Yalnız elbiselerimi değil, ayakkabılarımı, çoraplarımı da Esay alır. Hatta ben mağazaya filan gitmem, o 3-5 çift ayakkabı alır, eve getirir, giydirir, birini beğenir, tamam bunu alıyoruz der, diğerlerini iade eder olur biter. Geçtiğimiz 26 yılda bir defa çorap, bir defa uçakta üstüme kahve döktüğüm için gömlek, bir kemer aldım kendi başıma. Bir kaç kez tişört almayı denedim, ya büyük geldi ya küçük. Hayatın benim için böyle daha kolay olduğuna kara verdim. Siz bunu ıskalamışsanız ne edeyim?
Ama Ersin'in dediğinin aksine, anlattığım gibi, teknemizin boyutlarından memnun, yan yatıyor diye rahatsız olmuyor, yolda sıkılmadan yemek yapıyor, ben ortalığı dağıtınca kızıyor ama, hiç olmazsa tekne derli toplu oluyor, 150 litre suyla 3-5 gün geçmesini dert etmiyor. Bir önceki yıl Alanya'dan çıkıp Kumkuyu'ya gelirken kötü denize yakalandık, gerçekten çok sevimsiz bir yolculuktu. Vurdu kafayı yattı, sabah uyandı, İncekum'u dönmüştük.26 saattir yoldaydık. Az bir yolumuz kaldıydı. Neye getirdin beni bu yola diye höykürdü, bir cigara yaktı, kahvesinden bir yudum aldı, "çok güzeldi ama" dedi.
Dilek'in dediği gibi, kendine göre bir düzen kurar, Masal'a gider kırlent alır, orasını burasına incik boncuk takar, usturmaçalar bir örnek değil diye kızar, ama bu şekilde 34 feet seri üretim bir tekne belki dışardan değil içeri girince diğerlerinden ayrılır.
Yine Mersin'de kendi pontonumdan örnek vereyim. Ahbaplık ettiğimiz 6-7 tekne var. Bunların her biri, her yıl, tıpkı benim gibi, 100 mil tatil için 1000 mil yaparlar. Bu teknelerin hiç biri, eşi olmadan yola çıkmaz. Eşleri çocukları teknededir.
Ersin'in söylediklerini yanlışlamak için değil, genel geçer bir gerçek olmadığını söylemek için yazıyorum bunu. Her doğru, mutlak gerçek değildir çünkü. Alanya marinada, hayatımda ilk kez, çekek yerindeki bir motoryatta, üstelik hayli lüks sayılabilecek bir motoryatta, kadının elinde parlatıcı-üstüpüyle kromları temizlediğini gördüm. Karı koca işe dalmışlardı.
Ama aynı marinada, bir motoryat, yanaşırken, güvertedeki bir genç kızın, bütün o hengame içinde, palamalarlar, tonoz, manevarlar filan, elinde birası, direk dansı yaptığını da gördüm. Öyle ki, kızcağız, palamar tekneye atladığında bile dansını kesmedi, adamcağız nasıl voltaladı halatı bilmem.
Bendeki motoryat imajına ikincisi uyuyor. En azından o güne kadar tanıklıklarım o yöndeydi ve doğru bu çıkarım. Ama öteki de var işte. Demek bir genelleme yaparsam doğruyu söylemiş oluyorum, ama gerçeği söylememiş oluyorum.
Yine Dilek'in dediğine gelerek şunu söyleyeceğim, evet Aali abi 3-5 markanın çizmesi altındayız, ama bunu düşman çizmesi altında inlemek gibi görmeyelim, teknelerimize kendimiz yaşamlarımızdan çizgiler ekleyelim, her tekne güzelleşir, her tekne farklı bir marka olur, kanısındayım.
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.