bugün eşim ortak bir arkadaşımız ile Kalamış ta kahvaltı edecekmiş. Bana sen de gel dedi. Yahu sıkılırım ben bunların muhabbetinden. Saç muhabbetine girseler, bende saç yok ki ne konuşayım.
İyi dedim, ben de marina da tekneleri gezerim biraz. Nitekim öyle oldu. Eski müşterileri olduğumdan , izin alıp, gezeyim dedim.
Pantonlardan birinde satılık ilanı gözüme çarptı. Dur dedim , Özgür vıdıvıdılanıyordu hep ben mi haber vereceğim diye, bir de ben resim koyayım. İlandaki numara çıkacak şekilde resimlerini çekiyorum teknenin.
Alelade bir fiber yelkenli işte. Bakmaya değmez. Şu çamurdan olsun fiberden olsunculara kıyak işte.. Zaten eski bir tekne.
Sonra gözüm tekneye takılmaya başladı biraz. Kıçı küçücük. Ali Kuban 'ın Sadleri gibi.
Hem hafif havaya da kalkık. Arkadan gelen denizlerde zarifçe iner çıkar bu kıç.
Teknenin kıçına bakarken, sudaki palaya takıldı gözüm. Vaaay skeg. Eee eski tekne tabi dedim kendi kendime.
Palayı skeg görünce omurgayı merak ettim bu sefer de . Şöyle boydan bir süzdüm tekneyi. Kalem gibi bir tekne. Önü ve kıçı incecik ama bordaları hafif göbekli. Aynı bir balık formu.
Daha bir ilgimi çekti bu kayık bu sefer. Havuzluğu aynı ahşap İngiliz tekneler gibi. Tek kötü yanı fiber işte..
Yeke dümenmiş.. Hmmmm... Pala da gözüküyor dışarıdan bakınca.. Hmmmm...
Ama bimini var bunda .. Serpinti körüğü de..
Bimini ile serpinti körüğü arasında bir m. Kadar boşluk var ama.. Ana. !!
Ana yelken arabası da tam kamara girişimde ama çok akıllı yerleştirilmiş , hiç çapariz vermiyor. Yekeye kumanda ederken, ana yelken ıskotan da elinde. Gölgedesin ama ana yelken de gözüküyor mis gibi. Bimini ve serpinti körüğü öyle bir konmuş ki görevlerini yapıyorlar ama ana yelkenin görünmesine de engel değiller.
Hay bin kunduz.. Bu ne be..
Telefonu çeviriyorum. Sanırım 60 lı yaşlarda bir ses. Sahibi ..
Kendimi tanıtıyorum. Teknesine çıkmak için izin istiyorum. Anahtarı soruyorum.. Portuçta gizli.. Yerini söylüyor telefondaki ses..
Buyurun diyor , bakın istediğimiz gibi.
Tekneye çıkıyorum. Ahşap vernikleri gitmiş biraz. Önce havuzluğa bakıyorum. Tam dışarıdan gördüğüm gibi. Yelken yapar gibi oturup, yeke ile ıskotayı elime alıyorum. Ana yelken bumbası hemen karşımda.
Kıyı elektrik bağlantısı kontak anahtarı ve diğer göstergeler ise portuçun içinde bir tabloya monte. Mümkün değil su girmez. Benim Tayo Mar da yapmak istediğim iş.
Motorun gaz kolu yukarıda. Hemen kıç tarafta, öyle eğilmeye gerek filan yok. Yekenin hemen arkasında, yeke tutarken olması gereken en kolay yerde. Tam ortada sağda ya da solda değil. Vay eşşek tasarımcı vay..
Klasik fiber tekneler gibi havuzluk yukarıda. Su rahatlıkla tahliye oluyor. Serpinti körüğünün üstünde, serpinti körüğü gibi bir krom boru var. Bu ne diye tutunuyorum. Sokaklara tutmak için tutamaç.
Ne bimini ne de serpinti körüğü sokaklar çıkmak için çapariz vermiyorlar. Çıkoş dar da değil üstelik. Koca Hunter de bile ıkınıp sıkınıp öyle çıkıyorsun. Bu nasıl diber tekne yaaaa...
Ön güverteye yürüyorum. Rahat rahat yürünüyor. Kamara üsütnde tutamaçlar tam yerinde. Tik. Hele şükür ahşap..
Eski tekne ya.. Fiberi gitmiştir bunun.. Sünmüştür kesin. Kamaranın, güvertenin sonra portuçların üzerinde zıp zıp zıplıyorum.. I ıhhh !!! Banamısn demiyor. Taş gibi şerefsiz fiber.
Irgatın yanına gidiyorum.. Zincirliğin küçük bir kapağı var, kesin derin değildir bu zincirlik. Saramazsın adam gibi.. Diyeceğim,.. Yok.. Tüm zincir derin zincirliğin içinde..
Kaşlarım kalkıyor ne ki bu tekne, epi topu 8.5 bilemedin 9 metre birşey.
Cenova arabasına gözüm takılıyor o sıra. Dışarı açılan yay şeklinde. Düz bir hatta değil ..
Offf çok akılcı.. Arabayı geri çektikçe , dışa doğru da açılıyor biraz. İleri verdikçe pupa seyrine iyice torlanıyor cenova.. Hiç görmedim di böyle yay şeklinde cenova arabası..
Vardevela dikmeleri vest sail deki gibi destekli. Üstelik sokağın iki parmak içinde. Fiberi kırması ya da gevşetmesi çok zor.. Ne kadar da yüksek..
Tekrar havuzluğa dönüyorum. Rahatça girdim havuzluğa , hiç çapariz yok.
Kilidi açıyorum, kamara kapağını kaldırıyorum... Kalem gibi tekne iyi hoş, rüzgar da tutmaz fazla ama , kamara yine iki büklüm herhalde.. 29 feet Kürşatın Janosu aklıma geliyor.. Nasıl da dardı da afaganlar basmıştı beni.. Buda öyle mecbur..
Oh Tanrım.. Tavan yüksekliği en az iki metre.. Omurga salma mı yoksa bu? Üstelik her taraf manyak gibi ahşap.. !!
Harita masası, gps, chart plotter nasıl da doğru yerdeler. Havuzluktan gözüküyor chart plotter. Üç basamak merdiven ama ileri doğru .. İniş çok rahat.
Aslında klasik tasarım işte.. İki kanepe, bir masa, ileride baş kamara, arada tuvalet , ama bordadaki ahşap banjur kapaklar.. Offf hastayım bu ahşap işçiliğine işte.. Hemen fiber kısımları buluyorum. İlginç hafif yumuşak bir madde ile kaplı. İki yumruk geçiriyorum. Off elim acıdı. Evet fiber ile ilgili bir dert yok belli. Eğilip, ahşap farş tahtalarını kaldırıyorum. Sintine kupkuru. Vay anasına..
Baş kamaraya yürüyorum. Eski sistem. Tuvalet baş kamaranın kemen önünde. Tam önünde ise direk deteği var. Kamara da her şey ahşap bir bu alüminyum. Amma çirkin ha .. Diyeceğim.. Bir bakıyorum ki direk bu. Salmaya bağlı..modern fiberler gibi üst güverteye tutturmamış adamlar. Taa salmaya çok sağlam şekilde tutturulmuş.
Yarım saat kamarayı inceliyorum. Baş kamara, dolaplar.. Harita masası, ortadaki iner kalkar masa..
Sonra mutfağa yöneliyorum.. U şeklinde dönüşülmüş bir mutfak.. Eh burası da kullanışlı, itiraf edelim. Kapakları kaldırıyorum..
OARGGGGGGG!!!!!! O Da ne!!!
Haç görmüş drakula gibiyim.. Son açtığım kapak buz dolabıymış.. Hem de kocaman.. Hem de buz gibi içi..
Yok yok teknecik bu olmadı işte... Ben seni alamam. Bu ilişki yürümez.. Ayrı dünyaların insanıyız biz.
Hadi aldım diyelim.. Seni kimselere gösteremem.. Hiç bir arkadaşımı çağıramam. İçinde buz dolabı olduğunu bir anlarlarsa tekenecik... Biterim ben.. Bitirirler beni..
Bi de koskocaman.. Üstelik buz gibi içi.. Off.. Ne işi var 29 feet tekne de bu kadar büyük buz dolabının. Bunu tasarlayan kesin manyağın teki.. Ne gerek kardeşim buz dolabına.. Hadi koydun, bari formaliteden bir şey koyaydın.. Ne bu böyle derin dondurucu gibi..
Yanında bir kapak daha var. Ana bu da servis kapağı iyi mi..
Marin ocak.. Üstü ayrıca kapalı, tezgah gibi düşünülmüş. Son derece rahat bir tezgah..
Motoru dandiktir bunun.. Bi açalım bakalım.. Eski ama tertemiz bir volvo penta.. Yemyeşil duruyor orada. Hafiif öne çıkık. Servis yapmak kolay. O yüzden merdiven öne doğru demek ki.
İki buçuk saat geçmiş.. Orası burası derken.. Yorulmuşum.. İleride rafta gözüme bir sarı kutu çarpıyor. Petit guatemala purosu.. Çok ayıp diyorum kendi kendime.. Elleme..tamam canım biliyoruz ayıp,, bir bakıcam beni bildiklerimden mi.. O kadar..
Offf mis gibi de kokuyor şerefsiz. Ne olur ki bir tane içsem şu havuzlukta. Sahibi ikram ederdi zaten. Bir sürü var içinde hem. Yok bu şeytan var.. Bu dünya da vallahi var billahi var..
Bırakıyorum kutuyu yerine.. İyi irade var bende ha.
Sahibini geri arıyorum. Karadaki fotoğrafları varsa istiyorum. Varmış. Wantsup tan gönderiyor biraz sonra. Üstü incecik ama karınlı torpil salma. Skeg pala . Yeke dümen,
Sahibi bir de yelken yaparken videosunu göndermiş.. Cenovası radial kesim. Ceoss cut olsa şaşırırdım zaten..
Havuzlukta marka plakası var.. Bu bir isveç yapımı winga 29 ..
Yarın saat 11 de bir seyir yapacağız, bakalım nasıl gidiyor bu cenova drive, torpil salma, kısa ana yelken bumbalı üstelik fiber ve daha da berbatı kocca bir buz dolabı olan çirkin şey..
Kazara alırsam ilk buz dolabını söküp atıcam zaten.. Tiryaki ye yollarım.. Yengecin bir buz dolabı daha olur,, ne olmuş..
Gıcır bir botu , motoru da var iyi mi.. Otopilot ve güneş paneli de,,
Ne demişler ,
Allahın sopası yok işte..