Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4266
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#45: 18 Mayıs 2017, 09:34:31
Şahane. Bir daha okuyacağım.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#46: 18 Mayıs 2017, 09:45:08
Teşekkürler Serkan Reis, Bülent Reis bir daha okumana sevindim.Ayrıca bende yayınlamadan  tekrar okuyunca hatırladığım bir şeyler oluyor araya ekleyiveriyorum. Daha önce geko da yazdığımdan  farklılaşabiliyor.Zaten eskiler bitmek üzere vakit buldukça yenilerini eklemeye çalışacağım.Selamlar.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1173
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#47: 18 Mayıs 2017, 10:39:18
Gerçekten yazdıklarında öykünün sürükleyiciliği ve  belgeselin doyuruculuğunu okuyucuya aynı anda çok dengeli veriyorsun. Ben de iki defa değil daha fazla okuyorum. Bu harika yazıların zamanı gelince Denizlerdeyiz Yayınlarından kitap veya kitap serisi olarak çıkmasını umut ediyorum. Seri dedim, çünkü çoğu zaman okurken bitmesini istemiyorum.

Artık baskısı olmayan Osman Kademoğlu'nun "Denizlerin Güzelleri" kitabından birkaç “ Çırmık-Çırnık” fotoğrafı paylaşmak istiyorum.







  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Mayıs 2017, 10:45:22 Gönderen: Mücahit Karabaş »

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#48: 18 Mayıs 2017, 12:42:46
Mücahit paylaşım süper, teşekkür ederim.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#49: 18 Mayıs 2017, 12:44:22
Uzatmacılık videosu aşağıdaki linkte , sanırım önceki paylaşımda izlenilememiş. Sona doğru palamutlar üçlü beşli gelmekteler.

  • IP logged
« Son Düzenleme: 25 Ekim 2017, 21:36:39 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#50: 19 Mayıs 2017, 23:46:40
Aslında hatırata girişmeden en başlarda yazmam gereken bir açık mektupdur.
Genelde  hobi niteliği taşıyan bir işi meslek olarak yapanlar çok fazla o işin hobi kısmıyla ilgilenmezler. Ama benim doğduğum yerde herkes hobisini işe dönüştürmüş haldeydi. Hatta para kazanamasalar bile bu işi herkes yapardı dışarıdan kimse bu yaşantıya anlam veremezdi. Herkes dünya denizlerine çıkmış olsa da , denizciliğin merkezi sanki bizim orası gibi algılanırdı.Her bir şeyi biz biliyorduk ve biz yaşıyorduk sanki. Bu yüzden dünyaya Amerikalılar gibi bakıyorduk. Bir Batı Karadeniz vardı  ve onun dışındaki yerler vardı.Şimdilerde bu tabunun kırılmış olduğunu ilgiyle izlemekteyim. Ama beraberinde yetişen denizci sayısında da ciddi bir azalma olduğunu gözlemlemekteyim.
İşte bende denizi İnebolu ile sınırlı zannedenlerdendim. Biz her bir haltı biliyorduk geride kalanlar bir şey bilmiyordu kısıtlı bilgiyle dolanıp duruyorlardı. İşte bu benim ve bir çok kişinin sahip olabileceği bir sürü fırsatı kaçırmamıza neden oldu.
1989 yılı Ağustos ayında Rahmetli Sadun Boro Kısmet’le Karadeniz gezisine çıkmış ve gelmiş İnebolu Limanına demirlemiş. Bende alargada bulunan teknemize sandalla mazot bidonlarını ve kumanyayı götürüyorum. Kısmetle bizim teknenin arası  yaklaşık otuz metre. İşte bizde bu kapalı düşünce yapısından dolayı bu tip teknelere bize ihtiyaç duyduklarını dile getirmedikleri müddetçe yanaşmıyor ilgilenmiyoruz. Selamlaşıp yanlarından geçiyorum. Ben o zamanlar Kısmet’i de bilmiyorum Rahmetliyi de. Duymuşluğum var ama detayını bilmiyorum. Neyse Akşam onları tanıyıp ilgilenen ağabeylerimiz olmuşlar. Biz gece balığa gittik, sabah erken saatte biz limana dönerken  Kısmet ayrılıyordu. Bizde herkes uyuyordu ben dümendeydim. Hazır herkes uyuyorken merakımdan biraz yakın geçmek istedim,rahatsız etmeyecek kadar yakın geçip selamlaştık . Nasıl bir şeydir acaba yelkenliyle dolaşmak diye düşüne düşüne limana döndüm. Limanın ağzında sandalıyla istavrit tuttuğunu zannettiğim Rahmetli Fenerci Vedat Amcayı gördüm. Hemen üzerine gidip ona palamut vermek için yanaşmak istedim. Meğer kendisi Rahmetli Sadun Boro’yu selametlemek için açılmış. Kısmet’in Dünya seyahatini ilgiyle izlemiş ve her ayrıntıyı bilirmiş. Sabah erkenden Bahçesinden meyva ve çiçekler toplayıp kendisine vermek için yanlarına gitmiş onlarla sohbet edip selametlemiş. Ardından tonoza bağlandıktan sonra Rahmetli Vedat Amcayı ve Rahmetli Son Denk Kayıkçısını Kahvede domino oynarlarken yakaladım. Detaylı bir şekilde Kısmet ve Sadun Boro hakkında bir çok bilgi edindim. Kendime çok kızdım. Kendime ceza verdim Pupa Yelken haricindeki tüm kitaplarını okumama rağmen Pupa yelkeni 25 yıl sonra okudum. Cezada saçma olmuş ama yapacak bir şey yok yetişilen ortamın ruh hali işte.   O günden sonra limana gelen herkesle ilgilenip tanışacak ve bir ihtiyaçları olursa ilgilenecektim.
Nitekim bir sene sonra  limana bir yelkenli yat giriyor ve ben alargada kayıktaydım. Akşam olmak üzereydi. Hemen kendilerine el ettim ve onlarda görüp üzerime döndüler. Sonrasında kendilerine isterlerse demirleyebileceklerini , bizim tonozlarımızı kullanabileceklerini veya isterlerse bordalayabileceklerini söyledim. Çok memnun oldular.Sonrasında demirlediler.Yanılmıyorsam eşleri yabancıydı.Kendi aralarında İngilizce konuşuyorlardı. Neyse suyun falan yerini tarif edip kendi kayığımızdaki işlerle ilgilendim. Ardından akşam oldu, biz denize çıkmak için ay karanlığını bekliyoruz onlarda havuzlukta akşam yemeği yiyorlardı. O esnada teknelerinde Sezen’ in o yıllarda olan albümünü dinliyorlar. Benimde çok sevdiğim “Gidiyorum” parçası çalıyor. Çok etkilendim ve bir gün mutlaka bir yelkenli alıp böyle çoluk çocuk liman liman gezmeliyim diye bir hayal kurmuştum.
   Aradan yıllar geçti   Ankara, İstanbul falan derken öyle çok liman liman gezemesem de  zaman zaman  teknemin havuzluğunda oturup aynı parçayı dinliyorum.
   Selametle…
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 284
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#51: 20 Mayıs 2017, 00:36:28
Eline sağlık Ahmet kaptanım, zevkle okuyorum.
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4266
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#52: 20 Mayıs 2017, 08:06:22
Ama artık kitap olmalı değil mi Necip abi ?
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1344
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#53: 20 Mayıs 2017, 09:01:25
Ahmet Kardeşim,yazıların iyi geliyor insana.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

Y
  • *
  • İleti: 1
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#54: 24 Mayıs 2017, 15:21:04
Ahmet Kabaalioğlu anınızı farklı duygularla okudum  :) :-[ :'( Babamın güzel anılarla anılması tarif edilemez. Evet biz doğmadan takip ettiği gazeteler evdeydi hep, biz bir yerine birşey olacak korkusuyla açıp açıp okur tekrar yerine koyardık. Maalesef babam emekli olunca lojmandan taşınırken ya kayboldu, ya da babam hür iradesi ile attı, taşınırken orada olsaydım bir 50 yılda ben saklardım. Pupa Yelken de ilk baskısı falan olabilir, bizim evde hep vardı, ortaokuldayken okudum, Sadun Boro ile dünyayı dolaştım, şimdi gözüm gibi saklıyorum. Babamın deniz sevgisini ufak ufak fısıldadığı bu anıları duymak harika.
İnebolu'ya bir kaç defa arkadaşlarımı götürdüm, en son gittiğimiz gruptaki dalış arkadaşlarım dedi ki "burada farklı bir şey bir hava var neden böyle?" Kimbilir? Belki coğrafyası, belki rüzgarları, bence en önemlisi uzun yıllar kolay ulaşılamazlığı ile steril kalmış olması. Yazdıklarında denizle ilgili en çok biz biliriz hissinde gerçek payı var, farklı ortamlarda (fuar-deniz eskicisi-kitapçı) İnebolu'dan iyi denizciler çıkar lafını yaşı büyük olanlardan çok duydum. Sizler bizler çocukluktan, sandal-kürekten yetişme denizcileriz. Bırakın böbürlenelim ;)
Anı için çok teşekkürler...
Sevgiyle...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#55: 24 Mayıs 2017, 22:45:08
Yıldız Hanım hoşgeldiniz. Okumanıza çok sevindim. Çok şanslıymışım Rahmetli Babanıza, kendi aile büyüklerime ve o dönemin diğer İnebolu'lu denizcilerine dair biriktirdiğim güzel hatıralar var hafızamda. Bu vesile ile hepsine tekrar tekrar Allah'tan Rahmet diliyorum.

Bizim yetiştiğimiz döneme ve ortama gelince anlatmakla bitmez , neredeyse sandalı olmayan arkadaşım yoktu. Sanırım son jenerasyonmuşuz. Şimdilerde koca sahilde bir tane bile sandal yok maalesef güvenlik , kayıt kuyut evrak mevrak bir sürü bürokrasi ile denizden uzaklaştırıldık. Neyin güvenliği anlamış değilim Ülkemizin en zorlu denizi olan yöremizde yetişen çocuklar arasında denizde boğulan kaybolan vs hiç duymadım görmedim.Neyse bu konu uzar gider ayrı bir başlıkta yazmak lazım.

Çok Selamlar.

  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#56: 17 Kasım 2017, 00:23:46
Bu hatıramı çok önceleri Geko da paylaşmıştım sanırım, C. Gökova'nın tekne kazasını duyunca aklıma geldi burada da paylaşayım istedim.

Bu hikayeciğin üç tane kahramanı var.Biri Meşhur teknemiz "Çakraz" ,  diğeri felekler ve üçüncüsü de  şu resimler de görülen alet;

Bu aletin adı ırgat ve bizimkinin özel ismi de var . Bizim ırgatımızın adı "Calay"

 



Bu resimdeki bizim Çakraz değil ama Çakraz bunun karpuz kıç olanıydı.

Bu hikayede ben aktif değilim dışarıdan izleyiciyim.Çünkü ilkokul 4. sınıf öğrencisiydim.Ama diğer kahramanlar daha kalabalık , Dedem Deliağa(Ahmet Ağa da derler), Son denk Kayıkçısı Deli Hasan ve  Kasabanın bir diğer meşhur balıkçısı  Ömer Reis, ve sırası gelince adı anılacak diğerleri.
Liman ve balıkçı barınakları aktif kullanılmadığı  yada çok yakın olmadığı zamanlarda herkes teknesini evinin önüne çekerdi. Günübirlik  tüm mahalleli teknelerini yüzdürür ve çekerdi.Bahsettiğimiz tekneler 8-10 metre boyunda alamotra yada  çektirme türü balıkçı tekneleri idi.Herkesin evinin karşısında  bir yada iki tane balıkçı kulübesi bulunur.Biz bu kulübelere “salaş” derdik. Bu kulübelerin yanında kayıkları çektiğimiz kuruluk bulunur.Kuruluk her baharda defne dallarıyla kapatılır yazın kayıklar yanmasın diye içine çekilirdi.Bir de bu kayıkları çekmek için insanların koşarak etrafında döndükleri resimdeki ırgat bulunurdu.Bu ırgata yöre halkı ve ailemiz  “calay “ derlerdi. Tekneler kızakla çekilmez “felek” adını verdiğimiz ortası yağlanmış kenarları stoper şeklinde oyulmuş kütüklerin üzerine bastırılarak çekilirdi. Teknelerin omurgaları boyunca sağ ve solunda “nal” adı verilen ilave omurga destekleri bulunurdu.Bu sayede tekneler herhangi bir desteğe ihtiyaç duymadan  omurga üzerinde durabilirlerdi. Çekileceği son noktaya varınca teknelerin karnına “besi” adını verdiğimiz destekler koyulur ve bu besiler her teknenin alt yapısına özel yapılırdı.
Sabah gün ışımadan sahilde Pazar yeri gibi bir hareketlilik olurdu. Laz Mustafanın Fırını açık, Kazımağanın balıkçı Kahvesi açık, Cemil Emminin Bakkalı açık, ve ortalık aşağı yukarı koşuşturan insanlarla dolu olurdu.Yaz balıkçılığı sezonu(eskiden baharda 15 şubat 1 haziran arasında kalkan avcılığı yapılırdı.Buna da yaz balıkçılığı derlerdi.) boyunca balıkçılar sürekli evlerine gitmezler denize çıkacakları akşam sahildeki kulübelerde kalırlardı.Ayrıca uzak köylerden sezonda çalışmak üzere gelen balıkçılar hep bu kulübelerde kalırlardı zaten yalnız adamların mekanı  da bu kulübelerdi.Enterasan bir hayat vardı sahilde.Dedemin kulübelerinde yaklaşık 15 kişi kalırdı  bu iki grup tayfaya denk gelirdi ve aşçılarına, meydancılarına varana kadar tam bir takım halindeydiler.Bu ekibin yarısı denize çıkar diğer yarısı karada kalır ağ açar tamir eder ve ekibin yarısı denizdeyken diğer takımı hazırlarlardı.Denize dönüşümlü çıkılırdı.Birde denize hiç çıkmayan yaşlı, yalnız ve gariban eski ustalar vardı.Onlar sürekli ağ tamir ederler ve ağ donatıp ,ağ dokurlardı.Ağlarını altına kurşun üst yakasına mantar dizip bir yakayla gömleğe bağlama işine ağ donatmak, gömleğini sıfırdan yapmaya ise ağ dokumak denilir. Bu işin iddialı bir kısmını da evdeki kadınlar ve kızlar yaparlardı.Eskiden her ev bir ağ dokuma atölyesi gibiydi.
Naylon ip popüler olup kolay tedarik edilene kadar altı numara Japon ipi denilen bir ipten ağ dokunurdu bu ağlar her denize iniş çıkışta paramparça olurdu.Bir hafta tamir ederdik.Hele birde ağa vatoz vurmuşsa , o ağın düğümünü çözmeye saatlerce uğraşırdık.Dört beş kişi toplanır çekiştirir dururduk.Deli terbiyesi gibi bir şey.Biz mahallenin çocukları da ağ tamirine ve açılmasına yardım için okul çıkışı sahile koştururduk.Birde bu ağların bir kısmında kurşun yaka yerine alt yakaya taş bağlanırdı.Kurşun tedariği zor olduğu zaman yapılmış bu ağların alt yakaları “otkun yaka “ dediğimiz bükülmüş keçi kılından olurdu. Bir metrede bir balıkçı düğümüyle bağlanmış pamuk ipliğinden taş kasası yapılırdı.Bu taşları sahilden toplamak mahalle çocuklarının işiydi.Silindirik yapıda badem salatalık büyüklüğünde taşlara ihtiyaç vardı. İki arkadaş elimizde bir ağaç kasa sürükleye sürükleye yalıda taş toplardık.Her ağ atılıp çekilmede bu taşların yarısı dökülür geri gelmezdi.
Gelelim bizim en çok kullandığımız meşhur teknemiz "Çakraz'a". Bu tekne Amasra yakınlarındaki Çakraz Köyden alınmış köyün posta teknesi olan bir çektirmeydi.Alınış tarihi benden  çok önceymiş ama alındıktan sonra  tadilat görmüş kıçta olan kamarası  ortaya alınmış, omurgasına nal çakılmış, yelken direği kırılabilir hale getirilmişti. Yaşadığı sürece rengi hep yeşil olmuştu.İçinde lambalı dizel denilen çok eski bir makine vardı.İskandinav ülkelerine ait iskandiye marka bir makinaydı.Benim boyumdan büyük bir  volanı vardı.Çalıştırmadan önce silindir kafası ispirtolu pürmüzle yarım saat kadar kızdırılırdı.Sonrasında genç  güçlü gemiciler kol vurarak  çalıştırırlardı.Çok vuruntulu bir makine olduğu için su yapmayan tekne bu makine yüzünden su yapardı.Sulu makine olduğu için karada çalıştıramazdık, tam denize indirmeden önce  tekne son feleğe bastığında bir anda çalıştırılıp tekne yüzdürülürdü.Bazen çalışmadığı olur tekne tekrar geri çekilirdi.
   Her sabah bu tekneler yüzdürülürken herkes gibi bizlerde ayakta olurduk. Zaten yaşam tarzı bunu gerektiriyordu.Sabah kahvaltısı bu saatlerde yapılmış olur.Balıkçı kulübelerinde de sabah aşçılar kahvaltıyı hazırlamış lüks ışığında kahvaltı yapılırdı.Bu kulübelerde elektrik olmadığı için gaz lambası ve lüks ışığında oturulur  geceleri ağlar tamir edilirdi.Kahvaltı bitince herkes iş başı yapardı, Reisler ve büyüklerde Kazımağanın Kahvehanesine gider sabah sohbeti yaparlardı.Bu insanların bir çoğu Bahriyede ortalama 48ay falan askerlik yapmış insanlardı.Ömer Reis ve Son  Denk Kayıkçısı 48 er ay farklı muhriplerde serdümenlik yapmışlarmış.Kahveci Kazımağa’da eski bir denizci ve donanma bandosunda trompet çalarmış.Ben ve benim gibi küçük çocuklar kahveye geldiğinde yaşlılıktan zor yürüyor olmasına rağmen ağzıyla enstrüman sesi çıkararak çeşitli marşlar çalardı.Ne biçim bir kahveyse herkesin oturduğu yer aynıydı.Ben bile hep aynı yere oturmak zorunda kalırdım.Dedemin solundaki üstü yırtık sandalye  daha çocuk yaşta benim olmuştu bile.Tam karşımda da Tövbekar bir hırsız olan Hırsız Recep otururdu.Ağ tamir etmediği zamanlarda kazak , kaşkol yada balıkçı beresi örerdi. Ne zaman yakınından geçsem şakalaşırken cebimde ne varsa alır sonra giderken sorardı cebinde ne var diye. Bir bakardım sapan onun boynunda asılı, oysa lastiği dolanık vaziyette arka cebimdeydi.
   Balıkçı kulübelerinin ilginç bir özelliği de hareketli olmalarıydı.Aynı tekneler gibi balıkçı kulübeleride yukarı çekilir aşağı indirilirdi.Bazen o kadar fazla deniz dökerdi ki ; dalgalar kulübelere kadar çıkardı.İşte bu zamanlarda ırgatla bu kulübelerde yukarı yola kadar çekilirdi.Kulübelerin kızak vari bir alt yapısı vardı, zeminden yarım metre kadar yüksekti.Bazen gece insanlar içinde uyurken altından dalga çalışırdı.Hiç paniklemezlerdi , çünkü nereye kadar deniz dökeceğini, dalgaların nereye kadar yayılacağını bilirlerdi. Bunun için çok basit bir yöntemleri vardı.Fırtına başladığında dedem eline bir küçük sopa alır yavaş yavaş kumsalda kıyıdan içeri doğru yürür.Ara sıra elinde sopayla kumu karıştırır kum böceklerini arardı.Fırtına öncesi  kum böcekleri  dalganın çıkabileceği son noktaya kadar çıkarlardı.Böcekleri bulunca kazığı oraya çakardı ve gemicilerine  tekneleri de kulübeleri de minimum oraya kadar çekmelerini söylerdi.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#57: 17 Kasım 2017, 00:29:17
Yanılmıyorsam 1981 yılı Nisan ayının bir Cumartesi yada Salı Günüydü. Günden tam emin değilim ama İnebolu’nun pazarı olan günlerden biriydi. Bu yüzden Salı yada Cumartesi olmalıydı. Çünkü biz evden yalıya karşıdan karşıya geçerken  yakın köylerden katırlarla pazara sebze meyve getiren köylülerle selamlaşmıştık. Dedem iki elini arkasına kavuşturmuş hafif öne eğik vaziyette yürüyor bende iki adım gerisinden yürüyordum. Dedem evde kahvaltı etmişti ama ben anneannemin tüm ısrarına rağmen etmemiştim. Çünkü gemicilerle kıyıda kulübenin çardağında kahvaltı yapmayı çok severdim. Kocaman bir sini üzerine bardaklar dizilmiş(hepsi eski tip saplı su bardağı) , kocaman iki kalıp beyaz peynir dilimlenmiş, siyah zeytin kocaman bir metal tabakta,  koca bir çanak patlıcan inciri reçeli , beraberinde bir sürü kahvaltılık nevale vs. En genç gemici fırında çörek çıkmasını bekliyor. Çörekler gelince kahvaltı başlayacak. Saat dört beş arasıdır diye tahmin ediyorum. Kahvaltı beklenirken bir yandan da herkes çalışıyor. Koca Reisimiz Son denk kayıkçısı ve çarkçı kayığın içinde pürmüzü yakmışlar İskandiyenin silindir kafasını kızdırıyorlar. Dedem tekneyi yüzdüreceğimiz donamı kontrol ediyor, kilitleri yokluyor  v.s.  Gemicilerin bir kısmı teknenin bulunduğu yerden denize kadar olan kısıma birer metre aralıklarla felekleri dizmişler  ve yağlıyorlar. Bu felekler kullanılmadığı zaman güneşten ve yağmurdan üzerindeki yağlar kaybolmasın diye artı biçiminde yüzüstü kapaklanarak muhafaza edilirlerdi.  Ardından kahvaltı için ıslık sesi duyuldu. Dedem  ve son denk kayıkçısı hariç herkes sofrada toplandı. Kocaman iki adet bakır sini etrafında fındık dalından örgü çay ocağı tabureleri dizilmişti. Çok hızlı kahvaltı yapıldı bende bu sofranın kenarında yer bulmuştum bile. Kayığa 100 metre falan uzaktık. Sürekli yüzdürülüp çekilen kayık tam kıyıda diğer kayıklar ,ırgat ve kulübeler çok daha  yukarıda olurlardı. Her zaman olduğu gibi kayığın yanında olan dedem ve son denk kayıkçısına  benden çay gönderilirdi. Ben çayları dökmeden oraya götürene kadar zaten buz gibi olurdu.
   Kahvaltıdan sonra tekne yüzdürülmek üzere herkes donam başına geçti. Denize çıkacak ekip teker teker baş bodoslamanın sancak tarafında u şeklinde demirlerden yapılmış dört adet basamaktan tırmanıyorlardı  ve teknenin orta hattına yakın yerlerine geçiyorlardı.Çok fazla dalga yoktu .Dalga yüksekliği  1,5 metre falan ancak vardı. Çok dalga olduğunda bu iş çok riskli bir hal alırdı. Onu başka bir hikayeciğin içinde paylaşmayı ümit ediyorum. Dalganın kırıldığı yere dalganın patlağı denilirdi. Bizim oradaki sahil hafif meyilli olduğu için tekne biraz yokuş aşağı pozisyonda olurdu. Bu yüzden tekneyi daha da hızlı denize dayanmak için teknenin belindeki ve başındaki felek daha yüksek yapılırdı. Gidibot halatı ırgatın telinden boşlandığı anda tekne zaten kendisi denize giderdi.İşte tam bu denize gidiş esnasında iki güçlü kuvvetli adam suyun içinde son feleği verirlerdi. En önemli iş buydu.Bu işi hep aynı iki kişi yapardı. İkiside şimdi rahmetli olan Koca Halil Emmi ve Arap Ziya. Kasıklarına kadar paçalarını sıyırılar ve her seferinde de  tamamen ıslanırlardı. Hatta bir çok zaman dalga bir vururdu bu kocaman insanları bile anında yere yıkardı.Vurduğunda yıkmasa zaten geri çekilirken ayaklarının altındaki çakıl taşlarını da boşaltır denge kaybına sebep olurdu.Feleği dalga bozduğu için yere suyun içine koyamazlardı.Dalganın patlağına yakın yerde iki kişi karşılıklı tutar ve tekne hızla gelmeye başlayınca aniden omurganın altına son feleği kaptırırlardı.Karadeniz kıyısı genelde birden derinleştiği için zaten teknede  karpuz kıç olduğundan dolayı  gelen dalgayı yarar ve dalgayla yükselir bir boy uzardı.Tam bu anda en güçlü gemici besmele çeker kolla makinayı çalıştırırdı.Öyle bir noktada içeriden silindirin kelebeği kapatılırdı ki bir anda makine çalışır ve her yer simsiyah duman ve ardından tam yol tornistanla hızlı bir manevra ve çabucak sisin içinde gözden kaybolurlardı.
İşte bu günde aynı manevra yapılıyordu.Bu sürekli çekilip yüzdürülen kayıkların başlarındaki gidibot halatı hep üzerlerinde dururdu.V şeklinde olduğu için sancak ve iskele omuzlukta bulunan kancalara takılı ve ucu baş üzerine çekilmiş bulunurdu. Dedem gidibot halatından tele giden halata üç tur roda yapılan vira halatı dediğimiz halatı beline yaslamış ve arkasında iki kişi de tutar vaziyette mola edilmesini  bekliyorlar.Bu esnada ırgattan ana tel boşlanıyor ve yük dedemle birlikte halatı tutan iki kişiye biniyor.Üç kişi birden bir metre kadar ip çekmece oynar gibi sürükleniyorlar.Hemencecik ana ırgat teli kilidi çıkarılıyor.Aslında kilit değil ; gidibotun radansasıyla ana telin radansası birbirinin içinden geçiriliyor ve arasına bir metre boyunda ona on bir meşe latası geçiriliyor.Yük altında çıkmıyor ve boşlayınca kolayca çıkarılabiliyor.Ayrıca telin burulup gam yapmasını da engelliyordu.
Hemen ardı sıra “mola bismillah ”; her zaman olduğu gibi  dedem ve ardındakiler halatı hafif kaydırarak boşluyorlar ve tekne son feleğe binince tamamen bırakıyorlar.Halatın ıslık sesiyle birlikte gelen dalganın teknenin kıçında patlama sesi birbirine karışıyor.Çok pratikçe tekne suda ve çabucak uzaklaşıyor ve biz hep birden ardından bakıyor selamet diliyor, sisin içinde kaybolmasını izliyoruz.Akabinde kıyıdaki donam öğleden sonra tekneyi çekmek üzere  neta ediliyor ve sabah ezanı okunmaya başlıyor.Yine tekne ezandan önce suda , dedem namaza ben eve ve karada kalan gemiciler ağ tamirine gidiyoruz.
Bu gün teknemiz “Çakraz” doğduğu yerlere doğru  yani Batıya Kerempe Burnunun batısına Çoban Kalesi denilen mevkinin açıklarına seyir edecek   , yeni ağlarımızı oraya dökecek ve günü dolmuş ağlarımızı çekecek saat üç ila dört arasında da  dönmüş olacaktı
İşin içinde para olunca kayıkçılar birbirine rakiptir, düşmandır, her fırsatta kavga ederler, çatışırlar. Bunun amatörlerde, olmayacağını hep düşünmüşümdür.
Ama zor zamanlarda da o düşman kayıkçılar bir araya gelirler. Konuşmasalar bile, can pahasına da olsa yapılması gerekeni yaparlar.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 5837
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#58: 17 Kasım 2017, 00:33:47
          Hikayeciğin bir bölümünü  başka forumda isim vermeden ve kendi aileme ait bir hikaye olduğunu belirtmeden  çok önceden yazmıştım, burada araya aynen alıntılıyor ve aktardıktan sonra devam ediyorum.

“Günlerden bir gün iki balıkçı varmış . Ezeli rakiplermiş.Hatta iş o boyuttaymış ki takımlarındaki gemiciler bile rakipmiş. Bu iki balıkçı artık yaşlanmışlar denize fazla çıkamaz olmuşlar. Karadaki işleri yapmaya başlamışlar sadece iyi havalarda denize çıkar olmuşlar.Artan zamanlarında kahvedeki köşelerinde otururlarmış.Yıllardır çok samimi bir şekilde konuştuklarını gören olmamış.Yine sisli bir nisan gününde kahvede otururlarken kapıda içeriye bir çocuk girmiş ve koşmuş  balıkçılardan yaşlı olanını sormuş.Hemen göstermişler İhtiyar Balıkçıyı çocuğa.Zaten Altmış yıldır aynı köşede otururmuş.Çocuk hızlıca yanına girmiş ve dede beni senin Reis gönderdi seni kayık bizim köyün açığında kayaya oturmuş demiş.İhtiyar Balıkçı bir anda yıkılmış.Ne yapacağını bilememiş başlamış düşünmeye.Çocuğa yiyecek içecek verilmiş kahvede.ardından sorulmuş hangi köyden geldiği falan.Bu arada rakibi olan diğer balıkçı talimat vermiş ekibine kendi kayığı seyre hazırlanıp  yüzdürülsün diye. O zaman liman yokmuş kayıklar günü bir yüzdürülüp çekilirmiş kıyıya. Yaşlı iki rakip balıkçıdan daha genç olanı teknesi kayaya çarpan Balıkçı ya hiçbir şey demeden hadi gidiyoruz demiş.Ve peş peşe gidip kıyıdaki kayığın güvertesine çıkmışlar.Deniz o kadar durgunmuş ki adeta karıncalar su içiyormuş.Ama sisten göz gözü görmezmiş.Kayık yüzdürülmüş ve dört saatlik yolculuk boyunca Koca Balıkçı Baş üstüne çökmüş ve hiç konuşmamış. Teknesinin Kayaya çarptığı yere yaklaşınca ayağa kalkmış bir anda kendi kayığına ait yeşil renkli bir tahta görmüş ve olduğu yere yıkılmış .Bizim balıkçılık bitti ağalar demiş.Yaklaşınca görmüşler ki kayık orada yok başlamışlar makinayı stop edip mürettebatı aramaya ve kıyıdan ses gelmiş.Demek ki kıyıya yüzdüler diye tamyol kıyıya , bir de bakmışlar ki  kayaya çarpan kayık kıyıda; baştan kara kumsala bindirmiş gemiciler etrafında koşuşturup duruyor..Tecrübeli Reis Denizde kayaya bidirdikleri yere muşamba çakmış ve kumsal kıyıya kadar gitmiş teknenin aldığı suyu kıyıya kadar tulumbalarla yenmeye çalışmış.Sonra yakın köyden bulduğu öküzlerle ,kayığı donam kurup 3 metre kadar kıyıya çekmiş ve kıyıda  tamirata başlamış ve tekneyi neredeyse yüzecek hale getirmiş.Gece yarısına işi bitirip tekneyi yüzdürmüşler.Yedekleyip geri dönmüşler.Sonrasında o rekabet biraz olsun yumuşamış, daha dostça selam verilir daha dostça selam alınır olmuş. Ama devam etmiş. Taki diğerinin teknesi denizde yanmaya başlayana  kadar.Sonra bir çoğu rahmetli olup gitmişler dost kalaraktan.”

Başka yerde bahsi geçen bu hikayeciği biraz detaylandıralım. İşte o gün sorunsuzca tekneyi uğurlamış ve selamet dilemiştik.Bizim oralarda denizle uğraşanlar  Selamlaşma ve ayrılmalarda “Uğurlar Olsun” derlerdi birbirlerine. Herkes sesli sessiz uğurlar olsun demişti ama .Olacak işte. Bizim Reis ve teknenin zabit takımı bölgeyi çok iyi bilirler.Doğu batı doğrultulu seyirleri kıyı ve burun seyri yaptıkları için su altı yapısına ileri derecede hakimdirler.Her mevsim aynı yerlerde avlanırlar.Su altı ve kayalıkların yapısındaki dönemsel değişiklikleri bile bilirler. Bu yüzden riski çoğu zaman bilerek ve kişisel tatmin için kabullenirler. Ama o gün durum farklı bir hal alıyor.Olay olmadan önce makine su kesiyor ve bunu çözmek için neredeyse büyüklerin hepsi makine dairesinde ve sintinede uğraşıyorlar.Emiş vanası sökülüyor ve bu esnada makine düşük devirde manuel soğutulmaya çalışılıyor falan.Anlayacağınız içeride hummalı bir çalışma var.Hava kilit sis fakat deniz o kadar durgunki neredeyse hiç dalga yok.
Bu sıkıntılı durumda dümen tecrübesiz birisine daha ilk sezonu olan bir miçoya bırakılıyor.Kendisine daha öncede dümen tutturulmuş, aslında bu anlamda  sınıfı geçmiş.Teknede dönüş seyirlerinde yenilere bu işler yaptırılır.Dümen de tutturulur, suda bastırılır, yemekte yaptırılır, her şey yaptırılır aslında.Pusulada gideceği yer gösteriliyor  ve sorunsuz dümen tutuyor.Zaten hız çok düşük, denizde çalkantısız hiç bir sorun yok aslında.
Bu esnada yaptığı işe yeteri kadar önem vermeyen yeni denizci, az sonra denizcilik hayatının sonunu hazırlayacağından habersiz , ortalığın tenhalığından istifade  dümeni bırakıyor ve kamara sokağına çöküp sigarasını yakıyor.Ardından arada bir kafayı kaldırıp tekne rotadan şaşmış mı diye bakıyor. Bu esnada hızlı hızlı kaçak göçek sigarasını tüttürüyor.Bu sırada aşağıda hummalı bir çalışma devam ediyor.Reis rotayı kısa tutmak için burun seyri yapıyor. Bu esnada burun başlarına çok yakın koylara uzak düşebiliyorlar. Nitekim  dışarısı sisten göz gözü görmüyor.Yirmi dakikalık bir seyirde aslında tekneye ciddi bir şaşma yaşatmış.Ama bunu önemsememiş aşağıya da söylememiş.Arıza giderilmiş ve makinaya yol verilmiş ardından Reis yukarı çıktığında bir terslik hissetmiş tam nerdeyiz  rotadan hiç şaştın mı diyecekken; bir çatırdı ve tekne  aniden bir sarsılıyor ,bir anda herkes yerlerde .Eski teknoloji bir kavrama şanzuman aniden tornistan yapılamayan bir sistem, önce yol kesilecek , boşa alınacak ve tekrar tornistana geçirilecek.Bu esnada dişli sesleri  ve çatırdısı  korkunç bir şekilde duyulur.Şanzuman koluna kazma sapından koca bir uzatma yapılmış ve ikinci bir kişi tarafından içeriden kumanda edilirdi.
Kayaya bindirdikleri anda Reis çok kısa sürede kendini toparlıyor ve tornistan yaptırmıyor.Tekne kayanın üzerine iskele omuzluktan bindirmiş ve bir miktar oturmuş.Reis hangi kaya olduğunu ve nerede olduğunu biliyor.Hiç dalga olmadığı için tekne oynamıyor.Herkes soğukkanlı hemen başaltına giriliyor ve bakılıyor.İskele omuzlukta üç tana tahta patlamış.Hemencecik suyu kesmek için;  Keser, çivi kutusu ,çıtalar ve muşamba ortaya çıkıyor.Baş bodoslamadaki demir basamaklardan yosunların neredeyse yarım metre boyunda olduğu kayanın üzerine buz gibi suya iki kişi iniyor ve çabucak muşambayı çıtalarla tutturuyorlar.Aynı zamanda tüm tulumbaların başında bir kişi vargücüyle suyu yenmeye çalışıyor.Acayip kas yapar eski usül demir tulumbalar, her bir çekişte neredeyse 10 litre su basar, gerisini siz düşünün.
Ardından kayanın üzerindeki iki kişi bizim “basarna” dediğimiz bir kaldıraç sistemini küreklerin elcik tarafıyla omurga altına  sıkıştırarak uygularlar.Bir nevi manivela yani.Tekne tam yol tornistan yapar, onlarda küreklerle omurgayı oynatıp tekneyi geri yüzdürürler.
Ardından Rahmetli Anneannemin Köyü olan Fakaz Köyü, şimdiki adı İlyasbey , kumsalına tam yol baştan kara  gidilip bindiriliyor.Şimdi küçük bir balıkçı barınağı olan bu köyde , mevcut barınağın yeşil mendireğinin hemen açığında sekiz kulaçta yetmiş santimetre derinlikte bu kayalık durur.Şu an mendireğe yakın kaldığı için özel teknelere ve büyük teknelere risk teşkil etmez. Bu barınak ve kayalık Meşhur Kerempe Fenerinin  hemencecik doğusunda  köyün önünde bulunur. Bu olayın olduğu sıralarda Kerempe Fenerinin sis düdüğüde  acı acı çalarmış aslında.Ama olacak işte, başa gelecek varmış.

Kıyıda geçici olarak onarılan tekne tekrar yüzdürülmüş ve geri dönüşe geçmiş.Eskiden teknelerde bulunmasına  tecrübe ile karar verilmiş bir sürü alet edevat bulunurdu.Herşey yedekli olduğu gibi, çeşitli ölçüde bir sürü tahta, çivi ve el aletleri bulunurdu.İlginç olan bu aletlerin hepsi kas gücüyle çalışırdı.Bir el matkabı vardı ki hiç unutamam ; tüm dişli sistemi açıkta idi.Kaç yılından kalmaysa artık.Şimdi modern teknelerde vana deliklerine çakmak için bulundurulan kör tapalar,o zamanlar kayıklarda  bir metre boyunda sopa şeklinde bulundurulurdu.Kesip kesip kullanılırdı.
Bir nevi imece usulü yada denizci dayanışması diyelim, sıkıntılı bir durum daha,  büyük zaiyat verilmeden atlatılmış ve tekne yerine dönmüştü.Gece yarılarına kadar; hem ailecek hemde ekibimizin kıyıda kalan kısmı ve mahalleli merakla beklemiş ve tekne batımızdaki ilk burunu dönünce gazlı fenerle verdikleri işareti görmüş heyecanla sağa sola koşmaya ırgat ve kıyıya çekme donamımızı neta etmeye başlamıştık.Ardından bir çırpıda kayık ta yukarıya kulübemizin önüne onarılacağı yere kadar çekilmişti bile .

Bu kaza sonucunda bizim seyir kültürümüzde önemli bir değişiklik yapıldı. Eğer Dedem yada Koca Reis yani Son Denk Kayıkçısı dümende değilse ; sisli havada  burun seyri yapılması yasaklandı.Bundan sonra açık seyir yapılıyor, saat dolunca kıyıya iniyor indiğimiz yeri tanıyıp nerede olduğumuza karar veriyorduk.İş biraz uzuyordu ama  yeni sis seyir kuralları böyleydi.Eğer Koca zabitler dümeni bırakacaklarsa  en yakın buruna bile 2-3 mil mesafede kalacak şekilde seyir yaptırıyorlardı.

Şimdi bunu yazarken hesapladım tam 36,5 sene önce olmuş bende dört yıl kadar önce kaleme almışım.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 17 Kasım 2017, 00:37:07 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

e

erdal duran

Ynt: SON DENK KAYIKÇISININ HATIRASINA
#59: 17 Kasım 2017, 00:46:33
    Ahmet reisim, çok güzel hikayeler yazmışsın.  İlginçtir aynı şeyleri ben de yaşadım. Karadeniz ve Akdeniz birbirine bu kadar uzakken neredeyse aynı şeyleri üstelikte benzer terimlerle yapmaktalar. Irgat aynı, felek aynı, besi aynı. Çocukluğumda Antalya eski limanında çok ırgat çevirmişliğim vardır.
  • IP logged

 
Yukarı git