Bu hatırata epey ara vermişim. Şimdi Akın'da bu forumda aramızda yer aldığı için ortak hatıralarımızdan hatırladıklarımdan bir şeyler ekleyeyim. Yazılı hale dönüştürelim bakalım.
Deniz kenarında bir mahalle, denizin kıyıcığında geçen bir çocukluk ve hala devam eden arkadaşlık olunca yazmak lazım. Akın'la tanışıklığımız ve arkadaşlığımız artık 40 yılın üzerinde. Aynı yaştayız ve yaklaşık 5 yaşımızdan beri arkadaşız. Beraber yüzdük, beraber balığa gittik, beraber ava gittik ve bir sürü ortak anı. Şimdi bizlerin ortaokul ve lise yıllarımız boyunca hep sandallarımız oldu. Mahalledeki arkadaşlarımızın da vardı. Yaz geldimiydi onları güzelce boyar, sabah akşam balık tutar, gündüzleri de sahilde gezerdik. Arkadaşlar tekneye doluşur insanların denize girdiği sahil boyunca aşağı yukarı turlardık. Akın'ın amcasının yaptığı küçücük bir sandalı vardı, iki kişi anca binerdi. ama Amcası iyi bir tekne ustasıydı, küçücük kayık on numara dengeliydi. Enine göre boyu çok kısa olmasına rağmen çok iyi düşürmüştü kayığı. Benim de Eniştemin artan malzemelerden yaptığı 4,20 boyunda çift kürekli bir sandalım vardı. ama benim ki düşürülememiş bir kayıktı. Kürekte bir tarafa çekerdi. sargı tahtalarında da bariz gözle görülür bozukluklar vardı. Ayrıca hepimizin barbunya ağı vardı, akşam döker sabah çekerdik, bazende deniz soğukluğunda geceleri voli yapardık. Nadir de olsa limana gelen yelkenliler bizi meraklandırırdı. Bu yüzden hepimiz sandallara palamut sırığından direkler ve yelkenler yapmıştık.
Bir Haziran günü Akın'la sabah gün ışığında benim sandalı yüzdürdük. Dışarı rüzgarını aldık arkamıza, çift kürek asılıyoruz küreklere. Uça uça gidiyoruz kanala. Bizim orada mezgit suyuna kanal derler. Kıyıdan yaklaşık 7 dm açıkta. Dışarı rüzgarı sabah yedibuçuk sekize kadar devam eder. Karadan denize estiği için açılmak çok kolay olur. İşte bu kanalda hep mezgit tutan oltacılar olur, biz de onların arasına karıştık. Bizim orada akıntı hiç durmaz biz ona sular deriz. Sular poyrazsa doğudan batıya, karayelse batıdan doğuya akıntı oluşur. Aynı zamanda poyraz suları kıyıdan açar, yani kıyıdan uzaklaştırır, karayel suları ise kıyıya sıkar yani kıyıya yaklaştırır. Oltacılar da bu sularla meranın yani avlağın üzerinde akış yaparlar. Avlaktan uzaklaşınca makineyi çalıştırır geri aynı noktaya gelirler. İşte biz de makine olmadığı için hem çapari sallıyor hemde kürekle eyleniyoruz. Dalmışız balığa, 50 kulaç suda çalışınca , balıkta gelince kopmuş gitmişiz. Kayık balıktan hap oldu fakat kafayı bir kaldırdık. Ohooo biz karayel sularıyla doğuya akmış gitmişiz. Bırak mahalleyi limanı bile görmez olmuşuz. Saat on gibi birde rüzgar indirdi mi size. Etrafımızda bizi çekecek kimsede kalmamış, biz akışta farkında olmadan onlardan kopmuşuz. Onlarda çocuklar buradaydı nereye gittiler diye hiç düşünmemişler. Neyse efendim biz yisa kürek asılıyoruz ama denizlerde büyüdü bir yandan. Rüzgar, dere gibi sular, bir de dalgası sormayın gitsin. İki çift kürek deli gibi çekiyoruz ama , dalga tepesine çıkınca kürekler boşta dalga çukuruna düşünce kaytan kısmına kadar suda. Bir de kayığa serpinti giriyor. Akın bir yandan ara verip patlakla suyu boşaltıyor. Kayık denizlerle bir yükseliyor kürekler iskarmozdan çıkıyor o derece yani. Neyse öğleden sonra hava iyice arttı biz yaklaşık dört saat kürek çektikten sonra kıyıya yakın düştük, dalga çok olduğu için kumsal bir yere kayığı çekip dinlenip hava durulunca dönmek niyetindeyiz. Fakat dalgalarda çok büyüdü. Mezgitler sıcaktan koktu midemizi alt üst etti. Attık denize, zaten patlakla eğrilerin arasındaki suyu alırken her seferinde içine onlarca balık giriyordu. Bizim sandallarda livar olmadığı için farş tahtalarının altına ,sintineye atardık balıkları. sintine de de hep su olduğu için balıklar yüzer dururdu. Tabi mezgit yüzmez hemen ölür ve şişerdi. Akşam üzeri hava biraz yumuşadı ve bizler kürek çekmekten nasır tutmuş avuç içlerimizin bile patladığını görerek yisa kürek yisa kürek limana kadar gelebildik. Üstte kıyafet yok şort atlet evden yüzdürmüş kayığı çıkmışız denize. O zamanlar biz şortla çarşı içlerinden falan nasıl geçeriz. İşte sandalı bıraktık orada, utana sıkıla hava kararınca çıktık gittik mahalleye ve eve. Daha kötüsü de olduğu oldu. Şükürler olsun hepsinde bir şekilde eve ulaştık ve tekneleri de kırıp dökmedik.
Akın'a da sürpriz olsun okusun bakalım daha neleri hatırlayacak.