Önce şu uzunca yazımda denize bakan bakan mevzuunun yanlış anlaşıldığını tespitle konuya geri döneyim. O yazıyı yazdığım zaman da, şimdi de kastım devletten amatör denizciliği düzenlemesi değildi tabi ki. Ama o gün ve bugün hala altını inatla çizmeye çalıştığım nokta değişmedi; denizin siyasi otoritede ve eğitim müfredatında bulduğu yer orta ve uzun vade değişimin anahtarı olmak durumundadır. Kanaatimce en azından 50'li yılları bir kez daha gözden geçirmek gerek. Önceki yüzyılın ikinci yarısından itibaren izlenen politikalar günden güne denizi unutturmuştur. Osmanlı Caddesi adı altında derlediğim bir makalemde İstanbul'un köprü histerisini irdelemiştim yaklaşık 20 yıl önce. (
http://www.emeklikahvesi.com/Osmanli_Caddesi) Kısa özeti, 18. yüzyıldan başlayan ama özellikle 20. yüzyılın başından Boğaz'ı aşmak histerisine dönen ibretlik bir tablo çıkmıştı karşıma. Altından mı geçsek, üstünden mi aşsak deyyu kafa yorarken bir tek denizi kullanmayı düşünmedi neredeyse siyasi erkler. Mesela, babamdan dolayı her daim içerisinde yer aldığım Türkiye Denizcilik İşletmeleri en azından benim hatırladığım bir yeni proje geçirmedi hayata, deniz taşımacılığını geliştirmek adına. Yıllarca sadece sürekli zarar eden bir KİT olarak anıldı ve sonunda ikiyüzyıla yaklaşan birikimiyle parçalanarak yok edildi. Bugün İstanbul'dan İzmir ya da Karadeniz'e deniz taşımacılığı kaldı mı? Oysa Aynı TDİ sadece deniz taşımacılığı değil, kruvazör turizmi bile yapıyordu bir zamanlar...
James Cook'u hemen hepiniz bilirsiniz. Ben ciddi kılım herife. Adam Büyük Okyanus'ta fink atarken bir yandan da her gittiği yere isim takıp, kaşif olarak dönüyor memleketine. Lan arkadaş, sen gittiğinde binlerce yıldır yaşıyor orada mesela Rapa Nui halkı. Ama beyim hemen bir isim de oraya takıyor; Eastern Island. Yarın atlayıp uçağa, inip mesela Sicilya'ya, bundan böyle buranın adı Ramazan Adası desem millet kıçıyla güler. Ama adam Pasifikte yıllarca bu kafayla gezmiş. Tabi bir de işin diğer boyutu var. 1779 yılında ölene kadar İngiliz Kraliyet Donanması adına gezdi, haritalar çıkarttı, bilinen dünyanın sınırlarını genişletirken ardından gelenlere paha biçilmez bir kaynak bıraktı.
Aynı yıllarda misyonunu tamamlayan Doğu Hindistan Şirketi geride kalan iki asır boyunca Hollanda denizciliğini, yanı sıra tersaneciliğini geliştirirken ardında yine paha biçilmez bir miras bırakıyordu.
Örnekler çoğaltılabilir. Toparlamak gerekirse, denizi engel değil de araç olarak gören toplumlar siyasi otoritelerinin de gücüyle tarih boyunca denizlerde varolurken, bir yandan da denizciliğin tarihini yazdılar ve tabi bugünlere zengin bir miras bıraktılar. Diğer taraftan dünyanın bilinen en eski deniz ticaret yollarının üzerinde yaşayan biz Anadolu halkları özellikle Osmanlı dönemiyle birlikte bu gelişmelerin dışında kaldık. Akdeniz'de gösterdiğimiz dönemsel varlığı sonraki nesillere aktaramadığımız gibi bir denizcilik mirası da yaratamadık. Hele ki 1950'li yıllarla başlayan süreçle birlikte Osmanlı'dan kalan güdük mirası da gün be gün yok ettik.
Aslında bu kadar uzatmak yerine şöyle de diyebilirdik belki; denizciliğin gelişemediği bir ülkede amatör denizcilik hangi kaynaktan beslenerek gelişecek? Son bir asrı sayazsak eğer, bugün denizcilik adına bildiğimiz ne varsa kaynağı ya donanmalar ya da balıkçılar değil midir? Ee, hangisinin mirasıyla varolacağız?
Amatör denizcilikte de diğer bir çok alanda olduğu gibi üretmeden, geliştirmeden ve tabi ki hazmetmeden hazıra konduk. Son yüzyılda yaşanan gelişmeler, daha da önemlisi bilginin paylaşımı ve iletişimdeki bu baş döndürücü gelişmeler olmasa sizce kaçımız denizlerde olurduk?
Devlet ya da adına her ne derseniz, siyasi erk yaşantımızı şekillendiriyor. Kabul etsek de, karşı çıksak da. Eğer ki bugün programında deniz, deniz stratejisi, denize dair vizyonu olan bir siyasi erk söz konusu olsa; müfredat da deniz gerçek yerini bulabilse sadece iki jenerasyon sonra bambaşka bir deniz algısı ile karşı karşıya olmamız söz konusu. İnanmıyorsanız son onbeş yılımıza şöyle bir bakın. Toplumsal değişimlerin aslında çok da uzun periyotlara ihtiyaç duymadığını kolaylıkla görebilirsiniz.
Çok uzatmışım yahu...
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."