deniz kestaneleri, papaz balıkları, gün balıkları, kayaların arasındaki kuytularda kalabalık gümüş sürüleri... insan sudan çıkmak istemiyor. Tam köşedeki en güzel yeri bir Rus aile kapmış. Geldiğimizde hepsi sudaydı. Dönerken hala sudalardı
Saat 15:00 civarı rüzgar artmaya başladı. Sağlamdayız diye fazla durmadık üzerine. 18:00 civarı 24-25 knot'a oturunca "Haydi" dedim, "İstikamet Sıçak!".
Her hareketten önce olduğu gibi yine aynı soruyu sordum demiri toplamadan önce: "Güverte neta mı? Uçacak bir şey kaldı mı? Minderler sağlamda mı?"
Sadece iki dakika sonra iki güneşlenme minderi, yanlarına bir de kürek alarak uçuverdiler güverteden.
Rüzgar sert ama sorun yok, keserim önlerini, alırım diye düşünürken Nur ve İncila atladılar suya. Beni bilen bilir, inadım inattır, bırakmam o minderleri. Ama bir şey daha var ki, tersim de terstir. Önce okkalı bir salladım. Sonra mecburen bekledim kısa bir süre. Minderler bir arada, kürek biraz daha aykırı bir rotada istikrarlı ilerlerken benim kurtarma yüzücüleri adeta çimiyorlar. Hızlıca bir manevrayla minderlerin önünü kestim. Bordaya yapışıverdiler. Aldım içeri. Sıra yüzücülere geldi. Önce Nur'a olduğu yerde kalmasını söyleyerek yaklaştım. Merdiveni önüne denk getirdim, hızlıca aldık içeri. Bu arada İncila'ya kramp girmiş, sepet gibin yatıyor denizin üzerinde. Sonra ona doğru başladım manevraya. Tornistanla dibine kadar geldim ve Nur'a dedim at halatı. Attı ve tabi halat ayağının dibine düştü. Hızlıca aktığımızdan ilk deneme yalan oldu. Bu arada çok dar bir alan kaldı tüm bu manevralar için. 50 metre kadar gerimizde kayalıklar var ve rüzgar direkt olarak oraya basıyor. Tekrar başladım manevraya, halatı unutun dedim, direkt merdivenden alacağız. İki üç dakika içerisinde hatunla merdiveni bir araya getirmeyi başardım ve nihayet Onu da aldık sudan. Verdim hemen yolu ama Nükhet tutturdu küreği bırakmam diye
İçten içe benim de bırakasım yoktu zaten. Başladık aranmaya. Bir on dakika bakındık, yeter dedim, gidelim. Tam tekrar burna yaklaşırken Nükhet gördüm diye seslenince ikinci dalga operasyon başladı. Tayfa kakıç elde beklerlerken ağır ağır yaklaştım. Tam bordadan eğilip alınacak mesafeye kadar geldim ama gel gör eğilmek yerine kakıçla almaya çalışınca alamadılar. Dahası İncila hiç bir şey söylemeden yine attı kendini suya! Ulan küreği aldık almaya da hatun yine suda kaldı. Sonraki ilk kısım dejavu! Başladım manevraya. Bu arada yine kayalarla fazlaca yakınız. Hatun yüzemiyor akıntıdan. Böğüre böğüre yanaştırdım merdiveni hatuna tekrar. Ama gel gör alamıyorlar bir türlü tekneye. Kramp girmiş yine. Kayalarla aramızdaki mesafe gittikçe kapanıyor, yol veremiyorum, delireceğim. Artık nasıl bir böğürmüşsem karga tulumba aldılar hatunu içeri ve hemen hemen 10-15 metre kala kayalara çevirdim pruvamı açığa, verdim yolu. "Sıçak'ta demiri atalım, ilk iş eğitim yapacağız." Ulan 60 liralık kürek için tekneyi parçalayacağız arkadaş. Şaka gibi.
Saat 19:00 gibi saldık demiri beşinci tekne olarak Sıçak'a. Eve döndüm. İlk iş sıkı bir fırça. Bir kurtarma operasyonunda olması ve olmaması gerekenler üzerine bir brifing, halat nasıl atılır workshop'u derken akşamı ettik...
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."